İklime değil savaş makinalarına çalışıyorlar

Bakü’deki iklim konferansı iklim kriziyle mücadele için gereken paraya odaklandı. Trilyon dolarları bulan finansman ihtiyacına sırtını çeviren ülkeler, 2023 yılında askeri harcamalara 2,4 trilyon dolar harcadı.

Özgür Gürbüz-BirGün / 16 Kasım 2024

Foto: O. Gurbuz
Azerbaycan’ın başkenti Bakü 2024 yılının İklim Konferansı’na ev sahipliği yapıyor. Bu yılki müzakerelerin odağı para, kibarca söylersek ‘iklim finansmanı’. Gelişen ve az gelişmiş ülkeler gerekli adımları atabilmek, oluşan hasarın bedelini ödeyebilmek için paraya ihtiyacımız var diyor ve zengin ülkelerden ellerini ceplerine atmasını istiyor. Yapılan hesaplar gerekli miktarın yılda 5 trilyon doları hatta 7 trilyonu bulacağını söylüyor. Zengin ülkeler ise hem miktar hem de bu parayı kimin, nasıl karşılayacağı konusunda bir karara varmış değil.

EN SICAK YILA DOĞRU
Kısa adıyla COP 29, uzun adıyla Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 29’uncu Taraflar Toplantısı’nın iki hafta sürecek görüşmeleri ağırlıklı olarak bu eksende devam edecek. Para tartışması büyük ve karmaşık. 40-50 bin kişinin katılması beklenen iki haftalık maratonun gündeminde elbette başka meseleler de var. Dünya Meteoroloji Örgütü’nün toplantının ilk günü açıkladığı veriler bize dünyanın 1,5 derece hedefini ıskalamak üzere olduğunu gösteriyor. Halbuki Paris Anlaşması’nın ilk hedefi buydu. Küresel sıcaklık ortalaması bu yılın ilk dokuz ayında sanayi öncesi dönemin 1,54 derece üzerinde gerçekleşti. Gezegenin gördüğü en sıcak 10 yılın hepsi son 10 yılda gerçekleşti. Tesadüf değil uyarı! 2024 yılı da en sıcak yıl olma yolunda ilerliyor.

Bütün bunlar olurken müzakerelere katılan resmi heyetlerin ilk işi uluslararası emisyon ticaretinin önünü açmak oldu. Bizi karbon ticareti mi kurtaracak? Elbette hayır ama şirketler emisyonlarını azaltmak yerine küresel güneyde daha az maliyetle toplayabilecekleri karbon kredileriyle günah çıkartmayı tercih ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da burada yaptığı konuşmada İklim Kanunu ile Türkiye’de karbon ticaretini başlatacaklarını duyurmuştu.

Foto: O. Gurbuz

FİNANSMAN GÖRÜŞMELERİ NEREDE TIKANIYOR?
Karbon ticaretine gösterilen iyi niyetli yaklaşım, Yeni Toplu Sayısal Hedef (NCQG) ile ilgili metne gelince ortadan kayboldu ve taslak metin reddedildi ve yeni bir metin üzerinde çalışmalar başladı. Tartışma detaylı ama özeti şu. Gelişen ülkelere yılda 100 milyar doları bulan finansmanla bir yere varılmaz. G 77 ve Çin bu rakamın yılda en az 1,3 trilyon dolar olmasını istiyor. Yapılan hesaplar ise gerekenin 5-7 trilyon dolar olduğunu söylüyor. Öncelikle rakam üzerinde anlaşılması gerekecek. Trilyon dolarları gözünüzde büyütmeyin. Sözleşme’nin gözlemci gruplarından Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Bileşenleri sözcülerinden Gina Cortes ise dün sabah basın toplantısında yaptığı konuşmada bize dünyada geçen yıl silahlanmaya harcanan paranın 2,4 trilyon dolar olduğunu hatırlattı. Cortes, geçen yılki COP toplantısında kayıp ve zarar için taahhüt edilen fon miktarının 2,5 saatlik bir savaşta harcanan paraya, Yeşil İklim Fonu’na ayrılan paranın da iki günlük bir savaş masrafına eşit olduğunu söyledi. İsrail’in Gazza saldırısının iki aylık emisyonunun 75 kömür santralına eşit olduğunu da sözlerine ekledi. Crtes: “Küresel kuzey para yok diyor ama para orada ama iklim eylemine aktarılmıyor, öldürmek, vücutlarımızı yok etmek için kullanılıyor”.

İkinci mesele bu parayı kimin sağlayacağı kimin alacağı meselesi. Çerçeve Sözleşme’sinin imzalandığı 1994 yılında ülkeler gruplara ayrılmış, OECD ülkelerinin ağırlıklı olduğu grup finansman ve teknoloji konusunda sorumlu kılınmıştı. Başta ABD olmak üzere zenginler kulübündeki bazı ülkeler bu gruba yeni ülkelerin (Çin gibi) eklenmesini istiyorlar. Para verme işini hep beraber üstlenelim diyenler de var. Gelişen ülkeler ve Çin tahmin edebileceğiniz gibi itiraz ediyor. Avrupa Birliği tamam verelim ama hedefimiz az gelişmiş ülkelerle ada devletleri olsun diyerek paranın gideceği adresi tartışmaya açıyor. COP 29 sonunda anlaşma sağlanacaksa burada da bir orta yol bulunması gerekecek.

Üçüncü tartışma da bu finansmanın kredi mi yoksa hibe mi olacağı. Gelişen ülkeler hibe derken, Dünya Bankası gibi kuruluşların kredilerle bu ülkeleri bir başka soruna sürükleme ihtimali de hâlâ masada. Konferansın açılışında BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in söylediği gibi, iklim finansmanı yardım değil yatırım, seçenek değil zorunluluk. Halihazırda seller, orman yangınları ve kuraklıkla yakından tanıdığımız iklim krizinin faturası çok daha büyük.

TÜRKİYE NE YAPIYOR?

Foto: O. Gurbuz

Türkiye müzakerelere hızlı başladı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum Türkiye’nin “2053 Uzun Dönemli İklim Değişikliği Stratejisi”ni açıklayan bir toplantı düzenledi. Strateji belgesinden kömürlü termik santralların kapatılmasına dair bir taahhüt çıkmadı. Böyle olunca da dillerden düşmeyen 2053 net sıfır hedefinin bir rapor süsü olduğu ortaya çıktı. Enerjide yenilenebilir enerjiden bahsediliyor ancak sorunun büyük parçası olan kömür ve gaz ne zaman bırakılacak bahsedilmiyor. Ulaşımda demiryolu örneği var ancak karayolu ve havayolu gibi emisyon kaynağı seçeneklere dair sorunların çözümüne dair somut, ölçülebilir hedefler yok. 

Strateji belgesi 2053’e geldiğimizde Türkiye’nin birincil enerji arzının (elektrik değil) yüzde 50’sinin yenilenebilir enerjiyle karşılanacağını söylüyor. Belgede yok ama nükleerin birincil enerjideki payının da yüzde 30 olacağını Murat Kurum’dan öğrendik. Belgede olmayan ancak telafuz edilen 20 bin megavatlık nükleer ile yüzde 30 birincil enerjinin sağlanması da teknik açıdan mümkün görünmüyor. Geriye kalan yüzde 20 fosil yakıtlardan mı gelecek, hidrojen mi devreye girecek o da belli değil. Strateji planının yaz saati raporuna benzerliği ‘gizemli’ olmaları. İnsan merak ediyor ama yanıtı yok. Ortada hesap var mı bilmiyorum ama bir hesap hatası olduğu kesin.

FOSİL YAKITLARDAN ÇIKMIŞ OLACAĞIZ

Murat Kurum çok sayıda gazetecinin olduğu toplantıdan soru almadan ayrıldı. Gazetecilerin ısrarlı takibiyle koridorda Murat Kurum’a iki soru sorulabildi. Murat Kurum, bu sorulardan birini yanıtlarken, “zaman içerisinde fosil yakıtlardan çıkmış olacağız”cümlesini sarf etti. Hükümetin ısrarla telaffuz etmekten kaçındığı bu cümlenin Bakan Kurum’un ağzından çıkması önemli ama bir düzeltme gelme ihtimali yüksek. Bu çıkış işi ne zaman olacak o ise belli değil. Herhalde üç vakte kadar…

Rosatom’a iklim konferansında yolsuzluk sorusu

Foto: O. Gurbuz
BirGün, BM İklim Konferansı'na katılan Akkuya’da nükleer santral kuran Rosatom Sürdürülebilirlik Yöneticisi Polina Lion'a şirketin eski Yönetim Kurulu Üyesi Gennady Sakharov’un rüşvet suçlamasıyla Akkuyu arasında bir ilişki olup olmadığını sordu. Lion, "Sayın Sakharov'un özel durumu hakkında maalesef yorum yapamam. Ancak elbette projenin finansman şirketi olarak, gerekli verilerle mevzuat sürecini tam olarak destekleyeceğiz" dedi.

Özgür Gürbüz-BirGün / 15 Kasım 2024 

Bakü’de devam eden BM İklim Konferansı’nda (COP 29) Türkiye’nin nükleer enerjiyi öne çıkaran etkinlikleri devam ediyor.

Türkiye Pavyonu’nda düzenlenen “Net sıfıra geçişte nükleer enerjinin rolü” başlıklı panele de Akkuya’da nükleer santral kuran Rusya Federasyonu devlet şirketi Rosatom ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’ndan temsilciler katıldı.

BirGün, Panelistlerden Rosatom Sürdürülebilirlik Yöneticisi Polina Lion’a, görevden alınan Akkuyu Nükleer A.Ş. eski Yönetim Kurulu Üyesi Gennady Sakharov’un rüşvet suçlamasıyla Akkuyu arasında bir ilişki olup olmadığını sordu.

Polina Lion soruya şöyle yanıt verdi:

"Sorunuz için çok teşekkür ederim çünkü yolsuzlukla mücadele konusu nükleer projeler için çok önemli. Bildiğiniz gibi Akkuyu projesi tamamen Rosatom tarafından, bizim paramızla finanse ediliyor. Sayın Sakharov'un özel durumu hakkında maalesef yorum yapamam. Ancak elbette projenin finansman şirketi olarak gerekli verilerle mevzuat sürecini tam olarak destekleyeceğiz. Yasal süreci desteklemek için elimizden geldiğince açık olmaya çalışacağız."

Akkuyu Nükleer Santralı, nükleer kaza riski ve atık sorunu dışında, tüm hisselerinin Rusya’nın elinde olması ve pahalı elektrik alım garantisi anlaşması nedeniyle de eleştiriliyor.

Öte yandan Türkiye bu yılki iklim konferansında uzun vadeli stratejisini açıklamıştı. Söz konusu stratejide 2030 yılına kadar Akkuyu’nun dört reaktörle faaliyete geçeceğini, 2035’e kadar da 2400 megavatlık ek nükleer kapasitenin ekleneceğini açıklanmıştı.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise Bakü’de yaptığı konuşmada Türkiye’nin 2023 yılına kadar 20 bin megavatlık nükleer kurulu güce ulaşmayı hedeflediğini açıklamıştı. Erdoğan’ın açıkladığı rakamın "2053 Uzun Vadeli İklim Stratejisi" içinde yer almaması da dikkat çekmişti.

***

BirGün'ün kamuoyunun gündemine taşıdığı, “Akkuyu’nun üst düzey yöneticisi rüşvetten tutuklandı” başlıklı haberimiz 4 Temmuz 2024 tarihinde yayımlanmıştı. 

Ekrem İmamoğlu Bakü’de İstanbul’un yeşil planlarını anlattı

Özgür Gürbüz-BirGün / 14 Kasım 2024

Foto: Berkan Özyer
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de devam eden Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 29’uncu Taraflar Toplantısı’na katıldı. Yerel Yönetimler Yönetim Birliği’nin düzenlediği toplantıya katılan İmamoğlu, İstanbul’un 2050 yılı için belirlediği net sıfır emisyon hedefini ve bugüne kadar İstanbul’da yaptıkları iklimle ilgili çalışmaları anlattı. İmamoğlu toplantı sonrası BirGün’ün sorularını da yanıtladı.

İstanbul için 2050 yılında net sıfır emisyon olma hedefi koyduklarını belirten İmamoğlu konuşmasına, “İstanbul şimdiye kadarki en yüksek sıcaklıkları kaydetti ve hem kuraklık hem de sellerle karşı karşıya. Tüm bunlar birkaç gün önce yayımlanan ve iklim hedeflerimizde yavaş ilerleme kaydedildiğini gösteren raporda yer alıyor. Ne yazık ki bu yavaş ilerlemenin bedelini en yoksul ve en savunmasız olanlar ödüyor. 16 milyon kişinin yaşadığı bir kentin başkanı olarak kimseyi arkada bırakmamak benim misyonum” sözleriyle başladı.

90 KİLOMETRELİK METRO
Adil, yeşil ve yaratıcı İstanbul vizyonunun Yeşil Şehir Eylem Planı ve Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı gibi stratejik eylemler içerdiğini belirten İmamoğlu, her iki plan da iklim krizine karşı direncimizi artırırken karbon ayak izimizi de küçültmeyi amaçlıyor dedi. Ekrem İmamoğlu, iki temel başarı örneği olarak da son beş yılda yapılan 90 kilometrelik yeni metro hattını ve göreve geldikleri 2019’dan bu yana kamu kullanımı için yaratılan 13 milyon metrekarelik yeşil alanı gösterdi.  

İKLİM ADALETİ MESAJI
İmamoğlu konuşmasının son bölümünü finansman ihtiyacına ayırdı. Yerel yönetimlerde bir ilke imza atarak, yeşil tahvil ihracıyla 750 milyon dolar topladıklarını ve bu sayede dönüştürücü projeleri desteklediklerini anlatan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, “Buradaki ortak tutumumuzda da vurguladığımız üzere, dünya genelinde kentlerin daha fazla yenilikçi kaynağa doğrudan erişime ihtiyacı var. Küresel hedeflerin karşılanması, sürdürülebilir altyapı için yıllık yaklaşık 7 trilyon dolarlık bir yatırım gerekiyor. Bu maliyetli ancak iklim eyleminde geride kalmak daha maliyetli” dedi. İklim eyleminin sosyal adalet olmadan tamamlanamayacağını belirten İmamoğlu sözlerini şöyle tamamladı: “Eğer ekolojik adalet sosyal adalet ve demokratik siyasetle yakından bağlantılıysa, yurttaşları da bu sürece dahil etmemiz gerekir”.

***

Ekrem İmamoğlu toplantı sonrası BirGün’ün sorularını da yanıtladı.

“Ortak karar alma mekanizmalarını zorlarız”
Türkiye’de yerel yönetimler başka ülkelerdeki gibi özgür değil. Örneğin İstanbul'da bir kömür santrali kurulmak istense siz buna müdahale edemiyorsunuz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Tabi burada ortak olmalı. Ortak masalara yeni yeni Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı olarak katılmaya başladık ve orada ortaklaştırma çabasını daha yoğun gösteriyoruz. Sonuçta daha öncesinde, aynı siyasi parti veya oluşum olunca, bunlar müzakereden ziyade sadece bir onay alanına dönüyordu. Şimdi biraz daha müzakere alanı oluşturuyoruz. Bu konuda muhtelif toplantılara da katılıyoruz. Hem Şehircilik Bakanlığı hem Tarım Orman Bakanlığı ve Enerji Bakanlığı gibi. Türkiye Belediyeler Birliği'ni temsilen bu toplantılara katılıyor ve orada şehirlerin bu hukukunu savunuyor pozisyondayız. Bu dönem biraz daha etkili iyileşmeleri sağlarız diye düşünüyorum. Daha tartışmalı, daha ortak karar alma mekanizmalarını zorlarız diye düşünüyorum.

Toplantıda Tokyo'da güneş enerjisiyle ilgili ilginç bir örnek verildi. İstanbul’da yeni yapılan binalarda çatılara güneş enerjisi koyulmasıyla ilgili sivil toplumun da talepleri var. Bu konuda bir plan var mı?

Biz bir kere güneş enerjisiyle ilgili yatırım yapan bir belediyeyiz. Güçlü de yatırım yapıyoruz. İSKİ'nin havza alanlarında bunu yaparak ki İSKİ çok yüksek oranda enerji tüketen bir kurumumuz. Çünkü suyu çok uzaklardan İstanbul'a taşıyoruz. Dolayısıyla güneş enerjisiyle ilgili yatırımlarımız var ama bunu konuta indirgemek kolay bir aksiyon değil. Sonuçta Türkiye'deki ekonomik koşullar, küçük yapılara dair insanların yatırım bütçeleri kolay yönetilebilir bir alan değil. Tabii mimari anlamda da alınması gereken birtakım tedbirler, prensipler var. Bu konuda biraz gerideyiz diyebilirim ama çalışmamız gereken bir saha. Ama enerjiyle ilgili hem güneş enerjisinden faydalanma konusunda hem de katı atıkla ilgili ciddi adımlar atıyoruz. Belli bir süre için atık yakma ile enerji üretme konusunda, her ne kadar tartışmalı da olsa, bunu yürütmeyle ilgili adımlarımız var. Ciddi bir yatırım yaptık. Şimdi ikinci yatırımın çalışmasını yürütüyoruz. Ama bunu belli bir döneme kadar yürüterek 2050'ye doğru giderken artık şehrin tümden sıfır atığa doğru ilerlemesi için kalıcı adımlar atmanın peşindeyiz.

Yani artık yakmada ısrar etmeyeceksiniz?

Yok değil, bir geçiş dönemi için ihtiyacımız olduğu net ama.

Türkiye net sıfır hedefine ulaşmak üzere!

Özgür Gürbüz-BirGün / 7 Kasım 2024

Türkiye Paris Anlaşması’nı imzalarken, 2053 yılında net sıfır emisyon hedefine ulaşma hedefini de açıklamıştı. Belki inanmayacaksınız ama Türkiye bu hedefe, ‘biraz farklı bir yorumla’ 30 yıl önce ulaşmak üzere. AKP-MHP koalisyon hükümetini ve elbette bitmek tükenmez bilmeyen kararnameleriyle bu başarıya destek veren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da kutlamak gerek.

Net sıfır emisyon, atmosfere bıraktığınız seragazı kadarını tutmak demek. Termik santraldan, araçlardan çıkan karbondioksiti tutmanın en kolay yolu da fidan dikmek. Ağaçlar fotosentez yoluyla karbondioksiti içlerine hapsedebiliyor, böylece gezegenin daha çok ısınmasına yol açacak seragazları atmosferde birikmiyor. Ülkeler net sıfır hesabı yaparken ellerindeki ormanları karbon tutan yutak alanlar olarak gösterip (aslında hepsinin yeni ağaçlandırılmış orman alanı olması isteniyor) hesaplamada eksi değer olarak kaydediyor. Basitçe söylersek, termik santraldan çıkan karbondioksiti tutacak kadar ormanınız varsa “net sıfır” oluyorsunuz.

Bizim net sıfır öykümüz ise biraz farklı. Güncel bir örnekle anlatalım. Çanakkale’nin Bayramiç ilçesine bağlı Hacıbekirler köyünde Cengiz Holding bir bakır madeni açmak istiyor. Cengiz Holding Kazdağları’nın bu önemli doğal alanında maen açması için alanın üzerindeki ağaçları kesmesi gerek. Madenin yakınında CVK Madencilik’e, Terziler köyünde Koza Altın’a ve Yukarışapçı köyünde Ciner Holding’e ait altın madeni projeleri de var. Bu şirketler hep birlikte Kazdağları’nı maden sahasına çevirip, Türkiye’nin temiz hava deposunu sıfırlamak istiyorlar.

Çevreciler, Cengiz Holding’in madeni için bir milyon ağacın kesileceğini belirtiyor. Halbuki Türkiye’nin iddialı net sıfır emisyon hedefine ulaşması için bu ağaçların her birini koruması lazım. Cengiz Holding ise net sıfır hedefini, sıfır ağaç diye anlamış olacak ki itirazlara aldırmadan ağaç kesimine başladı.

Sadece ağaçlar sıfırlanmıyor, net olmak gerek. Cengiz’in maden işletme izin alanı ile Çevre Bakanlığı’nın onayladığı son ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) raporundaki alan birbirini tutmuyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile ÇED süreci de bu maden projesiyle sıfırlanıyor.

ÇED raporuna uygun olmayan işletme izni var ama maden ağaçları keserek çalıştırma yolunda ilerliyor. Cengiz Holding, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na da sıfırlıyor.

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, 94 davacı ile madene karşı dava açmış. Dava Danıştay’da ama kepçeler, testereler sahada. Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararı geciktikçe geride kurtarılacak bir şey kalmayacak ancak Danıştay’dan da ses yok. Belli ki o da sıfırlanmış.

Cengiz ve diğer şirketlere ait maden sahalarının etrafında insanlar yaşıyor, köyler var, tarım yapılıyor. Dinamitler patlayacak, toz toprak bölgeyi saracak, ormanda yaşayan binlerce canlı ölecek. Amaç insan hayatını, tarımı, yaban hayatı net bir şekilde sıfırlamak olmalı. Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’e verdiği son seragazı envanter raporundaki veriler de bunu gösteriyor.

2017 yılında Türkiye’deki ormanlar ve diğer yutak alanlar toplam 75 milyon ton seragazını tutma potansiyeline sahipti. Elimizdeki son veri olan 2021 yılına baktığımızda bu rakamın 41 milyon tona gerilediğini görüyoruz. Raporda da açıkça belirtildiği gibi, son üç yıldaki yoğun ağaç kesimi Türkiye’nin yutak alanlarının neredeyse yarısını götürmüş. Gizlenemeyecek korkunç bir kayıptan bahsediyoruz. Önümüzde Bakü’de yapılacak iklim konferansı (COP29) var. Umarım toplantıya Türkiye’den katılacak çevre örgütleri, konferansta tüm dünyaya Türkiye’nin bu başarısını Çanakkale örneği üzerinden anlatır.  

Net sıfır emisyon hedefi hayal oldu ama net sıfır ağaç politikası neredeyse tutturulmak üzere. Bu gidişe bir dur demek için 9 Kasım Cumartesi günü Çanakkale Bayramiç’te olmak çok önemli. Sıfırı tüketmeden…