''Rüzgarcı PMUM'da zorlanıyor, yerli katkı için yönetmelik bekliyor''

Özgür Gürbüz-Yeşil Ekonomi / 15 Mayıs 2012

Türkiye'de ilk rüzgar santrali bundan 12 yıl önce faaliyete geçti. Avrupa'nın en büyük potansiyellerinden birine sahip Türkiye'de rüzgar kurulu gücü bugün 1800 megavatı geçti. Potansiyele bakınca Avrupa'daki diğer ülkelerin gerisinde kalındığı söylenebilir ama durumun 18 Mayıs 2005'den daha iyi olduğu da ortada. 18 Mayıs 2005, Türkiye'nin kısaca Yenilenebilir Enerji Yasası (YE) dediğimiz, yenilenebilir enerji kaynaklarına alım garantisi veren kanunla ilk kez tanıştığı tarih. Daha sonra değişikliklere uğrayan kanunun yeterliliği konusunda, özellikle güneş enerjisiyle uğraşanların hâlâ ciddi kaygıları var. Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Serdar Ataseven Yeşil Ekonomi için sektörün bugünkü durumunu, sorunlarını ve önündeki fırsatları değerlendirdi.


-Türkiye’de kurulu rüzgar santrallerinin kaç tanesi Yenilenebilir Enerji yasasından yani 7,3 sentlik alım garantisinden  yararlanıyor?


M. Serdar Ataseven
Türkiye’de kurulu gücümüz 1800 megavat. Bunların 687 megavatı yani, yaklaşık  yüzde 40’ı garanti fiyattan faydalanıyor. Geçtiğimiz yıllara kadar kimse bu sabit fiyattan yararlanmak istemiyordu. Çünkü Piyasa Mali Uzlaştırma Merkezi'ndeki (PMUM) fiyatlar daha kazançlıydı. Şu anda da bakarsanız aslında PMUM’da fiyat 7,3’ün üzerinde. Ama gün öncesi piyasasında yatırımcılar bir gün sonraki üretimini bir gün önceden bildirmek zorunda. Ülkemizdeki tahmin sistemleri henüz gelişmediği için, bu bildirim bazı zamanlar riskli olabiliyor. Bu nedenle yatırımcı garanti fiyata gidiyor. Başka enerji üretim sistemlerine sahip olan yatırımcılar biraz daha risk alabiliyor ve gün öncesi fiyatından yararlanıyor. Sadece rüzgar üretimi ile ilgilenen yatırımcılar ise risk almak istemediklerinden garanti fiyatı tercih ediyorlar. Avrupa’daki sistem üç saat öncesinden bildirim esasına dayanıyor. Oysa Türkiye’de, bir gün öncesinden hatta 36 saat öncesinden bildirim yapmanız gerekiyor. Bu da yatırımcıyı zor durumda bırakıyor. Çünkü rüzgar hafif yön değiştirip rüzgar türbinlerini pas geçtiğinde, 36 saat öncesinden yapılan tahminler tutmayabiliyor. Kısacası şu an enerji üretim tahminlerini sağlıklı yapamıyoruz. Kendi içinde dengelemesini yapabilen yatırımcılar PMUM’dan yararlanıyor. Yapamayanlar ise garanti fiyatı tercih ediyorlar.

-Rüzgar türbinleri için ilk yatırım maliyetleri nedir?

Avrupa'dan gelen rüzgar türbinlerinde, projeden projeye değişmekle birlikte, tüm yatırımlar (yol, inşaat, iletim hattı) dahil, yaklaşık kilovat kurulu güç başına 1100-1300 Avro arasında bir maliyet olduğunu söyleyebiliriz. Çin’den geldiğinde yaklaşık  yüzde 30 civarında indirim olabileceği tahmin ediliyor. Piyasada Çin üreticileriyle ön sözleşme imzalayan bazı firmalar var. Ama şu ana kadar hiçbir rüzgar türbininde Çin malı türbin kullanılmadı. Çinliler şimdilik Türkiye pazarında yok fakat pazara girmeye çalışıyorlar. Çünkü Türkiye karasal rüzgar pazarında en büyük ülke. TEİAŞ tarafından onaylanmış lisanslı veya lisanslanacak 11 bin megavatlık projemiz var.  2023 yılı hedefi 20 bin megavat. Bu veriler tüm Avrupa’nın ve özellikle de Çinli türbin üreticilerin iştahını kabartıyor.

-Daha önceki bir röportajınızda rüzgar türbinlerindeki çalışma kapasitesinin 3500 saat olduğundan bahsetmiştiniz. Bu da oransal olarak yüzde 40'lara denk bir kapasite faktörü demek. Bu durumda Türkiye için kilovatsaat başı üretim maliyetleri nedir?

Türkiye’deki rüzgar potansiyeli Avrupa’ya göre yüzde 25-30 oranında daha yüksek. Avrupa’da bir rüzgar türbini 2000-2500 saat çalışıyor. Türkiye’de ise 3000-3500 saat çalışıyor. 3500 saatin üzerinde çalışan santraller de var. Bunlar birincil rüzgar sahaları. İkincil rüzgar sahaları da olacak. Fiyat olarak Avrupa’ya göre daha düşük bir enerji alım fiyatımız var. Avrupa’da 9 Avro sentlere varan rüzgar fiyatları var. Ülkemizde 7,3 Avro sent. Bu fiyatın yerli katkı ile desteklenmesi gerektiğine inanıyoruz. Rüzgar projelerinin daha rahat finanse edilebilmesi için elektrik fiyatlarını garanti alım fiyatından daha yukarı çekmek lazım.

-48 bin megavatlık ekonomik teknik potansiyelin ne kadarı hayata geçirilecek?

Belirtilen 48 bin megavatlık teknik kapasite, Yenilenebilir Enerji Müdürlüğü'nün, ülkemizdeki rüzgar enerjisi potansiyelini belirleme çalışmalarına göre verdiği rakamdır. Kıyılarımızdaki rüzgar enerjisinin de dahil olduğu teknik potansiyeldir. Türkiye’de tüm yatırımları hayata geçirdiğimizde çıkabileceğimiz maksimum potansiyeldir. Bununla birlikte rüzgar potansiyelinin var olması yeterli değil. Bunun yanısıra rüzgardan üretilen elektriğin bağlanacağı trafo merkezlerinin olması, bağlantı ve üretim şebekelerinin güçlü olması gerekir.

TEİAŞ’ın 2013 sonuna kadar verdiği 11 bin megavatlık kapasite var. 2023 yılı hedefimiz 20 bin megavat. Ayrıca ülkedeki enerji ihtiyacına ve enerji üretim tesislerinin üretimine bağlı olarak her yıl 1000 megavat kapasite arttırımı yapılacak. Bu sektör adına sevindirici bir durum. Ülkemizde sürdürülebilir bir rüzgar sektörünün olduğunun göstergesi.  Bu, hedefin altının boş olmadığının, TEİAŞ tarafından destekleneceğinin kanıtıdır. Artık rüzgar için enerji sektöründeki iyi oyunculardan biridir diyebiliriz.

-Rüzgar enerjisinin sorunları geçtiğimiz Ocak ayında Enerji Bakanlığın’da yapılan bir toplantıda dile getirilmişti. O zamandan bu yana sorunlarla ilgili olumlu gelişmeler var mı?

17 Ocak’ta yaptığımız toplantıda dört ana konu üzerinde sorunlarımızı toplamıştık. Enerji Bakanlığın’dan yönetmelik değişikliği ile yerli katkı payının uygulanabilirliğinin sağlanmasını istemiştik. Enerji Bakanlığı'ndaki çalışmalar sürüyor, henüz yayımlanmadı. Yayımlandığında uygulanabilir bir yönetmeliğin çıkacağını umuyoruz. Parçalar yurtdışından getirilse bile, Türkiye’de montajı yapıldığında, yerli sayılması ve teşvik kapsamına alınması sektörün hızla gelişmesine büyük katkı sağlayacak ve yerli katkı payı uygulaması sadece kağıt üstünde kalmayıp, hayata geçmiş olacak. Yan sanayimizin gelişmesinden sonra yüzde 100 yerli olsun diyebiliriz. Bu şekilde yapılacak bir düzenlemenin sektörün önünü açacağını ve yerli kullanımına yönlendireceğini düşünüyoruz. Böylece yan sanayi de kısa sürede gelişecektir. İkinci sorun ise yerli teşvikten faydalanma süresinin 2015 yılı ile sınırlandırılmış olmasıydı. 2012 yılının ortasına geliyoruz. Yabancı bir yatırımcının Türkiye’de yatırım kararı alıp, üretime başlaması ve uygulamaya geçmesi arasındaki süre 2015’ten daha uzun sürüyor. Bu nedenle bu sürenin 2020 yılına kadar uzatılması gerektiğini ilettik. 2023 yılına kadar uzatılsa daha da uygun olur. Çalışmalar var ama sonuca ulaşmış değiliz. Enerji komisyonundan sonucu bekliyoruz. Ayrıca radarla ilgili EPDK’dan bir talebimiz olmuştu. Henüz somut bir adım yok. Yatırımların yapılması için bu tür sorunların bir an önce çözüme kavuşturulmasını bekliyoruz. TEİAŞ’tan havza planlaması yapılmasını talep etmiştik. TEİAŞ’tan somut bir adım geldi. 2013 yılına kadar açıkladığı kapasiteden sonra, gerekli havza planlaması çalışmalarının yapılarak, ülkemizdeki gelişmeye paralel, her yıl 1000 megavatlık kapasite ayıracaklarını açıkladılar. Sektör açısından sevindirici bir durum. 

Bu söyleşi 15 Mayıs 2012 tarihinde Yeşil Ekonomi haber portalında yayımlanmıştır.

Çıralı’da neler oluyor?

Özgür Gürbüz-Birgün/13 Mayıs 2012

Antalya’nın Kemer ilçesi sınırlarındaki Çıralı kumsalında geçen hafta alışılmadık ziyaretçiler vardı. Dozerler, oraya denize girmek için gelmedikleri belli olan çevik kuvvet ile jandarma birlikleri ve Antalya Orman Bölge Müdürlüğü’ne bağlı ekipler gibi...

Çıralı'da yıkım protesto ediliyor.
Güvenlik kuvvetlerinin eşliğindeki dozerler Çıralı’daki dört pansiyonu yıktı. Yaşanan arbedede 25 kişi gözaltına alındı. Çıralı, sadece zenginlere hizmet eden, kumsalları halka kapatan otellere henüz boyun eğmemiş Türkiye’deki birkaç sahilden biri. Çok katlı yapılaşmaya kurban gitmemiş, çok uluslu şirketlerin eline geçmemiş turizm köylünün geçimini sağlar olmuş. Sorumlu ya da sürdürülebilir turizmin nadir örneklerinden, üniversitelerde ders niyetine okutulacak türden. Sosyal sorumluluk naraları atan dev şirketlerin hiçe saydığı değerleri köylü benimsemiş, kumsala yumurta bırakan deniz kaplumbağalarına (Caretta Caretta) bile sahip çıkmış.

Peki sahilde, Çıralı’da bu dozerlerin işi ne? Sahi, Çıralı’da neler oluyor?

Çıralı’da olan biteni yorum yapmadan anlatayım. Hukukun ‘guguk’ olduğu ülkemde kendime ve gazeteciliğe saygım bunu gerektiriyor. Öncelikle Çıralı’daki yıkımın arkasında bir mahkeme kararı olduğunu ve bu işlemin hukuken doğru olduğunu söyleyerek işe başlamalıyız. İşlem hukuka aykırı değil ancak akla, vicdana ve mantığa aykırı. Çıralı devletin adeta papatya falına kurban gitmiş bir yer. Burası için bir bakıyorsun devlet ‘orman’ diyor, bir bakıyorsun ‘orman değil’. 1941 yılında bölgedeki bir parsel, orman alanı dışına çıkarılıyor ve Ulupınar köyünde yaşayanlar burada tarım ve hayvancılık yapmaya başlıyor. Sonrası yaz-boz tahtası gibi. 1976’da orman oluyor, 1989’da ise tekrar kadastro çalışması yapılıyor ve 2B arazisi olarak kabul görüyor. 1989’da bölgenin 2B olmasıyla köylüler pansiyonculuğa başlıyor, turizm ön plana çıkıyor. Öyle oteller, lüks restoran saçmalıkları falan değil; çoğu kendi halinde alçakgönüllü ev işletmeleri. Bu ülkenin koşulları içerisinde örnek sayılabilecek bir model kendiliğinden şekilleniveriyor. Devletin karşı çıktığı falan da yok. Pansiyonlara elektrik, su veriliyor. Daha da ilginci, birkaç yıl önce köylüler 5 bin TL karşılığında işletme ruhsatlarını bile alıyor. Yazar kasaları var, okul var, cami var, vergi ödüyorlar.

Yapı ruhsatı yok ama işletme ruhsatı var. Maliye bir süre önce köylülere 2B listesinde isminiz var, başvuru yapın hakkınız kaybolmasın diyor. Orman Bakanlığı ise tam tersini söyleyip, yıllarca 2B dediği yere bir anda ‘ormandır’ damgası vuruyor. Nisan ayında söz konusu arazinin 2B olmadığı iddiasıyla dava açıyor ve kazanıyor. Ardından dört pansiyon için yıkım kararı çıkıyor. Mahkemesi süren 90-100 pansiyon daha var. Çıralı’da evi yıkılan Mehmet Çetin 1940 doğumlu. Doğduğu, 72 yıldır oturduğu ev şimdi bir moloz yığını. Diğer pansiyonlar da yıkılırsa yüzlerce kişi sokakta kalacak. Köylüler nereye gidecek, nerede yaşayacak ve ne iş yapacak belli değil.

Bu ülkede orman ve kırsal alan üzerinde çalışan onlarca STK ‘2B Yasası’ olarak bilinen Orman Arazileri Kanunu’na çok sert tepki gösteriyor. Tema Vakfı, Doğa Derneği gibi sivil toplum örgütleri, Bakanlık’ın orman vasfını yitirmiş dediği birçok yerin basbayağı orman olduğunu söylüyor. 2B arazileri orman vasfını yitirmemiştir deyince kızanlar şimdi üzerinde 100-200 pansiyon olan araziye ormandır diyor. Ormandır diyor hem de yıllar sonra! Afyon’da istediği kadar içkiyi yasaklasınlar, ‘kafayı bulmak’ için memlekette malzeme çok. Hükümetin icraatları, gençleri alkole teşvik ettiği gerekçesiyle yasaklansa kimse itiraz edemez bence.

Şimdi sormak lazım, Üçüncü Köprü için ormanların yok edilmesine ses çıkarmayanlar Çıralı’da ormanı neden hatırladı?

Kiminle konuşsam aynı şeyi söylüyor. Ortak fikir, buradaki pansiyonlar yıkılıp, köylü göçe zorladıktan sonra bölgenin turizm alanı ilan edileceği ve 49 yıllığına kiraya verileceği yönünde. Hükümete yakınlığıyla bilinen Rixos’a söz verildi söylentileri ortalıkta dolaşıyor. Birkaç ay önce yine Çıralı’da 397 numaralı parselin bir bölümünün Ormanspor üzerinden bir şahsa kiralanması da bu şüpheleri arttırıyor. Parçalar birleştirilince insan bu önemli kumsal için ranta dayalı planlar mı yapılıyor diye sormadan edemiyor.

Antalya Barosu Çevre Komisyonu Başkanı Avukat Tuncay Koç da Çıralı’nın turizme açılmasına giden yolda çalışmalar yapıldığına inanıyor. “Geçen ay 2B davaları açılmamış olsa bunu söylemezdim” diyen Tuncay Koç, “Acil yıkım kararlarına, ek süre vermeden jandarmanın köylüyle karşı karşıya bırakılmasına anlam veremiyoruz. Doğal Hayatı Koruma Vakfı’nın (WWF) yaptığı bir plan var. O plana ve Çıralı’daki doğal yapıyı, köylüyü koruyacak yeni bir modele göre bir çözüm üretilebilir. Mevcut yapı korunarak mülkiyet sorunları halledilmeli” diyor.

***
2B SORUNU SANILDIĞINDAN DAHA BÜYÜK
Yeri gelmişken 2B yasası ile ilgili bazı tespitlere de yer vermek isterim. Tasarının tamamının yasallaşması ve uygulanması halinde Türkiye’de ilk etapta 410 bin hektarlık orman alanı satışa çıkacak. KKTC’nin 1,5 katı büyüklüğünde bir alandan bahsediyoruz. Doğa Derneği Genel Müdürü Engin Yılmaz, “Bu Meclis’ten çıkan ‘yararlı olmayan orman’ kavramı gelecekte ibretlik bir söz olarak hafızalara kazınacaktır. Doğa ve biyoçeşitlilik üzerinde geri dönülemez tahribatlara neden olacağı açık bir gerçek olan bu yasayı ve yasalaştıranları tarih unutmayacaktır” diyor.

Bu işin bir boyutu. İkinci boyutu ise rantla ilgili. Dönümü 20-30 bin TL eden arazilere 100-130 bin TL rayiç bedel biçiliyor. Köylü şaşkın, alma şansı yok. O alamazsa başta inşaat şirketleri olmak üzere malum rantçılar devreye girecek. Köylünün tarım, gecekondu yaparak işgal ettiği orman arazileri bu defa oteller ve toplu konutlarca hem de ‘yasal’ bir işgale maruz kalacak.

Tarih ve bu ülkenin çocukları gerçekten de bu yapılanları unutmayacak. Bu beton yığını ülkede olan biteni hatırlayacak kadar uzun yaşarlarsa tabi.

Çıralı'yı kurtarmak için bir dilekçe de sen yaz!

Çıralı'da işletme ruhsatına sahip, elektrik ve suyu bağlı, yıllardır turizme hizmet veren pansiyonların yıkılmak istenmesi çevrecilerin tepkisine neden oldu. Köylülerle güvenlik güçleri arasında arbade yaşandı, gözaltılar var. Türkiye'deki çevre örgütleri ise bölgenin yapılaşmaya açılacağı kaygısını taşıyor. Bu kaygının nedeni de yaklaşık üç ay önce Çıralı'da yaşananlar. Lütfen hatırlayın: 

2B arazileri orman vasfını yitirmemiştir deyince kızdılar. Şimdi de üzerinde pansiyon olan araziye ormandır diyorlar. Ne garip bir ülkede yaşıyoruz!
Çevreciler, Çıralı'daki yıkımı durdurmak için bir dilekçe kampanyası başlattı. Kampanyaya katılmak istiyorsanız aşağıdaki dilekçeyi imzalayıp Antalya Valiliği'ne fakslayabilir veya e-posta ile gönderebilirsiniz.

Faks
0 242 248 93 95

Dilekçe örneği aşağıdaki gibidir:

                   İVEDİ İŞTİR

ANTALYA VALİLİĞİ’NE
KONU:  Çıralı’daki yıkımın derhal durdurulması hakkında.

Kemer kaymakamlığına bağlı Çıralı sahilinde ve çevresinde bugün yaşanan yıkım olaylarını endişe ile izliyoruz. Turizm sezonunun açıldığı bu günlerde, bölgenin en önemli geçim kaynağı olan turizmin, pansiyonların yıkılması nedeniyle adeta çökertilmesini doğru bulmuyoruz. Ayrıca bölgedeki pansiyonlardaki yerli ve yabancı turistler yaka paça pansiyonlardan çıkartılmıştır. Bu durum, bölgenin yerli ve yabancı turistler nezdindeki vizyonunu yok eden bir gelişmedir. Türkiye’nin en önemli ekolojik alanlarından biri olan Çıralı sahilinin bütün medyanın gözü önünde göz göre yıkılmasını içimize sindiremiyoruz. Bizler, Çıralı’yı, ekolojik yaşamı, dogayı, çevreyi seven insanlar olarak, bu yıkımın derhal durdurulmasını talep ediyoruz.

Ayrıca bir yandan işletme ruhsatı verilen pansiyonlar hakkında, diğer yandan yasal olmadığı gerekçesi ile yıkım kararı verilmesini çelişkili buluyor ve idarenin birliği ve sürekliliği ilkesi ile bağdaşmaz görüyoruz.

Diğer yandan unutulmamalıdır ki: her yasal olan, meşru değildir. Bu yıkım kararı halkın nezdinde meşru değildir ve derhal durdurulmalıdır.

08.05.2012
isim:

imza:

Bir Gerze masalı

Özgür Gürbüz-Birgün / 6 Mayıs 2012 

Gerze Yaykıl Köyü - Foto: O. Gurbuz
Geçen hafta Sinop'ta Sinop Nükleer Karşıtı Platform’un düzenlediği panele katıldım. Bir otelin düğün salonunda düzenlenen panelde 500’e yakın dinleyici vardı. Kentte nükleer santrale karşı duranların sayısı ve direnci görülmeye değerdi. Panelden önce Gerze’nin Yaykıl Köyü’nü ziyaret etme fırsatım oldu. Köyde bir ağaç gördüm, yanında bir tane daha, onun yanında on daha... Yemyeşil bir yamaç ve yine yemyeşil tarlalar gördüm. Sis indi köye, sisin seyreldiği yerde deniz gördüm; masmavi ve hafifinden dalgalı. İstanbul'a geldim hepsi yok oldu. Bin yeşil var idi, bir yeşil kalmadı. Kötü bir masal gibi.

Köyün bir tarafı deniz diğer tarafı alabildiğine yeşillik. Vaat edilen cennet, hadi daha mütevazi olalım, filmlerdeki özlem duyulan köy sanki. Sinop’tan İstanbul’a dönünce Gerze’nin değerini daha iyi anlıyorsunuz. Başka bir dünyadan ödünç alınmış bir hayat gibi yaşadıklarınız; bir varmış, bir yokmuş.

BİR VARDILAR TEZ YOK OLDULAR
Herhalde biliyorsunuz; Efes Pilsen, Komili, Mc Donald’s ve Coca Cola gibi birçok markasını tanıdığınız (ve umarım boykot ettiğiniz) Anadolu Grubu, dört yıldır Gerzelilerin korkulu rüyası oldu. İstanbul'un Gulyabanisi neyse Gerze için de Anadolu Grubu o. Yaykıllılar termik santral istemedikleri için aylardır köy girişinde nöbet tutuyorlar. Nasıl tutmasınlar? 22 Ağustos 2011 tarihinde Anadolu Grubu’na bağlı ekipler gece yarısı köyde sondaj yapmaya gelmişlerdi. Köylüler bir gözü açık uyumanın ödülünü, sondaj ekiplerini geri püskürterek aldılar. Canlarını siper ettiler. 70-80 yaşında dede ve nineler panzerlerin, jandarmanın ve polisin karşısına çıktı. Canları yandı, gözleri biber gazından görmez oldu, gözaltına alındılar, tutuklandılar ama Yaykıl’ı ise ve kömüre boğmak isteyen firmaya geçit vermediler. “Korkunç şeyler gördüm” başlıklı yazımda o saldırıyı, insanlık faciasını yazmıştım. Hatırladıkça yüreğim sızlıyor. Köylü direndi. Jandarma, polis ve sondaj ekipleri bir daha köyün yakınında gözükmedi. Bir vardılar, tez yok oldular.

Gerze Yaykıl Köyü, nöbetteki köylüler - Foto: O. Gurbuz
Yaykıl Köyü girişindeki eylem çadırının kenarında, Şükrü Amca nöbette. Şükrü Akgöz, 82 yaşında. Geceleri eylem çadırına gelemediğinden yakınıyor ama gündüzleri elde baston o da nöbet bekliyor. Panzerleriniz korksun, Şükrü Amca nöbette. Sakalı yok ama masallardaki ermiş dedeler gibi kendisi. Bir geliyor, bir söylüyor, tüm masal aydınlanıyor. Nöbet çadırının ışığıydı Şükrü Amca, beni kendine çekiverdi, içimi aydınlattı.

KÖYE CANAVAR GELMİŞ
Ahmet Tiryaki, köyün muhtarı. Başta köyde termiğe karşı çıkanlar yarı yarıyaydı diyor. İş vereceğiz vaatleri ilk başta pirim yapmış ama sonra köydekiler Elbistan’daki, Adana Sugözü’ndeki termik santralleri gitmiş görmüş. Temiz kömürün masal olduğunu anlamışlar. 6 Ağustos’tan beri nöbette olduklarını söylüyor. Tiryaki, baskının yapıldığı geceyi anlatıyor. O gece Yeşil Gerze Çevre Platformu (YEGEP) şirketin halkı yanına çekebilmek için düzenlediği sünnet törenine misilleme yapmış, iki çocuğu sünnet ettirmiş. Şirket de sünnet düğününe elde sondaj makinesiyle gelmiş. Çocuklar korkmuş tabi ama cesaretlerini toplayıp birlik olarak makineyi de sahte sünnetçiyi de kovmuşlar. Sünnet dediğin ucundan azcık olur, bunlar tüm köyü, köydeki tüm ağaçları kesmeye niyetliymiş. Köye canavar kükreyerek gelmiş, gelmiş ama inleyerek köyü terk etmiş.

Gerze Yaykıl Köyü - Foto: O. Gurbuz
Öykünün bir de kadın kahramanları var. Masallardaki periler gibi göz açıp kapayıncaya kadar Gerze'den Yaykıl'a uçuveriyorlar. Bir bakıyorsunuz eylemdeler, bir bakıyorsunuz dertlerini türkü yapmış söylüyorlar. Sinop'un bu modern amazonları 30 Nisan'da ÇED raporuna itirazlarını sunmak için Ankara'ya gittiler. İller Bankası önünde yeri göğü inlettiler. Uzmanlar ÇED raporunda 57 farklı konuda yanlışlıklar tespit ettiler, 8 binin üzerinde dilekçe verildi. Toplantıda, Karadeniz Sahil Yolu nedeniyle Gerze’nin sağından solundan otoyolların geçeceği, bölgenin doğal özeliğini yitireceği ve ilçede zaten denize bile girilemediği gibi bir sürü asılsız iddia ortaya atılmış. Gerzeliler ise bunların hepsine yanıt vermiş. Sinop Orman Genel Müdürlüğü, DSİ İl Müdürlüğü, Gerze ve Sinop Belediyesi olumsuz görüş bildirmiş. Orman ve su kaynaklarına zarar verir denmiş. Resmi kurumların yarısına yakını ise mazeret belirterek toplantıya katılmamış. Toplantı, şirkete eksik belgelerini tamamlamak için süre verilmesiyle son bulmuş. İki belediye başkanından da detaylı rapor istenmiş. Sürenin ne zaman biteceği de belli değil. Aynı masallardaki gibi, belgeleri üç vakte kadar getir demişler, şirketi azat etmişler.

KÖYLÜLERİN YEMİNİ İSTANBUL'DAN DUYULMUŞ
Gerzeliler termik santrale karşı dayanışma içinde -Foto: O. Gurbuz
Gerzeliler Ankara'ya kadar gitmiş, köye, memlekete boş dönecek değiller. Dönüş yolunda Çatalağzı termik santraline uğramışlar. Termik santral savunucuları öve öve bitiremiyormuş santrali. Gerzeliler santrali görünce gözleri faltaşı gibi açılmış, sinirden elleri kolları zangır zangır titremiş. Çatalağzı'ndaki termik santrali gördükten sonra hep birlikte yemin etmişler. “Biz santrali istemiyorduk ama şimdi ölümüne istemiyoruz” demişler. İçlerinden biri, “Bu uğurda birkaç ceset vermek gerekirse o cesetlerden biri benimki olsun” demiş. Diğerleri de tekrar etmiş, “o ceset benimki olsun!”. Gerzelilerin yemini ta İstanbul'dan Anadolu Grubu'ndan duyulmuş. Ortalığı buz kesmiş. Ankara'da Enerji Bakanlığı'nda bu yemin kulaktan kulağa konuşulur olmuş. Bakan 'Gerze' kelimesinin bakanlıkta konuşulmasını yasak etmiş.

Gökten üç yeşil elma düşmüş. Biri Yaykıl Köyü'ne, biri Gerze'ye diğeri de memleketin tüm yayla, ova, dere ve akarsularına.