İklim raporu ve Türkçe meali

Özgür Gürbüz-BirGün/29 Eylül 2013

Kaynak: Grida
Sıcak hava dalgalarının sayısı ve şiddeti artacak. Okyanuslar asitlenecek. Buzullar eriyecek, deniz seviyesi yükselecek. Bunların sonucunda binlerce canlı hayatını kaybedecek; belki sen, belki ben. Sokakta yemek verdiğimiz kedi, denizdeki balık, dağdaki ayı. Huzurevindeki akraban, her sabah selamlaştığın yaşlılar ve yoksullar önce vedalaşacak. Nasıl mı biliyorum? Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) son raporunu yazan, gözden geçiren 259 bilim insanı/uzman ve fikirlerine danışılan bir 600 kadarı daha öyle diyor. IPCC’nin yayınladığı son rapor açıkça ortaya koyuyor, insan etkisiyle şahlanan küresel iklim değişikliği (Rapor, yüzde 95-100 olasılıkla iklim değişikliğinin nedeni insanlar diyor) çok ciddi bir tehdit olarak önümüzde duruyor.

Bu uzmanlar, küresel iklim değişikliği konusunda yayımlanan 9 bin 200 raporu inceliyor. 39 ülke, bilim insanlarıyla sürece katılıyor. Kendilerine gönderilen 54 bin 667 yorum değerlendirmeye alınıyor. Bu iş, petrol, kömür lobilerinin desteklediği birkaç bilim insanının iddialarından ya da bilimsellikten uzak e-postalardan ibaret değil. Bu yüzden, IPCC’nin 5. Değerlendirme raporu, ‘küresel iklim değişikliği insan kaynaklı değil, bu bir doğal döngü’ masallarıyla kıyaslanamaz. İşte tehlike işaretleri ve Türkçe meali:

·         1983-2012 arasındaki 30 yıl, son 1400 yılın en sıcak 30 yılıydı. Dünyanın ortalama sıcaklığı 1901-2012 döneminde 0,9 derece arttı. Böyle giderse artış 21. yüzyılın sonuna kadar 1,5 hatta 2 dereceyi bulacak.
Anlamı: 1,5-2 derecelik sıcaklık artışı dünyadaki bitki ve canlı türlerinin yüzde 20 ila 30’unun soyunun yok olması. Tropikal ve subtropikal bölgeler başta olmak üzere tarımda üretim kaybı.  
·         Son 20 yılda Grönland ve Antartika buzulları büyük kütle kaybetti, tüm dünyadaki buzullar da küçülmeye devam ediyor. Kuzey Kutbu deniz buzulu ve Kuzey Yarımküre’deki kar tabakası ciddi oranda azalmaya devam ediyor. Deniz seviyesindeki yükselme 19. yüzyılın ortalarından bu yana önceki iki yüzyıldaki ortalamanın üzerine çıktı. 1901-2010 arasında deniz seviyesi 19 cm yükseldi.
Anlamı: Dağlardaki buzulların ve kar tabakalarının küçülmesi onların beslediği nehirlerin kurumasına ve susuzluğa yol açacak. Kutuplardaki buzulların erimesi ise deniz seviyesindeki yükselişi hızlandıracak. Ada devletleri sular altında kalacak, Bangladeş gibi birçok ülkede tarım arazilerini su basacak.
·         Karbondioksit, metan ve azot oksitlerin atmosferdeki yoğunluğu 800 bin yıldır görülmemiş bir düzeye geldi. En önemli seragazı karbondioksitin yoğunluğu endüstri devrimi öncesine göre yüzde 40 arttı. Nedeni fosil yakıt (petrol, kömür ve doğalgaz) kullanımı ve arazi kullanımının değişmesi.
Anlamı: Karbondiksit başta olmak üzere seragazlarının atmosferdeki birikiminin önüne geçilemezse küresel iklim değişikliğinin de önüne geçilemeyecek. Sellerin sayısı ve şiddeti artacak. Kasırga ve hortumlar, beklenmedik fırtınalar hayatı yaşanmaz hale getirecek. İkitelli’de, Samsun’da şahit olduğumuz sel felaketlerinin sayısı artacak.

Raporda anlatılanların rakamlarla süslenmiş tahminler olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bahsedilen aslında yaşadığınız hayatınız, geleceğiniz. Tek bir farkla, kaderinizi değiştirme şansınız hâlâ sizin elinizde. Kömür değil rüzgar, petrol değil güneş diyerek; sorgusuzca tüketmek yerine verimli üretip az tüketerek; daha çok para için değil, daha çok boş zaman için çalışarak bu makus kaderimizi değiştirebiliriz. İlk adım inanmak.

Baltalar elimizde

Özgür Gürbüz-BirGün/22 Eylül 2013

Baltalar elimizde / Uzun ip belimizde
Biz gideriz ormana hey ormana…

Bu şarkıyı okul yıllarında öğrenmiştim. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da biliyordur. Hâlâ bu şarkının etkisinden kurtulamadığını düşünüyorum. Halbuki biz, sonra bir başka şarkı daha öğrendik.

Kestane, gürgen, palamut / Altı yaprak, üstü bulut
Gel sen burada derdi unut / Orman ne güzel, ne güzel.

Okullarda çocukların kafasını karıştırdığımız ortada ama bir ülkenin başbakanının doğrular konusunda kafası karışmışsa ve o kendisini her kentin belediye başkanı zannediyorsa vay halimize. Erdoğan’ın ODTÜ’den yol geçmesine karşı çıkanlara, ağaçların kesilmesini istemeyenlere yaptığı çıkışı hatırlayın: “Gidin ormanda yaşayın”.

Başbakan “ormanda yaşayın” derken kentlerin ağaçsız, gri, AVM ve viyadüklerden oluşan beton yığınları olması gerektiğini düşünüyor olmalı. Yanılıyor. Sık sık ziyarete gittiği, dünyanın en büyük ekonomisi Amerika’da bile bu böyle değil. ABD’nin en eski doğa koruma örgütü ‘American Forests’, 5 Şubat’ta ülkenin en iyi kent ormanlarına sahip 10 şehrini açıkladı. Bu kentler arasında gökdelenleriyle ünlü New York, Denver ve Seattle gibi kentler de var. Kent ormanlarının insanlara sosyal, çevresel ve ekonomik yararlar sağladığını söyleyen örgüt, bu alanların vahşi hayat için de önemli olduğuna dikkat çekiyor. Stressiz, sağlıklı insanların yaşadığı kentler göze hoş geldiği kadar ekonomiye de katkı sağlıyor. Üstelik bu kentlerdeki yeşil alanların yaratılmasında aynı bizdeki gibi sivil toplum rol oynamış.

New York’ta sekiz milyondan fazla insan yaşıyor. Ağaç sayısı 5 milyon 200 bin. Ağaçların hava kirliliğini önleme, seragazı emisyonlarını yutma ve enerji giderlerini azaltmaları sayesinde New York her yıl 47 milyon dolar kâr ediyor. Sağlık harcamalarındaki azalma bu hesaba dahil değil.

Denver kenti yeşil alanları sayesinde turizm kaynaklı 18 milyon dolar gelir elde ettiğini, daha sağlıklı bir ortamda yaşayan vatandaşları sayesinde de sağlık harcamalarının 65 milyon dolar azaldığını belirtiyor. Kentin yüzde 20’si ağaç gölgesinde kalıyor. Ağaçlar sayesinde her yıl soğutma harcamalarında 56 bin megavatsaate varan enerji tasarrufu yapılıyor. Böylece 6,7 milyon dolar Denver halkının cebinde kalıyor. Denver’da evlerin değeri de parklar sayesinde toplamda 30 milyon dolar artmış.

Charlotte kenti de ağaçları sayesinde enerji tasarrufu yapıyor ve 900 milyon doları kumbaraya atıyor. Doğru ağacı doğru yere dikmek, gölge yaratmaktan rüzgarı kesmeye kadar çeşitli etkilerle daha az enerji harcamanıza fırsat sağlıyor.

Milwaukee 3,5 milyon ağacıyla her yıl havasını 496 ton kirleticiden temizliyor. Bu işlemin ekonomik değeri 2,6 milyon dolar. Ağaçlar aynı zamanda 434 bin ton karbon yutuyor, bunun ekonomik değeri de 9 milyon dolar.

Bilimsel çalışmalar ve ekonomik veriler kentlerdeki yeşil alanların önemini ortaya koyuyor. Ormana herkes gider ama orman gibi kentlerde herkes yaşayamaz. Türkiye’de bırakın ormanda yaşamayı, gecelemek bile zor. Orman alanlarında konaklayabildiğiniz A sınıfı mesire yerlerin sayısında da son yıllarda ciddi bir düşüş var. Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre, 2007’de 108 adet A tipi mesire yeri vardı, 2011’de bu sayı 46’ya düştü. Nereden tutsak elimizde kalıyor şu ormana gitme meselesi…

“Ormanda yaşayın” göndermesi insanların ‘yeşil kent’ talebinin yanıtı değil. ODTÜ sorununun mimarı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in ise bir yanıtı bile yok. Sadece ona buna iftira atıyor. Şimdi de ‘profesyonel eylemci’ diye bir şey uydurdu. Aynı isimlerin çevreyi korumak için oradan oraya koşturduğu doğrudur ama bunun tek sorumlusu siz ‘profesyonel yok ediciler’. Üstelik, siz bu yıkım işleri için tonla maaş alıyor, rant yaratıyorsunuz. Eylemcilerin ise hiçbir maddi çıkarı yok. Kim profesyonel, kim amatör acaba?

Kıbrıs'ta ekoloji forumu başlıyor

Yeni Kıbrıs Partisi’nin (YKP) katkılarıyla düzenlenen II. Ekoloji Forumu 20-22 Eylül tarihleri arasında Limnidi’de Vouni King Otel’de düzenlenecek. Kapitalizmin yarattığı doğa katliamlarının ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi için mücadeleyi güçlendirmeyi amaçlayan forum aynı zamanda yeni kampanya önerilerini de gündemine alacak.

PROGRAM
20 Eylül, Cuma
19:00 - Tanışma toplantısı
20:00 - Akşam yemeği
21:00 - Müzik dinletisi
 
21 Eylül, Cumartesi
ATÖLYE ÇALIŞMALARI
10:00 – 13.00 - Atölye çalışmaları
I. Tarımda alternatif üretim metodları
Moderatör: Yena Hacışevki ve Nükhet Irkad
II. Alternatif üretimde arıcılığın önemi
Moderatör: Hasan Çağda
II. Eko-feminizm çalıştayı
Moderatör: YKPfem aktivistleri
13:00 - Öğle yemeği
 
EKOLOJİK YIKIMA KARŞI TEORİK VE PRATİK MÜCADELE
15:00-18:00 – teorik ve pratik ekoloji mücadelelerin sunumları
15:00 - Ekososyalizm - Tasos Hovardas
Moderatör: Tegiye Birey
16:00 - Kent Hareketleri ve Ekoloji - Özlem Yeniay
Moderatör: Mehveş Beyidoğlu Önen

Ara (30 dakika)
17:30 – GDO’ların gıda, tarım ve ekoloji üzerindeki riskleri ve tehlikeleri - Arca Atay
Moderatör: Murat Kanatlı
18:30 - Katkı-soru-cevap
20:00 - Akşam yemeği
21:30 - Film gösterimi
 
22 Eylül, Pazar
9:30 – Doğa yürüyüşü
11:00 - Sivil toplum örgütü ve bağımsız aktivistlerin katılımına da açık olarak Kıbrıs’ta çevresinde ekoloji sorunları ve çözümleri için pratik mücadele şekilleri üzerine forum
13:00 - Öğle yemeği
 
II. Ekoloji Forumu'yla ilgili daha fazla bilgi almak ve kayıt olmak için ykp@ykp.org.cy adresine bir e-posta atabilirsiniz. 

Japonya güneşte 10 bin MW'ı geçti

Mini Yorum/18 Eylül 2013

Almanya, İtalya, Çin ve ABD'den sonra Japonya da güneş kurulu gücünde 10 bin MW'ı geçti. Fukuşima öncesi bu rakam 4 binin altındaydı. Japonya'daki güneş fotovoltaik gücün 4'te 3'ünün çatılarda kurulan ticari olmayan sistemler olması ise daha ilginç. Birçoğunun sahibi vatandaşlar, kendi elektriklerini üretiyorlar.

Nükleer enerji elektriği şirketlerin tekeline, güneş ise halka bırakıyor. Güneşin daha temiz ve güvenli olmasının yanısıra nükleere karşı en önemli üstünlüğü bu. Bizim hükümetimizin güneşin önüne engeller koyup, nükleere olmadık sübvansiyonları vermesinin asıl nedeninin de bu olduğunu düşünüyorum. Halkın değil, şirketlerin çıkarı için çalışmak. Daha uzun cümleler kurmaya gerek yok.