Özgür Gürbüz-BirGün/1 Ocak 2016
Pekin. Foto: O. Gurbuz. |
Türkiye’de de hava kirliliği sorunu giderek artıyor.
Iğdır, Batman, Afyon, Osmaniye, Isparta, Düzce, Denizli… Liste uzun. Sadece
küçük kentler değil, hükümetin yatırımları akıttığı İstanbul, Ankara gibi
kentler de hava kirliliği için belirlenen sınır değerleri aşan ilçelerle dolu. Bu
kadarını sokağa çıkan herkes biliyor. TMMOB Çevre Mühendisleri Odası’nın (ÇMO) son
raporu ise pek konuşulmayan, bizim geçen yıl Yön Radyo’da ve bu köşede dikkat
çekmeye çalıştığımız bir başka noktaya vurgu yapıyor. Türkiye’deki hava kirliliği sınır değerleri Avrupa Birliği’nin
neredeyse iki katı. Yani, bizim ülkemizde kırmızı alarm verilmesi için
Avrupa’nın herhangi bir kentine göre neredeyse iki kat daha kirli bir havaya
ihtiyaç var. Hemen söyleyelim de böbürlenmeyin. Değerin yüksek tutulması,
Türkiye’de yaşayanların akciğerlerinin daha kaliteli olduğunu göstermiyor,
insanın yaşamına verilen önemin daha değersiz olduğunu gösteriyor.
Hava kirliliği ölçümlerinde, PM10 ve PM2,5 değerlerine
bakılıyor. PM10, çapı 10 mikrometreden küçük parçacıkların miktarını
gösteriyor. PM parçacıkları arasında karbon, sülfat, metalik buhar, endüstriyel
ve taşıtlardan kaynaklanan tozlar var. Türkiye’de
hava kirliliği sınır değeri PM10 için metreküpte 90, AB’de ise 50 mikrogram.
Kükürt dioksit için belirlenen sınır değer de bizde 225, AB’de 125 mikrogram.
Üstelik, AB kükürt dioksit sınır değerinin bir yıl içinde sadece 3 kez
aşılmasına izin veriyor. Dördüncü kez bu yaşanırsa acil önlem alınması
gerekiyor. Türkiye’de ise böyle bir
sınır yok. ÇMO ölçümlerin yetersizliğinden de şikayetçi. Hava kirliliği
ölçüm istasyonların tümünde aynı kirletici parametrelerin ölçülmediğini
söylüyor. Düzce gibi kirliliğin en yüksek olduğu kentte, sadece Partikül Madde
10 ve kükürt dioksit ölçülüyor diyen ÇMO, karbon monoksit, PM 2,5 (daha küçük
kirleticiler), kurşun, kadminyum, ozon, arsenik gibi çok önemli kirleticilerin
ölçülmediğini söylüyor.
Dünya Sağlık Örgütü, hava kirliliği her yıl 7 milyon
kişinin erken ölümüne yol açıyor diyor. Pekin’de, Çin’in diğer kentlerinde ve
hatta Londra ile Paris’te hava kirliliği sorunu hızla ilerliyor. Hükümet,
büyükşehir belediyeleri neden ilgisiz? Ben size kayıtsızlığın sebebini
söyleyeyim. Hava kirliliğinin kaynakları bugünkü hükümetin rant merkezleriyle
birebir bağlantılı. Kömür listenin
başında. Hükümet, iklim değişikliği ve hava kirliliğine rağmen yerli kömür
sahalarını şirketlere dağıtmaya ve enerji politikasını bu eski model üzerine
kurmaya devam ediyor. Yoksullaştırılan halkın evinde ucuz kömür yakmaktan başka
seçeneği yok. Doğalgaz desteklenmesine rağmen pahalı. Kömür ise çevreyi
kirletirken cezalandırılmadığı ve ucuz işçilikten faydalandırıldığı için hâlâ
evsel kullanımda ucuz bir seçenek. Hava kirliliğinin diğer iki ana nedeni de çarpık kentleşme ve ulaşım. İstanbul’un temiz havasının
garantisi Kuzey Ormanları’nı, 3. Köprü ve 3. Havalimanı gibi rant sağlayacak
projelere feda edenler hatalarını itiraf etmese de durum bu. Otomotiv lobisine,
petrol satışından elde edilen vergilere dokunacak önlemler, icraatlarının
finansal desteğini bu sektörlere bağlamış hükümete uzak. Yoksa, hava kirliliği
uyarılarının yapıldığı İstanbul’da çoktan tek-çift plaka, özel araç yasağı gibi
uygulamalar hayata geçirilirdi. Pekin yıllardır, plaka numaralarına göre taşıtların
trafiğe çıkışını kontrol ediyor. Kentin yeni mahalleleri, bizde yok edilmek
istenen Gezi Parkı gibi parklarla dolu. Dev caddeler ve metro hatları inşa
ediliyor. Buna rağmen, iklim koşullarının da etkisiyle, dev kentler kurmanın,
nüfusu bir bölgeye yığmanın, kömüre ve özel araçlara önem vermenin kaçınılmaz
sorunlarıyla karşı karşıya kaldılar.
Kentsel dönüşümden, konut kredileriyle borçlandırılan
yurttaşlardan, köprü ve otoyol gibi projelerden oy ve rant elde eden hükümetin,
bunlardan hava kirliliği nedeniyle ölecek birkaç
bin kişi için vazgeçeceğine inanan var mı? Var diyenlerin iyi muhtar
olacağı ortada.