Özgür Gürbüz-BirGün/19 Ekim 2014
Kimse farkında
değil ama ‘ucuz’ olacağı iddia
edilen Akkuyu’daki nükleer santralin üreteceği elektriğe yüzde 48 oranında zam geldi. Hem de daha bir çivi bile çakılmadan.
Olmayan nükleer santralin, üretmediği elektrik nasıl olur da zamlanır diye
sormayın. Burası, ‘Yeni Türkiye’,
burada tüm mucizelere yer var.
Türkiye,
Mersin’de nükleer santral yapılması için 12 Mayıs 2010 tarihinde Rusya
Federasyonu ile bir anlaşma imzaladı. Cebimizde, kurulması düşünülen dört
nükleer reaktöre verilecek en az 20 milyar dolar olmadığı için Rusya’ya başka
bir formül önerildi. “Santrali kendi
sermayenle yap, sonra bize ürettiğin elektriği sat” dendi. Rusya da üreteceği
elektriğe alım garantisi istedi. Türkiye, 15 yıl boyunca, ilk iki reaktörün
üreteceği elektriğin yüzde 70’ini, diğer iki reaktörün üreteceği elektriğin ise
yüzde 30’unu Rus devlet şirketi Rosatom’un Türkiye’deki uzantısı Akkuyu Nükleer
A.Ş.’den satın almayı taahhüt etti. Fiyatı da belli, kilovatsaat başına 12,35
dolar sent. Ruslar cepten harcayacak ama yatırdıkları parayı daha sonra
elektrik satarak fazlasıyla geri alacak. Kıyamet de burada kopacak. Anlaşma
imzalandığında Merkez Bankası dolar kuru 1,52 TL’yi gösteriyordu. 17 Ekim
itibariyle 1 doların karşılığı 2,25 TL’yi buldu. Olur da nükleer santral
projesi gerçekleşirse, Rusya bize elektriği dört yıl önce imzaladığı
anlaşmadaki fiyatın bir buçuk katı
fazlasına satacak. O da, dolar bu fiyatta kalırsa. Dolar arttıkça zararımız
daha da büyüyecek. Bugün inşaata başlansa ilk reaktör en erken 2020’de
bitirilebilir. Zararı ya da zammı varın siz hesaplayın. Sinop’ta da durum
farklı değil. Oradaki fiyat da kilovatsaat başına 11,8 dolar sent.
Türkiye’nin
zararı sadece doların TL karşısında değer kazanmasıyla sınırlı değil. Yaptığımız
ihracatın büyük bölümü Avrupa’ya. Gelirimiz avro ama başta petrol ve doğalgaz
olmak üzere giderlerimiz çoğunlukla dolar üzerinden. Avronun dolar karşısında
değer kaybetmesi işimizi daha da zorlaştırıyor.
Alım garantisi
nükleere has değil, rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına da
alım garantisi veriliyor diyebilirsiniz. Arada iki fark var. ‘Normal
koşullarda’ yenilenebilir kaynaklara verilen alım garantisinin amacı serbest
piyasada eşitliği sağlamak. Tüm dünyada bu mekanizma, temiz enerji
kaynaklarının (rüzgar, güneş, jeotermal, biyokütle vb.) kirleten kaynaklara
(kömür, doğalgaz ve nükleer) karşı eşit şartlarda rekabet edebilmesi için uygulanıyor.
Kirletmemek için yaptıkları yatırımın karşılığı, alım garantisi verilerek bir
anlamda yatırım desteğine dönüştürülüyor. Türkiye’de ise kirleten bir kaynağa
teşvik veriliyor. Kaldı ki, tüm temiz enerji santralları bu garantiden
faydalanmıyor. Birçoğu, ürettiklerini piyasaya satıyor, alım garantisine
başvurmuyor.
İkinci fark
ise alım garantisinin süresi ve miktarı. Yasaya göre rüzgar, jeotermal
ve hidroelektriğe verilen alım
garantisi 10 yıl. Nükleere ise 15 yıl. Üretilen elektrik miktarları da kıyaslanamaz.
Şirket, Akkuyu santrali yapılırsa yılda 35 milyar kilovatsaat elektrik
üreteceğini söylüyor. Türkiye’nin 245 milyar kilovatsaat elektrik tükettiğini
düşünürsek, alım garantisi verilen miktar tüketimin 10’da biri. Hükümet acilen,
tekelcilik, fiyat kontrolünün bir şirketinin eline geçmesi ve dolardaki artışla
elektrik fiyatlarının nasıl artacağı konuları üzerine çalışsa iyi olur. Rusya’dan
dolarla fiyatlandırılmış doğalgaz almak yerine yine dolarla fiyatlandırılmış
elektrik almak neyi değiştirecek? Hiçbir şeyi.
Santral
yapılırsa ihtiyacımız olmasa bile bu elektriği almak ya da bedelini ödemek
zorundayız. Doğalgazda yıllar önce yaptığımız hatayı tekrar etmenin ne anlamı
var? Rusya’nın doğalgazına muhtaç kalmamak adına, Rusya’nın Türkiye’de nükleer
santral kurmasına izin verdiğimiz, nev-i şahsına münhasır ‘enerjide bağımsızlık’ projesi bizi sadece çevre ve dışa bağımlılık
açısından değil ekonomik açıdan da zorlayacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder