Uçakların egzoz gazına kota bilet fiyatlarını 9 euro artıracak

Uçakların motorlarından çıkan karbondioksit oranına gelecek kota hem havayolları şirketleri arasında 'karbon borsası' kurulmasına hem de uçak fiyatlarının yükselmesine yol açacak.

Özgür Gürbüz - Yeni Aktüel Dergisi / 26 Nisan - 3 Mayıs 2007

Kyoto Protokolü'nün 16 Şubat'ta yürürlüğe girmesinin ardından sera gazı emisyonlarını düşürmek için devreye soktuğu mekanizmalardan biri olan emisyon ticareti, Avrupa Birliği (AB) içinde Ocak 2005'ten itibaren çalışmaya başladı. Buna göre firmalara atmosfere saldığı sera gazı oranlarına sınır değer getiriliyor. Bu kotaların altında ya da üstünde kalan miktarların serbest piyasada satılıyor. AB, halihazırda sistem içinde yer alan çimento, demir-çelik, enerji üreticileri gibi enerji yoğun işletmelere, 2008'den itibaren havayolu şirketlerini de ekleyecek.

Komisyon ilk olarak 5 bin 600 AB vatandaşı ile 200 organizasyonun görüşlerini aldı ve yüzde 82'si havayolu şirketlerine de kota konmasına sıcak baktı. Çevre komisyonu üyesi Stavros Dimas sonuçları, havacılık sektörünün sera gazı emisyonlarını azaltmasını, "fiyat artışına yol açsa bile gerekli bir adım olarak düşünenlerin geniş bir kitleyi oluşturduğu savı"nı pekiştiren bir gösterge olarak yorumladı. İstatistikler de Dimas'ı yanıltmıyor. AB içinde 1990 yılından 2003 yılına kadar olan sürede hava taşımacılığından kaynaklanan sera gazlarının oranı yüzde 73 arttı. Yine Temmuz ayında hazırlanan 245 sayfalık "Emisyon Ticaretini Kanatlandırmak" adlı raporda ise havacılık sektörünün emisyon ticaretine dahil olmasının başedilemez bir ekonomik yük getirmeyeceği ve yasal olarak sakınca doğurmayacağı sonucu yer aldı. Yapılan araştırmalar, işin mali boyutunun gidiş-dönüş biletlere yansıyacağını ve biletlerde 9 euroluk bir fiyat artışına yol açacağını ortaya koyuyor.

AB dışındaki ülkelerin tavrı
Ucuz hava taşımacılığına alışmış Avrupalı yolculardan, sektör temsilcilerine kadar geniş bir alanda uzlaşma sağlanmasına rağmen yine de her şey güllük gülistanlık değil. AB'yi tedirgin eden İngiliz Muhafazakar Parti üyesi, AB milletvikili Coroline Jackson'ın da açıkça söylediği gibi AB dışı ülkelerinin bu plana nasıl bakacakları. Jackson, "Komisyon, bizim firmalarımızı haksız bir biçimde dezavantajlı duruma düşürmeyecek, daha geniş ölçekli bir anlaşma için çalışmalı" diyor ve ekliyor: "Emisyon ticaretine dahil olmak en uygun çözüm. Bilet fiyatlarında bir artış veya yakıt vergisi getirmek ne yolcular ne de şirketler için adil değil".
Şu andaki planda, AB içinden kalkan tüm uçakların, uluslararası uçuşlarla beraber sisteme dahil olması öngörülüyor ve bunun AB şirketlerini yabancı firmalara karşı koruyacağı düşünülüyor. Komisyon, bu kuralın ülke farkı gözetmeksizin tüm şirketlere uygulanması gerektiğini düşünüyor ama ülkeler değil, uçaklar söz konusu olduğunda kimin limitleri belirleyeceği belli değil. Belli olmayan bir başka nokta ise AB dışından gelip, AB içi aktarma yapan uçakların sisteme nasıl dahil edileceği. Ayrıca, başta iki büyük firması yakınlarda iflas etmiş olan Amerikan havacılık sektörü olmak üzere, yabancı şirketleri bu konuda ikna etmek de kolay olmayacağa benziyor. Avrupa Havayolu Endüstrisi her ne kadar emisyon ticaretini ekstra vergilere tercih ettiğini söylese de, bunun AB içi uçuşlarla sınırlandırılmasını öneriyor. Şimdi top yine Komisyon'da. Uzmanlarla düzenli toplantılar düzenlenecek, görüşler alınacak ve 2006 yılı içinde bu sorunları çözmesi beklenen bir resmi yasa önerisi hazırlanacak. Görünen o ki, bu yasa tasarısının 2006 yılında AB'ye uçuşları olan yerli şirketlere bir "Karbon kıyağı" ya da bir "Karbon karmaşası" olarak geri dönme olasılığı da hayli yüksek.

Türk uçakları standarta uyuyor
THY'dan Uçak Yüksek Mühendisi Levent Demirel, "Emisyon kotalarının AB üyesi olmayan havayolu şirketlerine nasıl yansıtılacağı henüz tartışma safhasında olduğundan bu hususun rekabeti nasıl etkileyeceğini bugünden öngörmenin zor olduğunu" söylüyor ve ticari uçak motorlarında egzoz emisyonu değerlerinin motorun tasarımına bağlı olduğuna dikkat çekiyor. Demirel, THY'nın mevcut filosunda bulunan ve önümüzdeki dönemde filoya katılacak olan uçaklara takılı olan motorların hepsinin, egzoz emisyonları ile ilgili olarak dünya çapında kabul edilen ICAO Annex 16 Volume 2 standardına uyduğuna dikkat çekiyor.
Havayolu taşımacılığının yol açtığı sera gazı emisyonları, AB içindeki toplam emisyonların yüzde 3'üne denk geliyor. AB'yi endişelendiren nokta, diğer sektörlere göre artışın çok daha hızlı olması ve böyle bir sektörün mekanizma dışında bırakılarak tüm çabaların ciddiyetine gölge düşürülmesi. Çevreci ve yeşillerin baskısı da cabası. İçlerinde Greenpeace ve WWF'in de bulunduğu 10 çevreci STK, halihazırda Komisyon üyelerine bu konunun çözülmesi gereken ilk ve en acil adım olduğunu konusunda hemfikir olduklarını bildirdi.

Emisyon Ticareti
2004 yılından bu yana Avrupa Birliği içinde uygulanan Emisyon Ticareti'ne yaklaşık 12 bin işletme dahil. Her işletmenin kendine ait kotaları var ve yıl içerisinde karbondioksit (CO2) eşdeğeri emisyonlarını bu kotaların altında tutmak zorundalar. Tutamadıkları takdirde kotalarının altında kalmayı başarmış diğer firmalardan bir çeşit "kontenjan" satın almak durumundalar. Her CO2 hissesi için karşılığında serbest piyasada oluşan fiyatı ödemek zorundalar. Şu an için CO2'nin tonu, önceki güne göre 75 euro sent daha arttı ve dün itibariyle 22 euro 35 sente ulaştı.

Yenilenebilir enerji pazarı 2008'de iki katına çıkabilir

Buzulların Erimesinden Kyoto'ya: Küresel Isınma 4

Son 3 yılda yüzde 68 büyüyen yenilenebilir enerji pazarının 2008'e kadar ikiye katlanması bekleniyor. Yenilenebilir enerji pazarındaki bu ivme, sektörde halen 30 milyar dolar civarında olan yıllık yatırım miktarını da 2014 yılına kadar 100 milyar dolara çıkaracak.

Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / 4 Aralık 2005

Çin'in Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu Başkan Yardımcısı Zhang Guobao yenilenebilir enerji için, "Önemli ekonomik ve çevresel faydalar sağlayıp, yoksulluğu azaltıyor" diyor. Rüzgar, güneş ve hidroelektrik enerjinin enerji güvenliğine katkı yapacağını düşünen Çin, gelecek 15 yıl içerisinde bu kaynaklara tam 180 milyar dolar harcayarak elektrik üretimindeki payını yüzde 15'e çıkarmayı planlıyor.

Son 3 yılda yüzde 68 büyüyen yenilenebilir enerji pazarının 2005-2008 arasında da ikiye katlanması bekleniyor. 2014 yılında yıllık yatırım miktarının 102.4 milyar doları bulacağı tahmin edilen sektörün gelişiminin ardında, küresel ısınma ve yükselen petrol fiyatları yatıyor. 1 kilovatsaat (kWs) elektrik üretimi için kömür santralleri kullanılırsa 0.7-1 ton arası CO2 emisyonu salınıyor. Petrolde bu rakam 0.72, doğalgazda ise 0.42 ton. Rüzgar santralleri ise kömür santrallerinin yüzde 1'i kadar emisyona yol açıyor. Güneş, jeotermal, biyokütle gibi kaynakların kurulduktan sonra tek maliyetlerinin işletim giderleri olması, petrol fiyatlarından etkilenmemesi, ulusal kaynaklar olması, çoğu yerde iletim hatları gibi ek masraflara neden olmaması ve hiçbir atık bırakmaması diğer enerji kaynaklarıyla rekabette avantaj sağlıyor. Bazı hükümetlerin sabit fiyat tarifeleri ve vergi indirimleriyle bu kaynakları desteklemeye başlaması, araştırmaların yoğunlaşmasına ve fiyatların da düşmesine neden oluyor.

Yeni iş alanları
Küresel ısınmadan en çok etkilenecek sektörlerin başında gelen tarım sektöründe, biyodizel ve enerji bitkileri tarımı yeni iş alanları olarak beliriyor. Üretimde olası düşüşler de fiyatların artmasına neden oluyor. İnşaat sektöründe verimlilik öne çıkıyor ve nakliye ücretlerinin artması bina yapımında daha hafif materyallerin öne çıkmasını sağlıyor. Enerji fiyatlarında artış kaçınılmaz gibi göründüğünden enerji verimliliği sadece beyaz eşyalarda değil her türlü elektronik eşyada aranmaya başlanıyor.

Yakında profesyonel izolasyoncular ve izolasyon şirketleri ortaya çıkarsa şaşırmamak gerek. Otomotiv sektöründe enerji yoğunluğu düşük araçlara talep olması bekleniyor. Otellerde su ve elektrik kullanımında vana ve düğmelerin yerine otomatik ve süreli olarak çalışan duş ve elektrik lambaları halihazırda kullanılmaya başlandı bile. Bunlarla beraber şirketler ve kamu kuruluşlarında bu konularda uzman kadro gereksinimi de ayrı bir iş kolu yaratacak. Hidrojen enerjisi, karbon depolama gibi yöntemlerin de gelecekte sektörel bir hal almaları sürpriz değil.
Tüm zorluklarına rağmen küresel ısınmayı yavaşlatmak için gereken bilgi birikimi ve teknolojiye sahip olmak insanlığın en büyük kazancı. Türkiye'de emisyon indirimleri için en büyük avantaj enerjinin etkin kullanılması ve büyük yenilenebilir enerji potansiyeli. Elektrik İşleri Etüd İdaresi, yüzde 20-30 oranında tasarruf potansiyelinden bahsediyor ve bunun "karbonca"sı 40-45 milyon ton CO2 emisyonu demek. Yani neredeyse tüm Türkiye'nin toplam emisyonunun beşte biri. Hükümetlerin politikalarını değiştirmekten verimli teknoloji tercihine, küresel ısınmayı durdurmaktan tasarruf yapmaya her şey aslında bizim elimizde.

Yenilenebilir enerjiye geç olmadan geçmeliyiz
Dr. Ümit Şahin
Türkiye Yeşilleri İklim Değişikliği Koordinatörü
Küresel ısınma petrole ve diğer fosil yakıtlara ileri derecede bağımlı bir ekonomik sistem içinde yaşamanın sonucu. Yapılması gereken şey elektrik enerjisini rüzgar ve güneşten elde eden, enerji kullanımı en düşük, verimliliği en yüksek bir enerji politikasına sahip, aşırı tüketimi frenleyen ve kendini yenileyebilen bir ekonomik sisteme vakit çok geç olmadan geçmektir.

Türkiye AB'de en çok rüzgar potansiyeli olan ikinci ülke
Metin Atamer
Rüzgar Enerji Santralleri Yatırımcıları İşadamları Derneği
(RESYAD)
Genel Sekreteri
RESYAD olarak son üç senedir Kyoto'yla ilgili gerekli her merciyle görüşmemize rağmen bir sonuç alamadık. Rüzgar, güneş, jeotermal, dalga enerjisi, rezervsiz hidroelektrik santraller, biyokütle santrallerinin önündeki bütün engeller kalkarsa, AB üyesi ülkelerin içinde en çok rüzgar potansiyeli olan ikinci büyük ülke olarak bize yeni ufuklar açabilir.

Küresel sıcaklık yükselişi 2ºC 'de sabitlenmeli
Yeşim Aslan
Greenpeace Akdeniz İletişim Sorumlusu
Greenpeace olarak Kyoto protokolünü onaylamayan ABD, Avustralya, Türkiye gibi ülkelerin bu sürece bir an önce dahil olmalarını istiyoruz. İklim değişikliğini kontrol altına alamazsak, dünya dönüşü olmayan felaketlere sürüklenecek. Greenpeace, iklim politikasının hedefinin, ortalama küresel sıcaklık yükselişini 2ºC'ye ulaşmadan sabitlemek olması gerektiğini düşünüyor.

Yetkililer işin ciddiyetinin henüz farkında değil
Doç. Dr. Ergin Duygu
Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü
Türkiye'de yerel insan etkinlikleri, yanlış uygulamalar ve küresel iklim değişikliğinin etkisiyle sinsi şekilde gelişen kuraklaşma, bu arada yaygın kirlenmeyle yeraltı su kaynakları ve toprağın kirlenmesi, çölleşme ve biyoçeşitlilik ile ekosistem kaybı sonucunda gelişen fakirleşme, kırsal göç, kentleşme gibi sorunlar yetkilileri ve kamuoyunu henüz gerektiği gibi ilgilendirmiyor.

Enerji Tüketimi, Yoğunluğu ve Kişi Başı Tüketim






Ülke

Tüketim(MTEP)

Enerji yoğunluğu

Kişi başına enerji tüketimi(TEP/nüfus)

Japonya

520,7

0,09

4,09

Yunanistan

28,7

0,2

2,62

ABD

2281,5

0,25

7,98

Türkiye

83,6

0,38

1,06

OECD

8970

0,19

4,68

Dünya

10029

0,29

1,64

Sektörde Türkiye Çin'in ardından ikinci sırada
* Üretim maliyetleri kilovatsaat başına küçük hidrolar için 4-7 sent, rüzgarda 4-6 sent, biyokütlede 5-12 sent ve jeotermalde 4-7 sent aralığında.
* Türkiye'de 70 bin konut halihazırda jeotermalle ısıtılıyor, güneş ısıtıcılarında Türkiye Çin'in ardından ikinci sırada.
* 2004'te yapılan 8 milyar euro değerindeki, 8 bin MW'lık yatırımla rüzgar enerjisi dünyada 48 bin MW'lık kapasiteye ulaştı.
* Rüzgar enerjisi sektörü 100 bin kişiye istihdam sağlıyor.
* 1 kilovatsaat elektrik üretimi için kömür santrallerinden 0.7-1 ton arası emisyonu salıyor. Bu rakam petrolde 0.72, doğalgazda 0.42 ton. Rüzgar santralleri ise kömür santrallerinin yüzde 1'i kadar emisyona yol açıyor.
* Çin, 15 yıl içerisinde yenilenebilir kaynaklara 180 milyar dolar harcayarak üretimdeki payını yüzde 15'e çıkarmayı hedefliyor.

Buzulların Erimesinden Kyoto'ya: Küresel Isınma III

Emisyon kotaları Çimento ve Demir-Çelik sektörlerini zorlayacak

Küresel sera gazlarının yüzde 6'sı demir-çelik sektöründen, yüzde 5'i çimento sektöründen kaynaklanıyor. Enerji yoğun iki sektörü de emisyon kotaları konusunda zor günler bekliyor. Diğer sektörlerde ise iklim koşullarının değişmesi ana etken.

Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / 3 Aralık 2005

Küresel sera gazlarının büyük bir bölümü petrol, kömür ve doğalgaz gibi fosil yakıtlardan kaynaklanıyor. Enerji çevrim santralleri bu yakıtları elektrik enerjisine dönüştürmek için yakarken, demir-çelik ve çimento gibi enerji yoğun sektörler de bu yakıtları kullanıyor ve sera gazı emisyonlarıyla boğuşmak zorunda kalıyor. Halihazırda kaynak sıkıntısının çekildiği, Çin'in sektörü tedirgin ettiği bir dönemde, başta Kyoto'ya taraf olmuş emisyon ticareti içinde yer alan ülkelerdeki sektör temsilcileri olmak üzere herkes konuya yakından takip ediyor. Yılda 16,7 milyon ton çelik üreten ve 1,5 milyon ton ihracat yapan Türkiye çelik sektörünün lideri Erdemir’in emisyonları yılda 5,5 milyon tonu buluyor. Erdemir, 2005 yılı hedefi olan 5,2 milyon tonu tuttursa bile tek başına Türkiye’nin toplam emisyonlarının 40’ta 1'ini tek başına üretmeye devam edecek. Bu sadece Erdemir’e özgü bir sorun değil. Tam tersine Erdemir yabancı demir-çelik şirketleriyle kıyaslandığında listenin ortalarında yer alıyor. Belçikalı Sigmar firması 1 ton çelik üretirken 1.06 ton Co2 salımı yaparak listenin en başında yer alırken, Tata Steel 1 ton çelik üretimi için 2,51 ton Co2 salımı yapıyor. Erdemir’de bu oran 2,05. Demir-çelik sektörü emisyon oranlarını azaltmak için alternatif yakıtlara, enerji verimliliğine ve bununla birlikte üründe yeniliğe gidiyor. Aynı ürünler daha az hammadde ile üretilmeye çalışılıyor Otomobiller son 12 yılda yüzde 25 hafifledi, 1973’te 40 gram alimünyum harcanarak imal edilen teneke meşrubat kutusu bugün 28 gram harcanarak üretiliyor.

Nakliye ve gıda ürünlerinde fiyatlar artacak
Yoğun enerji kullanımından dolayı emisyon kontrolünden etkilenecek diğer sektörlerde de benzer sorunlar ve çözüm arayışları var. Elektrik üreten ve fosil yakıt kullanan tüm termik santraller, yine küresel emisyonların yüzde 5’inin salımından sorumlu çimento sektörü, kağıt, seramik, cam endüstrileri ve rafineriler emisyon kontrolünü ciddiye almak zorunda. AB içindeyseniz ya da Kyoto’ya taraf olmuşsanız bundan kaçışınız yok. İklim değişikliği sanayiciyi sadece emisyonlar yüzünden de zor durumda bırakmıyor. Tarım, turizm, sigorta, gıda, sağlık, inşaat sektörlerini oldukça zorlu bir dönem bekliyor. Daha sıcak yazlar sulama ihtiyacını arttıracak, doğal afetler hasadı etkileyecek, nakliye ücretlerinin artması sebze ve meyve fiyatlarını arttıracak. Hasar ödemelerindeki artış sigortacıları zora sokacak, poliçe bedelleri yükselecek ve bölgelere göre özel primler uygulanacak. Nakliye ücretleri artacak, enerjiyi verimli kullanmayan ulaşım araçlarına rağbet azalacak ve toplu taşımacılık ön plana çıkacak. Binalar, rüzgar, yağmur ve fırtınalara daha dayanıklı yapılacak ve binalarda enerji verimliliği ön plana çıkacak. Turizmle uğraşanlar giderek ısınan güney bölgelerde daha çok klima ihtiyacıyla karşı karşıya kalacaklar, aşırı sıcaklardan dolayı belki de turist sayısında bir düşüş bile yaşanacak.

Türkiye'ye etkisi
Adı üstünde küresel ısınma sadece kutupları ya da New Orleans'ı etkilemiyor. Her bölgenin iklim ve coğrafi koşullarına göre etkileri farklı. İTÜ Meteoroloji Mühendisliği öğretim üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Hükümetlerarası İklim Değişim Paneli'nin (IPCC) projeksiyonlara göre, Türkiye'de sıcaklıkların 2030 yılına gelindiğinde kışın 2 derece, yazın ise 2 ila 3 derece arasında artacağını öngörüyor. Yağışlar ise kışın yüzde 10 artarken yazları yüzde 5 ile 15 azalacak. Bununla birlikte topraktaki nem oranı yaz aylarında yüzde 15 ile 25 arasında azalacağını söyleyen Kadıoğlu, Akdeniz'deki deniz suyu seviyesinin de 2030 yılına kadar 18 cm., 2050 yılına kadar da 38 cm. yükselebileceğine işaret ediyor. Projeksiyonların dışında yapılan araştırmalar da iklim değişikliğinin ilk bulgularını gözler önüne seriyor. Ege bölgesinde kış ayları yağışlarında azalma, Van Gölü'nün su seviyesinde artış ve yaz aylarında gece sıcaklıklarında yaşanan artış bu belirtilere örnek olarak gösterilebilir.

Montreal'de neler oluyor
Montreal'de devam eden ve 9 Aralık'ta sona erecek olan 11. Taraflar Konferansı (COP11), Kyoto Protokolü’nün ilk resmi Taraflar Buluşması olması nedeniyle de büyük önem taşıyor. Toplantının en önemli tartışması sera gazı salımlarındaki düşüşün, son yıllarda tersine bir hareket göstermesi oldu. 1990-2003 yılları arasında EK-I ülkelerinin toplam sera gazı emisyonları yüzde 5,9 düşmüştü. Son yıllarda tersine bir süreç görülmesi Kyoto hedeflerine ulaşılıp ulaşılmayacağı konusunda kaygı yaratıyor.

AB'nin, Marakeş Uzlaşmaları’nın kabul edilmesi ve Kyoto dışında yeni bir tartışma başlatılması isteği diğer ülkelerden de büyük destek gördü. Bilindiği ABD ve Avustralya Kyoto'nun yerine gönüllülük esaslı bir yöntem istiyorlardı. Kyoto Protokolü’nün tüm uygulamaları için “kaynak belge” olarak adlandırılan Marakeş Uzlaşmaları, 30 Kasım 2005 günü kabul edildi ve Protokol süreci işlevsel olarak da yürürlüğe girmiş oldu. Türkiye gibi BM İDÇS Ek-I’de yer alan ancak Kyoto Protokolü Ek-B Listesinde yer almayan Beyaz Rusya, 24 Kasım 2005 tarihi itibarı ile Kyoto Protokolü’ne en son katılan ülke oldu. Beyaz Rusya’nın Ek-B kapsamında %5 azaltma yükümlülüğü alma önerisi, Türkiye’yi de yakından ilgilendiren önemli tartışma başlıklarından birisini oluşturuyor. Türkiye'nin de benzer bir yolu izleyip izlemeyeceği merak konusu. Toplantıda Türkiye, Çevre ve Orman, Dışişleri, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı; Elektrik İşleri ve Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü yetkilileri tarafından temsil ediliyor. COP11’de Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Rana İzci bir yan etkinlikte konuşmacı olarak yer alacak. Bölgesel Çevre Merkezi'nin (REC) kolaylaştırıcılığında toplantıya katılan Avrasya Stratejik Araştırmalar Vakfı ise bugüne kadar bir COP toplantısını izleyen ilk Türk sivil toplum kuruluşu oldu.

Günün Fosili Ödülü
Çevreci STK’ler her COP toplantısında, uygulamalara engel çıkaran ülke delegasyonlarına “Günün Fosili” ödülünü veriyorlar. Bu yılki ödül, Kanada’nın
katranlı kumlarını taşıyan bir kamyonla sembolize ediliyor. İlk 2 günün sonunda, ABD 8 puanla birinci, Suudi Arabistan ise 4 puanla ikinci sırada. Ayrıca çevreci kuruluşlar bugün tüm dünyada ABD'nin Kyoto'yu imzalaması ve temiz enerji kullanımının arttırılması için sokaklara çıkıyor. Türkiye'de İstanbul'da saat 13'te Kadıköy Numune Hastanesi önünden başlayacak yürüyüş, Kadıköy meydanında bir konserle son bulacak. İzmir, Bursa, Ankara, Bodrum ve İskenderun'da da küresel ısınmaya dur demek isteyenler yollara dökülecek.


Sektörel bazda enerjiden kaynaklanan CO2 emisyonları (2000-EİE)
Elektrik üretimi %41
Sanayi %27
Ulaştırma %17
Diğer sektörler %15


Bazı AB ülkelerinin emisyon ticareti kotaları ve Kyoto hedefleri
Ülke --- CO2 kotası(Mton) --- Kyoto hedefi*
Almanya 1497 --- % -21
Avusturya 99,01 --- % -13
Fransa 469,53 --- % 0
Estonya 56,85 --- % -8
Hollanda 285,9 --- % -6
Portekiz 114,5 --- % +27
İsveç 68,7 --- % +4
Birleşik Krallık 736,0 --- % -12,5

* 1990 yılındaki emisyon oranlarına göre yapacakları indirim