Özgür Gürbüz-BirGün/11 Mart 2016*
Foto: UAEA David Osborn |
Fukuşima’da ne olmuştu?
11 Mart 2011
günü Fukuşima Daiçi nükleer santrali önce depremle sarsıldı. Santralin güvenlik
önlemleri devreye girdi, reaktörler otomatik olarak kapandı. Nükleer kazayı
tüpgaz patlamasıyla kıyaslayanların hep anlattığı gibi acil durum jeneratörleri
de devreye girdi ve reaktörlerdeki nükleer yakıtın soğutulması için su
pompalamaya başladı. Ta ki, ‘tsunami’ gelip bu jenaratörleri de su altında
bırakana kadar. Film burada koptu. Her nükleer kazada olduğu gibi insan aklı
tüm riskleri hesaplayamamıştı. Mevcut teknoloji de nükleer enerjiyi kontrol
etmekte bir kez daha yetersiz kalmıştı. Nükleer santraldeki altı reaktörden üçü
ısındı ve içlerindeki 30 tona yakın nükleer yakıt, bir başka deyişle
reaktörlerin kalbi erimeye başladı. Diğer üçü kaza öncesi devre dışıydı, bu
belki de daha büyük bir faciayı önledi.
Fukuşima Daiçi-1
ve 2 numaralı reaktörlerde biriken hidrojen patlamalara yol açtı ve
reaktörlerin bulunduğu binalarda hasar meydana geldi, çatılar uçtu. Radyasyon
sızıntısı da başladı; havaya, toprağa ve okyanusa radyasyon sızıyordu. Kazadan
sadece nükleer reaktörler etkilenmedi, kullanılmış yakıtların bulunduğu
havuzların soğutma sistemleri de aksayınca burada da tehlike çanları çalmaya
başladı. Nükleer santralde kullanılan yakıtlar reaktörün kalbinden çıkarılıp
havuzlara konulur. Su yakıtların ısınmasını, böylece radyasyonu doğaya
bırakmasını önler. Bu süre 10-20 yıl arasında değişiyor. Fukuşima’da bu
havuzlara giden suyun kesilmesi daha önceki nükleer kazalarda karşılaşılmayan
bir başka tehlikeyi de gözler önüne serdi. Kullanılmış yakıt çubuklarının
bekletildiği havuzlar da ciddi bir risk içeriyordu. Santralin işletmecisi
TEPCO, havuzları ve reaktörleri aylarca sürekli su pompalayarak kontrol altına
almaya çalıştı ama bu sırada da tonlarca radyoaktif su okyanusa karıştı. Aynı
durumla reaktörleri soğutma çabalarında da karşılaşıldı. Daha sonra bu
radyoaktivite bulaşmış suların santral sahasına kurulan tanklara depolanmasına
başlandı. Bugün bile günde 300-400 ton
kirlenmiş su ortaya çıkıyor ve santral sahasında sayıları 1000’i bulan tankların içine depolanıyor. CNN’in haberine göre bu
tanklarda 750 bin tonu bulan
radyoaktif su birikmiş durumda.
Tehlike sürüyor mu?
Foto: UAEA Susanna Loof |
Fukuşima’daki tehlikeler
erimiş yakıt çubukları ve tanklardaki radyoaktif suyla sınırlı değil. Bugün santrali
merkez alan 20 km yarıçapındaki dev
bir alana izinsiz giriş yapmak veya yerleşmek mümkün değil. 100 binin üzerinde insan bölgeden göçmek
zorunda kaldı. 62 bin kişi hâlâ barakalarda, geçici konutlarda yaşıyor.
Bölgedeki temizlik çalışmaları da devam ediyor ancak söz konusu çalışmaların
sorunu ne kadar çözdüğü tartışmalı. Japonya beş yıldır, ara vermeden, toprağa,
evlere bulaşan radyasyonu temizlemeye çalışıyor. Radyoaktivitenin tespit
edildiği yapıların sıvaları, malzemeleri sökülüyor, çoğu bölgede toprağın
üstünden bir katman alınıp büyük, bir metreküplük torbalara dolduruluyor. Fukuşima
bölgesinde, hemen hemen her yerleşim merkezinin yanında bu dev, radyoaktif atık
dolu torbalardan görmek mümkün. 2015 sonunda sayıları 10 milyona yaklaşıyordu. 400 kadarının Eylül 2015’teki tayfunda
yakındaki nehre karıştığı biliniyor, olası bir sel felaketi veya tsunami
durumunda bu atıkların nasıl korunacağı bir soru işareti. Bu radyoaktif torbaların depolandığı 115 bin farklı depolama alanının
olduğunu gözlerinizin önüne getirin, kazanın büyüklüğünü o zaman daha iyi
anlayacaksınız. Bütün bu depolama alanlarında kat kat yığılmış, yağmurdan
korunmaya çalışılan atıkların yığıldığı tepecikler göze çarpıyor.
Japonya radyoaktivite bulaşmış alanların temizlik işlemini şimdilik yerleşim yerlerine yakın noktalarda, özellikle okul ve çocuk bahçesi gibi çok kişinin kullandığı alanlarda yapıyor. Bazı kaynaklara göre çalışmalar yolların 15-30 metre uzağının ötesine gitmiyor. Tepelik araziler, insan yerleşimi olmayan alanlarda bu çalışmayı yapmak herhalde mümkün bile değil. O bölgelerde radyasyon seviyelerinin yıllar içinde düşmesi beklenecek, belki belirli bölgeler çok uzun yıllar insan yerleşimine çok uzun süre açılmayacak. Çernobil’de 30 yıldır beklenildiğini düşünürsek, Japonların tüm çabalarına rağmen Fukuşima’da hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı açık. Zaten, göçe zorlanan insanların çoğunun geri dönüş planı yok; özellikle de gençlerin. Çocukların toprağa değmesinin sakıncalı olduğu bir yerde kim çocuk büyütmek ister ki?
Japonya radyoaktivite bulaşmış alanların temizlik işlemini şimdilik yerleşim yerlerine yakın noktalarda, özellikle okul ve çocuk bahçesi gibi çok kişinin kullandığı alanlarda yapıyor. Bazı kaynaklara göre çalışmalar yolların 15-30 metre uzağının ötesine gitmiyor. Tepelik araziler, insan yerleşimi olmayan alanlarda bu çalışmayı yapmak herhalde mümkün bile değil. O bölgelerde radyasyon seviyelerinin yıllar içinde düşmesi beklenecek, belki belirli bölgeler çok uzun yıllar insan yerleşimine çok uzun süre açılmayacak. Çernobil’de 30 yıldır beklenildiğini düşünürsek, Japonların tüm çabalarına rağmen Fukuşima’da hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı açık. Zaten, göçe zorlanan insanların çoğunun geri dönüş planı yok; özellikle de gençlerin. Çocukların toprağa değmesinin sakıncalı olduğu bir yerde kim çocuk büyütmek ister ki?
Enerji üretimi
Fukuşima’dan
önce elektrik üretiminin yüzde 30’una yakınını nükleerden sağlayan Japonya’da 54 nükleer reaktör vardı. Fukuşima
Daiçi’deki 6 reaktörden haliyle ümit yok ve bunlar kapatıldı. Kirlenmiş alan
içerisinde kalan Fukuşima Daini santralindeki 4 reaktörün çalıştırılacağını
düşünmek de hayal olur. Kazanın ardından kapısına kilit vurulan 5 reaktörü de
listeden düşünürsek, şu anda Japonya’da çalışabilir
durumda 39 reaktör kaldığını görürüz. Şu ana kadar, nükleer endüstri ve
mevcut hükümetin tüm çabasına rağmen bunlardan sadece dördüne izin çıktı.
Onların iki tanesi de halkın itirazları sonucunda mahkeme kararıyla iki gün
önce yeniden kapatıldı. Dünyanın en büyük üçüncü nükleer santral filosuna sahip
Japonya’da şu anda sadece iki reaktörün ‘bacası tütüyor’.
Japonya Başbakanı Shinzo Abe’nin tüm çabalarına, nükleer endüstrinin büyük ölçüde kontrol etmeyi başardığı medyaya ve Fukuşima’da yürütülen şeffaf olmayan çabalara rağmen Japonya’da nükleer endüstri toparlanamıyor. Eski Başbakan Naoto Kan’ın da dediği gibi birçok Japon, ülkenin nükleer enerji olmadan yoluna devam edebileceğine inanıyor. Milyarlarca dolarlık nükleer endüstri ise hükümetin 2030 planlarında yüzde 20’lik bir payı hedefliyor. Bu plandaki tek iyimser veri, yenilenebilir enerji kaynaklarının 2030’da nükleeri geçecek olması. Fukuşima öncesinde hidroelektrik ağırlıklı yenilenebilir enerji kaynaklarının ülkenin elektrik üretimindeki payı sadece yüzde 10’du. 2030’da bu payın yüzde 22-24 oranına çıkarılması ve güneş ve rüzgar gibi iki kaynağın payının da hidroelektrikle eşitlenmesi planlanıyor. Halkın tepkisine, arttırıldığı öne sürülen güvenlik tedbirlerine rağmen devreye alınan nükleer santrallerde yaşanan arızlara bakılırsa Abe’nin 2030’da nükleer endüstriyi hortlatma planları zorlanabilir. Japonya’da Fukuşima öncesi güçlü bir nükleer karşıtı hareket yoktu. Şimdi dünyanın en büyük nükleer kazalarından birine tanıklık etmiş bir halk ve filizlenen bir nükleer karşıtı hareket var.
*BirGün'de bu yazının bir kısmı yayımlandı.
Japonya Başbakanı Shinzo Abe’nin tüm çabalarına, nükleer endüstrinin büyük ölçüde kontrol etmeyi başardığı medyaya ve Fukuşima’da yürütülen şeffaf olmayan çabalara rağmen Japonya’da nükleer endüstri toparlanamıyor. Eski Başbakan Naoto Kan’ın da dediği gibi birçok Japon, ülkenin nükleer enerji olmadan yoluna devam edebileceğine inanıyor. Milyarlarca dolarlık nükleer endüstri ise hükümetin 2030 planlarında yüzde 20’lik bir payı hedefliyor. Bu plandaki tek iyimser veri, yenilenebilir enerji kaynaklarının 2030’da nükleeri geçecek olması. Fukuşima öncesinde hidroelektrik ağırlıklı yenilenebilir enerji kaynaklarının ülkenin elektrik üretimindeki payı sadece yüzde 10’du. 2030’da bu payın yüzde 22-24 oranına çıkarılması ve güneş ve rüzgar gibi iki kaynağın payının da hidroelektrikle eşitlenmesi planlanıyor. Halkın tepkisine, arttırıldığı öne sürülen güvenlik tedbirlerine rağmen devreye alınan nükleer santrallerde yaşanan arızlara bakılırsa Abe’nin 2030’da nükleer endüstriyi hortlatma planları zorlanabilir. Japonya’da Fukuşima öncesi güçlü bir nükleer karşıtı hareket yoktu. Şimdi dünyanın en büyük nükleer kazalarından birine tanıklık etmiş bir halk ve filizlenen bir nükleer karşıtı hareket var.
*BirGün'de bu yazının bir kısmı yayımlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder