Özgür Gürbüz-Birgün/22 Nisan 2012
Granada-Real Sociedad maçından bir görüntü. Foto: E. Aslan |
Fenerbahçeli
Emre Belezoğlu, Trabzonspor’la oynadıkları maçta rakibi Didier Zokora’ya hakaret
ettiği gerekçesiyle iki maç ceza aldı. Trabzonspor ise Emre’nin sözlerinin
ırkçı söylem olduğunu iddia ediyor ve yargıya başvuruyor. Video görüntülerinde
her şey açık diyor. Söylendiği iddia edilen kelimeleri yazmak bile zor. İşin
doğrusu eninde sonunda ortaya çıkar. Kararı alan yedi üyeden üçünün Emre’nin
sözlerini ırkçı söylem şeklinde yorumladıklarını da anımsatalım.
İki
gün sonra, Beşiktaş-Galatasaray maçında yaşananlar da bu olayın üzerine
tuz-biber ekti. Galatasaray’da oynayan zenci futbolcu Ebuoe, bazı Beşiktaşlı
taraftarların ırkçı hakaretlerine maruz kaldı. Maçtaydım, Ebuoe’ye ‘maymun’
diye bağırıldığını kulaklarımla duydum. Arkama dönüp o kişileri bulmayı denedim
ama bir türlü yakalayamadım. Bu ırkçı hakaretin az sayıda kişi tarafından
tekrarlanmış olması suçu hafifletmez. O taraftarları susturamayan herkes benim
gibi suça ortak oldu. Maçta neredeyse 90 dakika boyunca edilen küfürler ise bir
başka dertti. Sahadaki futbolcu ve hakemlere saldıranlar ise bence potansiyel
katil kabul edilmeli. “Pardon, saatiniz kaç?” diye sormak için sahaya inmedikleri
ortada.
DİLDE
AYRIMCILIK VE ÖTEKİLEŞTİRME
Sporda
ırkçılık ve şiddet tabi ki bu hafta ortaya çıkmadı. Beşiktaşlı Les Ferdinand’a
tüküren futbolcuları hatırlayın. Toplumun ötekileştirmeyi, ırkçılığı nasıl kanıksadığını
da unutmayalım. Zencilere ‘gündüz feneri’ diyerek espri yaptığını düşünenlerin
çoğunlukta olduğu bir yerdeyiz. Bu ülke Ermeni kelimesini hakaret niyetine
kullananlarla dolu. İstanbul’dan Bitlis’e gidenlere ‘taşındı’, Bitlis’ten
İstanbul’a yerleşenlere ise ‘göçtü’ deniyor. Dilde ayrımcılığın başka örnekleri
de var. Çingenelere Romen, Yahudilere Musevi diyoruz; azınlıkların gerçek
kimliklerini söyleyemeyerek, farklı ırk ve dine mensup olmanın hakaret kabul
edilmesinin yolunu açıyoruz.
Futbolda,
basketbolda ırkçılığın ve şiddetin görünür hale gelmesi kimseyi yanıltmasın,
sokağın spor salonunu ziyaret etmesinden başka bir şey değil yaşanan. Futbolda
bugün yaşananlara şaşırmak için Türkiye’de ırkçılığın ve şiddetin
olağanlaşmadığını söylemek gerekir; söyleyebilir misiniz?
15
BİN KOLTUĞA BEŞ MAÇ CEZA
Durum
tespiti yapmak bir işe yaramıyor, çözüm de üretmek gerekli. Sporda şiddet ve
ırkçılığın önüne geçmek için kısa vadede yapılacaklar arasında cezaları
ağırlaştırmak bir seçenek. Maçta olay çıkaranlar, sahaya inenler, oyunculara tükürenler
veya sahaya yabancı madde atanlar için cezalar arttırılabilir. İngiltere’de
kameralar saha içinde ve dışında bu kişileri tespit ediyor, onları uzun süre
hatta ömür boyu spor karşılaşmalarından men edilebiliyor. Hiç unutmuyorum, 2007
yılındaki Galatasaray-Fenerbahçe maçında tribünlerdeki koltukların neredeyse
tamamı (bazı gazetelerde 15 bin koltuk deniyor) sahaya atılmıştı. Hakem,
oyuncular hayati tehlike altında olmasına rağmen maçı bile iptal etmedi.
Sahanın kenarları koltukla doldu. Galatasaraylı seyircilerden çok azı bu
eylemden dolayı ceza aldı. Bu olay holiganlarından yakındığımız İngiltere’de
olsa Galatasaray’ın küme düşürülmesi veya bir sezon seyircisiz oynaması bile
gündeme gelebilirdi. Galatasaray’a beş maç seyircisiz oynama cezası verildi. 2009
yılında Bursa ile Diyarbakırspor arasında oynana maçta Bursa taraftarı, “PKK
dışarı”, “Apo’nun …leri” diye bağırdı. Bursaspor’a sadece 100 bin lira para
cezası verildi. Bu komik cezalar bile başlı başına ırkçılığa, şiddete verilmiş
bir ödül değil mi? Cezaların yetersizliği işin bir boyutu.
Ülkede
ırkçılık ve şiddetle mücadelede ceza sışında eğitimin rolü de çok önemli. Bu
ülkede insanlar, ‘bankada, postanede sıraya nasıl girilir onu bilmeden’ liseyi
bitiriyor. Matematik, fizik kadar bu konuların da okullarda anlatılması lazım. Oturmuş
haftalardır dini eğitimi tartışıyoruz. Dini eğitimin şu anda yüzleştiğimiz
onlarca soruna çözüm getirmeyeceği ortada. Beşiktaş’ın son maçında sahaya
sandalye atanların, tüm maç ağza alınmayacak küfürleri edenlerin maçta birkaç
kez de ‘tekbir’ getirdiklerini hatırlatalım. Dinin bireylerin ahlaklarına etkisi
artık çok sınırlı. Deniz Feneri meselesinden sokakta küfür eden, kavga eden
dindar insanlara kadar bu konuda bin tane örnek var. Dindar olduğunu iddia eden
politikacıların nutuklarında bile ayrımcılık, ötekileştirme içeren unsurlara
rastlanıyor. Güzel ahlaklı insanın değil, zengin olanın iyi kabul edildiği bir
düzen bu.
Granada-Real Sociedad maçında bir çocuk. Foto: E. Aslan |
TÜM
KÖTÜLÜKLERİN KAYNAĞI
Bundan
birkaç hafta önce İspanya’da Granada-Real Sociedad futbol maçını, Zagreb’de ise
Cibona Zagreb-Cedevita basketbol maçını izledim. İki maçta da kadın ve çocuk
seyircilerin sayısı gözle görülür derecede fazlaydı. İki maçta da bira satışı
serbestti (demek ki içki tüm kötülüklerin kaynağı değilmiş). Taraftarlar her
iki maçta da yan yana oturuyordu. Zagreb maçında sonuç üçüncü uzatmadan sonra
belli oldu. Hayatımda izlediğim en çekişmeli basketbol maçlarından biriydi ama
taraftarlar arasında en ufak bir itişme bile yaşanmadı. Granada maçı bol gollü
ve gerilimliydi. Ev sahibi 4-1 kazandı, Sociedad’dan bir oyuncu kırmızı kart
gördü ve teknik direktörü de hakeme itirazı nedeniyle oyundan atıldı. Bir de
tartışmalı penaltı pozisyonu vardı. Maç bitti, iki takımın taraftarları yan yana
stadı terk etti. Hakemin kafasına sandalye, bıçak veya su bidonu atılmadı. Bir
stat dolusu insan içki içiyor ve en ufak kavga bile çıkmıyorsa, trafikte,
statta ve evde alkolsüz olmalarına rağmen dakika başı birbirine saldıran insanların
ülkesinde bir şeyler yanlış gidiyor demektir. Şiddeti ve ırkçılığı
normalleştiren her söylemi ortadan kaldırmalıyız.
HAKEMLER
BASKI ALTINDA
Son
sözüm de hakem sorunuyla ilgili. Türkiye’de hakemlerin bu kadar kötü olmasının
ardında medyanın da rolü büyük. Televizyonlarda her önüne gelen, maçtan sonra
hakemler veya futbolcular hakkında ileri geri konuşuyor. Hakem maça, ‘Acaba 20
milyon insan maçtan sonra benim hakkımda neler duyacak’ korkusuyla çıkıyor. Bu
durumda sağlıklı karar vermesi zor. İngiltere’de maç özetleri normal kanallarda
3-4 dakika sürer. Bizde bütün gece devam ediyor. Önerim maç sonrası
programlarının özet görüntülerle sınırlandırılması. Eleştirmeyi ve eleştirinin
hakaret ve ithamlardan arındırılmasını öğrenene kadar bu uygulama devam
etmeli.
Tüm
bu önlemlerin alınmasını engelleyen tek şey sporun kapitalizme teslim edilmiş
olması. Bahislerden, TV gelirlerinden vazgeçemeyen spor endüstrisi, gelir
kaybına uğramamak için oyunun ne olursa olsun devam etmesini istiyor. Bu
nedenle sahada futbolcuların ölmesine, ırkçı ve şiddet dolu saldırıların
sıklaşmasına göz yumuluyor. Maçı kaybetmek üzereyiz, uzatmaları oynuyoruz kimse
oralı değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder