Özgür Gürbüz-BirGün/15 Mayıs 2017
Türbe dediğin
aslında bir mezar. Hasankeyf’te sular altında kalmasın diye taşınan Zeynel Bey
Türbesi de Akkoyunlular’dan kalma tarihi bir mezardı. Eskilerin yadigarı, ölüye
duyulan saygının simgesiydi. Artık oradan oraya sürüklenen herhangi bir eşyadan
farklı değil. Akkoyunlu Zeynel Bey’in kemiklerini taşıdınız. Ruhunu da
götürdünüz mü suların erişemeyeceği o tepeye?
Peki, Er-Rızk
Cami’nin minaresi ne olacak? Onu da taşıyacak mısınız yoksa minareyi suların
içinde kalacak Hasankeyf’in yerini bulmak için orada mı bırakacaksınız? Minarenin
tepesi suyun dışında kalırsa tabi. Hasankeyf köprüsünü de taşıtacak mısınız
Hollandalılara? Köprüyü tepeye kondurup altına fıskiyelerle su sıkarak nehir
süsü mü vereceksiniz?
Sırada kim var?
Şeyh Şerafeddin Türbesi, Zöhre Hatun Türbesi, Hz. Verkane Türbesi… Hangisini
sırtlayacaksınız önce? Hasankeyf bir
bütün, yarısını bir tepeye taşıyıp yarısını bir başka yerde mi bırakacaksınız?
Meydanlarda ecdad adına, islam adına nutuklar atarken sızlattığınız kemikler
sizlerinkileri hiç sızlatmıyor mu?
Görünen o ki
ecdadına toz kondurmayanların ülkesinde 10 bin hatta 12 bin yıllık Hasankeyf’in
yok olması kimsenin umurunda değil. Grekler, Araplar, Artuklular, Eyyubiler,
Akkoyunlular, Selçuklular ve Osmanlılar bu kentte izlerini bırakmış. Bunlar
ecdadınız değilse kim?
‘Malum medya’
da korkudan olsa gerek, 10 bin yıllık tarihin yok olmasından çok türbenin nasıl
taşındığıyla ilgileniyor. Haberlerinde göçe zorlanacak insanlar, turizmin
bitmesiyle işini kaybedecek esnaf ya da tahribata uğrayacak doğanın adı
geçmiyor. Türbeyi taşıyan platformun tekerlek sayısını haberlerinde yazıyorlar
ama dünyanın en eski kentlerinden Hasankeyf’in yaşını yazamıyorlar. Türbenin
taşınmasını haber yapıyorlar ama cinayeti göremiyorlar. Katili de biliyorlar
elbet ama yazamıyorlar.
1970’lerde
hazırlanan GAP projesi kapsamında önerilen Ilısu Barajı, tahmin edebileceğiniz
gibi bundan 40-50 yıl öncesinin aklıyla projelendirildi. O zaman ne rüzgar
vardı ne güneş. Daha az enerjiyle aynı işi yapmak yerine daha çok enerji
üretmek marifet sayılıyordu. DSİ barajın yılda 4 milyar kilovatsaat elektrik üreteceğini söylüyor. Türkiye’nin
enerji verimliliği/tasarrufu potansiyeli ise resmi rakamlara göre yüzde 25.
Tükettiğimizin yüzde 25 daha azıyla yetinmek mümkün. Yılda 278 milyar
kilovatsaat tüketiyoruz ama enerjiyi verimli ve tasarruflu kullansak 200 milyar
kilovatsaat bize yetecek. 70 milyar kilovatsaatlik
israfın içinde kaç Ilısu Barajı var, hadi siz hesaplayın.
40 yıldır bu
saçma barajı yapmak için direteceğimize verimlilik ve tasarruf potansiyelimizin
sadece yüzde 2’sini hayata geçirseydik Ilısu Barajı’nın üreteceği elektriği
karşılamış olurduk. Bu projeyi destekleyenler ise tüketimi, yok etmeyi seçti. Projeyi
durdurmak veya değiştirmek için hâlâ fırsatımız var. Gelişmiş dediğimiz
ülkelerde bunlar oluyor. Hatalarını kabul eden hükümetlere “büyük” deniyor.
Finike’deki
doğa dostları Aysin ve Ali Büyüknohutçu’yu öldürenle Hasankeyf’te ölüleri
mezarlarından eden fikir aynı kaynaktan besleniyor. Tarihin yok oluşunu izleyen
gözle, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın haksız bir şeklde atıldıkları işlerine
dönmek için başlattıkları açlık grevini izleyen göz de aynı yüze sahip.
Saygı duymanın,
korumanın ve her şeyden önemlisi yaşatmanın mutluluğunu görmemişlerin
icraatları bunlar. Yok olmaya çalıştıkları sürece yok olmaya mahkumlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder