ABD Başkanı Donald
Trump’ın Paris Anlaşması’ndan ülkesini çekme kararı, kuşkusuz bugüne, 5 Haziran
Dünya Çevre Günü’ne de damgasını vuracak. İklim değişikliğini durduramazsak
kutlanacak bir ‘çevre günü’ de olmayacak. Trump’ın kararı (ABD’nin kararı demek
doğru olmaz) sonrasında iklimi ve gezegeni kurtarmak için hâlâ umudumuz var mı?
10 maddede özetleyelim.
1. İklim değişikliği nedir?
Dünyamızın iklimini en
çok, kullandığımız fosil yakıtlar (petrol, kömür ve doğalgaz) değiştiriyor.
Fosil yakıtların kullanılmasıyla ortaya çıkan seragazı emisyonları dünyanın ortalama
yüzey sıcaklığının artmasına ve iklimlerin değişmesine neden oluyor. Değişen iklimler
de daha sıcak yazlarla birlikte, daha şiddetli yağışlara, alışılmadık iklim
olaylarının daha sık görülmesine yol açıyor.
2. En çok kim kirletiyor?
Günümüzdeki küresel
emisyonların yüzde 20’si Çin’den, yüzde 17,9’u ABD’den ve yüzde 13,3’ü de
Avrupa Birliği’nden kaynaklanıyor. Onları Rusya (%7,5), Hindistan (%4,1) ve
Japonya (%3,7) izliyor. Diğer ülkelerin emisyonlarıysa her yıl atmosfere
bırakılan seragazı emisyonlarının yüzde 33'ünü oluşturuyor. Türkiye’nin payı da
yüzde 1’e yaklaşıyor.
3. 2 dereceyi geçmemeliyiz
Bilim insanları
gezegenin ortalama sıcaklığındaki artışın 1,5 dereceyi geçmemesi, en kötü
koşullarda 2 derecenin altında kalması gerektiğini söylüyor. Paris
Anlaşması’nın hedefi de bu. Halihazırda artış yaklaşık 1 derece. 2 derecenin altında
kalmak için de atmosfere bıraktığımız seragazı emisyon miktarının 2 trilyon 900
milyar tonu geçmemesi gerekiyor. Şu ana kadar bu bütçenin 2,1 trilyonunu
kullandık. Başta enerji olmak üzere tüketim anlayışımızı değiştirmez, başka bir
ekonomik modeli tercih etmezsek, 19 yıl içinde kalan bütçeyi de kullanacağız ve
iklim değişikliğinin geri döndürülemez etkileriyle karşı karşıya kalacağız.
4. ABD daha mı çok kirletecek?
ABD’nin Paris
Anlaşması’ndan çekilmesi, atmosfere en çok seragazı bırakan ikinci ülkenin hiçbir
şey yapmayacağı anlamına gelmiyor. Dünyada olduğu gibi ABD’de fosil yakıt ve
nükleer enerjiden yenilenebilir enerjiye geçiş başladı. Bu yatırımların çoğu
özel şirketler, belediyeler ve bireyler aracılığıyla yapılıyor. Bu yüzden de
Trump’ın ya da merkezi hükümetin kararı, ABD’deki karbonsuzlaşmanın önüne
geçemeyecek. Bu karar enerji dönüşümünü yavaşlatsa da durduramayacak. ABD’de
kömür ve kaya gazına verilecek teşvikler artarsa fosil yakıtlardan çıkışın
yavaşlayabileceği doğru ama bu her şeyin değişeceği anlamına gelmiyor.
5. Obama’nın planı çöpe atılırsa ne olur?
Son analizler, Trump’ın
Obama’nın önerdiği ‘İklim Eylem Planı’nı çöpe atması halinde, ABD’nin 2030
yılında atmosfere planlanandan 1 milyar 800 milyon ton daha fazla seragazı
bırakabileceğini gösteriyor. Bu da iklim değişikliğini yavaşlatma/durdurma
çabalarına zarar verecek. Zaten, Obama döneminde verilen indirim taahhüdü de
beklentileri karşılamaktan uzaktı. ABD, Paris Anlaşması kapsamında 2025 yılına
kadar emisyonlarını 2005 yılının yüzde 26-28 oranında altına çekmeyi önermişti.
Birçok kuruluş (Örneğin Climate Action Tracker) bu hedefi ABD’nin tarihi
sorumluluğu ve ekonomik gücü nedeniyle yetersiz buluyor. Trump’la birlikte bu
yetersiz taahhüt de geçerliliğini yitirecek.
6. Trump’ın kararının ardında ne var?
Trump’ın ABD’nin Paris
Anlaşması’nda çekileceğini açıkladığı konuşmada sıraladığı nedenler genelde
ekonomiyle ilgiliydi. Trump, ABD’nin bu anlaşma nedeniyle kayba uğrayacağını, özellikle
de işsizliğin artacağını söyledi. “ABD’nin zenginliğinin başka ülkelere
dağıtılacağını” söyleyerek, Çin’in emisyonlarını anlaşma kapsamında artıracak
olmasından da şikayet etti. ABD’nin dev şirketlerinin liderleri ise aynı
fikirde değil. Tesla, Apple ve Dow Chemical gibi dev şirketlerin yönetim kurulu
başkanları Trump’ı anlaşmada kalmak için ikna etmeye çalışmışlardı. Trump’ın
iklim inkarcılığının arkasında büyük kömür ve petrol devlerinin olduğu da
konuşuluyor. 2012 yılından bu yana seçim kampanyaları için fosil yakıt
şirketlerinden 10 milyon dolardan fazla bağış alan 22 Cumhuriyetçi senatörün
Trump’a Paris Anlaşması’ndan çıkılması yönünde mektup yazdığı konuşuluyor.
7. İklimin yeni lideri Çin mi olacak?
Çin ve AB, Trump’ın
kararına rağmen iklim mücadelesinde kalacaklarını söyleseler de, Paris Anlaşması’nın
hayata geçeceği 2020’ye kadar sürecek pazarlıklarda, ABD’nin açığını kapatmak
için ne yapacaklarını açıklamadılar. Paris Anlaşması’nın bağlayıcılığının
olmaması ve ABD’nin çekilmesi, pazarlık sürecinde diğer ülkeleri de
gevşetebilir. Bu da gerekli azaltım hedeflerine ulaşmayı engelleyebilir.
Trump’ın kararının, hava kirliliği gibi çevre sorunlarıyla boğuşan, kömür
tüketimini hızla azaltmaya çalışan ve yenilenebilir enerji yatırımlarıyla
ekonomisini güçlendiren Çin’e önemli bir liderlik fırsatı sunduğu kesin.
Türkiye gibi kömürde
ısrar eden ülkelerin Trump’ın kararını Paris Anlaşması’na taraf olmamak ve
emisyonları azaltmamak için bir bahane olarak kullanacağını söyleyebiliriz.
İklim Başmüzakerecesi Mehmet Emin Birpınar’ın Twitter’da yaptığı açıklamalar,
Türkiye’nin imza attığı Paris Anlaşması’nı yakın zamanda Meclis’e getirip
onaylamayacağını gösteriyor. Türkiye yılda 475 milyon ton seragazı üretiyor.
Paris Anlaşması kapsamında verilen taahhüt, bu miktarı azaltmayı değil, artışı
çok az da olsa sınırlandırmayı öneriyor. Taahhüde göre Türkiye 2030 yılına
gelindiğinde seragazı emisyonlarını 929 milyon tona çıkaracak, neredeyse ikiye
katlayacak. Bu da Türkiye’nin aslında iklim için hiçbir şey yapmaması demek.
9. Paris Anlaşması yeterli mi?
Paris Anlaşması’nda ülkelerin
verdiği taahhütler, ABD anlaşmada kalsa bile yeterli değildi. Ortalama yüzey
sıcaklığının 2 derecenin altında kalması için imzacı ülkelerin, seragazı emisyonlarını
14 milyar ton daha azaltacak yeni taahhütlerde bulunmaları gerekiyordu. Plan
önümüzdeki üç yıl içinde anlaşmaya taraf ülkelerin pazarlıklarla azaltım
hedeflerini yükseltmeleriydi. ABD’nin olmadığı bu pazarlık sürecinde bu işin
daha zor olacağı kesin. Şu ana kadar anlaşmaya imza atan 197 ülkeden 147’si anlaşmayı
onayladı. Türkiye, İran, Hollanda ve Rusya henüz anlaşmayı onaylamayan ülkeler arasında.
10. Şimdi ne yapmalı?
İklim değişikliğini
durdurmak için çok az zaman var. Bu yüzden de ABD üzerindeki uluslararası
baskının hiç olmadığı kadar artırılması şart. ABD’deki Trump karşıtı muhalefete
de büyük iş düşüyor. Yenilenebilir enerjiden yararlanan, bu konuda net
politikalara sahip eyaletler ve bireyler, merkezi hükümetin kararına rağmen
seragazı emisyonlarını azaltan plan ve eylemlere sahip çıkmalı. Diğer ülkelerin
de ellerini taşın altına koyup gerçekçi bir hedef için dünyayı fosil
ekonomisinden güneş ekonomisine geçirecek yeni bir ekonomik düzende
birleşmeleri şart.