Özgür Gürbüz-BirGün/10 Şubat 2017
Neredeyse
haftada bir doğa katliamı için yasa çıkaran, yeni proje açıklayan Türkiye,
iklim değişikliğini durdurmak için altına imza attığı Paris Anlaşması’nı hâlâ
onaylamadı. İmza atan 197 ülkenin 129’u anlaşmayı resmileştirirken Türkiye
seyirci. Seyirci kalmanın elbette bir bedeli var. Tarlada ürün kaybı, selde can
kaybı, düşük karbon ekonomisine geçmeyerek kaçan fırsatlar…
Varlıkla,
fonla ilgilenenler için artık bu kaybın bir faturası da var. Avrupa Birliği
Çevre Ajansı’nın son raporu*, bu büyük tehlikeden kaynaklanan maddi faturayı
hesaplamış. Türkiye’nin seyrettiği ve bir yandan da kazana daha fazla kömür
atarak körüklediği iklim değişikliği son 30 yılda Türkiye ekonomisinden 12
milyarı alıp götürmüş. Ve bu daha başlangıç!
1980-2013
yılları arasında Türkiye’de meydana gelen aşırı iklim olaylarının (seller ve
kuraklıklar gibi) faturası 3,04 milyar avro (12 milyar TL). Gözünüze az
görünmesin, hesap yapılırken felaketlerin sonucu doğrudan meydana gelen
hasarlar hesaba katılmış. O nedenle bu rakamı “en az” diye okumak doğru olur. İkinci
kritik nokta da ekonomik hasarın iklim değişikliğine paralel bir şekilde son
yıllarda artmış olması. 1980’lerde Avrupa’daki maddi hasar yılda 7,6 milyar
avrolarda dolaşırken 2000’li yıllarda bu ortalama 13,7 milyar avroya dayandı.
Türkiye’nin aşırı iklim olaylarına bağlı hasarı da her geçen yıl artacak. Söz
konusu felaketlerin sonuçlarının sadece maddi olmadığını da unutmayalım. Sıcak
hava dalgaları gibi Türkiye’yi etkileyecek iklim felaketleri Avrupa’daki maddi
hasarın yüzde 5,4’üne neden olurken ölümlerin ise yüzde 67’sinden sorumlu.
Projeksiyonlar
bu kayıpların artmaya devam edeceğini gösteriyor. Türkiye’nin ihracat
gelirlerinin beşte birini oluşturan turizm sektörü (GSMH’nın yüzde 6,2’si) iklim
değişikliğinden etkilenecek. Özellikle güney bölgelerde ısınan hava, turist
sayısını azaltabileceği gibi, turizmcilerin giderlerini de artıracak. Klima
maliyetleri artacak, su bulmak zorlaşacak. Tarım sektöründe ürün ve üretim
kaybı yaşanacak. Bunlar beraberinde işsizliği de getirecek. Hepimizin yaşamı da
su sıkıntısından, gıda fiyatlarının artışına kadar birçok etken nedeniyle
zorlaşacak. Sağlık sorunlarını görmezden gelseniz bile sağlık harcamalarının
maddi yükü ağırlaşacak.
Türkiye, iklim
değişikliği konusunda örnek ülke olabilir ve dünyadaki değişime yön verebilir.
Enerjiden tarıma, iklim dostu politikaları hayata geçirebilecek fırsatlara
sahip bir ülkede yaşıyoruz. İklim politikaları, jöleyle 100 yıl öncesinin
politikaları arasına sıkışmış ekonomimiz için de bir fırsat yaratıyor.
Görebildiğim kadarıyla mevcut hükümetin vizyonu bunu görmeye yetmiyor. Görüşü
engelleyen sorunu da biliyoruz. Halk arasında bu hastalığa “kömür karası”
deniyor.
Nallıhan’ın kuşları uçmuyor mu?
Söz kömürden açılmışken geçen hafta bahsettiğimiz termik santral ihalesi gerçekleşti. Çayırhan B termik santrali ihalesini Kolin-Kalyon-Çeliker grubu kazandı. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü yazımı okuyup bir düzeltme göndermiş. Kısaca, Nallıhan Kuş Cenneti olarak bilinen saha, Davutoğlan Yaban Hayatı Geliştirme Sahası (YHGS) içerisinde yer alır, o da yapılması planlanan termik santrale 2,5 kilometre uzaklıktadır diyorlar. Koruma çalışmalarının hedefinin “su kuşları” olduğunu da belirtmişler. Termik santralin yapılacağı yer koruma sahası derken zaten ben de bunu kastetmiştim. Koruma sahasının 2,5 kilometre ötesine; hem de halihazırda bölgede bir termik santral varken bir tane daha ekleniyor. Bunun koruma sahasını etkilememesi mümkün mü? Özetle söylersek kuş bu, uçuyor. Termik santralden çıkan kül de öyle. Umarım Milli Parklar incelemesini yapar ve bu projeye karşı çıkar. Oradaki canlıların hayatı onlara emanet edilmiş sonuçta.
Söz kömürden açılmışken geçen hafta bahsettiğimiz termik santral ihalesi gerçekleşti. Çayırhan B termik santrali ihalesini Kolin-Kalyon-Çeliker grubu kazandı. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü yazımı okuyup bir düzeltme göndermiş. Kısaca, Nallıhan Kuş Cenneti olarak bilinen saha, Davutoğlan Yaban Hayatı Geliştirme Sahası (YHGS) içerisinde yer alır, o da yapılması planlanan termik santrale 2,5 kilometre uzaklıktadır diyorlar. Koruma çalışmalarının hedefinin “su kuşları” olduğunu da belirtmişler. Termik santralin yapılacağı yer koruma sahası derken zaten ben de bunu kastetmiştim. Koruma sahasının 2,5 kilometre ötesine; hem de halihazırda bölgede bir termik santral varken bir tane daha ekleniyor. Bunun koruma sahasını etkilememesi mümkün mü? Özetle söylersek kuş bu, uçuyor. Termik santralden çıkan kül de öyle. Umarım Milli Parklar incelemesini yapar ve bu projeye karşı çıkar. Oradaki canlıların hayatı onlara emanet edilmiş sonuçta.
Kömür
sevdalılarına da soralım. Koruma sahasına kül gitmeyeceğini, bölgenin asit
yağmurlarına maruz kalmayacağını, suyun kirlenmeyeceğini yüzde yüz garanti
edebilir misiniz? İklimi değiştiren karbondioksiti önleyecek dünyada hiçbir
teknoloji yok, nasıl olur da kömürü savunmaya devam edersiniz?
***
15 Şubat Çarşamba günü Ahmet Şık’ın İstanbul
Çağlayan Adliyesi’nde duruşması var. Haksızlığa, hukuksuzluğa dur demek ve
basın özgürlüğüne sahip çıkmak için o duruşmayı izlemeliyiz.
* Climate change, impacts and vulnerability in Europe 2016.
* Climate change, impacts and vulnerability in Europe 2016.