Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın raporu, bugüne kadar söylediklerimizi
haklı çıkarıyor. Rapora göre, 31 il su kirliliğiyle savaşıyor,
Çanakkale’nin havasını termik santrallar kirletiyor
Özgür Gürbüz-BirGün/8 Mayıs 2017
|
Büyütmek için tıklayınız |
Ne zaman Türkiye’nin
çevre sorunlarından bahsetsek, bu sorunları çözmekle yükümlü iktidar ya bu
sorunları görmezden geliyor ya da çözdüğünü iddia ediyor. Bu yüzden,
Türkiye’nin çevre sorunlarını bu defa iktidarın elindeki Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı’nın 2016 yılında hazırladığı rapordan alarak anlatalım. Raporun adı,
‘Türkiye Çevre Sorunları ve Öncelikleri Değerlendirme Raporu’.
31 ilin suyu kirli
Bakanlığın
raporuna göre Türkiye’de su kirliliğinin öncelikli sorun olduğu il sayısı 31.
Bir başka deyişle tüm illerin yüzde 38’inde su kirliliği sorunu var. Bu sorunu
hava kirliliği izliyor. Türkiye’nin 26 ilinde hava kirliliği en büyük çevre
sorunu. 21 ilde ise atıklar en büyük sorun. Gürültü kirliliğini en önemli
problem kabul eden il sayısı iki; Eskişehir ve Adana. Sivas ise en önemli çevre
sorununun erozyon olduğunu söyleyen tek il. Bu sonuçlar hem bakanlığın hem de
ilgili kurumların anketlere verdiği yanıtlardan elde edilmiş. Sokaktaki insanın
algısı değil, bizzat konularla uğraşan kişilerin görüşleri.
Raporda önemli
saptamalar var. “Su kirliliğinin birinci öncelikli sorun olduğu illerin
Meriç-Ergene, Marmara, Susurluk, Gediz, Batı Akdeniz, Kızılırmak, Çoruh, Van
Gölü ve Asi havzalarında yoğunlaştığı söylenebilir” diyor. Anlamı şu,
endüstriyel ve tarımsal üretim yaptığımız neredeyse her noktada suyu
kirletiyoruz. Temiz üretime geçememişiz. Gördüğünüz ve “yatırım” diyerek
sevindiğiniz fabrikalar, tarım arazileri doğayı ve dolayısıyla sizleri
zehirliyor. Bizi kıskanıyor diye palavralar attığımız Avrupa ülkelerinde
suların neredeyse her damlası arıtılıp doğaya geri verilirken biz yatırım adı
altında suyumuzu kirletmekle meşgulüz.
‘Projeler’ varsa temiz deniz yok
Sadece su mu,
denizlerimiz de bu durumda. Yüzme sularının ‘çok iyi’ olduğu tek deniz Akdeniz,
o da Antalya ili verilerine göre. Marmara Denizi’nde ‘çok iyi’ sınıfına giren
yüzme suyu hiç yok. Burası iktidarın yatırımlarıyla övündüğü, oy toplamak için
gösterdiği projelerin toplandığı il değil mi? Demek ki hayra yorulan ‘yatırım’
kelimesinin içi ‘şer’miş. Yatırım, icraat veya proje diye bize yutturulanlar
denizlerimizi kirleten ama muhtemelen birilerini zengin eden faaliyetlerden
başka bir şey değilmiş. Türkiye’nin en çok yatırım yapılan, ‘en gelişmiş’ ilerinde
temiz deniz olmamasını hangi büyüme kıstasıyla açıklayabilirsiniz?
Rapora göre santrallar havayı kirletiyor
Seçim öncesi
törenle açtığınız işletmelerin suyumuzu, toprağımızı ve havamızı kirlettiğini
ben söylemiyorum. Çevre Bakanlığı raporu aynen şöyle diyor: “Hava kirliliğinin
birincil kaynağının imalat sanayi olduğu illerin, Marmara Bölgesi’nde
yoğunlaşması (İstanbul, Kocaeli, Bilecik, Bursa) dikkat çekicidir”. Raporun
Çanakkale’de hava kirliliğinin öncelikli nedeninin termik santrallar olduğunu
belirtmesi de oldukça ilginç. Bunu rapora yazıp, Çanakkale’ye 10’dan fazla
termik santral yapılmasına izin vermenin nasıl bir mantığı olabilir? Laf olsun
diye mi hazırlıyorsunuz bu raporları? Yoksa Çevre Bakanlığı’nın sözü Enerji
Bakanlığı’na geçmiyor mu?
Atık sorunu gitgide büyüyor
Atıkların en
önemli sorun olduğu illere bakalım. İzmir, Sakarya ve Uşak’ta sanayi atıkları;
Afyonkarahisar, Burdur ve Bilecik’te mermer ocaklarının atıkları, Bolu’da
kanatlı hayvan atıkları… Liste böyle uzayıp gidiyor. Adına yatırım, kalkınma
dediğimiz işletmelerin doğayı nasıl kıskaca aldığını görebiliyor musunuz?
Kömür ve mermer değil toprak, hava ve su lazım
Görülen o ki,
Türkiye sanayi ve endüstrinin insan ihtiyaçlarına yanıt vermek için var olduğunu
anlayamamış. Dünyada da benzer üretimler yapılıyor ama gelişmiş dediğimiz
ülkelerde bu faaliyetlerin çevreye zararları en aza indirilmeye çalışılıyor.
Denetimler, yasalar gevşetilmiyor. Çok iyi biliyorlar ki, insanın yaşamak için
mermere, kömüre ya da paraya değil öncelikle temiz hava, su ve toprağa ihtiyacı
var. Termik santral hava kirliliğine yol açar deyip o bölgedeki termik
santralların sayısını ikiye, üçe katlamak bizim çevre meselesini hiç
anlamadığımızı gösteriyor. Türkiye’de bacası tüten bir fabrika, yatırım diye
pazarlanan yeni bir işletme, törenle açılan bir tesis gördüğünüzde hemen
sevinmeyin. İki kere düşünün, belki de sağlığınızın elden gidişine,
çocuklarınızın ölümüne alkış tutuyor olabilirsiniz. Halbuki bambaşka bir
ekonomi, bambaşka bir gelişme mümkün.