Belgrad Ormanı Uludağ olmasın

Özgür Gürbüz-BirGün / 6 Aralık 2024

Foto: O. Gurbuz
Çevrecinin daniskası olduğunu iddia eden iktidarın ormanları rant alanına çevirme projelerine bir yenisi daha eklendi. İstanbul’daki Belgrad Ormanı’nın yaklaşık 1150 hektarlık bir bölümünün koruma statüsü, ‘muhafaza ormanı’ndan ‘milli park’a düşürülmek istiyor. Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü, bu taleple Orman Genel Müdürlüğü’ne başvurdu. Kararı Cumhurbaşkanı Erdoğan verecek. Mevcut ormanın yaklaşık dörtte birinden bahsediyoruz. Tarih boyunca yarısını kaybettiğimiz, İstanbul’un akciğeri olan bu ormanın dörtte birini daha yapılaşmaya açmak istiyorlar.

Doğa koruma örgütleri bu düzenlemeye karşı çıkınca her zamanki taktik uygulandı ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı devreye girdi; milli park koruma statüsünün muhafaza ormanından daha iyi olduğunu iddia etti. Bunu yapan da Dezenformasyonla Mücadele Merkezi. Elbette bu doğru değil, dezenformasyonla, yani çarpıtmayla mücadele ettiğini iddia edenlerin çarpıtmasıyla karşı karşıyayız. Muhafaza ormanında sadece sınırlı ve personelin ihtiyacını karşılayacak küçük tesisler yapabiliyorsunuz ama milli parka otel bile yaparsınız. İletişim Başkanlığı bize inanmıyorsa biraz zahmet edip Uludağ Milli Parkı’na gidebilir, orada kaç otel var sayıp kamuoyunu aydınlatabilir. O yetmezse Kızılcahamam Soğuksu Milli Parkı’na doğru devam edebilirler.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ‘bitki örtüsü ve yaban hayatı özelliğine sahip, manzara bütünlüğü içinde halkın dinlenme ve eğlenmesine uygun tabiat parçalarıdır’ diyen milli park tanımı bile durumu anlatıyor zaten. Dinlenme ve eğlenmenin Türkçesi, konaklama ve yeme içme tesisleri. Muhafaza ormanı tanımı içerisinde ise memleket müdafaasından, baraj ve göl yataklarını korumaya kadar çok kritik tanımlamalar var. Milli parklarda otelden kır gazinosuna kadar her türlü tesis yapabiliyor hatta maden bile arayabiliyorsunuz. Muhafaza ormanında maden aramak söz konusu bile olamaz.

Türkiye Ormancılar Derneği Marmara Şubesi Başkanı Sezai Kaya ile İkinci Başkanı Prof. Dr. Gülen Özalp, Sıcak Hava Dalgası adlı podcast yayınında konuğum oldu. Özalp, “Belgrad Ormanı hem muhafaza edilmeli hem de ormanın muhafaza ettiği değerler var” diyor. İstanbul’un en güzel kültürel mirası Belgrad Ormanı’nda diyen Özalp, Mimar Sinan’ın eserlerinden Bizans döneminden kalan bentlere kadar bölgenin tarihi değerine de dikkat çekiyor.

Seza Kaya ise statü değişikliğinin Belgrad Ormanı’nı ne hale getireceğinin en iyi örneklerinin halihazırda ormanın içinde görülebileceğini hatırlatıyor. Belgrad Ormanı içerisinde 7-8 tabiat farkı var, onlara bakılabilir diyen Kaya, Bağcılar Belediyesi’nin işlettiği Kirazlıbent Tabiat Parkı ve Mesire Alanı’ndaki tabloyu gördüğünüzde “ormanda bunlar yapılabiliyor mu” diye şaşırıp sorarsınız diyor. “Beton binalar, yeme içme yerleri, cami, beton asfalt yollar. Dışarıda olması gereken her şey ormanda var. Neden milli parka dönüştürmek istiyorlar sorusunun yanıtını orada görürsünüz” açıklamasını yapıyor. Ormancılar Derneği, Kirazlıbent’teki tablonun ormandaki diğer alanlara yayılmaması için statü değişikliği kararının geri çekilmesini istiyor. İstanbullu sahip çıkarsa karar geri dönebilir çünkü bundan birkaç yıl önce de benzer bir girişimden tepkiler nedeniyle vazgeçilmişti.

Görmemiş olanlar ve gidemeyecekler için Bağcılar Belediyesi’nin internet sayfasından Belgrad Ormanı’nda yaptıklarını aynen aktarayım. O yazıdan bile durumu anlayabilirsiniz. Projeler sayfasında, Kirazlıbent Tabiat Parkı ve Mesire Alanı altında şunlar yazıyor: “Projede piknik alanları, kır lokantası, kır kahvesi olarak 3 bin metrekare kapalı alan, macera parkı, kondisyon alanları, mescitler, parklanma cepleri, 3,5 km yürüyüş yolu ve çocuk oyun alanları bulunuyor”. Nasıl, yeni orman tanımını beğendiniz mi? Umarım tabiat parkının içine birkaç ağaç serpiştirmeyi de unutmamışlardır.

Kanuni Sultan Süleyman, orman içinde suyu kirlettikleri için Belgrad Ormanı’ndaki bir köyü orman dışına taşıtmıştı. Fatih Sultan Mehmet, ormanımdan bir dal kesenin başını keserim demişti. Ecdat sözünü ağzından düşürmeyen AKP-MHP hükümetine hatırlatalım. Fatih Sultan Mehmet yaşasa bugün ilk kimin başını keserdi acaba?

İklim finansmanı bir başka bahara kaldı

Özgür Gürbüz-BirGün / 26 Kasım 2024

Foto: O. Gurbuz
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’deki Birleşmiş Milletler İklim Konferansı (COP 29), ‘güzel haber’ bekleyenleri hayal kırıklığına uğrattı. Pazar gününe kadar uzayan ve iklim krizini durdurmak için gereken finansmana odaklanan bu yılki müzakereler, gereksinimi karşılamayan bir finansman paketiyle noktalandı.

Toplantının odak noktası, iklim krizinin bir numaralı sorumlusu zengin ülkelerin, yol açtıkları hasarı karşılamak ve gelişen ülkelerin iklim krizini durdurmak, etkileriyle mücadele etmek için gereksinim duydukları teknik ve mali yardımı yapma sözünü verip vermeyecekleriydi.

Yapılan hesapların ışığında gelişen ülkeler masaya, 2035 yılına kadar yılda en az 1,3 trilyon dolarlık bir mali destek talebiyle oturdu. Bu finansmanın büyük bölümünün de kredilerden çok hibe şeklinde verilmesini istiyorlardı. Gelişmiş ya da zengin ülkeler ise iki haftayı aşan müzakerelerden sonra yılda 300 milyar dolar vermeyi taahhüt eden bir sözle masadan kalktılar. Hibe vurgusu da yoktu. 1,3 trilyon dolara ise Yeni Toplu Sayısallaştırılmış Hedef metninde sadece işaret ettiler. Gerekenin dört katından az bir miktarla, bir anlamda küresel güneye “başınızın çaresine bakın” dediler.

Deniz seviyesindeki yükselmeyle her geçen gün yaşadıkları toprakları kaybetme tehlikesi artan ada devletleri toplantıdan kızgın ve üzgün ayrıldı. Seller ve fırtınalarla yurttaşlarını yitiren az gelişmiş ülkeler, iklim krizini durdurma umudunu bir başka toplantıya erteleyerek evlerine döndü. Kömür, petrol ve gaz gibi fosil yakıtlar yerine yenilenebilir enerjiye, enerji verimliliğine yatırım yapmak isteyen gelişen ülkeler, gereken parayı bulamadan ülkelerinin yolunu tuttu.

2024 gezegenin gördüğü en sıcak yıl ilan edilirken, seller, orman yangınları, sıcak hava dalgaları ve fırtınalar ülkeleri kasıp kavururken dünya liderleri bir kez daha insanlığa sırtını döndü ve kendilerini kukla gibi oynatan dev şirketlerin, fosil ve nükleer enerji lobilerinin emirlerini yerine getirdi.

Gelişen ülkeler para dilenmiyordu, atmosfere tarih boyunca kim daha çok seragazı bıraktıysa onlar bedelini ödesin istiyordu. İklim mücadelesi artık gözle görülür bir adalet, gezegenin eşitlik mücadelesinin bir parçası oluyor. Küresel güneyin kuzeye isyanı.

1,3 trilyon dolar da çokmuş demeyin. Para var. IMF bile 2022 yılında fosil yakıtlara verilen sübvansiyonların 7 trilyon doları aştığını söylemişti. Kömürü, petrolü sübvansiyonlarla destekleyenler, bunu enerji tasarrufu ya da yenilenebilir enerji için yapmıyor. Bütün mesele bu. Geçen yıl silahlanmaya harcanan para 2,4 trilyon dolar. Öldürmeye para harcamakta sorun görmeyenler, yaşamı kurtarmaya gelince yok diyor. Bütün mesele bu…

300 milyar doların yetersizliği ortada. Brezilya İklim Gözlemevi, Rio Grande do Sul eyaletinde bu yıl meydana gelen tarihi sel felaketinin maliyetinin 17 milyar doları bulabileceğini söylüyor. 300 milyar dolarla hangi selin, hangi kasırganın hasarını durduracaksınız? Hangi Afrika ülkesinde deniz seviyesinin yükselmesine karşı setler yapacaksınız? Asya ülkelerini kömürden güneşe geçirecek, enerji tasarrufu yaptıracak altyapıyı nasıl kuracaksınız?

Mesele sadece para da değil. Zengin ülkeler, 1994’te hayata geçen Çerçeve Sözleşmesi kapsamında tanımlanan sorumlu ülkelerin kapsamını da genişletmek, Çin, Güney Afrika gibi gelişen ülkelerin de finansmana katkıda bulunmasını istiyorlar. Bakü’de ilk adımı da attılar. Buna, gecikmelerinin bedelini de gelişen ülkelere ödetme çabası desek yeridir. Hesaplar değişiyor, sadece Çin değil Türkiye de güncel ve kişi başına düşen emisyonlarla başka bir klasmana doğru ilerliyor ancak önce ilk yemeğin hesabının kapatılması sonra ikincinin konuşulması daha doğru olur. 

Bakü’de seragazı emisyonlarının azaltımı için kesin çizgiler çizen bir karar çıkmadı. Fosil yakıtları kullanmayı bırakmak için küresel bir hedef hâlâ ortada yok. Başını Avrupa Birliği’nin çektiği yeni kömür santralı yapmayacağım taahhüdüne Birleşik Krallık, Yeni Zelanda ve Kolombiya gibi birkaç ülke daha katıldı ama bu konuda da daha geniş bir koalisyona henüz ulaşılamadı. Türkiye’nin 2026 yılındaki konferansa ev sahipliği yapma isteği de Haziran ayında karara bağlanacak gibi gözüküyor. Rakip Avustralya.

Şimdi gözler bir yıl sonra Brezilya’da yapılacak toplantıya çevrildi. Amazon bölgesindeki Belem kentinde hem ev sahibi ülkenin hem de sivil toplumun baskısı daha güçlü olacak. Bakalım iklim krizini körükleyen dev şirketler, oradan da arkalarına saklandıkları hükümetlerin marifetleriyle kurtulabilecek mi?

Merzifon seragazı emisyonlarını her yıl yüzde 4 azaltacak

Seragazı emisyonlarını her yıl yüzde 4 oranında azaltma hedefi koyan Merzifon Belediyesi, çalışmalarını hazırladığı iklim planlarının ışığında hayata geçiriyor.

Özgür Gürbüz-BirGün / 24 Kasım 2024

Atık su arıtma tesisi - Merzifon
Temmuz ayında Merzifon’daydım. Cumhuriyet Meydanı’nda belediyenin eskimiş, asbestli su borularını sergileyerek şebekenin durumunu göstermesine hem şaşırmış hem de üzülmüştüm. Dijital ilan panolarında da su tasarrufu çağrıları vardı. Azerbaycan’daki Birleşmiş Milletler İklim Konferansı’nda (COP 29) sohbet etme şansı bulduğum Merzifon Belediye Başkanı Alp Kargı’ya önce su sorununu sordum. Kargı, yaşanan kuraklıklarla beraber su sıkıntısının gözle görülür hale geldiğini, çözüm için kentteki eskimiş su şebekesini tamamıyla değiştireceklerini anlattı. Merzifon Belediyesi’nin atık sorunu ve güneş enerjisinden elektrik üretme gibi iklim krizine yanıt verebilecek planları da var. İlginç olan ise bu çalışmalara, birçok yerel yönetimde formalite gibi görülen strateji ve iklim eylem planlarının yol göstermesi.

SU ŞEBEKESİNE 15 MİLYON AVRO
Bir yıl ve beş yıl önce hiç görmedikleri şiddette kuraklıklara tanıklık ettiklerini belirten Alp Kargı, “İçme suyumuzun neredeyse tamamını yer altından karşılıyoruz. 2014 yılında göreve geldiğimizde 10 kuyumuz vardı. Ortalama 45 metreden su alıyorduk. Şimdi 22 kuyumuz var ve su çekme derinliği ortalama 95 metreye çıktı. Kullandığımız elektrik miktarı da artıyor” diyor.  Göreve geldiklerinde su şebekesindeki kaybın yüzde 50’lerde olduğunu belirten Kargı, “Biz bunu yüzde 40’lara düşürdük. Bununla övünmüyorum ama bu oran dünyanın kabul ettiği yüzde 8’lere, 10’lara düşmek zorunda” açıklamasını yapıyor. 2016 Temmuz ayında bitirilmesi planlanan bu çalışmanın 15 milyon avroluk maliyeti Dünya Bankası’ndan alınan krediyle karşılanacak. Hazırlanan raporların finansman konusunda yardımcı olduğunu da belirten Kargı, asıl amacın bu olmaması gerektiğinin de altını çiziyor.

VAHŞİ DEPOLAMAYA SON
Merzifon Belediyesi, Avrupa standartlarında olduğunu belirttiği üç ayrı rapor hazırlamış. Karbon Ayakizi Raporu, biyoçeşitliliği de içine alan sürdürülebilirlik raporu ve beş yıllık strateji planı. Karbon ayak izi raporu, kentte kişi başına düşen seragazı emisyonlarının Türkiye ortalamasının iki katı olduğunu gösterince sorunun nereden geldiğine bakmışlar. Emisyonların yarıya yakını vahşi çöp depolama kaynaklıymış. Alp Kargı Türkiye ortalamasının üzerinde çıkan bu rakamdan korkmamak lazım diyor ve ekliyor: “Özeleştiri yapmak ve samimi olmak zorundayız. O zamana kadar vahşi depolama yapıyorduk. O günden sonra tek bir sigara poşetini bile toprağa gömmedik. Toplamış olduğumuz atıkları artık Amasya'daki tesise götürüyoruz. Önce birkaç kamyonla yapıyorduk şimdi büyük bir tır alarak sefer sayısını ve yakıt tüketimini de düşürdük. O kadar iddialıyız ki her yıl seragazı emisyonlarımızı yüzde 4 oranında azaltmayı taahhüt ettik.”

ATIK SU TARLALARI SULAYACAK
Merzifon Belediyesi, ilçenin kuzeyindeki Önce Vatan Piknik Alanı’nın yakınında iki megavatlık güneş
enerjisi santralı kurmak için de gerekli izinleri almış. İleride santralın sahasını dört veya beş megavata çıkarmayı da düşünüyorlar. Göreve geldiklerinde ilçede atık su arıtma tesisi olmadığını belirten, kirli sularla tarımsal sulama bile yapılıyordu diyen Alp Kargı, Avrupa standartlarında arıtma tesisi kurduklarını şimdi bu tesisi ileri biyolojik arıtma tesisine çevirip, kapasitesini artıracaklarını söylüyor. Atık suyun, 8-10 bin dönümlük bir alanın sulanmasında kullanılacağını belirten Kargı, “tam döngüsel ekonomi örneği” yorumunu yapıyor. Projenin tarımsal su tüketimini de azaltarak su sorununa da çare olabileceğini belirten Kargı, “Şehrimizde yağmur suyu toplama kanalı da yoktu. Yoğun yağışların ardından şehirde istenmeyen görüntüler ortaya çıkıyordu. İller Bankası aracılığıyla yağmur suyu kanallarımızı da bitirdik” diyor.

“Sürdürülebilirlik kavramını hayatımızın tam merkezine koyacağız” diyen Merzifon Belediye Başkanı Alp Kargı şunları söylüyor: “Elimi yıkarken kullandığım sudan, soluduğum havaya şu anda sahip olduğum tüm haklarda benden 50 yıl sonra gelecek neslin de hakkı var diye düşünüyoruz. O yüzden kazanımlarımızı sürdürülebilir kılmalıyız”.

‘Marmara’da seragazı salımını azaltacağız’

Bakü’de gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda Türkiye’den belediye başkanları da bir araya geldi. Çeşitli etkinliklerde konuşan başkanlar, iklim kriziyle başa çıkmak için yaptıklarını anlattı, finansman sorunu yaşadıklarını belirtti.

Özgür Gürbüz-BirGün / 23 Kasım 2024

Foto: O. Gurbuz
Azerbaycan’da devam eden Birleşmiş Milletler İklim Konferansı son haftasında Türkiye’den birçok belediye başkanını Bakü’de buluşturdu. Marmara Belediyeler Birliği ve Sürdürülebilirlik İçin Yerel Yönetimler Birliği’nin (ICLEI) düzenlediği toplantılara Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras, Bilecik Belediye Başkanı Melek Mızrak Subaşı, Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel, Gebze Belediye Başkanı Zinnur Büyükgöz, Merzifon Belediye Başkanı Alp Kargı ve Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz katıldı.

Marmara Belediyeler Birliği’nin düzenlediği panelde iklim krizini durdurmak ve karşılaştıkları sorunları çözmek için hayata geçirdikleri projeleri anlatan belediye başkanları, finansman ihtiyacının da altını çizdi. Aynı zamanda Marmara Belediyeler Birliği Başkanı da olan Mustafa Bozbey, bölgenin tüm illerinde ortaklaştıracağımız çalışmalarla Marmara’nın en az seragazı salımı yapan bölgelerden biri haline getirmek istiyoruz dedi. Bu çalışmalara hükümetin ve çevre fonlarının da destek vermesini bekliyoruz diyen Bozbey, Bursa’da 2051 vizyonuyla yeni bir 1/100.000’lik plan hazırladıklarını, eko kent ve yenilenebilir enerjiyle ilgili çalışmaları olduğunu söyledi.

MUĞLA DENİZ SUYUNU ARITACAK
ICLE’in panelinde konuşma yapan Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras ise konuşmasına Muğla’nında yer aldığı Akdeniz’in iklim krizinden en çok etkilenen bölgelerden birisi olduğunu hatırlatarak başladı. Aras, atık su arıtma tesislerinde kullanılan enerjinin yüzde 10’unu güneşten sağladıklarını, kırsal bölgelerde hibrit güneş-rüzgar projelerini de hayata geçirmeye başladıklarını söyledi. Yenilenebilir enerjiyle atmosfere bırakılacak 1 milyon tondan fazla karbondioksit emisyonunun önüne geçtiklerini söyleyen Aras, deniz suyu arıtma sistemi üzerinde de çalıştıklarını söyledi. Muğla’nın 2030’a kadar seragazı emisyonlarını yüzde 40 azaltma hedefi olduğunu da hatırlatan Ahmet Aras, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın Yeşil Şehirler programına katılan altıncı kentin Muğla olduğunu da açıkladı.

FİDELER KADIN ÇİFTÇİLERE
Bilecik Belediye Başkanı Subaşı, COP 29 toplantısında dünyadaki diğer kentlerin neler yaptığını görme şansı elde ettiklerini söyledi. Subaşı, göreve başladıklarında âtıl durumda bulunan kentin arıtma tesisini çalışır hale getirdiklerini, ciddi bir borçlanmayla yağmur ve kanalizasyon sularını ayırdıklarını, bu sayede de Bileciklilere içilebilir su sağladıklarını anlattı. Subaşı, Bilecik’te İstanbul Büyükşehir Belediyesi desteği ile yılda iki kez dağıtılan fideleri öncelikle kadın çiftçilere verdiklerini belirtti. Kıyafetlerdeki deri ve plastik parçaların doğaya karışmaması için şehre kıyafet kumbaraları yerleştirdiklerini anlatan Subaşı, kullanılmış kıyafetleri belli noktalara gönderip karşılığında hijyen ürünleri alıp kadınlara dağıttıklarını söyledi. Bilecik’te rekreasyon alanlarında güneş enerjisi kullanmaya başladıklarını da açıklayan Bilecik Belediye başkanı daha büyük çaplı güneş enerjisi projeleri olduğunu da sözlerine ekledi.

***

KARTAL’DA AKILLI KENT KURULUYOR
Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel, Marmara Belediyeler Birliği’nin düzenlediği panelde kentsel dönüşüme odaklandıklarını bunu da iklim krizini gözeterek yaptıklarını anlattı. “Kentsel dönüşümü yaparken, binaları yenilerken mutlaka kendi enerjisini kendisinin karşıladığı binaları hayata geçirmek zorundayız” diyen Yüksel, Kartal’da 300 dönümlük sanayi alanlarının dönüşüme uğradığı bir bölgede, ruhsat şartlarını ağırlaştırılarak, atık politikasıyla, güneş enerjisiyle, enerji tasarrufu uygulamalarıyla bütün kriterlerin talep edildiği bir kent kurmayı planladıklarını söylüyor. İnşaatın birkaç ay içinde başlayacağını belirten Yüksel, müteahhitlerden kendi enerji tüketimini karşılayan binalar talep ettiklerini, bununla beraber elektrik ve su kullanımında tasarrufu önceliklerden şartları olduklarını da söylüyor.

Yüksel, “Barınma konusunda şu an faiz oranlarının çok yüksek olması maliyetleri çok yukarıya çekiyor. Girişimci standart bina yapmanın ötesine geçmiyor. Bu da bizim yaşadığımız en büyük handikap. Evet, güvenli binaya geçiş oluyor ama iklim kriziyle alakalı adım eksik kalıyor” diyor. Maliyetin yüksek olduğunu ancak ortak kullanım alanlarıyla ilgili aidat maliyetlerinin de arttığını belirten Kartal Belediye Başkanı, “Ülkemizde bu konuda devletimizin atmış olduğu kıymetli adımlar var fakat biraz daha hızlanmamız gerekiyor. Dolayısıyla kuralları katı hale getirmemiz gerekiyor. Bu, girişimcinin ya da ilgili belediye başkanının vizyonuna bırakılmayacak kadar önemli bir olay. Kanunlarla desteklenmesi yerinde olacaktır” dedi.