Hilmi Güler’in bu çağrısı aslında bir davetti. Yabancı yatırımcılara, finansörlere Türkiye’ye gelin, yatırım yapın ya da bize para verin diyordu. Ekonomiyi 20 yılda tarihteki en kötü duruma getiren AKP, 20 yıl sonra yine enerji kozunu öne sürerek para bulmaya, yabancı yatırımcıyı Türkiye’ye çekmeye çalışıyor. Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar’ın Pazartesi günü yaptığı sunumun özeti buydu.
Anlatılan ise tahmin edersiniz ki bu değildi. Enerji Bakanı, politikalarının üç temel üzerine oturtulduğunu söyledi. Arz güvenliği, enerji bağımsızlığı ve 2053 net sıfır emisyon hedefi. Bu hedeflere ulaşmak için de bugün 31 bin megavatı bulan rüzgar ve güneş kurulu gücünün 2035’te 120 bine çıkarılacağını söyledi. Elektrik talebinin de 330 milyar kilovatsaatten 510 milyar kilovatsaate çıkacağını…
Güneş ve rüzgar gücünü 10 yılda 90 bin megavat artırmak oldukça iddialı bir hedef. Bayraktar, özel sektöre havale edilen bu işler için izin süreçlerinin kısaltılacağını da belirtti. Yatırımcılara bir kez daha göz kırptı. Yakılan bu yeşil ışığın Türkiye’de doğa talanına dönüşmeyeceğini düşünmek naiflik olur. Süreci hızlandırmak, denetimi ortadan kaldırmak, olmadık yere beton dökmek olmamalı. Açıklanan planda çatılara, bina cephelerine, enerji kooperatiflerine bir vurgu yapılmadı.
Yenilenebilir enerji planının en sorunlu yanı ise inandırıcılığıydı. Türkiye 2053 yılında iklimi değiştiren seragazı emisyonlarını azaltarak “net sıfır emisyon” hedefini yakalamak istiyorsa önce emisyonların kaynağını kurutmalı. Bir numaralı kaynak da kömür santralları. Türkiye ise kömürle çalışan termik santralları ne zaman kapatacağını açıklamayan Avrupa’daki beş ülkeden biri. Bu santrallardan çıkan emisyonları durdurmadan nasıl net sıfıra ulaşacaksınız? Sobadan çıkan duman sizi zehirliyor ama siz sobayı kapatmayıp yanına elektrikli ısıtıcı koyuyorsunuz. Bakanlık bu planda ve 2053 hedefinde samimiyse bir an önce termik santralların kapatılma takvimini kamuoyuyla paylaşmalı.
Bu kadar santral gerekli mi sorusuna da yenilenebilir enerji
planında tatmin edici bir yanıt bulamadık. Bayraktar’ın şu cümlesi ise
düşündürücüydü: “Önümüzdeki 30 yılda Türkiye’yi enerji ihracatçısı bir ülke
yapmak istiyoruz”. Görüldüğü gibi niyet başka ama biz yine de rakamları
hatırlatalım. Halihazırda Türkiye’de 67 bin megavatlık yenilenebilir enerji
santralı var. Buna 90 bin megavatlık güneş ve rüzgar eklenirse yenilenebilir
enerjiden oluşan kurulu gücümüz 160 bin megavatı bulacak. Böyle bir kurulu güç,
enerji depolama ve belki de birkaç gaz santralıyla desteklenirse zaten
bahsedilen elektrik talebini karşılamaya yeter. 115 bin megavat kurulu güce
sahip Türkiye’nin en yüksek enerji talep ettiği sıcak yaz günlerinde bile
talebin 57 bini geçmediğini biliyoruz. Bakanlık kendi yazdığı planını
ciddiye alıyorsa, arz güvenliği açısından Mersin’de yapımı süren, Sinop ve
Trakya’da yapılması düşünülen nükleer santrallar ile küçük reaktörlere ihtiyacı
olmayacağını da biliyordur.
Bakanlığın tüm planlarındaki asıl eksiklik ise talebi yönetmeyi amaçlayan
politikaların yokluğu. Enerji tasarrufu, enerji verimliliği dilimizden
düşmüyor ama akşam saatlerinde reklam ışıklarını kapattıran basit bir
politikamız bile yok. Tersine yaz saati uygulamasıyla tüketimi artırma
peşindeyiz. Dünyanın üçüncü büyük ekonomisi Almanya son 30 yılda ekonomisini
yüzde 47 oranında büyütürken, birincil enerji talebini yüzde 20, seragazı
emisyonlarını da yüzde 60 oranında azalttı. Bu süre içerisinde elektrik
ihtiyacının yüzde 30’una yakınını karşılayan nükleer santralların hepsini
kapattı, yenilenebilir enerjinin payını da yüzde 60’a çıkardı. Biraz kopya mı
çeksek acaba?