Özgür Gürbüz-BirGün/26 Haziran 2015
Bir
beyaz eşya aldığınızda sadece plastik veya metal tükettiğinizi sanıyorsanız
yanılıyorsunuz. Aldığınız her ürün toprak ve su gibi doğal varlıklar sayesinde
üretiliyor. Sadece gıda üretimi değil, tüm endüstriyel ihtiyaçlarınızın temel
hammaddeleri arasında su ve toprak gibi doğal varlıklar yer alıyor. Bir Avrupa
vatandaşı yıl boyunca tükettiği ürünlerin üretilmesi için her yıl iki futbol
sahası büyüklüğünde bir alana ihtiyaç duyuyor. Buna rağmen, özellikle de kentli
bir insanın günlük yaşamında ‘toprak’
kelimesi neredeyse hiç yok. Halbuki toprak yoksa hayat da yok!
Heinrich
Böll Stiftung Derneği tarafından hazırlanan Toprak Atlası adlı rapor, toprağı sadece üretim için kullanmayıp
aynı zamanda yok ettiğimizi söylüyor. Dünyada her yıl 24 milyar ton verimli
toprak yanlış kullanım nedeniyle yok oluyor. Kentler genişliyor, yollar
çoğalıyor. Asfalt ve beton kapladığımız her metrekare verimli toprak geri
dönüşü olmayan bir hasarla karşı karşıya. Yağmur yağdığında çamur olmasın diye
toprağın üstünü betonla örtenler suyun toprağa kavuşmaması nedeniyle sellere ve
ölümlere neden ölüyor. Toprağın yağmur suyunu süzüp bize temiz su sağladığını,
gıda üretiminin temeli olduğunu da unutmuşa benziyoruz. İklimi düzenlediğini,
dünyadaki tüm canlıların üçte ikisine ev sahipliğini yaptığını da.
TOPRAĞI BEKLEYEN TEHLİKELER
Dünyada
toprakların kentleşmeye açılması, sanayi ve insan etkisine maruz kalmasıyla
yapısının değişmesi başta gıda olmak üzere tüm üretim süreçlerini ve yaşamı
etkiliyor. Toprak Atlası’na göre dünyadaki
toprakların yüzde 20-25’inin yapısının olumsuz yönde değiştiği tahmin ediliyor.
Sanılanın aksine toprağı ekip-biçmek o toprağın zarar gördüğü anlamına da
gelmiyor. Mezopotamya’da 7 bin yıldır tarım yapılıyor ve bu topraklar hâlâ
verimli. Tarımın kendisi değil ama nasıl yapıldığı önemli. Rapordaki çarpıcı önermelerden
biri de bu konuda. Yüksek verimli tohumlar, gübreler, pestisitler, monokültür
ve modern sulama yöntemlerinin tarımsal verimi arttırdığını ama aynı zamanda toprağın
değerini kaybetmesine neden olduğu belirtiliyor. Nadasa bırakmanın azalması,
artan gübre kullanımı kısa vadede daha çok ürün vaat etse de uzun vadede başka
sorunlara yol açıyor.
Rapora göre dünyada yapay gübre tüketimi son 50 yılda beş kat artmış. Yapay gübrelerin yüzde 74’ü azot içeriyor. Azot toprağı asitlendiriyor, fosforu azaltıyor ve humusun çözünmesini sağlayarak topraktaki organizmaları besinsiz bırakıyor.
Rapora göre dünyada yapay gübre tüketimi son 50 yılda beş kat artmış. Yapay gübrelerin yüzde 74’ü azot içeriyor. Azot toprağı asitlendiriyor, fosforu azaltıyor ve humusun çözünmesini sağlayarak topraktaki organizmaları besinsiz bırakıyor.
Gübre
kullanımının artmasını sadece talebe bağlamak yanlış. Tarım eskiden bulunduğu
yerleri beslerken şimdi büyük şirketlerin elinde, alınıp satılan bir ürün.
Dünyanın bir ucundan diğerine taşınabiliyor. Bu da denetimin az olduğu
yerlerde, toprağı kirletme pahasına üretimin önünü açıyor. Yapay gübre
üreticisi şirketleri tekelleştiriyor. Pahalılaşan üretim yöntemleri küçük
çiftçilerin işlerini de zorlaştırıyor. Tarım, halihazırda dünya çapında 500
milyondan fazla küçük çiftçi, çoban ve kırsalda yaşayan insanın geçim kaynağı.
TÜRKİYE’DE ARAZİLER SANAYİYE
KURBAN EDİLİYOR
Türkiye’de
ise 2001-2010 yılları arasında tarım dışına çıkarılan arazi miktarı resmi
rakamlara göre 827 bin hektar. Bu, Yırca köyündeki zeytinlik alanı büyüklüğünde
bir araziden 9 yıl boyunca her gün 5 tane kaybettiğimiz anlamına geliyor. Bu
alanlar başlıca iki sektöre aktarılıyor: Sanayi ve inşaat.
Türkiye’deki
tarımsal arazi kayıplarının nedenleri bölgelere göre değişiyor. Ege’de ülke
ortalamasının üzerinde tarımsal ilaç kullanılıyor. Akdeniz’de turizm yüzünden
tarımsal alan kaybı yaşanıyor. Marmara’da bahçe bitkilerine, sebze yetiştirmeye
uygun alanlar kentleşmeye kurban ediliyor. İç Anadolu’da yeraltı sularının
aşırı kullanımı ve yine gübre sorunu öne çıkıyor. Güneydoğu’da aşırı su
kullanımı toprağın tuzlanmasına yol açıyor. Yapay gübreler nedeniyle azot
kirliliği de görülüyor. Doğu Anadolu’da aşırı otlatma erozyon riskini
beraberinde getiriyor. Karadeniz’de ise tek ürün yoğunluğu, asitli
topraklardaki besin eksikliği göze çarpıyor.
Toprak
Atlası adlı rapor, gökdelenleri gelişmişlik göstergesi kabul ederek humuslu
toprağı unutan bizleri Aşık Veysel’in yaptığı gibi bir kez daha uyarıyor. Aç
kaldığımızda o binalara bakarak karnımızı doyuramayacağımızı bize
hatırlatıyor.
Rakamlarla Tarım
- Verimli toprak hayati önem taşır. Dünyanın yüzeyinde çok ince bir tabaka oluşturur ve toplamda 10 santimetrelik bu tabakanın oluşumu için 2 bin yıl gerekir.
- Türkiye’de kırsal kesimde yaşayanların yüzde 86’sının tek işi var ve tarımla ilgili.
- 2013 sonunda çıkarılan Büyükşehir Yasası’ndan sonra Türkiye’de nüfusun sadece yüzde 8,25’i belde ve köylerde yaşar oldu.
- Türkiye’de çiftçilerin yüzde 65’i geçinemiyor.
- Avrupa Birliği yedi yıllık bütçesinin yüzde 40’ını tarımsal desteğe ayırıyor. Türkiye’de ise bu oran yüzde 2.
Kaynak: Toprak Atlası.
Raporun tamamına ulaşmak için: http://tr.boell.org/tr/toprak-atlasi-2015