Gazeteci etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gazeteci etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kelebek etkisi

Özgür Gürbüz-BirGün/24 Temmuz 2017

Edward Norten Lorenz bilim dünyasının çok iyi bildiği Kaos Teorisi’ni açıklarken, “Amazon ormanlarında bir kelebeğin kanat çırpması ABD’de fırtına kopmasına neden olabilir” demişti. Teoriyi ispatlamak bilimsel açıdan mümkün değil elbette ama bu söylem doğanın önemini anlatmak için yıllardır kullanılır. Doğada her şeyin birbirine bağlı olduğunu, umursamadığınız bir türün yok oluşunun hayatımızı kökten değiştirebilecek sonuçları olabileceğini hatırlamak için kelebek etkisinden bahsederiz.

Herkes bizim gibi kelebek sevmiyor. Güray Tekin Öz (Güray Ağabey) dokuz aydır özgürlüğünden yoksun. Cumhuriyet gazetesinin 11 yazar ve yöneticisiyle birlikte cezaevinde. Bugün (24 Temmuz 2017) ilk kez hakim karşısına çıkacak. 

Okumuşsunuzdur. Torunu Deniz Güray Ağabey için bir kelebek resmi yapmıştı ama o resmi cezaevine almadılar. Üstelik resmi geri de vermediler.

Güray Ağabey’in eşi Çağlayan Öz, torununun yaptığı resmi şu sözlerle anlatıyor: “Dört yaşındaki torunu, dedesine bir kelebek resmi yaptı. Öyle güzel bir kelebek ki, Picasso görse kıskanır. Bakar bakar hayallere dalarsın. Rengârenk kanatlarını çırpar gibi. Baktıkça onunla birlikte uçarsın. Gökyüzü kafesinin içinden geçer göğe kanat çırparsın. Öyle anlatılmaz bir kelebek”.

Bir çocuğun çizdiği kelebek resminde ne gibi bir sakınca gördüler acaba? Kimbilir, belki de Deniz’in çizdiği kelebeğin kanat çırpmasından korkmuşlardır. Kelebekler uçarsa insanlar da adalet için yürümeye başlar diye bir öngörüde bulunmuş olabilirler. Kelebek güzel ya, ondan da ürkmüşlerdir. Ya insanlar hep bir ağızdan şarkılar söylemeye başlarsa, dünyayı güzellik kurtaracak diye? Ya kurtarırsa? Şarkıların cezaevlerine ulaşmasını nasıl engeller tel örgüler? Duvarların adalet talebine dayanamayacağını en iyi bu yanlışları yapanlar bilir. Belki de ondan bu panik. Kelebek duvar dinlemez ki…

Yapılan yanlışın bir felakete dönüşeceğini görmek için Kaos Teorisi’ni bilmeye gerek yok. Darbeciyle gazeteciyi aynı kefeye koymanın, hukuk sisteminin kendisini, baş edemeyeceği sorunların içine hapsetmek anlamına geldiğini artık kabul etmek zorundayız. Düşüncenin suç olmayacağını tartışmamalıyız bile. Niyet okumaların, iftiraların, uyduruk gazetelerin tetikçiliğinin delil sayılamayacağını net bir şekilde vurgulamalı, asıl bunu yapanları adaletin karşısına çıkarmalıyız.

Gazeteci yazmazsa ne olur?
Gazeteci iktidarın yazma dediğini yazmazsa ne olur bu ülkede biliyor musun?
Minibüsteki taciz, sokaktaki tecavüz cezasız kalır, bin kez daha yaşanır acılar. Çocukların sosyal devlet olanaklarına kavuşsun diye verdiğin vergiler birilerinin cebine gider; haberin olmaz. Ağaç kesilir ruhun duymaz. Üstünden araç geçmeyen köprüler, yollar yapılır icraat sanırsın. Çocuk yaşında kızlar gelin olur, sapıklığı görmezsin. Kanın, canın evlatların cemaat yurtlarında can verir, takdiri ilahi sanırsın. Panzerler çocukları ezer, çığlıklarını duymazsın. Silahlar öğretmenleri hedef alır, tahtaya düşen kan lekesini görmezsin. Bombalar insanları parça parça eder, ülkende hüküm süren karanlıklar yüzünden gözünü açamazsın.

Gazetecinin özgürce yazması, haber yapması bir kelebeğin kanat çırpmasına benzer. Gazeteci yazdıkça dünyanın diğer ucunda çiçekler açar.


Kelebek kanadını bugün Çağlayan Adliyesi’nde çırpıyor. Sosyal medyada, yazılarda ve sokakta benim için tek bir ses var bugün. Özgür kelebeklerin kanat sesleri. Cumhuriyet gazetesi ve diğer tüm gazetecilerin davalarına destek veren, demokrasi ve özgürlük için can atan herkes duyuyor bu sesi. Duyamıyorsanız, yüreğiniz dünyanın en tatlı melodilerine kapalı olmalı. Kırın o yüreğinizdeki mührü, dünyadaki tüm kelebekleri özgür bırakın.

Kartopu

Özgür Gürbüz-BirGün/22 Şubat 2015 

Sokakta kocasından dayak yiyen kadınları gördüğünüzde vitrinin arkasına saklandınız.
Minibüste tecavüze uğrayan kadının çığlıklarını duymamak için müziğin sesini açtınız.
Otobüste tacizcilere sırtını döndünüz, manzarayı seyrettiniz.
Sokakta kadınlara laf atanlara ‘sırıtarak’ destek oldunuz.
Taciz eden gençlerin omuzlarını sıvazlayarak abilik yaptınız.
Dövülen, tacize ve tecavüze uğrayan kadınları görmezden geldiniz.
Ne menem bir şey olduğu belli olmayan ‘erkekliğinizi’, evde karınıza ve kızınıza ‘namus’ nutuk ve dayakları atarak sözüm ona yücelttiniz.

Nuh Köklü
Ayakkabı kutularıyla götürenleri gördüğünüzde yoktunuz.
Alkole ve içkiye karşıydınız ama silaha bayıldınız.
Çocuklar biber gazı kapsülleriyle öldürülürken buhar olup, uçtunuz.
Aksatmadığınız Cuma namazlarını, bakara makaracıları görünce unuttunuz.
Annesinin dizini görüp tahrik olanları ‘hoca’ ilan ettiniz.
Altı yaşındaki çocuklar evlenebilir diyenleri televizyondan ‘saf saf’ seyrettiniz.
Ama şu kartopu yok mu kartopu,
Camınıza geldi diye sokağa fırladınız.
Kartopu oynayan gül gibi bir insana bıçak sapladınız.
Sokakta kartopu oynayıp mutlu olan insanlara tahammül edemeyecek kadar esir olduğunuz mutsuz ve zavallı hayatınızla başkalarını zehirlemek için kartopunu bahane ettiniz.
Ne erkekmişsiniz siz! Ne delikanlı…
Ne dindar, ne namuslu…

***
Nuh’la Nokta dergisinde çalıştığı yıllarda tanıştık. 20 yılı geçmiş. Bizim kuşaktandı Nuh Köklü. Özgür yaşardı, kimseye karışmazdı ama bildiğini söylemekten de çekinmezdi. Nice ‘cengâver’ gazetecinin korktuğu, Sabah’taki sendika mücadelesine katılmaktan da çekinmemişti. Kendinden başka kimseye zararı yoktu. Nuh kartopu yüzünden öldürülmedi. Bu düzene destek olanlar, sessiz kalanlar ve oy verenler yüzünden öldürüldü. Çocuklar ekmek almaya giderken, gazeteciler kartopu oynarken öldürülmesin istiyorsanız bu ülkenin kaderini değiştirin. Önümüz seçim. Ya kartopu oynayanları seçeceğiz ya da kardan adamı bile öldürenleri.

***
Meclis’teki İç Güvenlik Paketi görüşmelerini ibretle izliyorum. Türkiye’de demokrasiyi savunan herkesin ‘üzerine yürüyen’ ve şiddet uygulayan bir iktidarla karşı karşıyayız. İç Güvenlik Paketi de devlet eliyle yapılan baskıyı meşrulaştırmaya çalışıyor. Ülkedeki şiddet olaylarının artmasının ardında ülkeyi yönetenlerin olduğu unutulmamalı. Dış politikadan, ülkedeki demokratik protestolara kadar her türlü sorunu şiddetle çözmeye çalışan ve bu saldırgan, ötekileştiren dili iyiden iyiye içselleştiren hükümet ateşle oynuyor. Meclis’teki şiddetin sokağa daha sert yansıyacağı unutulmamalı. Ege Üniversitesi’nde yaşananlar bunun bir örneği.

İktidarın seçimi bir anlamda ülkenin geleceğini belirleyecek. Şiddeti, silahı meşrulaştırmaya devam ederlerse muhalefetin de benzer araçları kullanacağını görmek lazım. Türkiye, hem bireysel silahlanmanın hem de kaba kuvvetle karşısındakini sindirmenin giderek daha fazla egemen olduğu bir ülke haline geldi. Bizi her fırsatta ‘12 Eylül zamanına dönmekle’ korkutanlar adım adım o günleri geri getiriyor. Bu felaket senaryosundan kurtulmak için hâlâ vakit var. Bireysel silahlanmanın yasaklanması ilk adım. İktidar ve muhalefetin üst düzey temsilcilerinin karşı karşıya gelerek siyasi konuları tartışması da tansiyonu düşürebilir, siyaseti normalleştirir. Eğitimde ve medyada da ayrımcı ve şiddet içeren yayınlar kaldırılmalı. Aksi takdirde, Meclis’te gördüğümüz, üniversite ve sokağa sıçrayan şiddet eylemlerinin tüm ülkeye yayılması, artması an meselesi.