İliç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İliç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Madenin değil bu düzenin felaketi

Özgür Gürbüz-BirGün / 21 Şubat 2024

Siyanür içerikli yığının altında kalan işçilere 10 gündür ulaşılamıyor. Türkiye, 10 gündür Erzincan’daki altın madeninde yaşanan felaketi izliyor. “İzliyor” kelimesi durumu herhalde en iyi anlatan kelime.

Erzincan, İliç’teki madeni işleten Anagold Madencilik’in yüzde 80 hissesine sahip SSR Mining firmasına kazadan hemen sonra üç soru sordum. Israr edince şirketin yatırımcı ilişkilerinden sorumlu Başkan Yardımcısı Alex Hunchak’tan yanıt geldi. Şu anda sadece arama ve kurtarma çalışmalarına ve kayıp madencilerin yerini bulmaya odaklandıklarını söyledi ve diğer sorularıma yanıt vermedi.

Merak ettiğim konu, işçilerin altında kaldığı yığın liçindeki siyanür gibi toksik maddelerin içeriği ile miktarı konusunda bir fikirleri olup olmadığı ve bir buçuk yıl içinde meydana gelen iki büyük maden kazasından sonra madeni kapatmayı düşünüp düşünmedikleriydi. Madenin kapatılması için şirketin kararını beklememek gerek elbette ancak hükümetin tavrı bize bu konuda hiç umut vermiyor. Başımızda halkın çıkarlarını düşünen bir hükümet olsaydı, ilk kazadan sonra madenin kapısına kilit vurulur ve bugün tanık olduğumuz felaket önlenirdi. Hepimiz herhalde bu durumun farkındayız.

***

ALMAN “AJANLARI” HAKLI ÇIKTI
Çevrecilerin, sivil toplum kuruluşları ve altın madenine karşı mücadele eden yöredeki insanların, Bergama’dan bu yana yaptığı uyarılara kulak asmayanlar yüzünden bugün bedel ödüyoruz. Madenlere, “siyanür doğaya bulaşabilir, atık havuzları sızdırabilir” diye karşı çıkanlara ‘Alman ajanı’ diye iftira atan “milliyetçi” ve “ulusalcı” iftiracılar acaba bugün neredeler? Umarım şirketlerin çıkarları için tasarlanan bu kirli oyunlara bir daha kimse alet olmaz. Altının bir ihtiyaç olmadığını fark ederek, mücadele sırasında alyanslarını bozdurup altını hayatlarından çıkaran dostlara, Bergamalılara da bu vesileyle bir kez daha selam olsun.

Gelelim günümüze. TMMOB Maden Mühendisleri Odası, kazanın nedenleri ve bizi bekleyen tehlikeye dair önemli saptamalarda bulundu. Özetle aktarayım. 2014 ve 2021 yıllarında hazırlanan ÇED kapasite artışı projeleri ile madendeki yığın liç tesisi için de kapasite artışı talebinde bulunulmuş. Her iki talep de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca uygun görülmüş. Projenin başlangıcında planlanan yığın liç alanı kapasitesi 34 milyonken, 2021 yılındaki son kapasite artışı ile 85,3 milyon tona yükseltilmiş. Böylece yığın liç alanının yüksekliği 250 metreyi aşmış. Maden Mühendisleri Odası, ikinci ve üçüncü liç alanı yapmak yerine, maliyetten kaçınmak için devasa tek bir alan oluşturulduğunu ve bu alanın kontrolden çıktığını belirtiyor.

Oda, 10 milyon metreküplük siyanür ve ağır metal içeren yığının, yeraltı sularına ve Fırat Nehri’ne karışma riskiyle ilgili de uyarılarda bulunuyor. Bölgenin yeraltı suyu haritasının çıkarılması, etki alanından, kontrol kuyularından, Sabırlı Deresi ve Fırat Nehri’nden düzenli örnek alınması ve sonuçların kamuoyu ile paylaşılması gerektiğinin altını çiziyor. Yığın liçi artık geçirgen toprağın üzerinde. Yağmurla, karla içindeki toksik maddelerin yeraltı sularına, oradan Fırat’a geçmesini önleyecek bir koruyucu yok. Ciddi bir riskle karşı karşıyayız.

Bu felaket bize siyanür kullanılan madenlerin ne kadar tehlikeli olduğunu göstermekle kalmadı, sanayi tesisleri kurulmadan önce izlenen prosedürlerin de formaliteden ibaret olduğunu gösterdi. Kaçak bir madenden bahsetmiyoruz. ÇED raporu ve tüm izinleri alınmış bir tesisten, dava süreçlerinde ‘bilirkişi’ heyetlerinin onayından geçmiş bir işletmeden bahsediyoruz. Risklerin hepsinin ele alınmadığı ortada. Kâğıt üstünde verilen onayların denetlenmediği ortada. Halbuki ÇED süreci raporu alınca bitmez. Son aşaması proje sonrası izleme ve değerlendirmedir. Raporda yazılanların kontrol edilmesini de içeren, işletmenin beşikten mezara tüm faaliyet sürecini kapsayan bir süreçtir.

Bilirkişilerin ne kadar yeterli olduğu, siyasi iradeden bağımsız karar verip veremedikleri de artık tartışılmalı. Yanlış karar veren, uzman olmadığı anlaşılan bilirkişilerin bir daha bu süreçlerde yer almaması sağlanmalı. İliç’teki maden felaketini büyük bir kaza diye nitelemek yanlış olur. Sistemin başından sonuna kadar her aşamada işlemediğini gösteren, büyük bir çöküşün işaretidir İliç.

Altın bir ihtiyaç mı?

Özgür Gürbüz-BirGün / 16 Şubat 2024

2023 yılı dünya altın talebi 4448 ton. Altın talebinin yarısına yakını (yüzde 48,73) mücevherat sektörü
kaynaklı. Merkez bankaları altın talebinin yüzde 23,32’sinden, yatırım amaçlı altın kullanımı ise yüzde 21,24’ünden sorumlu. 2023 yılında küresel altın talebinin sadece yüzde 6,71’i teknoloji alanında kullanıldı; 300 tondan azı. Dünya Altın Konseyi verileri, altının bir spekülasyon aracı ve mücevher olarak kullanıldığını net bir şekilde ortaya koyuyor.

Teknoloji alanında gereken altının tamamının insanlık için gerçekten gerekli alanlarda kullanıldığını varsaysak bile sadece 300 tondan ya da yıllık altın talebinin yüzde 6,71’inden bahsediyoruz. Yaşadığımız endüstriyel hayata devam etmekte ısrarcıysak bize her yıl gereken altın bu kadar. 2023 yılında geri dönüştürülen altın miktarı ise tam 1237,3 ton. Teknoloji alanında kullanılan altın miktarının dört katından fazla. Özetle söylersek, dünya altın madenlerinin hepsini kapatsa ve artık altın çıkarmamaya karar verse, teknoloji alanında altın sıkıntısı diye bir şey olmaz. Hurda altınlar, geri dönüştürülenler yeter de artar bile.

İçinde her yıl azalan bir paya sahip olan diş hekimliğinin de olduğu teknoloji sektörünün altın ihtiyacı yıllardır bu oranda (son 10 yılda yüzde 8 civarı) seyrediyor. Hem elektronik hem de diş hekimliğinde altın talebi düşmeye de devam ediyor. 2023’te yüzde 7’inin altına düşmesi bu eğilimin bir sonucu. Dünya Altın Konseyi, insanların şu ana kadar 187 bin 200 ton altın çıkardığını söylüyor. Mevcut altın rezervlerinin hepsini, teknoloji alanında kullansak 624 yıllık ihtiyacı karşılıyor. Sadece mücevhere dönüştürülmüş altını teknoloji alanında kullansak 324 yıl altına ihtiyaç duymayabilirsiniz. Teknoloji alanında kullanılan altının da bir süre sonra geri kazanılıp tekrar kullanılacağını düşünürseniz, altın madenciliğinden bugün vazgeçmek istesek, bu kararın önünde teknik bir engel olmadığını görürüz.

Gıda üretiminin yapıldığı topraklar ve diğer ekonomik aktivitelerin gerçekleştiği ekosistemleri kirletme pahasına yürütülen altın madenciliğine ihtiyaç duyanların şirketler olduğu ortada. Çoğu zaman bu şirketler, Türkiye’nin altın ithalatı verilerini göstererek, madenleri meşrulaştırmaya çalışıyor. Elbette bu doğru değil. Yukarıda da görüldüğü gibi altın ithalatının temelini oluşturan gerçek bir ihtiyaç değil, bedeli yaşamla ödenen bir lüks.

Erzincan’daki Anagold madeninde göçük altında kalanları düşünürken, “güzel görünmek” veya “yatırım” amacıyla aldığımız altınları da düşünmemiz gerek. Altın madenciliği gibi elmas ve pırlanta madencilikleri de doğaya büyük zarar verir. Pırlanta yüzükle yapılan evlilik teklifleri, gelin ve damada takılan altınlar aslında bu korkunç sektörlerin ayakta kalmasını sağlayan, şirketlerin ellerini ovuşturarak izlediği ritüeller. Altın madenciliği kadar, bu gereksiz ritüellerin terk edilmesi de doğaya ve bu ekonomik tuzaklara düşürülen insana nefes aldıracak.

Bir hediye çekiyle verebileceğiniz hediyeyi, altına ya da başka bir değerli madene dönüştürmeden önce lütfen bu uğurda can veren insanları ve yok edilen yaşamı gözlerinizin önüne getirin. Bir altın alyans için 20 ton maden atığı ortaya çıktığını unutmayın. Bileğinize sevgilinizin doladığı bir ip, kalpten verilmiş bir söz sizi dünyanın en güzel insanı yapar. Dünyanın en büyük elması, pırlantası değil. Unutmayalım.  

Şirket 20 tonu kabul etti

Erzincan’daki altın madeninde meydana gelen kazada patlayan borudan sızan atık miktarı netleşti. Sorularımızı yanıtlayan Kanadalı şirket, içinde 8 kilogram siyanür olan 20 ton atığın sızdığını açıkladı.

Özgür Gürbüz-BirGün / 2 Temmuz 2022

Foto: Cömert Erdem
Erzincan’ın İliç ilçesindeki Çöpler Altın Madeni’nde meydana gelen sızıntıda içinde siyanür olan solüsyon miktarının 20 ton olduğu teyit edildi. Çöpler Altın Madeni’nin yüzde 80 hissesine sahip Kanadalı SSR Mining şirketi, sorduğumuz soruya verdiği yanıtta, boru patlaması sonucu sızan miktarın 20 ton olduğunu ve içerisinde 8 kilogram siyanür bulunduğunu açıkladı. Faaliyetleri durdurulan madenin ilk kez 23 Haziran’da yetkililerce denetlendiği, 25 Haziran’da 16 milyon 441 bin TL para cezası kesildiği ancak tüm bunlara rağmen Anagold’a faaliyetlerini durdurma konusundaki resmi yazının 27 Haziran 2022 akşamına kadar gönderilmediği de anlaşıldı.

21 Haziran 2022 tarihinde meydana gelen kazadan sonra yazılı bir açıklama yapan Anagold Madencilik, “Maden sahasında gerçekleşen solüsyon döküntüsünün içerisindeki toplam siyanür miktarı yaklaşık 8 kg’dır. Sosyal medyada yer alan asılsız iddialara göre tonlarca siyanür döküntüsü olduğu ve Fırat Nehri’ni etkilediği iddiaları tamamen yanlıştır” demişti. Kazadan sonra jandarma tarafından tutanakta ise yaklaşık 20 m3 solüsyonun eğime bağlı olarak liç sahası doğu erişim yoluna aktığı yazılmış ve şirket yetkililerince de imzalanmıştı.

Haberimizden önce Anagold açıklaması (22 Haziran)

Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin yüzde 80 hissesine sahip Kanadalı SSR Mining

firmasının Kurumsal Gelişim ve Yatırımcı İlişkileri Direktörü Alex Hunchak ise sorduğumuz sorulara verdiği yanıtta içinde siyanür olan ve sızan miktarın toplamda 20 ton olduğunu belirtti. “21 Haziran günü, seyreltilmiş siyanürü yığın liçi alanına götüren 100 milimetrelik boru arızalandı. Ne sızdığına dair bir kafa karışıklığı var. Sızan siyanür değil seyreltilmiş siyanürdü. İçinde 8 kilogram siyanür olan 20 ton seyreltilmiş siyanür solüsyonu maden içindeki yola sızdı. Solüsyonun yüzde 0,04 oranında siyanür içerdiği varsayılıyor, yani 20 ton solüsyon içinde 8 kg siyanür vardı” diyen Alex Hunchak, solüsyonun sızdığı yolun kazılarak, alınan malzemenin yığın liçi alanına bırakıldığını ve alanın hipokloritle (çamaşır suyu) temizlendiğini de yanıtına ekledi.

Haberimizden sonra Anagold açıklaması (2 Temmuz)

SSR Mining şirketi, kaza 21 Haziran’da olmasına rağmen neden hemen faaliyetlerinizi durdurup gerekli kontrolleri yapmadınız ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın faaliyet durdurma kararını beklediniz sorusuna ise Çevre Bakanlığı’ndan ilk resmi yazının 27 Haziran’da geldiğini ve tüm operasyonun hemen durdurulduğu yanıtını verdi. “27 Haziran sabahı Bakanlık’ın operasyonu durduracağını söyleyen resmi olmayan bir tweet vardı ama resmi yazı 27 Haziran akşamına kadar gelmedi” diyen Hunchak, şirketinin neden inisiyatif almadığı konusuna değinmedi.

Kanadalı şirker, 28 Haziran’da yaptığı basın açıklamasında, 23 ve 24 Haziran’da yetkililerin maden sahasını ziyaret ettiğini de açıklamıştı. 25 Haziran’da ise Bakanlık’ın Twitter hesabından Anagold şirketine en üst sınırdan 16 milyon 441 bin TL para cezası verildiği ve suç duyurusunda bulunulduğu açıklanmıştı. Çevre Bakanlığı’nın jandarma tutanağı, para cezası ve yapılan incelemeye rağmen madendeki faaliyetleri durdurmak için neden dört gün beklediği ise bilinmiyor.

***
Siyanür çamaşır suyuyla temizlenir mi?

Madende sızıntı sonrası temizleme işleminde kullanılan sodyum hipokloriti Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala’ya sorduk. Pala temizleme işlemi sırasında havaya karışma riskine dikkat çekti. Alkali ortamda klorlamanın siyanürün arıtımında kullanılan kimyasal yöntemlerden biri olduğunu belirten Pala, klorlama ile siyanür gidermede genel olarak sodyum hipoklorit kullanıldığını söyleyerek şu açıklamayı yaptı: “Bu süreçte atıksu içindeki siyanür, siyanata dönüşünceye kadar sodyum hipoklorit eklenir. Sodyum siyanat, siyanüre göre daha az zehirli. Söz konusu madende klorlamanın nasıl yapıldığına ilişkin bilgi olmadığı için, madenin çevresinde hava ve su örneklerinde siyanür düzeyleri periyodik olarak ölçülmeli. Havaya karışan hidrojen siyanürün yarılanma ömrünün üç yıla kadar uzayabildiği ve hidrojen siyanürün madenin çevresiyle sınırlı kalmayıp uzak yerlere ulaşabileceği de bilinmeli. Alıcı ortamlara saçılan siyanür bu ortamlardaki canlılara zarar vermiş olabilir. Bu amaçla çevredeki yüzey suları ile derin sulardan periyodik olarak örnek alıp incelenmeli. İçme suyu açısından siyanürle zehirlenme riskini ortadan kaldırmak için sık aralıklarla siyanür ve ağır metal düzeyleri analizi yapılmalı”.

Kanadalı altın şirketine sorular

Özgür Gürbüz-BirGün/1 Temmuz 2022

Erzincan İliç’teki Çöpler Madeni’nde meydana gelen kazadan sonra, madenin yüzde 80 hissesine sahip Kanadalı SSR Mining adlı firma iki ayrı açıklama yaptı. İki açıklamanın da amacı, yurtdışındaki yatırımcıları ürkütmemek, şirketlerinin değer kaybını önlemekti. Bu çabalara rağmen kapatma kararı ve 1 milyon dolarlık ceza geldiğinde hisseleri yüzde 11 değer kaybetti.

Foto: Cömert Erdem
İlk basın açıklaması kazadan altı gün sonra, 27 Haziran 2022’de yapıldı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın madende faaliyetlerin geçici bir süreyle durdurulacağını Twitter’dan açıklaması üzerine, kendilerine yazılı bir yönergenin gelmediğine vurgu yaparak, faaliyet durdurma haberini geçiştirmeye çalıştılar. Türkiye’deki açıklamaya benzer bir şekilde 20 ton siyanürlü solüsyondan değil, 8 kg siyanürden bahsettiler.

İkinci açıklama için bu defa altı gün beklemediler, 28 Haziran 2022’de basına bir metin daha gönderildi. Burada kapanmanın geçici olacağına dair önemli bir vurgu vardı. İkinci basın bülteni, Çevre Bakanlığı’nın kontrollerinden sonra sahanın yeniden açılacağından emin bir tavırla yazılmıştı. Bültenindeki en önemli ayrıntı ise, SSR Madencilik firmasının kazadan hemen sonra yetkilileri bilgilendirdiğini, 23 ve 24’ünde de sahayı denetlemeye yetkili ekiplerin geldiğini belirtmesiydi. 

Bunun üzerine Kanadalı şirkete aşağıda özetini sizlerle de paylaşacağım soruları, yanıtlarını gazetede yayımlamak üzerine sordum. Bu yazı kaleme alındığı tarihte henüz yanıt gelmemişti.

- Jandarmanın tuttuğu tutanakta 20 m3 (20 ton) siyanürlü solüsyon olduğu belirtiliyor, sizin açıklamanızda ise sadece 8 kg siyanürden bahsediliyor. Bu iki farklı rakamı nasıl açıklıyorsunuz?

 - Açıklamalarınızda sızıntının yığın liçi sahasında kaldığını ve hemen temizlendiğini belirtiyorsunuz ancak jandarma tutanağında sızıntının bir bölümünün yola ulaştığı, yani korumalı sahayı aştığı, daha sonra da kirlenmiş alanda toprağın taşındığı ve çamaşır suyuyla yıkama yapıldığı belirtiliyor. Çevre Bakanlığı da yaptığı açıklamada solüsyonun alt kottaki kuru dere yatağına ulaştığını ancak derede akış olmadığı için tehlike olmadığını belirtmiş. Sizin açıklamanızla diğer iki açıklama arasındaki çelişkiyi nasıl açıklıyorsunuz?

 - Maden sahasındaki kaza 21 Haziran 2022’de meydana geldi. Çevre Bakanlığı 27 Haziran’da sizden faaliyetlerinizi durdurmanızı istedi. Çevre Bakanlığı’nı beklemeden, şimdi yapıldığı belirtilen gerekli kontrolleri yapmak için neden madendeki çalışmaları kazanın olduğu gün durdurmadınız?


Sadece bu altı günlük bekleme süresi bile, Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı bu maden istilasını durdurma konusunda mevcut hükümet ve şirketlere güvenemeyeceğini gösteriyor. Bir maden tesisinde olabilecek en kötü kaza oluyor ama faaliyetleri durdurmak için neredeyse bir hafta bekleniyor. Kanadalı şirket ve şirketin yüzde 20 hissesine sahip, Çalık Holding iştiraki Lidya Madencilik’in daha birçok sahası var. Sadece İliç değil diğer operasyonların da mercek altına alınması gerekir.

Adeta bir Don Kişot gibi madene karşı mücadele eden Sedat Cezayirlioğlu olmasa bu kazayı belki duymayacaktık. Kamuoyu baskısı olmasa ne şirket faaliyetleri durduracak ne de Çevre Bakanlığı bu kararı alacaktı. Altı gün beklemelerinden belli. Diğer madenlerde neler oluyor, ne kadarı bize anlatılıyor, bilmiyoruz.

Bergama’daki altın madenine karşı köylüler ve çevreciler direnirken genç bir muhabir olarak sahadaydım. Bir madenin doğaya, yaşama verebileceği en büyük zararlardan biri siyanürün doğrudan toprakla temasıydı. En çok bugün Erzincan’da yaşanan olayın yaşanma ihtimali nedeniyle madene itiraz edilirdi. Şirketlerin olmaz dedikleri yine oldu. Kaza haberlerinin ardı arkası kesilmiyor birkaç yıldır. Erzincan-İliç, Giresun-Şebinkarahisar, Artvin-Murgul…

İliç’teki altın madeniyle ilgili sorunlar sadece bu kaza ve sonrasında yaşananlarla sınırlı değil. Barolar Birliği, Türk Tabipleri Birliği ve Çevre Mühendisleri Odası gibi birçok meslek odası ile sivil toplum örgütünün kaza sonrası yaptıkları açıklamalar aslında yıllardır yaptıkları uyarıların bir parçası. TEMA Vakfı, her ilde maden sahalarına açılmış alanları açıklıyor; yüreğiniz elveriyorsa bir bakın. Gıdaya, yabana, insana yer bırakmadan her yeri maden sahası ilan ediyorlar. 3213 sayılı Maden Kanunu’nda yapılan 20’den fazla değişiklikle, Milli Parklar dahilinde korunan alanlarda bile maden sahası açmanın önü açıldı bu ülkede. Bu yüzden sadece Çöpler Madeni’ni kapatmak yetmez, bu kanunları yapanları da değiştirmek gerek.