Tüm dünyada nükleer enerji yeniden tartışılmaya başlanırken santrallerin atıkları ve sökümü hükümetleri korkutuyor. İngiltere'de bu yı sonunda devreden çıkacak Sizewell A reaktörünün söküm işlemlerinin tamamlanması için 100 yıldan fazla bir süre gerekecek.
Özgür Gürbüz-Referans Gazetesi / Ağustos 2006
1980'li yıllardan itibaren nükleer atık ve güvenlik sorunları yüzünden popülaritesini yitiren nükleer enerji, önümüzdeki yıllarda ortaya çıkması beklenen enerji arzı sorunu nedeniyle tekrar tartışılmaya başlandı. Diğer seçeneklere göre ilk yatırım maliyeti çok daha yüksek olan ve 250 bin yıl kadar radyoaktif kalan atıklara henüz kalıcı bir çözüm bulamamış olan nükleer endüstrinin bugünlerdeki en büyük sorunu ise söküm maliyetleri ve işlemlerin zorluğu. Reuters'in İngiltereNükleer Tesisler Müfettişliği'ne dayandİngiltere'de bu yıl sonunda kapanacak olan Sizewell A reaktörünün bulunduğu alanın tamamen temizlenmesi 2110 yılında bitecek. 1966 yılında çalışmaya başlayan 420 megavat toplam güce sahip iki reaktörden oluşan santralin ilk olarak sökülecek türbin ve ek binalarının ise 2017'ye kadar tamamlanması umuluyor.
İngiltere'deki Nükleer Söküm İdaresi'ni (Nuclear Decommissioning Authority) asıl telaşlandıran ise bu değil. İngiltere'de halihazırda 23 nükleer reaktör çalışıyor ve bunların birçoğu yaş haddinden dolayı emekli olmak üzere. Öte yandan çok küçük (toplam kurulu güçleri 1200MW kadar) ve daha çok askeri amaçlara hizmet etmiş 22 reaktör ise zaten kapatılmış durumda ve sökülmeyi bekliyor. İdare'nin yaptığı hesaplara göre atıkların nereye konulacağı sorusunun yanında işin faturası da el yakacak. Tüm bu söküm çalışmalarının tamamlanması için tahmin edilen rakam 130,8 milyar dolar. İngiltere hükümeti yaşlanan bu reaktörlerin yerine yenilerinin konulması konusunda bu rakamları analiz ederek karar vermesi için bir komisyon görevlendirdi. Geçen hafta yaptığı konuşmayla, komisyon raporunu beklemeden nükleer enerjiye "yeşil ışık" yakmak isteyen Tony Blair ise hem parti içinde hem de kamuoyunda ağır eleştirilere uğradı.
Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan makale, analiz ve haberlere bu adresten ulaşabilirsiniz. Yazıları başka bir yerde yayımlamak için izin almalısınız. E-posta: ozgurgurbuzblog(at)gmail.com
Karaca: "Ekonomi çökerse çöksün"
Özgür Gürbüz / Mart 2006
Avrupa Birliği(AB) müzakere sürecinde Türkiye'nin tarım ve çevre politikalarını etkilemek ve kamuoyunu bilgilendirmek için "ABce" adı altında biraraya gelen Buğday Derneği, Çekül Vakfı, Doğa Derneği ve TEMA Vakfı, dünya su günü dolayısıyla ilk görüşlerini su politikaları üzerine açıkladı.
Toplantıda TEMA Vakfı adına söz alan Hayrettin Karaca, tüketim alışkanlıklarıyla ilgili sert eleştiriler yaptı. Karaca, yapılan toplantı gibi birçok toplantı yapıldığını ama sistemin çözümü tıkadığını söyledi. Karaca, "Hakkımdan fazlasını almayacağım(tüketmeyeceğim), çatlasan da patlasan da almayacağım. Ekonomi çökerse çöksün!" diye konuştu. Karaca, köy çeşmelerinin yüzde 70'inde suyun tükendiğine dikkat çekerken, ABce grubunun dönem sözcülüğünü yapan Doğa Derneği adına Genel Müdürü Güven Eken konuştu. Eken, "En geç 2007 sonuna kadar Su Çerçeve Yasası çıkarılarak suyun kim tafaından ne ölçüde kontrol edileceği belli olmalı" dedi. Eken, hiçbir suyun aslında boşa akmadığını, boşa akıyor denen akarsuların bile insanlara soludukları temiz hava ve yedikleri yiyecekleri sağlayan kaynaklar olduğunun unutulmaması gerektiğine dikkat çekti. AB'yle gelecek en önemli değişikliğin entegre havza yönetiminin Türkiye'ye yerleşmesi olacağını da sözlerine ekledi.
Avrupa Birliği(AB) müzakere sürecinde Türkiye'nin tarım ve çevre politikalarını etkilemek ve kamuoyunu bilgilendirmek için "ABce" adı altında biraraya gelen Buğday Derneği, Çekül Vakfı, Doğa Derneği ve TEMA Vakfı, dünya su günü dolayısıyla ilk görüşlerini su politikaları üzerine açıkladı.
Toplantıda TEMA Vakfı adına söz alan Hayrettin Karaca, tüketim alışkanlıklarıyla ilgili sert eleştiriler yaptı. Karaca, yapılan toplantı gibi birçok toplantı yapıldığını ama sistemin çözümü tıkadığını söyledi. Karaca, "Hakkımdan fazlasını almayacağım(tüketmeyeceğim), çatlasan da patlasan da almayacağım. Ekonomi çökerse çöksün!" diye konuştu. Karaca, köy çeşmelerinin yüzde 70'inde suyun tükendiğine dikkat çekerken, ABce grubunun dönem sözcülüğünü yapan Doğa Derneği adına Genel Müdürü Güven Eken konuştu. Eken, "En geç 2007 sonuna kadar Su Çerçeve Yasası çıkarılarak suyun kim tafaından ne ölçüde kontrol edileceği belli olmalı" dedi. Eken, hiçbir suyun aslında boşa akmadığını, boşa akıyor denen akarsuların bile insanlara soludukları temiz hava ve yedikleri yiyecekleri sağlayan kaynaklar olduğunun unutulmaması gerektiğine dikkat çekti. AB'yle gelecek en önemli değişikliğin entegre havza yönetiminin Türkiye'ye yerleşmesi olacağını da sözlerine ekledi.
Çin nükleere temkinli yaklaşıyor
Son 20 yılda ortalama yüzde 9.5'ları bulan büyüme hızı, 1 milyar 300 milyonu bulan nüfus ve 2004'te 4 bin 600 dolara ulaşan kişi başına düşen milli gelirle devamlı büyüyen Çin'de enerji ihtiyacı da hızla artıyor. Buna rağmen Çin, nükleere temkinli yaklaşıyor.
Özgür Gürbüz - Analiz / Şubat 2006
Çin'i, sadece dünyanın en büyük barajına ya da seddine sahip ülke olarak tanımlarsak haksızlık etmiş oluruz. Çin aynı zamanda dünyanın en hızlı ve düzenli olarak büyüyen ekonomisine de sahip. Son 20 yılda ulaştıkları yüzde 10'lara varan ortalama büyüme hızının, gelecek 5 yılda da yüzde 8'lerde seyretmesi bekleniyor. 2006-2010 yılları arasında bu büyüme hızının da yüzde 8'lerde seyretmesi bekleniyor. Tüm bu rakamlara rağmen, bugün toplam elektriğin yüzde 2'sini sağlayan nükleer enerjinin, 2020 için tasarlanan tüm projeler hayata geçse dahi, toplam kurulu güç içinde payının yüzde 5'i geçemeyeceği tahmin ediliyor. 2003 yılı rakamlarına göre 338 GW'lık (gigavat) kurulu güce sahip olan Çin'in kapasitesinin 253 GW'ı termik santrallerden, 83 GW'ı hidroelektrikten ve sadece 2 GW'ı nükleerden oluşuyor. Üretilen 1 trilyon 807 milyar kilovatsaatlik elektriğin de sadece 42 milyon kilovatsaati nükleerden geliyor.
Geçtiğimiz günlerde TÜSİAD ve Boğaziçi Üniversitesi'nin konuğu olarak Türkiye'ye gelen Çin, Silah kontrol ve Silahsızlanma Grubu Araştırma Bölümü Direktörü Teng Jianqun, Çin'de daha az nükleer santral olmasının tamamen politik bir karar olduğunu söylüyor. Jianqun, "Hindistan'da sanırım 15'ten fazla nükleer santral var. Çin'de bu sayı daha az. Bu santraller 1990'larda faaliyete geçti. Nükleer enerjinin ilk kullanılmaya başlanmasının ardında askeri nedenler vardı. Çin, enerji kaynaklarında çeşitliliğe gitti ve nükleeri en son seçenek olarak gördü" diyor. İşletmede 9 santrali olan Çin'in inşaa halinde olan 1 ve planlanan 4 nükleer santrali daha var.
Çin'in hızla büyüyen ekonomisi, enerji ihtiyacını da arttırıyor. 2004 yılında ihraç edilen petrolün kullanılan petrol içindeki oranı yüzde 48'lere kadar çıktı. Dünyanın en çok kömür kullanan ülkesi olan Asya'nın dev ülkesi, yılda 957 milyon ton petrole eşdeğer kömür kullanıyor. Bu yüzden de iklim değişikliğine neden olduğu bilinen sera gazları içinde başı çeken karbondioksit emisyonlarında, 1 milyar tonun üzerinde bir rakama ulaşmış durumda. Yine de bu rakam her gün Çin'den 3 kat daha fazla petrol kullanan ve nüfusu Çin'in neredeyse 5'te 1'i olan ABD'den daha az. Dünyanın en çok karbondioksit emisyonuna neden olan ABD'de ise yılda 1 milyar 616 milyon ton karbondioksit atmosfere salınıyor.
Jianqun, Çin'in kalkınmasının büyük ölçüde enerjiyle, özellikle de petrolle bağlantılı olduğunu söylüyor. Nükleer enerjide bir başka çeşit enerji kaynağı ama kolay değil diyen Jianqun,"Sadece teknik olarak değil, güvenlik açısından da kolay değil. Çevrenin korunması açısından; eğer nükleer santral kaynaklı bir kaza olursa sonuç felaket" diyor. Jianqun Avrupa ve Çin'in enerji politikalarınındaki farklılığı da şöyle açıklıyor: "Çin petrolü elektrik üretmek için kullanmıyor örneğin, sadece ulaşımda kullanıyor. Su, kömür, petrol, rüzgar ve nükleer gibi başka seçeneklerimiz de var ama Çin'in en büyük enerji kaynağı kömür". Jianqun, "Bugün, birçok Batı ülkesi kendi ülkelerinde nükleer santral kurmaya sıcak bakmıyor. Çin'in de bazı nükleer planları var. Teknolojinin kontrol altında tutulabileceğini düşünüyorum ama yine de kimse bilemez" diyor.
Çin ve bazı ülkelerde petrol kullanımı
Günlük petrol kullanımı ve net ithalat* Kişi başı petrol kullanımı**
Çin 6.7 (3.2) 1.9
Hindistan 2.6 (1.7) 0.9
Almanya 2.6 (2.6) 11.9
Japonya 5.3 (5.3) 15.2
ABD 20.5 (13.3) 25.3
*Milyon varil---ithalat rakamları parantez içinde
**Yıllık, varil örneğin: Çin'de kişi başına her yıl 1,9 varil petrol kullanılıyor.
Özgür Gürbüz - Analiz / Şubat 2006
Çin'i, sadece dünyanın en büyük barajına ya da seddine sahip ülke olarak tanımlarsak haksızlık etmiş oluruz. Çin aynı zamanda dünyanın en hızlı ve düzenli olarak büyüyen ekonomisine de sahip. Son 20 yılda ulaştıkları yüzde 10'lara varan ortalama büyüme hızının, gelecek 5 yılda da yüzde 8'lerde seyretmesi bekleniyor. 2006-2010 yılları arasında bu büyüme hızının da yüzde 8'lerde seyretmesi bekleniyor. Tüm bu rakamlara rağmen, bugün toplam elektriğin yüzde 2'sini sağlayan nükleer enerjinin, 2020 için tasarlanan tüm projeler hayata geçse dahi, toplam kurulu güç içinde payının yüzde 5'i geçemeyeceği tahmin ediliyor. 2003 yılı rakamlarına göre 338 GW'lık (gigavat) kurulu güce sahip olan Çin'in kapasitesinin 253 GW'ı termik santrallerden, 83 GW'ı hidroelektrikten ve sadece 2 GW'ı nükleerden oluşuyor. Üretilen 1 trilyon 807 milyar kilovatsaatlik elektriğin de sadece 42 milyon kilovatsaati nükleerden geliyor.
Geçtiğimiz günlerde TÜSİAD ve Boğaziçi Üniversitesi'nin konuğu olarak Türkiye'ye gelen Çin, Silah kontrol ve Silahsızlanma Grubu Araştırma Bölümü Direktörü Teng Jianqun, Çin'de daha az nükleer santral olmasının tamamen politik bir karar olduğunu söylüyor. Jianqun, "Hindistan'da sanırım 15'ten fazla nükleer santral var. Çin'de bu sayı daha az. Bu santraller 1990'larda faaliyete geçti. Nükleer enerjinin ilk kullanılmaya başlanmasının ardında askeri nedenler vardı. Çin, enerji kaynaklarında çeşitliliğe gitti ve nükleeri en son seçenek olarak gördü" diyor. İşletmede 9 santrali olan Çin'in inşaa halinde olan 1 ve planlanan 4 nükleer santrali daha var.
Çin'in hızla büyüyen ekonomisi, enerji ihtiyacını da arttırıyor. 2004 yılında ihraç edilen petrolün kullanılan petrol içindeki oranı yüzde 48'lere kadar çıktı. Dünyanın en çok kömür kullanan ülkesi olan Asya'nın dev ülkesi, yılda 957 milyon ton petrole eşdeğer kömür kullanıyor. Bu yüzden de iklim değişikliğine neden olduğu bilinen sera gazları içinde başı çeken karbondioksit emisyonlarında, 1 milyar tonun üzerinde bir rakama ulaşmış durumda. Yine de bu rakam her gün Çin'den 3 kat daha fazla petrol kullanan ve nüfusu Çin'in neredeyse 5'te 1'i olan ABD'den daha az. Dünyanın en çok karbondioksit emisyonuna neden olan ABD'de ise yılda 1 milyar 616 milyon ton karbondioksit atmosfere salınıyor.
Jianqun, Çin'in kalkınmasının büyük ölçüde enerjiyle, özellikle de petrolle bağlantılı olduğunu söylüyor. Nükleer enerjide bir başka çeşit enerji kaynağı ama kolay değil diyen Jianqun,"Sadece teknik olarak değil, güvenlik açısından da kolay değil. Çevrenin korunması açısından; eğer nükleer santral kaynaklı bir kaza olursa sonuç felaket" diyor. Jianqun Avrupa ve Çin'in enerji politikalarınındaki farklılığı da şöyle açıklıyor: "Çin petrolü elektrik üretmek için kullanmıyor örneğin, sadece ulaşımda kullanıyor. Su, kömür, petrol, rüzgar ve nükleer gibi başka seçeneklerimiz de var ama Çin'in en büyük enerji kaynağı kömür". Jianqun, "Bugün, birçok Batı ülkesi kendi ülkelerinde nükleer santral kurmaya sıcak bakmıyor. Çin'in de bazı nükleer planları var. Teknolojinin kontrol altında tutulabileceğini düşünüyorum ama yine de kimse bilemez" diyor.
Çin ve bazı ülkelerde petrol kullanımı
Günlük petrol kullanımı ve net ithalat* Kişi başı petrol kullanımı**
Çin 6.7 (3.2) 1.9
Hindistan 2.6 (1.7) 0.9
Almanya 2.6 (2.6) 11.9
Japonya 5.3 (5.3) 15.2
ABD 20.5 (13.3) 25.3
*Milyon varil---ithalat rakamları parantez içinde
**Yıllık, varil örneğin: Çin'de kişi başına her yıl 1,9 varil petrol kullanılıyor.
AKP'ye üç taraftan baskı var
Avrupa Parlamentosu Türkiye Karma Komisyonu Eş Başkanı Joost Lagendijk, müzakere sürecinin başlamasıyla AKP'nin milliyetçiler, AKP'ye oy verenler ve AB tarafından baskı altına alındığını söyledi.
Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / Aralık 2005
Dün Türkiye'deki temaslarını bitiren Joost Lagendijk, AKP hükümetinin üzerindeki baskıların 3 Ekim'den sonra daha da arttığını söyledi. "AB treni rayından çıkıyor mu" sorumuza, "3 Ekim'den sonra, hatta öncesinde, hükümete iki taraftan baskı gelmeye başladı. Daha çok sesleri duyulan ve görülen milliyetçiler ve bir diğeri de AKP'ye oy veren, İmam Hatip okulları ve türban konusunda verdikleri sözleri tutmasını isteyen kesimler". Baskı yapan üçüncü tarafın ise politik reformları hayata geçirin diyen AB olduğunu söyleyen Lagendijk, "Bazen AB'ye giden yol size oy verenlerin, milliyetçilerin sevmediği işleri yapmayı gerektirir. Sanıyorum bunu şimdi anlamaya başladılar. Şimdi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'yle bir problem yaşadılar, sadece bir tane, ve AB'ye girmek isteyip istemedikleri konusunda karar vermeye çalışıyorlar" şeklinde konuştu.
Ordu hakkında verdiği demeçlerle ilgili olarak, demokratik ve şiddetsiz bir çözümü savunduğunu yineleyen Joost Lagendijk, "Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözümünde Başbakan sorumlu olmalı. Sorunun şiddetle çözüleceğini savunan herkesi eleştiriyorum. Benim için Şemdinli olayı, güvenlik güçlerinin bir bölümünün provokasyonuydu. Gazetelerde okuduğum bunlar. Güvenlik güçleri o insanların neden orada olduğuyla ilgili soruları yanıtlamak zorunda. Evet, PKK provokasyonlar yaptı ama ordu da ağır bir karşılık verdi" dedi.
Kıbrıs konusunda Güney Kıbrıs'ı çözüm yolunu tıkamakla eleştiren Yeşil milletvekili, bu konuda AB'yi sözünde durmamakla eleştiren Türkiye'nin haklılığını vurguladı. Lagendijk, "Geçen yıl AB'nin Kuzey Kıbrıs'taki izolasyonun kaldırılması yönündeki taahhütü doğru gerekçelere dayanıyordu ama şu ana kadar gerçekleşmedi. İngiltere, Alşmanya ve Fransa gibi büyük üyeler çözümü engelleyen Güney Kıbrıs'ı yeterince sıkıştırmıyorlar. 24 ülkeye karşı 1 ülke çözümü bir yıldır tıkıyor" şeklinde konuştu.
Türkiye'de özgürlükçü, sol tendanslı bir Yeşil parti olsa işlerinin daha kolay olacağını söyleyen Lagendijk, Yeşillerin en iyi çalıştığı kesimin AB yanlısı muhafazakar AK parti, alternatifin de CHP ve MHP gibi milliyetçi partiler olduğundan yakınarak, "Türkiye'deki yeşillerin gidecek çok yolu var ama Yeşil Parti'nin kurulması Türkiye'deki siyasi yelpaze için iyi olacak" dedi.
Türkiye'nin AB'deki ilk müslüman ülke olacağını söyleyen bir gazeteciyi sözcüklerini dikkatli seçmesi konusunda uyaran Lagendijk, "Ben Türkiye'nin müslüman bir ülke olduğunu hiç bir zaman söylemedim ve söylemeyeceğim. Türkiye çoğunluğun müslüman inanca sahip olduğu bir ülke, ikisi farklı şeyler. AB'de müslüman, katolik, protestan ve benim gibi ateist milyonlarca insan var. Bu yüzden de Türkiye'deki çoğunluğun müslüman olması AB üyeliği için engel değil" dedi.
Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / Aralık 2005
Dün Türkiye'deki temaslarını bitiren Joost Lagendijk, AKP hükümetinin üzerindeki baskıların 3 Ekim'den sonra daha da arttığını söyledi. "AB treni rayından çıkıyor mu" sorumuza, "3 Ekim'den sonra, hatta öncesinde, hükümete iki taraftan baskı gelmeye başladı. Daha çok sesleri duyulan ve görülen milliyetçiler ve bir diğeri de AKP'ye oy veren, İmam Hatip okulları ve türban konusunda verdikleri sözleri tutmasını isteyen kesimler". Baskı yapan üçüncü tarafın ise politik reformları hayata geçirin diyen AB olduğunu söyleyen Lagendijk, "Bazen AB'ye giden yol size oy verenlerin, milliyetçilerin sevmediği işleri yapmayı gerektirir. Sanıyorum bunu şimdi anlamaya başladılar. Şimdi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'yle bir problem yaşadılar, sadece bir tane, ve AB'ye girmek isteyip istemedikleri konusunda karar vermeye çalışıyorlar" şeklinde konuştu.
Ordu hakkında verdiği demeçlerle ilgili olarak, demokratik ve şiddetsiz bir çözümü savunduğunu yineleyen Joost Lagendijk, "Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözümünde Başbakan sorumlu olmalı. Sorunun şiddetle çözüleceğini savunan herkesi eleştiriyorum. Benim için Şemdinli olayı, güvenlik güçlerinin bir bölümünün provokasyonuydu. Gazetelerde okuduğum bunlar. Güvenlik güçleri o insanların neden orada olduğuyla ilgili soruları yanıtlamak zorunda. Evet, PKK provokasyonlar yaptı ama ordu da ağır bir karşılık verdi" dedi.
Kıbrıs konusunda Güney Kıbrıs'ı çözüm yolunu tıkamakla eleştiren Yeşil milletvekili, bu konuda AB'yi sözünde durmamakla eleştiren Türkiye'nin haklılığını vurguladı. Lagendijk, "Geçen yıl AB'nin Kuzey Kıbrıs'taki izolasyonun kaldırılması yönündeki taahhütü doğru gerekçelere dayanıyordu ama şu ana kadar gerçekleşmedi. İngiltere, Alşmanya ve Fransa gibi büyük üyeler çözümü engelleyen Güney Kıbrıs'ı yeterince sıkıştırmıyorlar. 24 ülkeye karşı 1 ülke çözümü bir yıldır tıkıyor" şeklinde konuştu.

Türkiye'de özgürlükçü, sol tendanslı bir Yeşil parti olsa işlerinin daha kolay olacağını söyleyen Lagendijk, Yeşillerin en iyi çalıştığı kesimin AB yanlısı muhafazakar AK parti, alternatifin de CHP ve MHP gibi milliyetçi partiler olduğundan yakınarak, "Türkiye'deki yeşillerin gidecek çok yolu var ama Yeşil Parti'nin kurulması Türkiye'deki siyasi yelpaze için iyi olacak" dedi.
Türkiye'nin AB'deki ilk müslüman ülke olacağını söyleyen bir gazeteciyi sözcüklerini dikkatli seçmesi konusunda uyaran Lagendijk, "Ben Türkiye'nin müslüman bir ülke olduğunu hiç bir zaman söylemedim ve söylemeyeceğim. Türkiye çoğunluğun müslüman inanca sahip olduğu bir ülke, ikisi farklı şeyler. AB'de müslüman, katolik, protestan ve benim gibi ateist milyonlarca insan var. Bu yüzden de Türkiye'deki çoğunluğun müslüman olması AB üyeliği için engel değil" dedi.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)