Özgür Gürbüz-BirGün/10 Nisan 2017
Aynı toprağı,
aynı suyu paylaştığım sevgili dostum. Bana bir beş dakikanı verir bu yazıyı
okursan sana 16 Nisan’daki halk oylamasının neden düşündüğünden daha önemli
olduğunu anlatmak isterim. İzin verirsen önce bir etrafımıza bakalım, dünya
nasıl yönetiliyor anlayalım.
Dünyada krallıkla yönetilen, göstermelik bir Anayasa ile yetkinin tek kişiye verildiği ülke sayısı iki elin parmaklarını geçmiyor. Umman ve Svaziland gibi adını nadiren duyduğun ülkelerin de aralarında bulunduğu bu tek adam devletlerinin hiçbiri gelişmiş ülke değil. Tek adam devletlerinin o ülkeye, halka ve dünya halklarına mutluluk getirdiği, kalkındırdığı görülmemiş. Suudi Arabistan gibi örneklerde de olduğu gibi demokrasi yerlerde sürünüyor, zenginlik eşit paylaşılmıyor. Gelişmiş ülkelere baktığımızda ise tam tersi bir durum var. Yetki bir kişide değil, dağıtılmış. Karar alma işi neredeyse mahallelere kadar indirilmiş. Helikopterle gezip, şuradan yol geçecek diyen yok. Yolun geçip geçmeyeceğine orada yaşayanlar birlikte karar veriyor. Tepeden inme kararlar kabul görmüyor, bu yüzden kavga gürültü de çıkmıyor.
Dünyada krallıkla yönetilen, göstermelik bir Anayasa ile yetkinin tek kişiye verildiği ülke sayısı iki elin parmaklarını geçmiyor. Umman ve Svaziland gibi adını nadiren duyduğun ülkelerin de aralarında bulunduğu bu tek adam devletlerinin hiçbiri gelişmiş ülke değil. Tek adam devletlerinin o ülkeye, halka ve dünya halklarına mutluluk getirdiği, kalkındırdığı görülmemiş. Suudi Arabistan gibi örneklerde de olduğu gibi demokrasi yerlerde sürünüyor, zenginlik eşit paylaşılmıyor. Gelişmiş ülkelere baktığımızda ise tam tersi bir durum var. Yetki bir kişide değil, dağıtılmış. Karar alma işi neredeyse mahallelere kadar indirilmiş. Helikopterle gezip, şuradan yol geçecek diyen yok. Yolun geçip geçmeyeceğine orada yaşayanlar birlikte karar veriyor. Tepeden inme kararlar kabul görmüyor, bu yüzden kavga gürültü de çıkmıyor.
Eşini dostunu yardımcı atayabilecek
16 Nisan’da
halkın oyuna sunulan başkanlık sistemi kabul edilirse Türkiye’nin bu
krallıklardan farkı kalmayacak. Tayland’daki gibi bir Anayasa ve parlamento
olacak ama başkan istediği yasayı veto edebilecek. ‘Cumhurbaşkanı kararnamesi’
denen ucube bir uygulamayla tek başına kanun yapabilecek. Sayısı bile
belirtilmediği için belki yüzlerce Cumhurbaşkanı yardımcısı atayabilecek.
Bakanlıkları belirleyecek, bakanları atayacak. Üst düzey kamu görevlilerini
bile adına Cumhurbaşkanı diyerek niyetlerini gizlemeye çalıştıkları bu başkan
seçecek. Özetlersek, eşini, dostunu on binlerce lira maaşla, devletin en üst
makamlarında görevlendirebilecek. Onları sınırsız yetkilerle donatabilecek.
İşin kötüsü hepsinin maaşını, masrafını biz ödeyeceğiz. Ne iş yaptıklarını bile
bilmeyeceğiz. Emeğimize yazık değil mi dostum? Çoluğunun çocuğunun rızkını bu
insanlara verme benim güzel kardeşim. Onlar saraylarda yaşarken tek odalı bir evde
yaşayan çocuğunun gözlerine bakamaz hale gelirsin. Biz birlikte ağlarız ama
onların umurunda bile olmaz; bilesin.
Adalet ile zulüm bir yerde barınmaz
Şeffaflık ve
hukuk her şeyin üstünde can dostum. Bunun yolu yetkinin tek kişide
toplanmasından değil, paylaşılmasından geçiyor. Hakimin kararını bakan, bakanın
kararını başkan etkilemesin. İşler torpil, eş dostla değil, hukuk kurallarıyla
yürüsün. Kolluk kuvvetleri bu kuralların koruyucusu olsun, tuttuğu takımın
değil. Böyle olursa haksız kazanç, emek hırsızlığı cezasız kalmaz. Senin gibi
alnı açık yüzü ak olanın başkanlığa ihtiyacı yok. Senin ilacın demokrasi
sevgili kardeşim.
Koalisyonla
falan bizleri korkutuyorlar ya, sen bakma onlara. Almanyasından İtalyasına dünyanın
en büyük devletleri yıllardır koalisyonlarla yönetiliyor. Böylece farklı
görüşteki insanlar anlaşmayı öğreniyor, sokakta mecliste kavga dövüş bitiyor.
Hepimiz daha iyi bir ülkede yaşamak istiyoruz değil mi dostum? Almanya’dan,
İsveç’ten neyimiz eksik? Biz de yapabiliriz. 15 yıl öncesini hatırla. Farklı
görüşte de olsak gülüp şakalaşmıyor muyduk?
Ah benim
mahalle arkadaşım. Başkanlık gelirse Türkiye dünyanın uzaya gitmeye çalıştığı
çağda yüzyıllar öncesinin yönetim şekliyle tüm geleceğini bir kişinin iki
dudağının arasından çıkacak sözlere bırakacak. Önerilenin Amerika veya başka
ülkelerdeki başkanlık sistemleriyle uzaktan yakından bir ilgisi yok. Bu sistemi
tanımlayacak en iyi kelime, ‘krallık’ veya ‘padişahlık’ olabilir. Astığım
astık, kestiğim kestik bir dönem başlayacak.
16 Nisan’da partini seçmiyorsun
Adalet ve
Kalkınma Partisi Türkiye Cumhuriyeti’ni temelden sarsacak, halkın söz söyleme
hakkını alacak bir rejim değişikliği önerdiğinin farkında. O yüzden de 16
Nisan’daki halk oylamasında konuyu asıl meseleye getirmeden, sanki iktidar
partisini seçiyormuşuz gibi bir seçim havası yaratmaya çalışıyor. 15 yılda
yaptıklarıyla övünen bir partinin, o icraatları yapmasını sağlayan rejimden
yakınması mantıklı değil. Demek ki bu işin içinde başka bir iş var. Bu bile
hayır demek için yeterli neden çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan ve arkadaşları
sorulara yanıt vermeyerek, muhalefet liderleriyle tartışmaktan kaçınarak bir
şeyleri gizlediklerini aslında itiraf ediyor. Önerdikleri rejim değişikliği
savunulabilir bir şey olsa televizyonlara çıkar, muhalefeti karşısına alır
sorularına yanıt vermezler miydi? Onlara, “Ben size icraatlar için her türlü
yetkiyi verdim, istediğiniz her şeyi de rahatlıkla yaptınız. Neden şimdi daha
fazlasını istiyorsunuz” diye sor kardeşim. Bir sonraki seçimde dilersen yine
oyunu ver ama halk oylamasında ‘hayır’ de ki, gelecekte senin fikrini Meclis’e
yansıtacak bir seçim yapılacağı garanti olsun.
Seni de ilgilendiriyor
Başkanlık
meselesi benim gibi sade vatandaşları ilgilendirmez diye düşünme. Al sana bir
örnek. Varsayalım ki yatırım yapacak bir para biriktirdin ve o parayı imara
açılmış bir arsaya yatırdın. Yine varsayalım ki başkanlık yetkileri verilmiş
Cumhurbaşkanı’nın ya da onun bir dostunun senin arazinde gözü var. Bakandan
valiye herkesi atayan kendisi. Bir kamulaştırma kararı çıkarıp, araziyi ucuza
elinden alamaz mı? Alırsa ne gideceğin bir mahkeme ne de yardım isteyeceğin bir
milletvekili olacak. Hepsinin kontrolü başkanın elinde. Olmaz deme olur.
İktidar hırsının insanları nasıl açgözlü yaptığını, hanlar ve sarayları olsa da
doymadıklarını hepimiz biliyoruz.
İş bu kadar
ciddi sevgili dostum. Hangi partiye oy verdiğin beni ilgilendirmiyor, bir
sonraki seçimde kime oy vereceğin de. Ancak, 16 Nisan’daki halk oylamasında
tercihini hayırdan yana kullanmazsan sen de ben de çok acılar çekeceğiz.
Seninle aynı toprağı, aynı kaderi paylaşan bir dostun, belki de kapı komşun
olduğum için son bir kez uyarmak istedim. Pazar günü bir partiyi dört yıllığına
iktidara seçmeyeceksin, bir ülkenin kaderi için tercih yapacaksın. Hayır
demezsen çekilecek acıların vebali boynundadır sevgili dostum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder