Durban Postası'nın üçüncü (2 numaralı sayısı) çıktı. Bu sayıda;
Müzakerelerdeki son durum.
Türkiye Günün Fosili seçildi.
Afrika iklim için yürüdü.
Günün Fosili ödülüne Türkiye’den destek başlıklı haberleri okuyabilirsiniz.
Bültenin tamamına erişmek için:
http://www.tr.boell.org/downloads/Durban_Postasi_sayi02.pdf
Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan makale, analiz ve haberlere bu adresten ulaşabilirsiniz. Yazıları başka bir yerde yayımlamak için izin almalısınız. E-posta: ozgurgurbuzblog(at)gmail.com
Durban İklim Yürüyüşü
Güney Afrika'nın Durban kentinde süren iklim değişikliği müzakerelerine sivil toplumun büyük yürüyüşü damgasını vurdu. 3 Aralık 2011 günü sokakları dolduran ve dünyanın dört bir yanından gelen eylemciler renkli ve etkili bir gösteriye imza attılar. Afrikalı tarım işçileri, kadınlar ve özellikle de atık işçileri (biz onları kağıt toplayıcıları diye biliyoruz) büyük gruplar halinde yürüdüler. Şarkıları, dansları, kararlılıkları ve örgütlülükleri etkileyiciydi.
Yürüyüşün ortak mesajı, insan kaynaklı iklim değişikliğini durdurmak için acil önlem alınması, Kyoto'nun ikinci dönemine geçilmesi veya daha güçlü hedeflere sahip bir başka anlaşmayla yola devam edilmesiydi. Bu ana mesajın yanı sıra, gıda sorununa, kirlilikte daha çok payı olan zengin ülkelerle, felaketlerden daha çok nasibini alan gelişme yönündeki ülkeler arasındaki iklim adaletsizliğine, kuraklığa, işsizliğe ve çevre sorunlarına yönelik mesajlar da göze çarpıyordu. Kömür ve nükleer santrallere hayır diyen pankart ve sloganlara ise neredeyse her adım başı rastlanıyordu.
Yürüyüşün ortak mesajı, insan kaynaklı iklim değişikliğini durdurmak için acil önlem alınması, Kyoto'nun ikinci dönemine geçilmesi veya daha güçlü hedeflere sahip bir başka anlaşmayla yola devam edilmesiydi. Bu ana mesajın yanı sıra, gıda sorununa, kirlilikte daha çok payı olan zengin ülkelerle, felaketlerden daha çok nasibini alan gelişme yönündeki ülkeler arasındaki iklim adaletsizliğine, kuraklığa, işsizliğe ve çevre sorunlarına yönelik mesajlar da göze çarpıyordu. Kömür ve nükleer santrallere hayır diyen pankart ve sloganlara ise neredeyse her adım başı rastlanıyordu.
Sawubona Afrika, Sala Kahle Dünya!*
Özgür Gürbüz-Birgün / 4 Aralık 2011
"Halkı ve işçileri koru" |
Fotoğraflar: Özgür Gürbüz
Durban’daki İklim Değişikliği Konferansı fırtınayla başladı. Pazar akşamı ender görülen şiddetteki yağış altı kişinin canını aldı, yüzlerce evi su bastı. Bilim insanları yıllardır, iklim değişikliği durdurulmazsa aynı Durban’da olduğu gibi beklenmedik ve çok şiddetli hava olaylarının gerçekleşeceğini söylüyor. Söylüyor ama kimse kömür, petrol ve doğalgaz şirketlerine, otomotiv endüstrisine, onların destekleriyle seçim kazanan politikacılara söz geçiremiyor.
Durban’daki konferans merkezinin cam duvarlarının hemen ötesinde hâlâ kum torbaları var. Altı ölü ve konferans salonuna sızması muhtemel sel sularına rağmen politikacılar aynı. Kanada hükümeti Kyoto’nun ikinci dönemine daha ilk günden hayır diyebildi. Toplantının başında müzakereleri adeta dinamitledi. Kanada’nın derdini herkes biliyor. Varili 100 doları aşan petrol herkesi yeni kaynak bulma arayışına itti. Kanada ise aradığını katran kumlarında buldu, buradan kimyasal yöntemlerle petrol üretimi yapabiliyor. Petrol fiyatlarının artması katran kumlarını ekonomik bir seçenek haline getirdi. Katran kumları hesaba katılınca Kanada, Suudi Arabistan’dan sonra en çok petrol rezervine sahip ülke oldu. Kyoto, insanlık ve diğer canlılar Kanada hükümetinin artık pek umrunda değil.
Suudi Arabistan da müzakerelere taş koyuyor. Anlaşma olmazsa Kyoto’nun bu ay sonunda ömrü dolacak. Kyoto’nun daha büyük bağlayıcı hedeflerle devam etmesi halinde Suudiler petrol gelirlerinin azalacağını düşünüyor ve tazminat talep ediyor. Ne garip dünya değil mi? Sel baskınlarında ölenler, yaşadıkları topraklar yavaş yavaş su altında kalan Ada Devletleri yıllardır iklim değişikliğinin zararlarıyla mücadele etmek için para talep ediyor ama alamıyor. Bütün bu haklı taleplere hayır diyenler şimdi petrol gelirlerim azalacak diye sizden tazminat talep ediyor. Kirlettiği için ceza ödemeyenler, kirletmemek için para talep ediyor. Pes!
YOKSULLAR TEHLİKEDE
Konferansın ikinci günü Germanwatch adlı örgüt İklim Risk İndeksi’ni açıkladı. Bu rapor, 1991-2010 yılları arasında hava olayları sonucu en çok zarara uğrayan ülkeleri gösteriyor. İlk onda gelişmiş ya da zengin bir tek ülke yok. Düşük ya da orta gelir seviyesinde ülkeler sellerin, fırtınaların ve kuraklıkların hedefi olmuş. Bangladeş, Myanmar ve Honduras ilk üç ülke. Sadece 2010 yılındaki felaketlere bakarsak bu defa da ilk üç, Pakistan, Guatemala ve Kolombiya’dan oluşuyor. Hep söylüyorum, Kuzey-Güney ayrımını net bir biçimde görmek istiyorsanız iklim değişikliği müzakerelerini izlemeniz yeterli.
Durban’da binlerce canlının hayatı üzerinde yapılan pazarlıklar işte bu kapsamda gerçekleşiyor. İnsan hayatının yanında petrol ve kömür gelirlerinin bir anlamı yok. Görüşmeleri tıkayan ülkeler bir elin parmakları kadar; Kanada, ABD, Japonya… Kyoto’nun devam etmesini isteyenler ise Avrupa Birliği (AB), G-77 ve Çin grubu, Ada Ülkeleri, Afrika ülkeleri, yerli halklar; neredeyse gezegenin tamamı. Ama sonuç yok. Çoğunluğun azınlığı yönettiği demokrasi rejimini dillerinden düşürmeyenler, çoğunluğun insani taleplerine kulaklarını tıkıyor. Durban’da, iklim zirvesinde kapitalizmin korkunç yüzüne bir kez daha tanıklık ediyoruz. Dünyadaki politik sistemin ise tek kelimeyle rezilliğine…
HÂLÂ UMUT VAR
Yine de umut var. Nelson Mandela’nın dediği gibi, “Gerçekleşene kadar her şey hep imkansız görünür”. Toplantının sonucu bence üç ihtimalli. Birinci ve en iyi olasılık Kyoto’ya devam edilmesi. Şimdilik zor görünse de bu seçenek hala masada. İkincisi, Durban’dan yeni bir anlaşmayla dönülmesi. AB, yeni anlaşma veya Kyoto’nun ikinci dönemi için içeriğin en geç 2015’e kadar tamamlanmasını istiyor. Zaten 2017’ye kadar bağlayıcı ve yeterli hedefleri olan küresel bir anlaşma sağlanmazsa hapı yuttuk. Dünyanın ortalama 2 derecelik artış kaçınılmaz hale geliyor. Öngörülemeyen iklim olaylarına ‘yeşil ışık’ yakılmış oluyor. Üçüncü ve en zayıf sonuç ise gelişmiş ülkelere yapılacak yardımların netleştirilmesi. Bu, Afrika ve Asya’daki birçok ülkeyi memnun edecek ama felaketleri önlemeye yetmeyecek. Çünkü sorunun kaynağı zengin ülkeler. Oradaki üretim süreci temelden değişmeli. Türkiye’de bu grupta. Salı günü bakanların gelmesiyle üst düzey görüşmeler başlayacak. Dananın kuyruğu asıl gelecek hafta kopacak. Daha yazacak çok şey var anlayacağınız.
Durban’daki zirvenin ilk haftası böyle geçti. Merhaba Afrika dedik ama bir yandan da güle güle dünya der gibiyiz.
*Eski bir Zulu yerleşimi olan Durban’da yerel dilde merhaba (Sawubona) ve güle güle (Sala Kahle) kelimeleri.
Günün Fosili ödülü Türkiye'nin!
Durban, Güney Afrika - Güney Afrika’nın Durban kentinde süren Birleşmiş Milletler İklim Konferansı’nda Günün Fosili ödülünü Cumartesi akşamı (3/12/2011) Türkiye aldı. 700’den fazla üyeye sahip İklim Eylem Ağı (CAN) adlı grup tarafından organize edilen “Günün Fosili” ödülü, iklim müzakerelerinde sonucu olumsuz etkileyecek politikalar ortaya koyan ülkelere veriliyor. 1999 yılından bu yana verilen ödülü Türkiye ilk kez bu yıl kazandı(!) ve podyuma çıktı.
CAN Uluslararası tarafından yapılan açıklamada Türkiye’nin ödüle layık görülmesinin nedeni, seragazı emisyonlarını indirmek için hedef belirlemeden, Kyoto Protokolü’nün mekanizmalarından faydalanarak teknolojik ve finansal destek almaya çalışması olarak gösterildi. Basın açıklamasında şu satırlara yer verildi: “Türkiye seragazı emisyonlarını 1990’dan bu yana yüzde 98 oranında arttırdı ve bugüne kadar bu eğilimi tersine çevirecek bir hedef veya taahhüt almamayı da başardı. Türkiye, finansal kaynaklarını daha fazla kömür santrali, iki nükleer santral ve karayolu yapımına harcıyor. 15 bin kilometre uzunluğunda yeni duble yol ve İstanbul’a yapılması planlanan 3. köprü örnekler arasında”.
Türkiye’nin günün fosili seçilmesinin nedenleri arasında Kyoto Protokolü’nün finansal ve teknoloji mekanizmalarından faydalanmak için başvuruda bulunurken, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda bir hedef belirlememesi ve Kopenhag Uzlaşması’nın ardından bir taahhütte bulunmaması gösteriliyor. Ödül töreninde yapılan konuşmada, Türkiye’nin bu tavrıyla ileri gelişmekte olan ülkeler için kötü bir örnek teşkil ettiği belirtildi ve esprili bir dille, ekonomik büyüme konusunda rakamlardan bahsetmeyi seven Türkiye’nin, seragazı emisyonları konusunda ise halının altına saklanmayı tercih ettiği söylendi.
Avrupa’nın en iyi rüzgâr, güneş ve jeotermal enerji potansiyellerinden birine sahip Türkiye’nin bu enerji kaynaklarına daha fazla ilgi gösterebileceği ve enerji verimliliği konusunda daha aktif olabileceği öne sürülüyor. Türkiye’nin EK-1 ülkeleri arasındaki özel durumunun, daha fazla talepte bulunup iklim için daha az çaba harcaması için bir özür teşkil edemeyeceğini belirten CAN, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni iklim değişikliğini önlemek için yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğine daha fazla yatırım yapmaya ve nükleer santral projelerinden vazgeçmeye çağırıyor.
CAN Uluslararası tarafından yapılan açıklamada Türkiye’nin ödüle layık görülmesinin nedeni, seragazı emisyonlarını indirmek için hedef belirlemeden, Kyoto Protokolü’nün mekanizmalarından faydalanarak teknolojik ve finansal destek almaya çalışması olarak gösterildi. Basın açıklamasında şu satırlara yer verildi: “Türkiye seragazı emisyonlarını 1990’dan bu yana yüzde 98 oranında arttırdı ve bugüne kadar bu eğilimi tersine çevirecek bir hedef veya taahhüt almamayı da başardı. Türkiye, finansal kaynaklarını daha fazla kömür santrali, iki nükleer santral ve karayolu yapımına harcıyor. 15 bin kilometre uzunluğunda yeni duble yol ve İstanbul’a yapılması planlanan 3. köprü örnekler arasında”.
Türkiye’nin günün fosili seçilmesinin nedenleri arasında Kyoto Protokolü’nün finansal ve teknoloji mekanizmalarından faydalanmak için başvuruda bulunurken, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda bir hedef belirlememesi ve Kopenhag Uzlaşması’nın ardından bir taahhütte bulunmaması gösteriliyor. Ödül töreninde yapılan konuşmada, Türkiye’nin bu tavrıyla ileri gelişmekte olan ülkeler için kötü bir örnek teşkil ettiği belirtildi ve esprili bir dille, ekonomik büyüme konusunda rakamlardan bahsetmeyi seven Türkiye’nin, seragazı emisyonları konusunda ise halının altına saklanmayı tercih ettiği söylendi.
Avrupa’nın en iyi rüzgâr, güneş ve jeotermal enerji potansiyellerinden birine sahip Türkiye’nin bu enerji kaynaklarına daha fazla ilgi gösterebileceği ve enerji verimliliği konusunda daha aktif olabileceği öne sürülüyor. Türkiye’nin EK-1 ülkeleri arasındaki özel durumunun, daha fazla talepte bulunup iklim için daha az çaba harcaması için bir özür teşkil edemeyeceğini belirten CAN, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni iklim değişikliğini önlemek için yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğine daha fazla yatırım yapmaya ve nükleer santral projelerinden vazgeçmeye çağırıyor.
Durban’daki müzakereler hakkında daha fazla bilgi almak için:
Önder Algedik: +27 840 98 1878 --- Özgür Gürbüz: +27 844 79 1312
Durban Postası’nı takip etmek için:
CAN International Günün Fosili Ödülü için:
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)