Prof. Dr. İnci Gökmen Kaynak: Evrensel Gazetesi |
Aslında bu çalışma TAEK için
hazırlanmıştı. Haber Hürriyet’e sızınca bu üç bilim insanından bu çalışmayı
yalanlamaları istendi. İstanbul’daki Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi'ne
çağrıldılar, 22 saat süren ve yaklaşık 20 kişinin katıldığı bir toplantı
yapıldı. Onlardan insan sağlığı üzerinde ciddi bir tehdit olmadığını söylemeleri
istendi ama kabul etmediler. YÖK’ün ve 12 Eylül idaresinin baskılarına rağmen
geri atmayan bu üç insanın onurlu davranışı olmasa belki bugün Çernobil
nedeniyle daha fazla kişi kanserden ölecekti. Birçok aile bu haberlerden sonra
çay tüketimini azaltmıştı. Hükümet bilim insanlarına sahip çıkıp, onların öneri
ve önlemlerini halktan saklamak yerine duyursa kaybımız belki daha da az
olacaktı.
BİRAZ RADYASYON İYİDİR
Özemre, açıklamanın hamile
kadınlarda panik yaratabileceğini öne sürüyordu. Çünkü ODTÜ’lü üç bilim
insanının hazırladığı raporda, hamile kadınlar ve çocukların çay tüketimlerini
azaltmaları önerilmiş, çayın demlenmeden önce sıcak suyla yıkanmasının da
radyoaktiviteyi yarı yarıya azaltacağına dikkat çekilmişti. Piyasaya sürülen
radyoaktif çayların da toplatılıp imha edilmesi gerektiği belirtilmişti. Oysa
hükümetin derdi başkaydı. Kazadan sonra krizi kontrol etmek için kurulan
Türkiye Radyasyon Güvenliği Komitesi'nin açıklama yapmaya yetkili tek kişisi,
“Biraz radyasyon iyidir”, “Dininize, imanınıza inandığınız gibi biliniz ki,
Türkiye’de kesinlikle böyle bir tehlike mevcut değildir” diyen dönemin Sanayi
ve Ticaret Bakanı Cahit Aral’dı. Aral’ın başkanlığını yaptığı komitenin amacı,
ölçüm sonuçlarını iç ve dış kamuoyuna duyurmak, özellikle de ihracatımız ve
ülkemize yönelik dış turizm üzerinde olumsuz sonuçlara yol açabilecek tesir ve
izlenimleri bertaraf etmek olarak belirtilmişti. Ticaretin ölmesindense
insanların ölmesi tercih ediliyordu sanki...
KANSER VAR DEMEK YASAK
Yıl 2011. Prof. Dr. Onur
Hamzaoğlu ve arkadaşları, Dilovası Belediyesi’nde yaptıkları bilimsel bir
araştırmada anne sütünde ve bebek kakalarında ağır metallere rastladı.
Hamzaoğlu’nun 2005 yılında yaptığı bir başka araştırmada da ilçedeki ölümlerin yüzde 32,3'ünün kanser nedeniyle
olduğu sonucuna varılmış, ardından TBMM’de araştırma komisyonu kurulmuş ama bir
sonuca varılamamıştı. İkinci araştırmanın ise daha somut sonuçları oldu.
Araştırma sonuçlarını halk arasında panik yaratmak amacıyla kullandığı
iddiasıyla Hamzaoğlu savcılığa şikâyet edildi. Kocaeli Üniversitesi soruşturma
başlattı. Soruşturma sürüyor, bilirkişi istenmiş. Hamzaoğlu, “Bizim
uğraştığımız alanlar sermaye için ek maliyet alanları, bu maliyeti
gerçekleştirmek istemiyor doğayı tahrip ediyor, insanların sağlığını
bozuyorlar. Bu tahribatı yapmadan üretim yapmak da mümkün ama kâr marjını
düşürmek istemiyorlar” diyor.
Yıl 2012, Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu’nun son açıklamalarında bu defa da hedefte HES
mücadelelerinde yer alan akademisyenler vardı. Bakan Eroğlu’nun açıklaması
şöyle: “Dışarıdan bazı gruplar var, sürekli seyyar gruplar. Bunlar tamamen bu
enerji şirketleri tarafından yönlendirilmiş olan gruplar. Bunlar, biz tespit
ettik bir grup halinde gidiyorlar, propaganda yapıyorlar. Hatta bir tanesinin
ismini de ben aldım, üniversiteden bir öğretim üyesi yalan yanlış şeyler
söylemiş. Hiç bilimle bağdaşmayan, son derece cahilane şeyler söylemiş”. Sayın
Eroğlu alınmasın ama bence bu çıkış yanlış ve tehlikeli. Bir bilim insanı
yanlış bilgi veriyorsa bunların yanlışlığı yine verilerle kanıtlanmalı. Yanlış
olduğu iddia edilen bilimsel veriler doğru verilerle çürütülebilir, ithamlarla
değil. Televizyonlar ne için var, çıkın belgeleriyle tartışın konuyu. 25 yıl
önce çayda radyasyon yoktur diyenlerin doğruları söylemediği bilimsel
araştırmalarla kanıtlandı. Yapılması gereken budur, bilimi, bilim insanını
baskı altına almak değil.
ASLİ GÖREVİMİZ TOPLUMU UYARMAK
Bakın 25 yıl önce çayda
radyasyon olduğunu ortaya çıkaran ekipten Prof. Dr. İnci Gökmen, bilimin zapt-u
rapt altına alınmasıyla ilgili neler söylüyor: “Üniversitelerin asli görevleri
arasında toplumu uyarmak var. Üniversiteler susarsa memleketin zararına bir şey
yapmış olursunuz. Hepimizin üzerinde baskı var, üniversitelerin susması bana
ağır geliyor. Kanunla olmuyor, görülmeyen bir el var üzerimizde. Biz
araştırmayı yaparız, makaleyi hazırlarız ama gazetelerde çıkmasını da pek
istemeyiz diyemezsiniz. Toplumun sağlığını ilgilendiren konularda bunun
ötesinde bir şey yapmak, duyurulması için çalışmak lazım. Öğrenci yetiştirmek
ve araştırma yapmak yetmez, topluma karşı bir sorumluluğumuz olduğunu
düşünüyorum. Öğrencilerime sorgulayıcı insanlar olun, merak edin, emin olduktan
sonra karar verin diyorum. Bilim değişir, ben de hata yaparım, bunun da
farkında olmak, halkı çocuk yerine koymamak lazım. Bakın analiz sonucu budur,
şudur diyebilirsiniz ama elinize bir bardak su alıp içerek halkı bilgilendirmiş
olamazsınız. Bilimsel verilere, bilimin ışığına ve bağımsız bilim insanlarına
ihtiyaç var.”
Hepimizin sağlığı ve
geleceği için bilim insanlarını rahat bırakın!
***
22 Nisan günü Amasra’da Termiksiz Yaşam Şenliği var. Saat 12’de başlıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder