Özgür Gürbüz-BirGün/ 25 Nisan 2020
Salgın boyunca hayatımıza giren bazı alışkanlıklar ve değişen iş yapma biçimi salgınla birlikte unutulup gitmeyecek. Hayat değişti ve bazı değişiklikler kalıcı hale gelecek. Olumsuz değişiklikleri önlemek, olumluları öne çıkarmak ise bizim elimizde.
Salgın boyunca hayatımıza giren bazı alışkanlıklar ve değişen iş yapma biçimi salgınla birlikte unutulup gitmeyecek. Hayat değişti ve bazı değişiklikler kalıcı hale gelecek. Olumsuz değişiklikleri önlemek, olumluları öne çıkarmak ise bizim elimizde.
Evden çalışma en belirgin değişikliklerden biri. Salgın
nedeniyle evden çalışan sayısı arttı. Yüz yüze yapılan toplantıların yerini
internet üzerinden yapılan toplantılar aldı. Teknoloji zaten buna izin veriyordu
ama birçok kurumda evden çalışma, görüntülü toplantı tercih edilmiyordu. 2018
verilerine göre Türkiye’de evden çalışanların oranı (15-64 yaş aralığında) yüzde
2,2. Avrupa Birliği’nde bu oran yüzde 5,2, Hollanda da yüzde 14, Finlandiya’da
ise yüzde 13,3.
Salgın, bu fikre direnen birçok kuruluşu yeniden
düşünmeye sevk edecek. İşini evden yapanların oranı artacak. İstanbul’dan
Ankara’ya iki saatlik toplantı için yola çıkanların sayısı azalacak. Ofisi eve
getirmenin, doğru planlanır ve evden çalışanlar doğru tercihleri yaparsa, enerji
tüketimi başta olmak üzere çevreye birçok faydası olabilir. İklim krizinin bir
yere gitmediğini ve krizden çıkışın başta enerji olmak üzere tüketimi düşürecek
her yönteme ihtiyaç duyduğunu bir kez daha anımsayalım. O yüzden üzerinde
düşünmeye değer.
Toplu taşıma kullanıp işe gidenlerin yüzde 10’unun evde
kaldığını düşünün. Tamamen evden çalışmaya geçilmeyen yerlerde de çalışanların
bir bölümün haftada birkaç gün evden çalıştığını varsayalım. Hem binalarda hem
ulaşımda ciddi enerji ve kaynak tasarrufu yapılacağı ortada. Onlarca ampulle
aydınlatılmış oda ve binalarda yaptığınız işi evinizde bir ampulle yaptığımızı
unutmayalım.
Kuzey ülkeleri başta olmak üzere birçok ülkede yayılan evden
çalışma pratiği, yapısal değişiklikleri de beraberinde getiriyor. Ofis alanları
küçülüyor, ortak masalar kullanılıyor. O gün işe gelenler dizüstü bilgisayarını
boş bir masaya kurup çalışıyor. İşyerleri küçüldükçe ısıtma ve aydınlatma
giderleri azalıyor.
Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da sivil toplum
kuruluşlarının kamu ve özel sektöre önderlik edeceğini düşünüyorum. Türkiye’de
salgından önce evden çalışmayı düzenli bir uygulama haline getirmiş sivil
toplum örgütleri zaten vardı. Burada önemli olan evden çalışmak kadar evde
nasıl çalıştığınız. Haliyle ofiste azalan enerji tüketimi evde artacak.
Enerjiyi verimli kullanmayı bilmek önemli. Bu konuda çalışanlara eğitimler
verilebilir. Şirketlerin evden çalışmayla ettikleri tasarrufların bir bölümünü
evde çalışanların enerji faturalarını desteklenmesi de istenebilir.
Detaylandırdığımızda toplum için fayda getirecek ayrıntılar
da ortaya çıkıyor. İşine araçla giden bir kişi evden çalıştığı gün sayısı
arttıkça araca ihtiyaç duymayacak. Toplu taşıma araçları daha az yıpranacak.
Evde yenen yemekler sayesinde yemek ve çay aralarında tüketilen plastik sayısı
azalacak. Yazın işyerinde pantolon ve gömlekle çalışmak zorunda kaldıkları için
klimalarını zorlayanlar, evlerinde şort ve tişörtle klimasız bir hayatın tadını
çıkaracak. Enerji tüketiminde klimaların büyük bir yük olduğunu hatırlatalım.
İşin sağlık boyutu da var. Salgın önlemleri azaltılsa da
güvenli mesafe kuralı bir süre daha hayatımızda kalacak. Virüsün bulaşma
riskinin yüksek olduğu toplu taşıma araçlarındaki yükün azaltılması için evden
çalışma hayati öneme sahip. Kronik hasta ve 65 yaş üstündekilerin tek seçeneği bile
olabilir. Koronavirüsün son salgın olacağını da bilmiyoruz.
Evden çalışma, insanı yalnızlaştırma gibi riskleri olsa
da ticaretin merkezindeki kentlerden uzaklaşmayı sağlayarak bugün bir işkence
aracına dönüşen büyük kentlerden küçük kasabalara kaçış için bir fırsat da
yaratabilir. Bu da küçük yerleşim yerlerindeki insan ve doğa ilişkisi sayesinde
olumsuz sosyal etkileri azaltabilir.