![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjz1F4IkTcIW5wQa6thlFN0GxpXTU_9Hs81aG9l7iQe2OasuX7N5GfAwjndOz0NGw6AlsuJ5j-Y55xGnjxOXmUCOdbmpvGa76WrGixLMaJMqCqp-kJ0htuZM7KgSfid7AHsSz1NUw/s320/riza.jpeg)
Obezite
bildiğiniz gibi aşırı kilolu olma durumu değil, daha çok vücutta aşırı yağ
birikimiyle ilgili. Batı yaşam tarzının benimsenmesi, enerji alımı artarken
enerji harcanmasının azalması ve nihayet
kırsaldan kente göç olgusu ile birlikte artan[1]
bir hastalık. Eskiden zengin hastalığı sanılırdı ama artık öyle olmadığı
biliniyor.
Obezite, Türkiye’de
de yükselişte. BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) Avrupa ve Orta Asya’da Gıda
Güvenliği ve Beslenme Durumu 2017 raporuna göre Türkiye’de obezite görülme
oranı yüzde 29,3. Avrupa ve Orta Asya ülkeleri arasında Malta’dan sonra
ikinciyiz. Türkiye’yi yüzde 29,1 ile Birleşik Krallık (İngiltere ve Kuzey
İrlanda) izliyor. Orta Asya ve Avrupa içinde obezitenin en düşük olduğu yerler
Tacikistan (%10,9), Kırgızistan (%13) ve Özbekistan (14,4). Bu tablo bile tek
başına obezitenin, “Batı yaşam tarzı” diye adlandırılan hazır yemekler, kentler,
otomobilli yaşam gibi belirgin unsurlarla ilişkisini gösteriyor. Kentte bir
yerden bir yere yetişmeye çalışan insanın sağlıklı yemek yapmaya fırsatı
olmuyor ve hazır yemekler gündeme geliyor. Yürümek, idman yapacak yeşil alan ve
zaman bulmak zorlaşıyor.
TÜİK rakamları
farklı olsa da, 2008’de Türkiye’de obezite oranının yüzde 15 olduğunu, 2014’te
ise bu oranın yüzde 20’ye çıktığını bize söylüyor[2].
Altı yıldaki artış yüzde 31. Buradan politikacılara da malzeme çıkıyor. Sabah
akşam Batı’ya söven AKP hükümeti döneminde, Batı yaşam tarzıyla özdeşleştirilen
obezite artmış; işe bak! Peki, bu nasıl olmuş?
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhjwPOjElVN3kKy3SV50gm5d56I5PNg33YUa6GFIvcDEY_g4F8g2aIghrCg8KZforfmzux6vnV9uHp4oqR_144gTqrN1F21265i0JqZ7-0XFvfxvQF-gzuWKsqNQtSmFYGUP5DWDQ/s320/obez+2.jpg)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTpsMsWWb4qK87tpmZkD2La05jKwin5pL123VB1LUw9YAFIyJfJeKWQCrWNEoaLk_mkrw9hSPMpeINXi8dg1xDwGur6IC-s5qQT0G9yUcNUhpwIolUfVb1RvZRbZ1ibGh7jUxqPw/s320/Screen+Shot+2017-12-12+at+14.13.07.png)
Türkiye’de
rant ve yolsuzluğun arasındaki ilişkiyi anlatmaya gerek yok. En kolay para
kazanma yolu kentlerdeki değerli arazileri eşe dosta peşkeş çekmek. Dönemin
Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’ın, “Gökçek bu yapıya Ankara’yı parsel parsel
satmıştır. Zengin işadamlarına okul yaptırmıştır. Yurt yerleri sağlamıştır”
sözlerini hatırlayın. Çocuklarımızın sağlığının rant için görmezden
gelindiğinin itirafı bu sözler.
Soralım... Ankara’da
başta Atatürk Orman Çiftliği olmak üzere çocukların obez olmamasını sağlayacak
yeşil alanlar AVM’lere, saraylara kurban edilmedi mi? ODTÜ ormanı otomobillerin
gaza bastığı değil, öğrencilerin spor yaptığı bir yeşil alan kalamaz mıydı? İstanbul’da
Cevahir Alışveriş Merkezi’nin yerinde dev bir park yapılamaz mıydı? Bahçeşehir
Göleti’nin etrafındaki parseller satılmasa çocuklar bisikletleriyle gezse daha sağlıklı
olmazlar mıydı?
Sözün kısası,
yolsuzlukların sizi ilgilendirmediğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz. O yüzden de
çocuklarınızı hasta eden bu zihniyetten hesap sormayı ihmal etmeyin.