Seller, şiddetli yağışlar ve sıcak hava dalgalarıyla boğuşan Türkiye
iklim krizinin neresinde? İklim krizini tetikleyen termik santraller
hava kirliliği konusunda da kentlerimizi zorluyor. İklim değişikliğini
durdurabilir miyiz? Ne yapmalıyız?
24 Ağustos Perşembe günü saat 10.00'da Cezayir Toplantı Salonu'nda bu
soruların yanıt bulacağı, iklim değişikliği ile nedenleri ve çözüm
arayışlarının da masaya yatırılacağı bir panel düzenleniyor. Konuşmacılardan biri de benim. Panel herkese açık ve ücretsiz, beklerim.
Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan makale, analiz ve haberlere bu adresten ulaşabilirsiniz. Yazıları başka bir yerde yayımlamak için izin almalısınız. E-posta: ozgurgurbuzblog(at)gmail.com
Kutuplaşma ve doğa
Özgür Gürbüz-BirGün/21 Ağustos 2017
Türkiye’de kutuplaşma o kadar arttı ki bunun bedelini sadece insanlar değil doğa da ödüyor. Tunceli’de (Dersim) çıkan orman yangınlarından sonra medyada yaşanan sessizlik, sosyal medyadaki tartışmaların yangından çok nefret söylemlerine odaklanması, ciddi bir soruna işaret ediyor. Ana akım medya, ülkenin doğusunda çıkan yangınlara, batısındaki yangınlar gibi yaklaşmıyor. Gündemde aldıkları süreler farklı, canlı yayın yapan televizyon ekipleri görmüyorsunuz. Bodrum’da yangın çıksa birkaç saat içinde her yerde okuyorsunuz ama iş ülkenin diğer tarafına gelince bazen yangınların haber olması bile günler alıyor.
Gazetecilerin de işi zor. Ne zaman doğuda bir yangın çıksa “kim yaktı” üzerinden bir tartışma başlıyor. Kundaklama ve sabotaj iddialarını doğrulamaktan daha zor bir konu bu. Sosyal medya da konuyu özellikle bu açıdan ele alıyor. Kimi PKK’yi, kimi güvenlik kuvvetlerini suçluyor. Gazeteciler zaten bu konularla ilgili haber yapmaya çekiniyor. Yasaklar yüzünden istese de söz konusu alanlara gidemiyor. Nasıl araştıracak, gerçeği bulacak ve yazacak? Böyle olunca orman yangınına odaklanan da kalmıyor. Araştırılamayan iddialar, doğru bilginin eksikliği, nefret ve ayrıştırmayı daha da körüklüyor. Ağaçların yanmasını basının özgür olmamasına bağlarsam herhalde abartmış olmam.
Yangınlardan sonra Tunceli Valiliği bir açıklama yaptı. Eldeki tek resmi bilgi bu. Açıklamada, …İlimiz Hozat-Aliboğazı, Merkez-Kutuderesi ile Munzur Vadisi-Bali Deresi mevkilerinde son bir hafta içerisinde güvenlik kuvvetlerimizce terör örgütlerine yönelik yürütülen operasyonlar kapsamında şiddetli çatışmalar yaşanmış, çatışmalar sonucu meydana gelen orman yangınları örtü yangını şeklinde olup, orman alt tabakasında bulunan kurumuş otların yanması sonucu meydana gelmiştir” deniyor. Valilik net bir şekilde söylüyor, oradaki orman yangını çatışmalar yüzünden çıkmış. Çatışmalar sürdükçe yeni yangınların çıkacağını kestirmek zor değil.
Bize düşen bu yangını söndürmek. Her zaman ve her yerde koşulsuz bir şekilde şiddet karşıtlığını, barışı savunmak. Kin beslemekten vazgeçmezsek bizi buluşturan son ortak değerimizi, doğayı da kaybederiz. Biliyorum, birçok insan artık bu ülkede barışa ya da bir ortak değerimiz olduğuna inanmıyor. Kutuplaşma yüzünden her konuda taraf tutup, diğer tarafı hiçe saymaya devam ediyoruz. Yangında ileriyi görmek zordur ama artık şu gerçeği anlamalıyız. Kimsenin zorla başkasının istediği gibi yaşayacağı bir dönemde değiliz. Birlikte yaşamak istiyorsak özgürlüklerle zenginleşmiş bir uzlaşma kültürüne ihtiyaç duyuyoruz. İstemiyorsak da herkesin, özellikle de ülkeyi yönetenlerin bunu açık açık söylemesinde fayda var.
Doğa hepimizin ortak mirası ve geleceği. Taraf tutarak, karşı tarafı suçlayarak onu kaybetmekten başka bir şey yapmıyoruz. Bu toplum, nadiren de olsa bazı konularda sağduyulu davranabiliyor. Doğanın da böyle bir işlevi olabilir. Din, ırk ve mezhep temelli ortak kimlik arayışlarının her biri felaketle sonlandı. Doğa bizi bir araya getirebilir. Hatırlayın, Gezi’de bunu büyük ölçüde başarmıştı.
***
Ayvalık’ta yanan ormanın fidanlarını biz dikelim
Yangın haberleri arka arkaya geliyor. Ayvalık Adaları Tabiat Parkı’nda beş hektarlık alana yayılmış orman kül oldu. Sabotaj iddiaları var. Ormanın korunacağına dair kuşkular da… Türkiye’de adalete güven yerlerde süründüğü için kimse buranın yeniden ağaçlandırılacağına inanmıyor. Orman Bakanlığı, her zaman yaptığı gibi orada yapılaşmaya izin vermeyeceğini söyleyecektir ama benim bakanlığa başka bir teklifim var. Herhangi bir şüpheye fırsat vermemek için gelin şöyle yapalım.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Ayvalık’taki Tabiat Parkı’nın ağaçlandırılması işini, bu işi yıllardır hakkıyla yapan bir sivil toplum kuruluşuna devretsin. O kuruluş tam yetkili olsun, kimseyi alana sokmasın. Kampanya başlatsın, bağışlarla fidanlar toprağa kavuşsun. Kimsenin aklında soru kalmasın. Soğutma çalışmalarından sonra, toprak fidan dikmeye uygun olduğunda ilk fidanı da Bakan Eroğlu diksin. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu en çok açılış yapan bakanlardan biri, inanmayan bakanlığın internet sayfasına bakabilir. Bir açılış fotoğrafı da yanan yerlerin ağaçlandırılması çalışmalarında çekilsin. Kundakçıya, fırsatçıya bundan iyi mesaj olur mu?
Türkiye’de kutuplaşma o kadar arttı ki bunun bedelini sadece insanlar değil doğa da ödüyor. Tunceli’de (Dersim) çıkan orman yangınlarından sonra medyada yaşanan sessizlik, sosyal medyadaki tartışmaların yangından çok nefret söylemlerine odaklanması, ciddi bir soruna işaret ediyor. Ana akım medya, ülkenin doğusunda çıkan yangınlara, batısındaki yangınlar gibi yaklaşmıyor. Gündemde aldıkları süreler farklı, canlı yayın yapan televizyon ekipleri görmüyorsunuz. Bodrum’da yangın çıksa birkaç saat içinde her yerde okuyorsunuz ama iş ülkenin diğer tarafına gelince bazen yangınların haber olması bile günler alıyor.
Gazetecilerin de işi zor. Ne zaman doğuda bir yangın çıksa “kim yaktı” üzerinden bir tartışma başlıyor. Kundaklama ve sabotaj iddialarını doğrulamaktan daha zor bir konu bu. Sosyal medya da konuyu özellikle bu açıdan ele alıyor. Kimi PKK’yi, kimi güvenlik kuvvetlerini suçluyor. Gazeteciler zaten bu konularla ilgili haber yapmaya çekiniyor. Yasaklar yüzünden istese de söz konusu alanlara gidemiyor. Nasıl araştıracak, gerçeği bulacak ve yazacak? Böyle olunca orman yangınına odaklanan da kalmıyor. Araştırılamayan iddialar, doğru bilginin eksikliği, nefret ve ayrıştırmayı daha da körüklüyor. Ağaçların yanmasını basının özgür olmamasına bağlarsam herhalde abartmış olmam.
Yangınlardan sonra Tunceli Valiliği bir açıklama yaptı. Eldeki tek resmi bilgi bu. Açıklamada, …İlimiz Hozat-Aliboğazı, Merkez-Kutuderesi ile Munzur Vadisi-Bali Deresi mevkilerinde son bir hafta içerisinde güvenlik kuvvetlerimizce terör örgütlerine yönelik yürütülen operasyonlar kapsamında şiddetli çatışmalar yaşanmış, çatışmalar sonucu meydana gelen orman yangınları örtü yangını şeklinde olup, orman alt tabakasında bulunan kurumuş otların yanması sonucu meydana gelmiştir” deniyor. Valilik net bir şekilde söylüyor, oradaki orman yangını çatışmalar yüzünden çıkmış. Çatışmalar sürdükçe yeni yangınların çıkacağını kestirmek zor değil.
Bize düşen bu yangını söndürmek. Her zaman ve her yerde koşulsuz bir şekilde şiddet karşıtlığını, barışı savunmak. Kin beslemekten vazgeçmezsek bizi buluşturan son ortak değerimizi, doğayı da kaybederiz. Biliyorum, birçok insan artık bu ülkede barışa ya da bir ortak değerimiz olduğuna inanmıyor. Kutuplaşma yüzünden her konuda taraf tutup, diğer tarafı hiçe saymaya devam ediyoruz. Yangında ileriyi görmek zordur ama artık şu gerçeği anlamalıyız. Kimsenin zorla başkasının istediği gibi yaşayacağı bir dönemde değiliz. Birlikte yaşamak istiyorsak özgürlüklerle zenginleşmiş bir uzlaşma kültürüne ihtiyaç duyuyoruz. İstemiyorsak da herkesin, özellikle de ülkeyi yönetenlerin bunu açık açık söylemesinde fayda var.
Doğa hepimizin ortak mirası ve geleceği. Taraf tutarak, karşı tarafı suçlayarak onu kaybetmekten başka bir şey yapmıyoruz. Bu toplum, nadiren de olsa bazı konularda sağduyulu davranabiliyor. Doğanın da böyle bir işlevi olabilir. Din, ırk ve mezhep temelli ortak kimlik arayışlarının her biri felaketle sonlandı. Doğa bizi bir araya getirebilir. Hatırlayın, Gezi’de bunu büyük ölçüde başarmıştı.
***
Ayvalık’ta yanan ormanın fidanlarını biz dikelim
Yangın haberleri arka arkaya geliyor. Ayvalık Adaları Tabiat Parkı’nda beş hektarlık alana yayılmış orman kül oldu. Sabotaj iddiaları var. Ormanın korunacağına dair kuşkular da… Türkiye’de adalete güven yerlerde süründüğü için kimse buranın yeniden ağaçlandırılacağına inanmıyor. Orman Bakanlığı, her zaman yaptığı gibi orada yapılaşmaya izin vermeyeceğini söyleyecektir ama benim bakanlığa başka bir teklifim var. Herhangi bir şüpheye fırsat vermemek için gelin şöyle yapalım.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Ayvalık’taki Tabiat Parkı’nın ağaçlandırılması işini, bu işi yıllardır hakkıyla yapan bir sivil toplum kuruluşuna devretsin. O kuruluş tam yetkili olsun, kimseyi alana sokmasın. Kampanya başlatsın, bağışlarla fidanlar toprağa kavuşsun. Kimsenin aklında soru kalmasın. Soğutma çalışmalarından sonra, toprak fidan dikmeye uygun olduğunda ilk fidanı da Bakan Eroğlu diksin. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu en çok açılış yapan bakanlardan biri, inanmayan bakanlığın internet sayfasına bakabilir. Bir açılış fotoğrafı da yanan yerlerin ağaçlandırılması çalışmalarında çekilsin. Kundakçıya, fırsatçıya bundan iyi mesaj olur mu?
WWF-Türkiye Doğa Koruma Yönetmeni Ayşe Oruç: Sorunun kaynağı insan
Foto: WWF-Türkiye |
Özgür
Gürbüz-BirGün/18 Ağustos 2017
Bodrum’da deniz kaplumbağalarının insanlara saldırdığı haberi, herkesin deniz kıyısına koştuğu tatil günlerinde en çok okunanlar arasına girdi. Geçen yıl da benzer haberler çıkmıştı. Süreç iyi yönetilmezse, insanlarla deniz kaplumbağaları arasında büyümeye müsait bir sorunla karşı karşıya olduğumuz ortada. Saldırıya uğrayanların panikle söylediğini tahmin ettiğim, “yüzgeciyle benim başımı aşağı indirip, beni boğmaya çalıştı” gibi abartılı sözler ve medyanın “jaws” vari haberleri durumu gerçeklikten daha da uzaklaştırıyor. Korku, bilimin ve mantığın ötelenmesine neden oluyor. Bu nedenle konuyu, hayatını deniz kaplumbağalarını korumaya adamış, yıllardır bu konuda çalışmalar yürüten WWF-Türkiye Doğa Koruma Yönetmeni Ayşe Oruç’a sorduk. Oruç, “Doğada nasıl davranmamız gerektiğini bilirsek, insan ve yaban hayvanları birbirlerini rahatsız etmeden aynı ortamlarda birlikte yaşayabilir” diyor.- Deniz kaplumbağaları 100 milyon yıldır gezegenimizde yaşıyor ama insanlara saldırma haberleri son birkaç yıla mahsus. Kaplumbağalar vahşileşmediğine göre neden bu haberleri daha sık duyuyoruz?
-
Ayşe Oruç (WWF-Türkiye) Deniz kaplumbağaları neyle besleniyor? İnsanları ısırması onlara verilen yiyeceklere alıştığını veya tercih ettiğini gösterir mi?
- Deniz kaplumbağalarını kim besliyor?
-
Kaplumbağaların beslenmesini nasıl durdurabiliriz? İlgili kurumların uyarıları sizce yeterli mi? Bu konuda cezai bir yaptırım var mı?
-
İnsanlar deniz kaplumbağalarının tercih ettiği alanlara girmez, kaplumbağaları besleme sona ererse bu ve benzeri haberleri duymayacağımızı söyleyebilir misiniz? Kaplumbağaların yaşadığı bölgelerde denize girenlere ne önerirsiniz?
-
Saldırgan kaplumbağaların rehabilite edildiğine dair de haberler okuduk. Bu mümkün mü? Bir davranış bozukluğundan mı bahsediyoruz burada?
***
Deniz kaplumbağalarının sayısı arttı
mı?
Foto: WWF-Türkiye |
Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) Deniz Kaplumbağaları Uzmanlar Grubu, 2015 yılı sonunda, iri başlı deniz kaplumbağası (Caretta caretta) için küresel ölçekte yaptığı değerlendirme sonuçlarını açıkladı. 1996 yılında IUCN Kırmızı Listesi’nde ‘tehlikede (EN)’ statüsünde yer alan Caretta caretta türü deniz kaplumbağasının yeni statüsü, popülasyon açısından tehlikenin biraz daha azaldığını gösteren ‘duyarlı (VU)’ oldu. Akdeniz Havzası ölçeğinde ise Caretta carettaların yeni statüsü, yine nüfus artışına dayanarak ‘düşük riskli (LC)’ ilan edildi. Deniz kaplumbağaları göç eden türler arasında yer alıyor. Yumurtadan çıkan her bin yavrudan ortalama biri erişkin olabiliyor. Bir bireyin ergin hale gelmesi ve yumurta bırakabilmesi için yaklaşık 20 yıla ihtiyaç duyması, koruma çalışmalarının sonuçlarını değerlendirebilmek için en az 20 yıllık sürekli bir çaba gerektiriyor. Bu yüzden de Caretta carettalar açısından tehlike geçti demek için erken. Yeşil deniz kaplumbağası halen ‘tehlikede’ statüsünde.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)