İklim Kanunu ve iklim inkarcıları

Özgür Gürbüz-BirGün / 10 Nisan 2025

Afşin-Elbistan B santralı, Foto: O. Gurbuz
Peşinen söyleyeyim. Meclis’te görüşülen iklim Kanunu teklifini desteklemiyorum çünkü iklim krizini çözmek için yapılması gereken neredeyse her şeyi ‘pas geçiyor’. Termik santralların ne zaman kapatılacağını söylemiyor, seragazı emisyonlarını artıran mevcut enerji, ulaşım, tarım ve kentleşme politikalarını düzeltme ya da iyileştirmiyor. Adil geçişten bahsetmiyor, bağlayıcı enerji dönüşümü hedefleri koymuyor. Bir tek emisyon ticaretinden bahsediyor…

İklim Kanunu teklifi, emisyon ticaretini başlatmayı ve aslında bununla da Avrupa’ya ürün satan belirli sektörlere ucuza karbon kredisi sağlamayı amaçlıyor. Böylece, AB’nin Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması nedeniyle bir çeşit karbon vergisi yüküyle karşılaşacak gübre, elektrik, çimento, demir-çelik, hidrojen ve alüminyum gibi altı sektöre kolaylık sağlanması hedefleniyor. Elbette bu ticaret ileride genişleyecek ve bir süre sonra birilerine para da kazandıracak. Kanun teklifinin bu haliyle Türkiye’nin seragazı emisyonlarını azaltmada önemli bir araç olacağını söylemek zor. O yüzden de tasarıyı desteklemiyorum ama bu iklim krizinin olmadığı anlamına gelmiyor.

Türkiye’de iklim krizini inkâr eden bir grup var. Meclis’teki İklim Kanunu teklifine karşı çıkıyor gibi görünüyorlar ama aslında iklim krizini inkâr ediyorlar. Aralarında aşı karşıtları, uçakların havada bıraktıkları izi “bizi spreyliyorlar” diye anlatan troller bile var. Karbon ayak izinin ülkenin emperyalistlerce işgaline giden yolu açacağını düşünenlerin olduğu garip bir topluluktan bahsediyoruz. Yelpazenin sağından ve solundan kafası karışmış onlarca insan.

İklim meselesi uluslararası politikaları belirlemeye başladığında, özellikle de Kyoto Protokolü tartışmaları sırasında, petrol şirketlerinin finanse ettiği büyük bir iklim inkarcılığı hareketi vardı. ABD’nin petrol devi Exxon, kömür devi Peabody Energy yıllarca iklim inkarcılarına maddi destek sağladı. Sonra hepsi belgeleriyle ortaya çıktı. Türkiye’deki durumun ise daha farklı olduğunu düşünüyorum çünkü bizde komplo teorileri zaten haber gibi algılanıyor. İnsanlara herkesin söylediğinden farklı bir şey söylemeniz ve arkasına ülkenin çıkarlarını düşünüyormuş gibi birkaç satır eklemeniz yeterli.

Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Vekili ve Ar-Ge Başkanı Prof. Dr. Doğan Aydal’ın bir videosuna bile denk geldim. Aydal, atmosferdeki karbondioksit yoğunluğunu gösteren grafiği göstererek, “dünyanın tabiatında inişler çıkışlar var, dünya kendini normalize ediyor” diyor. 800 bin yıllık veriyi gösteriyor ama izleyicilere geçmişteki değişimlerin on binlerce yılda olduğunu ve atmosferdeki karbondioksit yoğunluğunun geçmiş 800 bin yıl içinde hep 300 ppm’lik değerin altında kaldığını söylemiyor. Ya bilerek söylemiyor ya da gerçekten konuyu bilmiyor. Halbuki gösterdiği grafikte karbondioksit seviyesinin 420’lere ulaştığı (güncel rakam 427) ve bunun tarihte ilk defa 150-200 yıllık bir sürede olduğu görülüyor. 800 bin yılda hiç olmayan bir şey olmuş ve öyle geçmişte olduğu gibi on binlerce yılda değil, sanayi devrimiyle birlikte bu yaşanmış. Yani, petrol, kömür ve gazın kullanımıyla atmosferdeki karbondioksit artmış. Her şey ortada ama siyasi rant bilimin önüne geçiyor.

Ne yazık ki araştırmayan, duyduğuna inanan bir ülkeyiz. Eskiden yanlış bilgi kahvehanelerden yayılırdı şimdi sosyal medyadan. Mantıklı ve analitik düşünme eğitim sisteminde yok. Olsa, şimdi yazacağım şu satırları yazmak zorunda kalmazdım. İklim krizinden çıkmanın yolu petrol, kömür ve gaz kullanımını en aza indirerek enerjiyi verimli kullanmak, fosil yakıtların yerine yerli kaynak rüzgâr, güneş gibi yenilenebilir enerjiye yönelmekten geçiyor. Hem seragazlarını hem de enerjide bağımlılığı azaltıyorsunuz. Türkiye’de petrolün yüzde 90’ı, gazın yüzde 99’u, kömürün de yüzde 50’den fazlası (eşdeğer petrol cinsinden bakıldığında) ithal. Yıllardır bu ithal enerji faturasının yükünü çekiyoruz. İklim bize ithal ettiğini bırak, yerli üretime geç, tasarruf et diyor. Karşımızda ise iklim krizini durdurmanın Türkiye’ye zarar vereceğini söyleyen iklim inkarcıları var. Gel de çık işin içinden!

“Türkiye’de petrol var ama çıkarttırmıyorlar” ile başlayan komplo teorilerinin gerçeklerin önüne geçtiğini gösteren en iyi örnek herhalde 25 yıl Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış Melih Gökçek’in, yeraltında 6 milyar dolarlık jelibon rezervi bulundu şakasını gerçek sanmasıydı. Şair olsam, “ne elementler bulduk ülkeyi zengin eden, ne hikayeler yazdık tüm dünyayı bize düşman eden” diye şiir yazardım.

Elektrik faturasındaki adaletsizlik

Özgür Gürbüz-BirGün / 3 Nisan 2025

7 Kasım 2024 tarihinde Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) bir karar aldı. Yıllık elektrik tüketimi 5 bin kilovatsaati geçen mesken abonelerinin ve yıllık tüketimi 15 bini geçen ticarethane ve sanayi abonelerinin faturalarını neredeyse iki katına çıkaracak zamlı bir tarifeye geçirdi. Bunu yaparken de örneği görülmemiş bir adaletsizliğe imza attı. Fazla tüketimin gerekçesine bakmadan cezalandırmakla kalmadı, uygulamayı yıl sonunda duyurduğu için kimseye tüketimini azaltarak bu cezadan kaçma şansı da tanımadı. İnsanlar çaresizce bu zamlı tarifeye en az bir yıl katlanmak zorunda kaldı.    

Bana ulaşan yukarıdaki fatura da bu adaletsizliğin en somut örneği. 2024 yılında sadece 0,8 kilovatsaat fazla tükettiği için zamlı tarifeye geçirilen bu tüketici, Elektrik Mühendisleri Odası’nın hesabına göre 1 Şubat 2025’ten itibaren yüzde 90’ın üzerinde zamlı bir elektrik faturası ödeyecek. “Son Kaynak Tedarik Tarifesi” üzerinden faturalandırılacak. Aynı tüketimi yapsa bile bin 274 TL’lik faturası bir anda 2 bin 400 TL’yi bulabilecek. Bulabilecek diyorum çünkü bu tarife sabit değil. Tüketim aynı kalsa da elektrik piyasasında oluşan fiyatlara göre her ay fatura bedeli değişecek. Enerji fiyatları artarsa bu tarifedeki tüketici bunu hemen hissedecek.  

Türkiye’de tüketimi 5 bin kilovatsaatin altında olan mesken aboneleri için 1 kilovatsaat elektriğin maliyeti vergiler dahil 2,07 TL. Tüketiminiz biraz daha yüksekse 3,1 TL. Yukarıda örnek gösterdiğim tüketicinin faturası, 2024 yılında sadece ve sadece 2,79 TL değerinde fazla elektrik tükettiği için 2025 yılında yaklaşık iki katına çıkacak. İşte size Adalet ve Kalkınma Partisi’nin adaleti. 

EPDK bu düzenlemeyi 2024 başında haber verse, evindeki bir lambayı ayda sadece bir saat kapatarak tasarruf yapar, yıllık tüketimi 5 bin kilovatsaatin altına çekebilirdi. Ama EPDK zam yapacağını yılın sonunda haber verdi, kimseye önlem alma şansı tanımadı. İşte size Adalet ve Kalkınma Partisi’nin adaleti. 

Şimdi bu tüketici hemen tasarruf yapmaya başlasa bile tarifesini değiştirme şansı yok çünkü bu tarifeye geçiş için yıllık tüketim esas alınıyor, yani 2025 sonuna kadar mecburen zamlı tarifeden ödeme yapmaya devam edecek. İşte size Adalet ve Kalkınma Partisi’nin adaleti. 

Türkiye’nin sıcak bölgelerinde evlerin çoğunda doğalgaz yok. Elektrik hem ısınmada hem soğutmada kullanılıyor. Hükümet yalıtım standartlarını da düşük tuttuğu için birçok bina yazın çok ısınıyor, kışın çok soğuyor. Antalya, Mersin, Adana, Muğla ve Güneydoğu’daki birçok bina bu durumda. Oralarda oturanlar mecbur daha çok elektrik kullanıyor ve hiçbir hataları olmamasına rağmen pahalı bir tarifeyle cezalandırılıyor. Hükümet aslında onları ithal doğalgaz kullanmadığı için de cezalandırıyor. İşte size Adalet ve Kalkınma Partisi’nin adaleti. 

Apartman ve sitelerimizin çoğunda asansör, hidrofor ve aydınlatma bir elektrik saatine bağlı ve o saatin yıllık tüketimi de sınır değeri aşacak düzeyde. Birçok apartman ve site bu yüzden pahalı tarifeye geçirildi. Halbuki, elektrik kullanımı daire sayısı dikkate alınarak hesaplansa tarifeleri değişmeyebilir, yüksek faturalar ödemek zorunda kalmayabilrdi. İşte size Adalet ve Kalkınma Partisi’nin adaleti. 

Ticarethaneler için de sınır 15 bin kilovatsaat olarak belirlendi. Buzdolabı gibi çok elektrik tüketen aletlere sahip işletmeler çaresizce bu tarifeye geçiş yaptı. Terzi ile market, tuhafiyeciyle kasap ne iş yaptıklarına bakılmaksınız benzer bir değerlendirmeye tutuldu. İşte size Adalet ve Kalkınma Partisi’nin adaleti.

Hükümet tarife değişikliğini ‘enerjide sübvansiyonu kaldırıyoruz’ diye açıklamaya çalışıyor ve sessiz kalırsak aynısını doğalgazda da yapmayı planlıyor. Yapılan aslında faturalar üzerinden kaynak yaratmaktan başka bir şey değil. Sübvansiyonları kaldırmaya gerçekten niyetliyseniz, uçak inmeyen havalimanlarına, araç geçmeyen köprülere, vergisini yok saydığınız şirketlere verdiğiniz sübvansiyonları (alım garantileri, teşvikler, vergi indirimleri) kaldırın. Bu adaletsiz tarifeyi de hemen geri çekin.