Özgür Gürbüz - Analiz / 11 Şubat 2006
Avrupa'da geçen yıl yeni bir rekora imza atarak altın çağını yaşamaya devam eden rüzgâr enerjisi bizde daha çok konuşuluyor. Geçtiğimiz mayıs ayında çıkan yeni ama Avrupa'daki örneklerine kıyasla birçok eksiği olan Yenilenebilir Enerji Yasası sonrası biraz umutlanan rüzgâr enerjisi yatırımcıları hâlâ projelerine kredi bulmakta zorlanıyor. Bunun arkasında iki ana neden var. Birincisi, devlet tarafından verilen 7 yıllık alım garantisinin Yeni Türk Lirası cinsinden olması, ikincisi de bu miktarın hâlâ netleşememesi. Rüzgâr çitliklerini finanse etmek isteyen yabancı bankalar olası bir "kur farkı" probleminden korkuyor. Kredilerin geri ödemesini verdikleri yabancı para cinsinden alacak olan bankalar, Yeni Türk Lirası'nda yaşanacak değer kaybının yatırımcıyı zor duruma sokacağını düşünüyor. İkinci problem ise, 7 yıl boyunca satın alınacak her kilovatsaat için ödenmesi düşünülen miktarın bir önceki yıla ait Türkiye ortalama elektrik toptan satış fiyatına göre belirlenecek olması. enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) geçtiğimiz günlerde bu fiyatın nasıl hesaplanacağına dair bir formül açıkladı. Ancak, formül üzerine homurdanmalar olacağa benziyor. Ortalama fiyatla ilgili ikinci problem de her yıl bu fiyatın hesaplamalar dolayısıyla değişecek olması. Bakanlar Kurulu'nun da yine her yıl yüzde 20 artırım yapma hakkı var. Tüm bunlar, kredi ödemelerini garanti altına almak isteyen bankalarda güven eksikliği yaratıyor.
İki tribün dışında yatırım yok
Türkiye'nin 1997 yılından beri rüzgâr enerjisine 2 tribün dışında hiç yatırım yapmamış olmaması ve enerjide dışa bağımlılığın ayyuka çıktığı günümüzde rüzgârın enerjisinin hâlâ gündeme gelmemiş olması oldukça üzücü. rüzgâr enerjisi konusunda kamuoyunun yanlış bilgilendirildiği de bir gerçek. Öncelikle rüzgâr çiftliklerinin diğer konvansiyonel santraller gibi biner MW'lık tesisler olmadığını, genellikle 10-50 MW arasında değişen büyüklüklere sahip mikro santraller olduğunu bilmek gerek. Bu nedenle, ülkelerin değişik bölgelerine dağılan bu mikro santrallerin bulunduğu alanların hepsinde bir rüzgâr kesintisinin olmayacağını da kavramak lazım. rüzgâr enerjisine getirilen eleştirlerden rüzgâr türbinlerinin kapasite faktörleri yüzde 40 civarında. En iyi orana sahip olan doğalgaz santralleri ise bunun hemen hemen iki katı değere sahip. Kaba bir hesapla 100MW'lık doğalgaz için 200 MW rüzgâr kurarak aynı verimi elde edebiliyorsunuz. Kuruluş maliyetleri de birbirine yakın ama arada önemli bir fark var. Rüzgâr'ın ne yakıt parası ne de atık sorunu var. Sosyal maliyet yok, çevresel risk sıfır.
Rüzgâr, güvenilir enerji kaynağı
Konvansiyonel kaynaklara kıyasla küçük üniteler oldukları için arz güvenliği konusunda da büyük sorun yaratmıyorlar. Reuters, 20 Ocak 2006'da Güney Afrika'nın bin 800 MW büyüklüğündeki nükleer reaktörünün bir ünitesinin 3 aylığına kapandığı haberini verdi. Nedeni yanlış yerleştirilmiş bir cıvata! Afrika'nın tek nükleer santrali geçtiğimiz yılda yine yakınındaki bir yangın ve teknik nedenlerden dolayı bir süre kapalı kalmıştı. Güvenlik önlemleri yüzünden nükleer santrallerdeki en ufak bir aksaklık uzun süreli kontrollere neden oluyor. Üç ay boyunca Cape Town bölgesinde elektrik kesintileri kaçınılmaz. İki günlük doğalgaz krizini anımsarsak, neredeyse Keban Barajı gibi bir santralin 3 ay devreden çıkmasının faturasını iyi analiz etmek gerekir. rüzgâr enerjisinde ise arızalar mekanik olduğu için hemen giderilebiliyor ve 100 türbin aynı anda bozulsa bile bunun kurulu gücü 150-200MW'ı geçmiyor. Arz güvenliğinin bir de bu boyutu var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder