'Kaz'ı kazan dağları

Oksijen ve yeşil cenneti Kaz Dağları'nda 11 şirket 37 ayrı noktada altın arıyor. Halk madencileri istemiyor.

Özgür Gürbüz - Sabah / 16 Ekim 2007

 
HAVA: Kullanılacak 400 bin ton siyanürün 100 bin tonu havaya karışacak
TOPRAK:
Bitki örtüsü ve tarım en büyük darbeyi yiyecek
SU:
Sondaj çalışması sırasında bile içme suları bulanmaya başladı

DENİZ: Dere ve kaynakların aktığı deniz bu kirlilikten nasibini alacak

Çanakkale ve Balıkesir arasında dünyada oksijenin en bol üç yerinden biri olarak bilinen Kaz Dağları'nda altın ve diğer değerli metalleri çıkarmak için ruhsat isteyen 11 firma, doğa harikası bölgeyi tehdit ediyor. Homeros'un İlyada adlı eserinde İda (Kaz) Dağı diye bahsettiği bölge; havası, suyu, toprağı ve deniziyle geçmişi MÖ 2000'li yıllara kadar dayanıyor. Truva Savaşları'na tanıklık eden, efsanelere konuk olan Kaz Dağları'nın eteklerinde ise Türkiye'nin en bereketli meyvesi ve sebzesi yetişiyor. Yüksek Jeoloji Mühendisi Tahir Öngür'e göre, Çanakkale, Etili, Bayramiç, Ezine, Ayvacık ve Küçükkuyu bölgelerinde çalışacak olan bu madenler, ömürleri boyunca toplam 300-400 bin ton arası siyanür kullanacak. Öngür, bu rakamın yaklaşık yüzde 30'unun yani 100 bin ton siyanürün havaya karışacağını söylüyor. Ayrıca bu madenler çalıştığı süre boyunca 1 trilyon ton kadar kayayı kazacak ve bütün Çanakkale ve ilçeleri kadar su tüketecek.

Şirket: Çevreye duyarlıyız
Şu ana kadar 37 ayrı noktada altın çıkarmak için ruhsat başvurusu yapan 11 firma arasında Kanada'nın dev maden firması Teck Cominco'nun da ortağı olduğu irili ufaklı çok sayıda firma bulunuyor. Bu firmalar, Gönen'den Çanakkale İl Merkezi'ne, Çan'dan Edremit Körfezi'ne kadar olan bölgenin hemen hemen tümü için arama ruhsatı almış durumda. Global Madencilik şirketi ise başta siyanür olmak üzere yapılan açıklamaların gerçeği yansıtmadığı görüşünde. Siyanür ile ilgili raporların incelenmediğine dikkat çeken yetkililer, "Türkiye'de ithal edilerek kullanılan siyanür ve türevlerinin sadece yüzde 8'i altın madenciliğinde, yüzde 92'si ise çeşitli endüstri dallarında (boya, plastik, fotoğrafçılık, sağlık, ziraai ilaçlama vb.) kullanılmaktadır" açıklamasını yapıyor. Firma yetkilileri sadece Kaz Dağları değil Türkiye'nin tamamının hassas olduğuna inanıyoruz" diyor ve çalışmalarını çevre - insan faktörlerini en üst seviyede koruyarak sürdüreceklerini taahhüt ediyor.

Sorun Maden Yasası’nda
Çanakkale'de nereye gitseniz altın madenlerine karşı bir pankart ya da bir imza kampanyasıyla karşılaşılıyor. Bildiri dağıtan, imza toplayanlara halktan büyük destek var. Aramaların hızlanması turizm, zeytincilik ve halk sağlığıyla ilgili kaygıları artırıyor. Çanakkale ve Balıkesir'e bağlı belediye ve sivil toplum örgütleri birbiri ardına toplantılar düzenleyip, altın arama faaliyetlerinin durdurulması için çalışmaya başladı. Küçükkuyu Seğmen Otel'de 6 Ekim'de düzenlenen panele köy ve kentlerden binin üzerinde insan katıldı. Belediye başkanları ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri 27 Ekim'de Çanakkale'ye gelmesi beklenen Enerji Bakanı Hilmi Güler'den Maden Yasası'nın değiştirilmesini istiyor. 2004'te 5177 sayılı kanunla, Maden Yasası'nda yapılan değişiklikler maden arama çalışmalarına sahil şeridi ya da milli park içinde bile olsa izin veriyor. Kazdağı Koruma Girişimi sözcülerinden Süheyla Doğan, Türkiye'deki ilgili kuruluşlarla birleşerek "Maden Yasası'na Hayır" kampanyası başlatmayı hedeflediklerini belirtiyor.
 
Köylü, “biteriz” dedi madenciyi kovdu
Sondaj sırasında içme sularının kirlendiğini belirten köylüler: "Elde bir şey kalmaz, elbirliğiyle sonuna kadar gideceğiz.".
Bizi Küçükkuyu'da yakalayıp madenlere karşı mücadelenin merkezindeki Bahçedere köyüne götüren 61 yaşındaki Hüseyin Yığın, "Biz biteriz" diyor. Altına isyanın özeti bu. "Ne zeytinlikler kalır ne suyumuz, el birliği edecek sonuna kadar gideceğiz" diye ekliyor. "SABAH gazetesinden gazeteciler geldi" anonsu tüm köyde yankılanıyor; kahve kısa süre içinde pazara inmemiş köylülerle doluveriyor. Her gazeteciye konuşmuyorlar, bazıları Bergama'daki madeni işleten Koza Madencilik'in temsilcileriyle gelmiş köye. "Sağ gösterip sol vurdular" diye kızıyorlar. Gergin bir bekleyiş hâkim. Bahçedere köylüleri, köyün yukarısındaki sondaj çalışmaları sırasında bile sularının kirlendiğini söylüyor.

Kandırdılar
Global Madencilik ve Taşımacılık firması, 38 bin dönüm arazide sondaj yapma izni almış. Köylüler, şirket yetkililerinin köye ilk gelişlerinde altın aradıklarından bahsetmediklerini, tatlı getirip kahvede beraber yediklerini söylüyorlar. Sondajın sonuna doğru altın aradıkları ortaya çıkınca araları bozulmuş. Sürenin dolmasının ardından, birkaç gün önce tekrar sondaj alanına gelen şirket yetkililerini bu defa ormana sokmamışlar. Orman Müdürlüğü, köylüleri haklı bulup izinleri biten madencileri geri göndermiş. Sondaj için orman içinde açılan yol, dozerlerle yıkılan kayın ve çam ağaçları ise Bahçederelileri kızdıran bir başka konu.
 
Homeros İlyada ve İda Dağı
Kaz Dağları’nın bilinen tarihi MÖ 2000'li yıllara kadar dayanıyor. Bu tarihlerde kurulmaya başlayan birçok kent Truva savaşları sırasında yok edilmiş. Homeros, İlyada'sında İda Dağı (Kaz Dağı ) için 'Bol pınarlı vahşi hayvanlar anası' diye bahseder. İda Dağı, mitoloji ve efsaneler dağı olarak biliniyor. Kaz Dağları'ndaki üç ünlü efsaneden biri Yunan efsanesi İlyada diğeri Sarıkız Efsanesi ve Hasan ile Emine'nin aşkını anlatan öyküler. Doğal su kaynaklarıyla ünlü bölgede bin 500 metre yükseklikte bile yaz ve kış kurumayan kaynaklar mevcut.
 
Siyanürle altın ayrıştırmanın yasak olduğu yerler
* Alman Parlamentosu, 2001'de Avrupa Birliği düzenlemelerini gerekçe göstererek siyanür kullanılmasına hiçbir hükümet biriminin izin veremeyeceğine karar verdi.

* Çek Cumhuriyeti 2001'de siyanürlü altın çıkarılmasını yasakladı.

* Yunanistan'da 2002'de siyanürle altın çıkarmak isteyen firmanın ruhsatı iptal oldu ve yasaklandı

* Romanya'da 2000'de yaşanan bir siyanür sızıntısı sonrası Macaristan ve Yugoslavya'dan geçen Tuna Nehri kıyılarına binlerce ölü balık vurdu. Ülke, AB düzenlemelerini kabul ederek siyanürlü altın çıkarılmasını yasaklamaya hazırlanıyor.

* ABD'de ise Wisconsin ve Montana eyaletlerinin hepsinde, Kolarado'nun 5 ayrı bölgesinde siyanür kullanılarak altın çıkarılması yasaklandı.

Son pişmanlık para etmedi

AB fonuna 'hayır' diyen Rize'nin Şimşirli köyü karar değiştirdi ama başvuru tarihini kaçırdı. Köylüler bu kez de imza toplamaya başladı..

Özgür Gürbüz - Sabah / 11 Ekim 2007

Kışın sadece 20 hanede ışıkların yandığı, resmi rakamlara göre nüfusu 325 olan Rize'nin Şimşirli köyü bir anda Türkiye'nin hatta Avrupa Birliği'nin gündemine oturdu. AB'den kanalizasyon yapımı için verilen hibeye aralarında anlaşamadıkları için zamanında başvuramayan köylüler, gecikmelerine rağmen başvurularının kabul edilmesi için bu defa da imza kampanyası başlattı. Şimşirli Köyü Muhtarı Necmi Şimşek, şu ana kadar toplanan 150'ye yakın imzayla başvurularının kabul edilmesine çalışacaklarını söylüyor.

Aşağı Mahalle Karşı

Üç mahalleden oluşan Şimşirli köyünü Türkiye gündemine taşıyan gelişmeler, İkizdere Kaymakamlığı'nın AB'nin yörenin kanalizasyon ve çöp sorunlarını çözmek için 10 proje hazırlamasıyla başladı. Bunlardan sadece Şimşirli köyü kanalizasyon projesi AB'den olur aldı. Her yaz başta ABD ve İsrail'den olmak üzere birkaç otobüs dolusu turistin ziyaret ettiği köyde, 350 bin Euro'luk (yaklaşık 600 bin YTL) hibe haberine, Yukarı ve Orta mahalle sevinirken Aşağı mahalle konuya şüpheyle yaklaştı. Kimileri proje hakkında yeterli bilgilendirilmediklerinden, kimileri ise AB'nin karşılıksız para vermeyeceğini söyleyerek paranın alınmasına karşı çıktı. Dağlık arazide yer alan köyde arıtma tesisinin yapılacağı tek uygun yerin sahibi olan Ekrem Yılmaz, tüm çabalara rağmen ikna edilemedi. Muhtar ve kardeşinin 250 metrekarelik çaylık arazilerini Yılmaz'a vermeleri de sonucu değiştirmedi.

AKP’den sonra en çok oy AB muhaliflerine
Toplam kayıtlı seçmen sayısının 235 olduğu köyde, oy dağılımına bakıldığında AB fonunu geri çevirmede 'siyasi tercihlerin' de etkili olduğu fikri akıllara geliyor. Son seçimde sandıktan çıkan geçerli oy sayısı sadece 184. Geçerli 184 oyun 121'i AKP'ye giderken, ikinci parti konumunda 13 oy alan İşçi Partisi var. AB'ye çok sıcak bakmayan diğer partilere giden oylar ise hemen dikkati çekiyor. Şimşirli'de, Aydınlık Türkiye Partisi'ne 6, Halkın Yükselişi Partisi'ne 6, Bağımsız Türkiye Partisi'ne 3, Türkiye Komünist Partisi'ne 2, Saadet Partisi'ne ise 3 oy çıkmış.

10 bin futbol sahası büyüklüğünde orman yandı


Türkiye, 2007 yılında yaklaşık 10 bin futbol sahası büyüklüğünde ormanın alanını yangınlar sonucunda kaybetti. Uzmanlar, yaşanan kuraklık göz önüne alındığında bu rakamın kötü olmadığını söylüyor.

Özgür Gürbüz - Sabah Gazetesi / 2 Ekim 2007

Türkiye her yaz olduğu gibi bu yaz da orman yangınlarıyla yatıp kalktı. Geçtiğimiz beş yıla oranla, daha çok orman alanını yangınlara feda eden Türkiye’nin orman kaybı, 20 Eylül 2007 itibariyle 11 bin 135 hektar. Bu rakam, 10 bin büyük futbol sahasına bedel. Son beş yıla oranla yanan alan armış olsa da uzmanlar, yaşanan kuraklık ve seçim dönemine rağmen büyük bir orman kaybı olmadığına dikkat çekiyor.

İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Ali Küçükosmanoğlu, Türkiye’de orman yangınlarıyla mücadelede ilerleme kat edildiğine dikkat çekiyor. 11 bin hektarlık rakam için “Hiç yüksek bir rakam değil” diyen Küçükosmanoğlu, “Özellikle seçim yıllarında orman yangınlarında büyük artışlar oluyor. Bu yıl seçim yılı olmasına rağmen yine de ortalamanın altında kaldığı söylenebilir” açıklamasını yapıyor. Orman yangınları sonucu yanan alan miktarının geçmişe göre azalmasını, Çevre Bakanlığı’nın ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarıyla, ormanları tahrip edenlere verilen cezaların arttırılmasına bağlayan Küçükosmanoğlu, medyanın konuya gösterdiği önemin de etkili olduğunu söylüyor.

Küçükosmanoğlu, “Bir ülkedeki yangın koruma ve savaş organizasyonunun başarısı bir yangına düşen alanla ölçülür. Türkiye’de son yıllarda bu rakam yangın başına 5 hektara kadar düştü, eskiden bu 18-20 hektar civarındaydı. Akdeniz ülkeleriyle kıyaslandığında çok kötü durumdaydık. Akdeniz İklim Kuşağı’nda olduğumuz için mutlaka yangınlar çıkacak. Önemli olan bu yangına kısa zamanda müdahale edip onu söndürmek” açıklamasını yapıyor. Küresel ısınmadan dolayı bu rakamın daha yukarılarda çıkmasından çok korktuğunu söyleyen Küçükosmanoğlu, helikopter sayısının az olduğuna ilişkin eleştirilere de katılmadığını belirtiyor. Küçükosmanoğlu, yangın söndürme konusunda önceliğin her zaman yerden savaş yöntemlerine verilmesi gerektiğini, ikinci aşamanın havadan savaş yöntemlerinde olması gerektiğini öne sürüyor.

Kızıl Ada'nın feneri, gezgin midelerin yeni gözdesi oldu


Fethiye Körfezi’ne yelken açan denizcilere 100 yıldan fazla bir süredir yol gösteren Kızıl Ada’nın beyaz feneri, artık rüzgarın yorduğu denizcilere hem barınak hem de mükemmel bir ziyafet sunacak.

Özgür Gürbüz - Sabah / 30 Eylül 2007
Fotoğraflar: Bülent Tavlı

Marsilya’dan getirilen tuğlalar üst üste konulduğunda 1800’lü yılların sonuydu. Fransızların inşa ettiği fener o gün bugündür Fethiye kıyılarında yolculuk yapan denizcilere yol gösteriyor. Kırmızıya çalan zemininden adını alan Kızıl Ada’yı bulmak için bugün fenerin ışığı dışında başka bir alternatifiniz daha var. Ada’da yeni açılan restoranın mutfağından körfeze dağılan enfes kokular tüm denizcilere akşam yemeği için nereye demir atacaklarını işaret ediyor.

Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nün eski fenerleri kiralamaya başladığını duyar duymaz hayallerini gerçekleştirmek için işe koyulan dört işadamı Akdeniz’in ortasında farklı bir projeye imza attı. Kızıl Ada ve fenerini yıllığı 140 bin YTL’den 15 yıllığına kiralayan yatırımcılar, bir restoran ve 9 odadan oluşan butik oteliyle ilginç bir projeye imza atıyor. Restoran şimdiden denizcilerin ve tüm Türkiye’den gelen özel konukların gözdesi olmuş durumda. Müşteriler arasında Koç, Sabancı, Zorlu ve Hakko ailelerinin üyeleri var. Yemeklerin tadına bakmak için yatınızın olması gerekmiyor, rezervasyon yaptıran müşteriler karadan özel teknelerle alınıp adaya getiriliyor ve yemekten sonra ayışığını takip ederek tekrar karaya geri götürülüyor. Gelecek yıl resterasyon ve yapım işlemleri tamamlanacak olan butik otel açıldığında adada gecelemek de mümkün olacak. Yatıyla gelecekler içinse, misafirlerin karşılandığı ve ufak bir asansörle yukarı taşındığı koy, şiddetli dalagalara karşı portatif bir bariyerle güçlendirilerek doğal bir liman haline getirilecek. Adaya ayak bastığınız iskelenin tam arkasında yer alan minyatür koy ise adanın sürprizi olacak. Küçük bir bar ve denize girilebilecek size özel bir koy burada sizi bekleyecek. Sürprizler bununla da bitmiyor. Fethiye’nin en sıcak günlerinde bile ağaçlar altında, esen rüzgarın serinlettiği koltuklarınızda oturabiliyor, güneşin batışını önünüzden geçen yelkenlilerin üstünden izleyebiliyorsunuz.

Dört işadamının ortak rüyası
Kızıl Ada’nın beyaz fenerini turizm merkezine çevirme fikrinin arkasında uzun zamandır Fethiye’de turizm ve ticaretle uğraşan işadamları var. Ortaklardan Mehmet Günel, bugün butik otel olan Beyaz Yunus adlı deniz ürünleri lokantasının işletmecisi. Diğer ortakların ortak özelliği de Mehmet Bey’in müşterisi olması. Hikmet Selçuk, bölgenin en eski kaptanlarından. Yat imalatı ve yat turizminde ilk akla gelen isimlerden biri. Besir Pehlivan yine bölgenin bilinen balıkçılarından ama onun adaya bağlılığı diğerlerine göre çok daha özel. Besir Bey’in ailesi yıllarca adadaki fenerin bekçiliğini yapmış, kendisi okula gitmek için adadan kürek çekerek Fethiye’ye gidip gelmiş. 1980’li yılların başlarında güneş enerjisiyle çalışan otomotik sisteme geçilmesiyle beraber evleri olan adadan geçici bir ayrılık yaşamış olsa da bu projeyle yeniden geri dönmüş. Son ortak Salih Vural ise yıllar önce Fethiye’ye yerleşmiş, kuyumculuk ve hediyelik eşya ticaretiyle uğraşıyor. Salih Vural Kızıl Ada Restoran’ını anlatırken, karlı bir yatırım yapmaktan çok herkesin hayalini kurduğu, düşlediği projeyi gerçekleştirmeye çalıştıklarını söylüyor. Vural, “İşin doğrusu bu. Yazın çalışırken yarım saat buraya kaçsanız buranın keyfini anlarsınız.Yatırımı profesyonel tuttuk. Doğayı bozmamaya çalıştık. Ticari kaygı olsaydı böyle olmazdı. Çok büyük bir getiri beklemiyorduk” diyor. Düşler için de harcanmış olsa, şu ana kadar harcanan yatırımın değeri 2 milyon doları buluyor. Salih Vural bir o kadar daha harcanağını da tahmin ediyor.

Yüksek maliyete rağmen fiyatları karadaki rakipleriyle aynı tutmaya çalışacaklarını belirten Vural, Mehmet Günel’in Beyaz Yunus’taki tecrübesini ve kadrosunu adaya taşıdığını söylüyor. Ağırlıklı olarak balık ve kabuklu deniz ürünleri üzerinde uzmanlaşan restoranda yerli şaraplar tercih edilmiş. Akdeniz mutfağı havasında, biraz Güney Fransa biraz İtalyan. Yörenin balıkları öncelikli tercihler arasında, lahoz, akya, deniz kereviti gibi. Pişirme teknikleri de her restoran benzemiyor, vantuzlarıyla birlikte pişirilen ahtapot gibi. Deniz mahsulü mezeleri özellikle ilgi çekiyor. Yüz kişilik kapasitesi bazen denizden gelen yatçılar bazen ise özel partiler için İstanbul’dan ya da yurt dışından gelen davetliler taraından kullanılıyor. Kapasiteyi arttırmayı düşünseler de iki yüzün üzerine çıkmamaya kararlılar. Konaklama konusundaki prensipleri yemek konusunda da geçerli. Ada küçük bir ada değil ama sadece 9 odalı bir butik otel planlanıyor ve bunların 3’ü zaten fenerin içindeki odaların restorasyonu ile sağlanacak. Fenerin içindeki eski eşyalardan oluşan ufak bir müze fikri de projelerden bir tanesi. Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’de başka fenerlerden getirilen eşyalarla müzeyi zenginleştirecek. Bakalım, Kızıl Ada’nın şimdiden kulaktan kulağa fısıldanan restoranı Akdeniz’in turizm kültürünü bu müze fikri gibi daha da zenginleştirecek mi?

Adanın enerjisi güneş ve rüzgardan
Adaki tesisler ufak bir alana kurularak doğa korunmaya çalışılmış. 250 yeni fidan dikilmiş ve adanın büyük bir bölümüne dokunulmamış. Yaban tavşanları bile bulmak mümkün. Doğa koruma çabası enerji kullanımında da kendisini gösteriyor. Adada kurulu olan güneş panelleri (fotovoltaik) ve rüzgar türbini adanın tüm enerjisini karşılıyor. Akülerle desteklenen bu hibrid sistemin maliyeti 275 bin Avro. Taşıma ve kurulum ücretleriyle 300 bin Avro’yu buluyor. Gelecek yıl açılacak konaklama tesisleri için gerekli olan elektrik enerjisi de yine güneş panellerinden sağlanacak. Bunun için 100 bin Avro’luk ek bir kurulu güç daha sipariş edilmiş. İşletmeciler, ilk yatırım maliyeti büyük olsa da, adada motor çalışmasını istemediği için jenaratör seçeneğine sıcak bakmamış. Uzun vadede hem rüzgardan hem de güneşten nasibini alan adada temiz enerji sistemlerinin karlı bir seçenek olacağı kesin. Hem doğa hem de yatırımcılar kazanacak kısacası.

Salih Vural (Yatırımcı – Kızıl Ada Restoranı )
“Öncelikli müşterilerimiz yabancı yatçılar”
Göcek yat turizminde önemli bir nokta haline geldi. Fethiye’de de tüm marinalar dolu. Yabancılar buraya gelip tekne kiralıyorlar artık. Bütün gün denizde rüzgarla boğuşan bir kişi akşam yemek yapmakla uğraşmak istemiyor. Bizim hedef kitlemizin içinde yabancı yatçılar ön planda. Bu yüzden yatların rahat konaklayabilmesi için denizi uygun hale getireceğiz. Portatif bariyerler getirip, kışın deniz şiddetlendiğinde başka yere götüreceğiz. Kalıcı bir şey güzel olmaz. Zaten Çevre Koruma Kurulu da izin vermez. Sonuçta burası bir ada ve orman var. Burayı tahrip edemezsiniz. Yaptığımız yapılarda çok az taş ama genelde ahşap kullanmak istiyoruz. Beton kullanmaktan kaçınıyoruz. Birkaç odalı butik otel yapacağız çünkü bugün 500 - 1000 odalı otel yapanlar sonra nasıl pazarlayacağım diye düşünüp fiyatları indiriyor ve biraz da boşa çalışıyorlar. Herşeyden önce farklı birşey olsun istedik.