Evren Paşa'ya da radyasyonlu çay içirmişler!

Çernobil Faciası'ndan Sonra Çankaya'dan Analize Gönderilen Çay da Temiz Değildi!

Özgür Gürbüz - Yeni Aktüel / 26 Nisan - 3 Mayıs 2007

Ukrayna'daki Çernobil Santralı'nda 1986'da meydana gelen tarihin en büyük nükleer kazasının Türkiye'deki etkileri çok tartışılmıştı. Dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral ise çay içip "Dinine, imanına inanan radyasyon var, demez" demişti. 21 yıl sonra ortaya çıktı ki; Bakan Aral'ın açıklamasından on gün sonra Çankaya Köşkü'nden gönderilen çay, ODTÜ Kimya Bölümü Nükleer Laboratuarları'nda analiz edilmiş ve kilogram başına 5600 bekarel (aktivite dozu) radyasyon bulunmuş.

Tarihin en büyük nükleer kazası olarak nitelendirilen Çernobil kazasının Türkiye'yi etkileyip etkilemediği yıllardır tartışılıyor. Çernobil'deki 4 numaralı reaktörün patlaması sonucu Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombalarının 100 katı kadar radyasyon havaya karıştı, radyoaktif bulutlar rüzgârların da etkisiyle Güney Afrika'ya kadar ulaştı. Yağan yağmurlar, Karadeniz ve Edirne'de bulutları yere indirdi. Radyasyonun en çok süt, çay ve fındık üzerinde etkili olduğu belirtilirken radyasyonlu çayların ne yapıldığı uzun yıllar polemik konusu oldu.

Çayda radyasyon olup olmadığı sadece sade vatandaşın merak ettiği bir konu değil. 21 yıl önce dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren bile, içtiği çayları analiz ettirmiş. Üstelik ODTÜ'de Prof. Dr. Namık Aras, Doç. Dr. Ali Gökmen ve Doç Dr. İnci Gökmen tarafından yapılan analizler sonucunda cumhurbaşkanlığından gönderilen çayların da radyasyonlu olduğu ortaya çıktı. İşin ilginç yanı analiz yapılmadan önce yetkililerin kamuoyuna yaptığı açıklamalar. Dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral, 24 Haziran 1986'da Günaydın Gazetesi'ne "Dinine, imanına inanan radyasyon var, demez" derken, 13 Aralık 1986'da Cumhuriyet Gazetesi'ne, "Çaydaki radyasyon tehlikesiz" açıklamasını yapmıştı. Ancak Aral'a inanmayanların başında dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren gelmiş olmalı ki, bu açıklamadan on gün sonra, 23 Aralık 1986'da köşkten gönderilen bir şoför elindeki çay dolu şişeyi analiz edilmesi için ODTÜ Kimya Bölümü nükleer laboratuvarlarına teslim etti. Analiz sonucu gönderilen numunede kilogram başına 5600 bekarel radyasyona rastlandı. ODTÜ'de o tarihte doçent olan İnci Gökmen, Olcay Birgül ve Aykut Kence, daha önce yaptıkları analizlerde çaylarda kilogram başına ortalama 10 bin 300 bekarel radyasyona rastlamıştı. Bu rakam bazı Çay Çiçeği marka çaylarda 36 bin 800'e kadar çıkıyordu. Eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in çayıysa diğer örneklere kıyasla daha az radyasyona sahip olsa da temiz değildi.

Kazadan hemen sonra ölçüm yapılmadı!

Cahit Aral, kazadan sonra krizi kontrol etmek için kurulan Türkiye Radyasyon Güvenliği Komitesi'nin açıklama yapmaya yetkili tek kişisiydi. Komitenin amaçlarından biri, ölçüm sonuçlarını iç ve dış kamuoyuna duyurmak, "özellikle de ihracatımız ve ülkemize yönelik dış turizm üzerinde olumsuz sonuçlara yol açabilecek tesir ve izlenimleri bertaraf etmek" olarak belirtilmişti. Çaydaki radyasyonla ilgili çelişkili açıklamaların ardında aslında bu "hassasiyet" yatıyordu. Analizleri yapan ODTÜ Kimya Bölümü'nden Prof. Dr. İnci Gökmen ise şimdi Yeni Aktüel'e, çayda radyasyon olup olmadığına ilişkin ölçümlere aslında kazadan hemen sonra başlamadıklarını, yurtdışına ihraç edilen çayların bazı ülkelerden geri gönderilmesi sonucunda başladıklarını söylüyor. Yani Türkiye'deki çaylarda radyasyon olup olmadığına ilişkin araştırma Çernobil kazasından yaklaşık sekiz ay sonra başladı. Nitekim Greenpeace de 1996'da yayımlanan raporunda "geç kalındığını" vurgulamıştı. Rektörlüğe teslim edilen ilk raporun basına sızmasıysa öğretim üyelerinin rektör Prof. Dr. Mehmet Gönlübol tarafından "Başka işlerle uğraşsanız daha iyi olur" uyarısıyla karşılaşmasına neden oldu. Daha sonra Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Ahmed Yüksel Özemre de Gönlübol'a sert bir mektup yazarak bu çalışmayı eleştirdi. ODTÜ'nün bu ölçümleri yapabilecek olanaklara sahip olmadığını öne süren Özemre, "Hatalı deney sonuçlarının gazete aracılığıyla kamuoyuna duyurulmasında bilimsellikten öte başka amaçların gerçekleştirilmek istendiği anlaşılmaktadır" diyordu. Özemre, açıklamanın hamile kadınlarda panik yaratabileceğini de öne sürüyordu. Çünkü raporda, hamile kadınlar ve çocukların çay tüketimlerini azaltmaları salık verilmişti. Ayrıca, çayın demlenmeden önce sıcak suyla yıkanmasının da radyoaktiviteyi yarı yarıya azaltacağına dikkat çekilmiş ve piyasaya sürülen radyoaktif çayların toplatılıp imha edilmesi gerektiği belirtilmişti. Tüm bunlar, hükümetin o zamana kadar "tehlike yok" şeklinde yaptığı açıklamalarla çelişince tartışma da alevlenmişti.

22 saat boyunca tartıştılar
ODTÜ Biyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Aykut Kence, TAEK'i kızdıran raporu aslında TAEK'e verilmesi için hazırladıklarını, çünkü YÖK'ün emrine göre bu konularda demeç vermenin, araştırma yapmanın yasak olduğunu söylüyor. "Üniversitede çalışmalarımızı yapıyorduk ama bu rapor Hürriyet'te çıkınca sorunlar yaşamaya başladık" diyen Kence, daha sonra Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi'ne çağrıldıklarını, 22 saat süren ve yaklaşık 20 kişinin katıldığı bir toplantı yapıldığını anlatıyor. Kence, "Çekmece'deki tartışma sabah başladı. Biz oraya, ölçümleri tekrarlamamız söylenecek diye gittik, ama bize ölçümlerin doğru olduğunu belirterek 'ama insan sağlığı üzerindeki etkilerini tartışalım' dediler. 22 saat onu tartıştık. İnsan sağlığı üzerinde ciddi tehdit olmadığı yönünde değişiklik yapmamızı istediler. Savımızın ve rapordaki uyarıların doğru olduğu konusunda diretince toplantı 22 saat sonra bitti. Ben hâlâ savımızın doğru olduğunu düşünüyorum" diyor.

Türkiye etkilendi
Prof. Dr. İnci Gökmen, yüzlerce çay üzerinde ölçüm yaptıklarını ve özellikle iyi kaliteli çaylarda yüksek seviyede radyasyon tespit ettiklerini belirtiyor. Normalde hiç olmaması gerekirken, bu çaylarda kilogram başına 30-40 bin bekarele ulaşan rakamlarla karşılaşmışlar. Gökmen, daha sonra bazı paketlerdeki tarihlerinin değiştirildiğini fark ettiklerini belirtiyor ve nadiren temiz çayların geldiğini de ekliyor. İnsanların kendilerine çaylarını analiz için getirdiklerini belirten Gökmen, bazı insanların yüksek rakamlar bulunduğunda çaylarını “bakkala geri veririm, temizlikçi kadına hediye ederim” diyerek almak istediklerini anlatıyor. Gökmen, “Yaptığımız deneyler, çayın ılık suyla çalkalanması sonucunda radyoaktivitenin yüzde 60'ından kurtulunmasının mümkün olduğunu gösterdi” diyor. Bu rapor basına yansıyana kadar rahat çalıştıklarını belirten Gökmen, raporu kimin basına sızdırdığını ise hala öğrenemediğini söylüyor. TAEK'in 2005 yılında yaptığı, Türkiye radyasyondan etkilenmedi açıklamasının doğru olmadığını belirten Gökmen, “Türkiye maalesef etkilendi. Radyasyonda doz önemli ancak etkilenen kişi sayısı daha önemli. Sırf çaydan dolayı bile Türkiye'de etkilenen kişi sayısı oldukça fazla. Bir kişiye yüksek doz verirseniz öldürürsünüz, ama çok kişiye az doz vermek daha çok kişiyi etkilemek demek. Türkiye Çernobil'den etkilenmemiş demek bu konuyu biraz hafife almak gibi geliyor bana” diyor. Gökmen, Karadeniz'dekilerin aldığı dozun sadece çaydan kaynaklanmadığını, oradaki insanların besin dışında su ve topraktaki çevre dozuna da maruz kaldığına dikkat çekiyor.

“Mutasyonlar Meydana Gelecek”
Prof. Dr. Aykut Kence
ODTÜ Biyoloji Bölümü Öğretim Görevlisi.


Sadece çay içmekle alınan ve kişi başına düşen doz 52-100 miliremdi. Bir insanın alabileceği dozun bir alt sınırı yok. . Çayların tamamen imha edilmesi gerekirdi, temiz çaylarla harmanlanıp dağıtılması yanlıştı. Çünkü bir insanın belirli bir dozu bir yılda ya da iki yılda alması, oluşacak mutasyonlar açısından sonucu değiştirmiyordu.( Şöyle bir yaklaşım da var: Bu doz bir insanın yılda bir ya da iki göğüs filmi çektirmesiyle alacağı dozdur deniliyor. İngiltere’de araştırıcılar herkesin yılda bir göğüs filmi çektirmesiyle toplumun alacağı kollektif doz ve bu dozdan kaynaklanan genetik zararı hesaplıyabiliyorlar).

Sadece çay değil, suya, toprağa da karıştı. İnsanlar çok yüksek doz aldı ama ne kadarı kanser oldu bilemem, şu insanlar radyasyondan dolayı, şunlar ise başka bir nedenle kanser oldu demek mümkün değil.. Benim asıl ilgilendiğim konu, bu çayı tüm Türkiye'deki insanlara içirterek herkesi gereksiz yere radyasyona maruz bırakmaktı. Bunun sonucunda mutasyonlar meydana gelecek. Bağışıklık sistemi zayıflayabilir, alerjiler ortaya çıkabilir. Çok değişik genler var, bu genlerin hepsi mutasyona uğrayabilir. Hangi genin değişeceğini tahmin edemeyiz ama böyle bir değişikliğin olacağı kesin. Her türlü karakterimizi genler etkiliyor.. Çok zeki ya da az zeki olmak ya da nezleye, gribe karşı bağışıklığımızın derecesi hep genlere bağlı. Kanser bir kuşak sonra biter ama kaza nedeniyle ortaya çıkan radyasyonu tüm Türkiye'ye yayıp mutasyona yol açmak bir cinayettir.

Çernobil Kazasının Tarihçesi

26 Nisan 1986
Saat 23:00
Çernobil Nükleer Santralı’ndaki 4 numaralı ünitede soğutma sistemi denenmeye başladı.

Saat: 23:40
Acil durumda santrali kapatacak sistem çalışmadı.

23:44
Reaktör kontrolden çıktı ve patladı.

26 Nisan – 4 Mayıs 1986
Reaktörün içindeki radyasyonun büyük bir bölümü ilk 10 gün içerisinde doğaya karıştı. İlk günlerde rüzgar kuzeye doğru esmesine rağmen daha sonra güneye doğru yön değiştirdi. Sık ama bölgesel yağmurlar da buna eklenince radyasyona bulaşmış alanlar bölgesel ve yerel farklılıklar gösterdi.

27 Nisan – 5 Mayıs 1986
Bu tarihler arasında 1800 adet helikopter kurşun ve kumdan oluşan 5 bin tonluk bir maddeyi reaktördeki yangını söndürmek için kullandı.

27 Nisan 1986
3 km. uzaktaki Pripyat Kasabası’nda yaşayan 16 bini çocuk 45 bin kişi tahliye edildi.

28 Nisan 1986
Sovyetler Birliği Haber Ajansı Tass ilk kez kazayı ve kayıplar olduğunu dünyaya duyurdu.

29 Nisan 1986
Çernobil’de “en yüksek düzeyde” bir kaza olduğu ilk kez Alman basınına yansıdı.

27 Nisan - 5 Mayıs 1986
Bu süre içinde reaktöre 30 km. uzaklıktaki alanda bulunan 130 bin kişi tahliye edildi.

23 Mayıs 1986
Sovyet yetkilileri halka iyot tabletleri dağıtılmasına karar verdi ancak radyoaktif iyot ilk 10 gün içinde etkisini gösterdiğinden bu geç kalınmış hamle kirlenmiş bölgede yaşayan binlerce insanın tiroid kanseri olmasını engelleyemedi.

15 Kasım 1986
Reaktörün üstünü örten “lahit” tamamlandı.

1989
İkinci tahliye dönemi başladı. Belarus, Ukrayna ve Rusya’da bulunan 100 bin insan daha köylerini terk etmek zorunda kaldı.

11 Kasım 1996
Rusya Belarus ve Ukrayna’da tiroid kanseri vakalarındaki artış 1980’lere göre yüzde 200 arttı. Dünya Sağlık Örgütü, bu üç ülkede 4 milyon insanın bu kazadan etkilendiğini belirtti. Bu tarihlerde üç ülkede halen yaklaşık 1 milyon kişi Çernobil kazası ile ilgili tedavi görüyordu.

5 Temuz 2000
Diğer ülkeler tarafından, Ukrayna’ya reaktörün üzerini kaplayacak ikinci bir koruma duvarı için 715 milyon dolar verildi.

12 Mayıs 2005
Aynı ülkeler, koruma duvarı için 49 milyon euro daha bağışladı. Toplam rakamın bu zamana kadar 1 milyar 91 milyon dolar olduğu belirtiliyordu.

3 Ağustos 2005
Ukrayna’ya 2000 yılında kapatılan Çernobil santralindeki atıklarla başetmesi için bir başka uluslar arası bağış organizasyonu yapıldı ve 7 milyon dolar daha bağışlandı.

30 Ağustos 2005
Kazadan 19 yıl sonra radyoaktif kirlenmede azalma tespit edildi. Ukrayna hükümeti 2 bin 800 kilometre karelik bir alanı yeniden yerleşime açtı.

26 Nisan 2007
Hala santrali cevreleyen 30 kilometrekarelik bir alana girmek yasak. Bu alanın dışında kalan bölgelerde de çok az sayıda insan yaşıyor.

Türkiye’de Çernobil’in Tarihçesi

30 Nisan 1986
Türkiye’nin Karadeniz kıyılarında ve Trakya bölgesinde radyasyon düzeylerinde yükselme görüldü.

1-4 Mayıs 1986
Trakya’da yağan etkili yağışlarla havadaki radyokatif bulutların toprakla teması hızlandı. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) da sütteki radyasyonun Avrupa’da belirlenen sınır değerlerden yüksek olduğunu belirledi.

2 Mayıs 1986 ve sonrası
Başta Doğu Karadeniz Bölgesi olmak üzere radyokatif bulutlar hemen hemen tüm ülkede etkili oldu. TAEK en yüksek dozun Batı Karadeniz kıyısındaki Karasu’da bulunduğunu belirtiyor.

14 Mayıs 1986
Zamanın Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu, Başbakanlığa yazdığı gizli damgalı mektupla Türkiye Radyasyon Güvenliği Komitesi’nin (TRGK) kurulmasını ister. Sanayi Bakanı Cahit Aral, açıklama yapmaya yetkili tek kişidir.

29 Mayıs 1986
TRGK ilk toplantısını yapar. Katılımcılardan TAEK Başkanı Prof. Ahmed Yüksel Özemre, “Türkiye’de radyasyon doğal düzeydedir” der.

28 Ağustos 1986
14 Ağustos 1986’da Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın YÖK’e yolladığı mektup, 28 Ağustos’ta tüm üniversitelere gönderilir. TRGK’nın bilgisi dışında radyasyonla ilgili yapılacak tüm yayınlar yasaklanır.

17 Eylül 1986
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Doğu Karadeniz Bölgesi’nde gelen bütün fındıkların Fiskobirlik tarafından alınacağını ve bölgeden çıkarılmayacağına dair basın açıklmaası yaptı. Buna rağmen Fiskobirlik fındık alımını durdurdu. 5 bin işçi işsiz kaldı, 41 fabrika kapatıldı.

1994
Çernobil kazasından 8 yıl sonra ”Türkiye’nin Karadeniz Kıyılarında Çernobil Radyoakivitesi” adlı raporu hazırlayan ODTÜ Kimya Bölümü’nden İnci G. Gökmen, M. Akgöz ve A. Gökmen, 1994’te, 10 yıl sonra yaptıkları ölçümlerde sezyum aktivitesini, 1986’da TAEK tarafından yapılan ölçümlere göre daha yüksek bulduklarını açıklar.

1-2 Mayıs 2004
Önce Prof. Dr. Ahmed Yuksel Özemre sonra Çay-Kur eski Genel Müdürü Tuncer Ergüven radyasyonlu çayların bir bölümün yakıldığını yıllar sonra söyledi. Ergüven, özel sektöre ait olan fabrikalardaki radyasyonlu çayların büyük bir bölümünün de piyasaya sürüldüğünü belirtti.

5 Eylül 2005
TAEK, nükleer santral inşasının gündeme gelmesiyle yeniden alevlenen Çernobil tartışmalarıyla ilgili bir basın açıklaması yapmış, Türkiye genelinde ortalama olarak alınan dozun, uluslararası kuruluşlarca öngörülen sınırlarının altında kaldığını açıklamıştır. 1986 yılında Türkiye'nin “ekonomik ve sosyal faktörleri dikkate alarak mümkün olan en düşük dozun alınmasını sağladığını" da öne sürmüştür.

12 Nisan 2006
Türkiye Tabipler Birliği, Hopa’da yaptığı araştırma. sonucu ilçede son 3 yılda meydana gelen ölümlerin yüzde 47,9'unun nedeninin kanser olduğunun belirlendiğini açıkladı.

Çernobil'in kazasının sonuçları

· Yaklaşık 800 bin kişinin “tasfiyeci” olarak temizlik çalışmalarına katıldığı sanılıyor. Sovyetler Birliği dağılmadan önce açıklanan tek resmi bilgi 25 bin tasfiyecinin öldüğünü doğruluyordu. Diğerleri hakkında hala kesin bir bilgi yok.

· 7 milyon kişinin kazadan etkilendiği bildiriliyor. Bunlardan 400 bini başka bölgelerde yaşamak üzere tahliye edildi.

· En mütevazi akamlar üç ülkede 146 bin km2 lik bir alanın radyoaktif kirlenmeye maruz kaldığını belirtiyor. Bu, İtalya'nın yarısı kadar bir alana denk düşüyor. Yine, 52 bin km2'lik, Danimarka büyüklüğünde bir tarımsal alanın kirlendiği belirtiliyor.

· Belarus’un Gomel bölgesinde, 1986 ve 2000 yılları arasında, doğum oranı %44 oranında azalırken ölüm oranı %60’ın üzerine çıktı ve doğal nüfus gelişimi +%8 ‘den -%5’e düştü.

· 1970 ve 2001 yılları arasında Beyaz Rusya’da tiroid kanserindeki ortalama artış oranı erkeklerde 9’a, kadınlar arasında da 20’ye katlandı.

Hiç yorum yok: