Türkiye ısınıyor nehirler kuruyor

Özgür Gürbüz-Birgün / 7 Aralık 2011

Güney Afrika’nın Durban kentinde süren iklim görüşmeleri salı günü itibariyle üst düzey görüşmelere sahne oluyor. Dünyanın geleceğiyle ilgili karar almakta politikacılar oyalanırken, bilim insanları uyarılarına devam ediyor. İngiltere Enerji ve İklim Bakanlığı tarafından İngiltere Meteoroloji Ofisi’ne hazırlattırılan ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 21 ülkeyi kapsayan rapor önceki gün Durban’da açıklandı.

Dünyayı nasıl bir felaketin beklediğini birçok kez okuduk ancak Türkiye üzerine detaylı analizlerin yapıldığı çalışma sayısı oldukça az. Bu rapor da onlardan biri, tam 130 sayfa. Rapor üç bölümden oluşuyor, mevcut durum, gelecek öngörüleri ve etkileri. Detaylarına girmeden ana çıktıları hakkında kısa bir özet yapmaya çalışayım.

Türkiye’de 1960’dan bu yana bir ısınma eğilimi var. Serin gecelerin sayısı azalıyor, sıcak günlerin sayısı ise artıyor. Bir senaryoya göre bu yüzyılın sonuna kadar kuzey bölgelerinde sıcaklık artışı 2,5 – 3 derece, merkez ve güney/güneydoğu bölgelerinde 3-3,5 ve Türkiye’nin doğusunda ise 4 dereceyi bulacak. Bu artışlar her yıl hissedilecek, sonuçları ise tarımdan su sorununa korkunç olacak. Sıcaklık artışıyla birlikte yağış rejimi de değişiyor. Güney’de %20 azalma bekleniyor. Kuzeyde ise bu %10’ları bulabilir. Kısaca, etkileri derinden hissedilecek çok ciddi rakamlardan bahsediyoruz. En belirgin sonucu mısır üretiminde düşüş. Projeksiyonlar yine de 40 yıl için Türkiye’nin gıda güvenliği sorunu yaşamayacağını söylüyor. Hemen sevinmeyin, 2100’de Türkiye’de su sıkıntısı çeken nüfusunun oranı yüzde 45’i bulabilir.

Bir başka bulgu ise Türkiye’de nehirlerden kaynaklanan taşkınların azalacağını gösteriyor. Bu iyi haber değil tabi, nehirlerde su azalıyor aslında. HES kavgalarında alın size başka bir boyut. Kalan suyu kim alacak dersiniz? Şirketler mi yoksa çiftçiler mi?

Deniz seviyesindeki yükselmeden de Akdeniz’de 428 bin, Ege’de 208 bin, Marmara’da 842 bin ve Karadeniz’de 201 bin kişinin etkileneceği belirtiliyor. Yazması benden toplaması sizden!

Raporun detaylarında daha fazla bilgi var ve umarım bu uyarılar Durban’daki görüşmelerde fazla ortada gözükmek istemeyen Türkiye’yi düşündürür. Türkiye ne yazık ki iklim konferansına eski argümanlarla gelmiş. Hedef almayalım ama yardım alalım düşüncesi, Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu tehlikeyi durdurmaya yetmez. İklim Baş Müzakerecisi Mithat Rende toplantıda yok. Yılda bir yapılan bu zirvede olmayacaksa nerede olacak? İki çevre bakanımız var ama onlar da toplantıda yok. Türkiye adına en üst düzey temsilci Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz. Türkiye, daha çok kömür ve petrol tüketerek hayata geçirmeyi düşündüğü kalkınma modeliyle mi küresel ısınmayı durduracak? Toplantılarda gücünü iklim değişikliğini durdurmak isteyen ülkelerden yana kullanmayarak kendisini de ateşe attığını ne zaman anlayacak? Türkiye’ye 700’den fazla sivil toplum örgütü tarafından verilen “Günün Fosili” ödülü bence bir uyarıydı. Bu uyarı sadece hükümete değil, hükümetin olmayan iklim politikasına sessiz kalan herkese yapıldı aslında. Güneşin bizi kavurmasını bekleyeceksek hepimizin fosile dönüşmesi çok da uzak değil.

Durban Postası - Sayı: 02

Durban Postası'nın üçüncü (2 numaralı sayısı) çıktı. Bu sayıda;

Müzakerelerdeki son durum. 
Türkiye Günün Fosili seçildi.
Afrika iklim için yürüdü. 
Günün Fosili ödülüne Türkiye’den destek başlıklı haberleri okuyabilirsiniz.

Bültenin tamamına erişmek için:

http://www.tr.boell.org/downloads/Durban_Postasi_sayi02.pdf

Durban İklim Yürüyüşü

Güney Afrika'nın Durban kentinde süren iklim değişikliği müzakerelerine sivil toplumun büyük yürüyüşü damgasını vurdu. 3 Aralık 2011 günü sokakları dolduran ve dünyanın dört bir yanından gelen eylemciler renkli ve etkili bir gösteriye imza attılar. Afrikalı tarım işçileri, kadınlar ve özellikle de atık işçileri (biz onları kağıt toplayıcıları diye biliyoruz) büyük gruplar halinde yürüdüler. Şarkıları, dansları, kararlılıkları ve örgütlülükleri etkileyiciydi.

Yürüyüşün ortak mesajı, insan kaynaklı iklim değişikliğini durdurmak için acil önlem alınması, Kyoto'nun ikinci dönemine geçilmesi veya daha güçlü hedeflere sahip bir başka anlaşmayla yola devam edilmesiydi. Bu ana mesajın yanı sıra, gıda sorununa, kirlilikte daha çok payı olan zengin ülkelerle, felaketlerden daha çok nasibini alan gelişme yönündeki ülkeler arasındaki iklim adaletsizliğine, kuraklığa, işsizliğe ve çevre sorunlarına yönelik mesajlar da göze çarpıyordu. Kömür ve nükleer santrallere hayır diyen pankart ve sloganlara ise neredeyse her adım başı rastlanıyordu.

Sawubona Afrika, Sala Kahle Dünya!*


Özgür Gürbüz-Birgün / 4 Aralık 2011
"Halkı ve işçileri koru"
Fotoğraflar: Özgür Gürbüz

Durban’daki İklim Değişikliği Konferansı fırtınayla başladı. Pazar akşamı ender görülen şiddetteki yağış altı kişinin canını aldı, yüzlerce evi su bastı. Bilim insanları yıllardır, iklim değişikliği durdurulmazsa aynı Durban’da olduğu gibi beklenmedik ve çok şiddetli hava olaylarının gerçekleşeceğini söylüyor. Söylüyor ama kimse kömür, petrol ve doğalgaz şirketlerine, otomotiv endüstrisine, onların destekleriyle seçim kazanan politikacılara söz geçiremiyor.

Durban’daki konferans merkezinin cam duvarlarının hemen ötesinde hâlâ kum torbaları var. Altı ölü ve konferans salonuna sızması muhtemel sel sularına rağmen politikacılar aynı. Kanada hükümeti Kyoto’nun ikinci dönemine daha ilk günden hayır diyebildi. Toplantının başında müzakereleri adeta dinamitledi. Kanada’nın derdini herkes biliyor. Varili 100 doları aşan petrol herkesi yeni kaynak bulma arayışına itti. Kanada ise aradığını katran kumlarında buldu, buradan kimyasal yöntemlerle petrol üretimi yapabiliyor. Petrol fiyatlarının artması katran kumlarını ekonomik bir seçenek haline getirdi. Katran kumları hesaba katılınca Kanada, Suudi Arabistan’dan sonra en çok petrol rezervine sahip ülke oldu. Kyoto, insanlık ve diğer canlılar Kanada hükümetinin artık pek umrunda değil.

Suudi Arabistan da müzakerelere taş koyuyor. Anlaşma olmazsa Kyoto’nun bu ay sonunda ömrü dolacak. Kyoto’nun daha büyük bağlayıcı hedeflerle devam etmesi halinde Suudiler petrol gelirlerinin azalacağını düşünüyor ve tazminat talep ediyor. Ne garip dünya değil mi? Sel baskınlarında ölenler, yaşadıkları topraklar yavaş yavaş su altında kalan Ada Devletleri yıllardır iklim değişikliğinin zararlarıyla mücadele etmek için para talep ediyor ama alamıyor. Bütün bu haklı taleplere hayır diyenler şimdi petrol gelirlerim azalacak diye sizden tazminat talep ediyor. Kirlettiği için ceza ödemeyenler, kirletmemek için para talep ediyor. Pes!

YOKSULLAR TEHLİKEDE
Konferansın ikinci günü Germanwatch adlı örgüt İklim Risk İndeksi’ni açıkladı. Bu rapor, 1991-2010 yılları arasında hava olayları sonucu en çok zarara uğrayan ülkeleri gösteriyor. İlk onda gelişmiş ya da zengin bir tek ülke yok. Düşük ya da orta gelir seviyesinde ülkeler sellerin, fırtınaların ve kuraklıkların hedefi olmuş. Bangladeş, Myanmar ve Honduras ilk üç ülke. Sadece 2010 yılındaki felaketlere bakarsak bu defa da ilk üç, Pakistan, Guatemala ve Kolombiya’dan oluşuyor. Hep söylüyorum, Kuzey-Güney ayrımını net bir biçimde görmek istiyorsanız iklim değişikliği müzakerelerini izlemeniz yeterli. 

Durban’da binlerce canlının hayatı üzerinde yapılan pazarlıklar işte bu kapsamda gerçekleşiyor. İnsan hayatının yanında petrol ve kömür gelirlerinin bir anlamı yok. Görüşmeleri tıkayan ülkeler bir elin parmakları kadar; Kanada, ABD, Japonya… Kyoto’nun devam etmesini isteyenler ise Avrupa Birliği (AB), G-77 ve Çin grubu, Ada Ülkeleri, Afrika ülkeleri, yerli halklar; neredeyse gezegenin tamamı. Ama sonuç yok. Çoğunluğun azınlığı yönettiği demokrasi rejimini dillerinden düşürmeyenler, çoğunluğun insani taleplerine kulaklarını tıkıyor. Durban’da, iklim zirvesinde kapitalizmin korkunç yüzüne bir kez daha tanıklık ediyoruz. Dünyadaki politik sistemin ise tek kelimeyle rezilliğine…

HÂLÂ UMUT VAR
Yine de umut var. Nelson Mandela’nın dediği gibi, “Gerçekleşene kadar her şey hep imkansız görünür”. Toplantının sonucu bence üç ihtimalli. Birinci ve en iyi olasılık Kyoto’ya devam edilmesi. Şimdilik zor görünse de bu seçenek hala masada. İkincisi, Durban’dan yeni bir anlaşmayla dönülmesi. AB, yeni anlaşma veya Kyoto’nun ikinci dönemi için içeriğin en geç 2015’e kadar tamamlanmasını istiyor. Zaten 2017’ye kadar bağlayıcı ve yeterli hedefleri olan küresel bir anlaşma sağlanmazsa hapı yuttuk. Dünyanın ortalama 2 derecelik artış kaçınılmaz hale geliyor. Öngörülemeyen iklim olaylarına ‘yeşil ışık’ yakılmış oluyor. Üçüncü ve en zayıf sonuç ise gelişmiş ülkelere yapılacak yardımların netleştirilmesi. Bu, Afrika ve Asya’daki birçok ülkeyi memnun edecek ama felaketleri önlemeye yetmeyecek. Çünkü sorunun kaynağı zengin ülkeler. Oradaki üretim süreci temelden değişmeli. Türkiye’de bu grupta. Salı günü bakanların gelmesiyle üst düzey görüşmeler başlayacak. Dananın kuyruğu asıl gelecek hafta kopacak. Daha yazacak çok şey var anlayacağınız.

Durban’daki zirvenin ilk haftası böyle geçti. Merhaba Afrika dedik ama bir yandan da güle güle dünya der gibiyiz.

*Eski bir Zulu yerleşimi olan Durban’da yerel dilde merhaba (Sawubona) ve güle güle (Sala Kahle) kelimeleri.