Özgür Gürbüz-BirGün/22 Şubat 2015
Sokakta
kocasından dayak yiyen kadınları gördüğünüzde vitrinin arkasına saklandınız.
Minibüste
tecavüze uğrayan kadının çığlıklarını duymamak için müziğin sesini açtınız.
Otobüste
tacizcilere sırtını döndünüz, manzarayı seyrettiniz.
Sokakta
kadınlara laf atanlara ‘sırıtarak’ destek oldunuz.
Taciz
eden gençlerin omuzlarını sıvazlayarak abilik yaptınız.
Dövülen,
tacize ve tecavüze uğrayan kadınları görmezden geldiniz.
Ne
menem bir şey olduğu belli olmayan ‘erkekliğinizi’, evde karınıza ve kızınıza ‘namus’
nutuk ve dayakları atarak sözüm ona yücelttiniz.
|
Nuh Köklü |
Ayakkabı
kutularıyla götürenleri gördüğünüzde yoktunuz.
Alkole
ve içkiye karşıydınız ama silaha bayıldınız.
Çocuklar
biber gazı kapsülleriyle öldürülürken buhar olup, uçtunuz.
Aksatmadığınız
Cuma namazlarını, bakara makaracıları görünce unuttunuz.
Annesinin
dizini görüp tahrik olanları ‘hoca’ ilan ettiniz.
Altı
yaşındaki çocuklar evlenebilir diyenleri televizyondan ‘saf saf’ seyrettiniz.
Ama
şu kartopu yok mu kartopu,
Camınıza
geldi diye sokağa fırladınız.
Kartopu
oynayan gül gibi bir insana bıçak sapladınız.
Sokakta kartopu oynayıp mutlu olan insanlara tahammül edemeyecek kadar esir
olduğunuz mutsuz ve zavallı hayatınızla başkalarını zehirlemek için kartopunu
bahane ettiniz.
Ne erkekmişsiniz
siz!
Ne delikanlı…
Ne
dindar, ne namuslu…
***
Nuh’la
Nokta dergisinde çalıştığı yıllarda tanıştık. 20 yılı geçmiş. Bizim kuşaktandı Nuh Köklü. Özgür yaşardı, kimseye
karışmazdı ama bildiğini söylemekten de çekinmezdi. Nice ‘cengâver’ gazetecinin
korktuğu, Sabah’taki sendika mücadelesine katılmaktan da çekinmemişti. Kendinden
başka kimseye zararı yoktu. Nuh kartopu yüzünden öldürülmedi. Bu düzene destek
olanlar, sessiz kalanlar ve oy verenler yüzünden öldürüldü. Çocuklar ekmek
almaya giderken, gazeteciler kartopu oynarken öldürülmesin istiyorsanız bu
ülkenin kaderini değiştirin. Önümüz seçim. Ya
kartopu oynayanları seçeceğiz ya da kardan adamı bile öldürenleri.
***
Meclis’teki
İç Güvenlik Paketi görüşmelerini ibretle izliyorum. Türkiye’de demokrasiyi
savunan herkesin ‘üzerine yürüyen’ ve şiddet uygulayan bir iktidarla karşı
karşıyayız. İç Güvenlik Paketi de devlet eliyle yapılan baskıyı meşrulaştırmaya
çalışıyor. Ülkedeki şiddet olaylarının
artmasının ardında ülkeyi yönetenlerin olduğu unutulmamalı. Dış
politikadan, ülkedeki demokratik protestolara kadar her türlü sorunu şiddetle
çözmeye çalışan ve bu saldırgan, ötekileştiren dili iyiden iyiye içselleştiren
hükümet ateşle oynuyor. Meclis’teki şiddetin sokağa daha sert yansıyacağı
unutulmamalı. Ege Üniversitesi’nde yaşananlar bunun bir örneği.
İktidarın
seçimi bir anlamda ülkenin geleceğini belirleyecek. Şiddeti, silahı
meşrulaştırmaya devam ederlerse muhalefetin de benzer araçları kullanacağını
görmek lazım. Türkiye, hem bireysel silahlanmanın hem de kaba kuvvetle
karşısındakini sindirmenin giderek daha fazla egemen olduğu bir ülke haline
geldi. Bizi her fırsatta ‘12 Eylül
zamanına dönmekle’ korkutanlar adım adım o günleri geri getiriyor. Bu
felaket senaryosundan kurtulmak için hâlâ vakit var. Bireysel silahlanmanın
yasaklanması ilk adım. İktidar ve muhalefetin üst düzey temsilcilerinin karşı
karşıya gelerek siyasi konuları tartışması da tansiyonu düşürebilir, siyaseti
normalleştirir. Eğitimde ve medyada da ayrımcı ve şiddet içeren yayınlar kaldırılmalı.
Aksi takdirde, Meclis’te gördüğümüz, üniversite ve sokağa sıçrayan şiddet
eylemlerinin tüm ülkeye yayılması, artması an meselesi.