Biz insan taşıyoruz, birkaç da inek!

Bugün İstanbul'da yaşayan herkes İETT'nin "1871'den bu yana biz insan taşıyoruz" sloganını bilir. Bu slogan doğru, hatta insan dışında canlı hayvan taşınmasını yasaklayan bir yönetmelik bile var. Ancak bu yasak delineli 131 yıldan fazla oluyor.

Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / Ağustos 2006
İstanbul'daki son raylı sistem Kabataş-Taksim hattı geçtiğimiz günlerde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından törenle açıldı. Bundan tam 131 yıl önce açılan ve Karaköy'ü Pera'ya bağlayan emektar "Tünel" ise bu kadar şanslı değildi. Hem boyca hem de yaşça yeni füniküler sistemin "ağabeyi" sayılabilecek Tünel'in açılışını inek ve danalardan oluşan bir topluluk yaptı. Yer altında giden vagonlara binmekten korkan insanlar yerine büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarla deneme seferi yapan İstanbullular, hayvanların yolculuğu canlı tamamlamalarının ardından dünyanın üçüncü metrosuna adım attılar. Bu arada, eski "Tünel"e "ağabeyi" diyoruz çünkü boyu 573 metre, yaşı ise 131. Kabataş-Taksim arasındaki ikizi ise 544 metre uzunluğunda ve bir ayına daha yeni bastı.

Bu bilgi üzerine İETT "1871'den bu yana biz insan taşıyoruz" sloganını değiştirir mi bilmiyoruz ama İstanbul'daki raylı ulaşım sisteminin yapısı bu son füniküler sistemle biraz olsun değişmeye başladı. Raylı ulaşımın olmazsa olmazı olan bağlantılı hatlar ilk kez devreye girdi. Levent'ten metroya binen bir yolcu artık yeraltından çıkmadan hat değiştirerek Kabataş'a kadar gidebilecek. Karşısına bir sondaj demiri çıkmazsa tabii! Hatta Kabataş-Zeytinburnu arasında çalışan tramvaya da sadece bir merdiven tırmanarak ulaşılabilecek. Tünel ile İstiklal Caddesi'ni kat eden Nostaljik Tramvay arasındaki bağlantıyı saymazsak bundan önceki bağlantı noktalarında ise bu mümkün değildi. Örneğin Kabataş'tan havaalanına gidecek bir kişinin Yusufpaşa'da inip, üst geçiti kullanarak Millet Caddesi'ni geçmesi, yaklaşık 300 metre yürümesi ve alt geçitten geçerek Aksaray Metro İstasyonu'na ulaşması gerekiyordu. 544 metrelik, çift vagonlu trenlerin 1 dakika 50 saniyede aldığı bu hat İstanbullular tarafından da uygun görülmüş olsa gerek ki günde 20 bin yolcu kapasitesine ilk ayında ulaştı. Ağabeyinin ortalaması ise 15 bin civarında. Açılışında taşınan inekleri saymazsak tabii.

Her ne kadar İstanbul ilk raylı sisteminin hayata geçmesini hayvanlara borçlu olsa da bugün toplu taşıma araçlarının hiçbirinde hayvan taşınmasına izin verilmiyor. Otobüste ya da vapurda bir hayvana rastlarsanız bilin ki o aracın sahibinin insiyatifiyle bu taşımacılık gerçekleştiriliyor. Kediniz "Mavi Akbil" kullanmayı öğrenmiş olsa da yasa gereği İETT ile seyehat etmesi mümkün değil. "Kedibil" ya da "kuşbil" ufukta görünmüyor anlayacağınız. Pek vefakar olduğumuz söylenemez.


İstanbul'da ulaşım karayoluna teslimTürü Payı (%)
Karayolu 91,69
Demiryolu 5,80
Denizyolu 2,50

Raylı ulaşımda aslan payı Hafif Metro'daTürü Payı (%)
TCDD 21,60
Hafif Metro 27,52
Nostaljik Tramvay 0,87
Metro 22,64
Tramvay 25,08
Tünel 2,26

Kaynak:İETT

Suudi Arabistan'a ihracat azaldı

Özgür Gürbüz - Referans / 10 Ağustos 2006

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) tarafından hazırlanan ve dünkü toplantıda Kral Abdullah ve heyetiyle beraber Türk yetkililere de sunulan raporda, Türkiye'nin, dış ticaret hacmi 200 milyar doları bulan Suudi Arabistan'a yönelik ihracatındaki düşüş ve dış ticaret açığı dikkat çekiyor. 2005'in ilk 5 ayında Arabistan'a 379 milyon dolar ihracat gerçekleştiren Türkiye, 2006'da aynı dönem içinde 339 milyon dolarda kalmış. Bu azalışın iki ana nedeni var. İç talepte meydana gelen artış nedeniyle azalan demir-çelik ihracatı ve artan petrol gelirleri yüzünden tercihini Türk malı yerine Avrupa mallarına çeviren Arabistanlı tüketiciler. İhracatta bu yıl bir düşüş yaşansa da 1998'den bu yana hem ihracat hem de ithalat rakamları bir yükseliş eğilimi gösteriyor. 1998 yılında 473 milyon dolar olan ihracat, 2005 yılında 962 milyona, 669 milyon dolar olan ithalat ise 2005 sonunda 1 milyar 888 milyon dolara ulaşıyor. İthalat ve ihracatta başı çeken kalemlerde Türkiye'nin ana ithalat ürünü mineral yakıtlar (ham petrol ve yağlar gibi) olarak görülüyor. Türkiye'nin ödediği miktar 2005 sonunda 1.5 milyar doları buluyor. Bu kalemi kimyasallar ve plastik izlerken Suudi Arabistan'ın ithal ettiği ürünlerin ilk üçünde demir-çelik, motorlu kara taşıtları ve halı var. Son 25 yılda Suudi Arabistan'da iş yapan firmaların başını Gama, Tekfen ve Yüksel İnşaat'ın çektiği inşaatçılar geliyor. 16 firma, 3.5 milyar dolar tutarında 100'e yakın projeye imza atmış. Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ın ziyareti sırasında yapılan anlaşmaların Türkiye ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkileri artıracağı düşünülüyor.

Türkiye Suudi Arabistan Ticari İlişkileri (milyon dolar)

Yıllar -- İhracat -- İthalat

1998 -- 473.868 -- 669.950
1999 -- 367.184 -- 579.151
2000 -- 386.554 -- 961.682
2001 -- 500.642 -- 729.645
2002 -- 554.643 -- 793.790
2003 -- 740.341 -- 967.863
2004 -- 768.369 -- 1.231.507
2005 -- 962.156 -- 1.888.783
2006/5 ay -- 339.868 -- 921.467

Kaynak: DEİK

Türkiye’de yerleşik Suudi Arabistan ortaklı firmaların sayısı ise 121. İmalat, inşaat, dış ticaret, perakende ticaret, gayrimenkul, otel ve lokanta işletmeciliğinde faaliyet gösteren bu firmaların toplam sermayesi 600 milyon YTL civarında.

Kral Abdullah'a ilanla 'Hoş geldin' diyenler akrabaları

Türkiye'de faaliyet gösteren Suudi Kablo Grubu ve petrokimya şirketi Sabic, 'İki Harem-i Şerif'in Hizmetkârı Kral Bin Abdülaziz Al Saud'un Türkiye ziyaretini sevinçle karşılamakta, hoş geldin dileklerini iletmekteyiz" ilanları verdi.

Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / 9 Ağustos 2006

300 kişilik heyetle dün Türkiye'ye gelen Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz el-Suud'a Türkiye'deki akraba şirketleri ilanla "hoş geldin" dedi. Türkiye'ye Demirer Grubu ile ortaklık yaparak adım atan, daha sonra ise yoluna tek başına devam etme kararı alan Suudi Kablo Grubu ve 20 yıldır Türkiye'de irtibat bürosu bulunan petrokimya devi Sabic, "İki Harem-i Şerif'in Hizmetkârı Kral Bin Abdulaziz Al Saud'un Türkiye ziyaretini sevinçle karşılamakta, hoş geldin dileklerini iletmekteyiz" ilanları ile dikkat çekti. İki şirketin ortak özelliği sadece Suudi Arabistan kökenli olması değil, yöneticilerinin Kral Abdullah'ın yakın akrabaları olması.

Suudi Kablo'nun CEO'su kraliyet ailesinden
Verdiği ilanda "Grubumuz 20 yılı aşan bir süredir Türkiye'de müşterilerine titizlikle hizmet verme konusunda sorumluluğunu bundan sonra da devam ettirecektir. Bu ziyarete ekonomik açıdan büyük önem veriyoruz" diyen Suudi Kablo Grubu, Türkiye pazarına 1985 yılındaki ekonomik kriz sonucu satışa sunulan Demirer Holding'e bağlı Demirer ve Anka Kablo'nun yüzde 70'lik hisselerini alarak girdi. 1986 yılında ise Demirer Holding ile ortaklaşa Mass Kablo'yu kurdu. 1994 yılında ise Mass Kablo, Kavel Kablo, Mass Plaza ve Demirer Kablo'daki Demirer Grubu'na ait tüm hisseleri satın alarak yoluna tek başına devam etti. Grubun CEO'su ise Suudi Kraliyet Ailesi'nden Halid Ali Rıza.

1998 yılında Demirer Kablo'nun Bilecik Bozüyük'te bulunan tesislerinin yanına Kavel Kablo'nun İstinye'deki tesislerini de taşıyan firma bugün dev bir tesiste üretim yapıyor. Şirket Türkiye, Bahreyn ve Arabistan'da üç ayrı şirketle alüminyumdan yüksek gerilim hatlarına, enerjiden telekoma kadar birçok konuda faaliyet gösteriyor. Dört ülkede bin 300 kişi istihdam eden grubun yıllık cirosu ise 400 milyon dolar. Grup bünyesindeki Mass Kablo halen Türkiye ile Ortadoğu'nun en büyük kablo üretici ve ihracatçısı.

Sabic hisselerinin yüzde 70'i kraliyet ailesine ait
Kral Abdullah'a gazete ilanlarıyla hoş geldin diyen Sabic, Suudi Arabistan'da petrokimya alanında faaliyet gösteren iki büyük firmadan biri. Hisselerinin yüzde 70'i kraliyet ailesine ait. Çeşitli ülkelerde yatırımları olan firmanın 2005 cirosu dünya çapında 20 milyar, aktif büyüklüğü ise 50 milyar dolar. Dünya çapında petrokimya üreticileri arasında 7'nci sırada yer alıyor.
Polyester, PVC, gübre ve metal üreten firmanın Avrupa'da iki ana üretim merkezi bulunuyor. Sadece Avrupa ayağında 2 bin 300 kişi çalışıyor. Türkiye'de 20 yıldır irtibat bürosu bulunan Sabic, eylül ayında aktif olarak faaliyete başlayacak.

34 milyon dolar yatırıma ayrıldı
Petrol sayesinde patlayan geliri için "güvenli liman" arayan Suudi yatırımcılar, Türkiye'yi gözlüyor. Diplomatik gözlemciler Suudi Arabistan’ın yatırım açısından en ihtiyatlı yaklaştığı ülkenin Türkiye olduğunu söylüyor.
Suudi Arabistan, dünyanın en büyük 10 petrol ihracatçısı arasında ilk sırada. Rekor yüksek petrol fiyatlarının ilk 10 ülkeye bu yılın tamamında 700 milyar dolar civarında bir gelir yaratması bekleniyor. Suudi Arabistan bunun 203 milyar dolarını tek başına gerçekleştirecek.
Suudi vatandaşlarının birikimlerinin büyük bölümünü ABD'de tuttuğu biliniyor. Ancak bu birikim 11 Eylül sonrası ABD'den çıktı ve diğer ülkelere yöneldi. Bu açıdan yatırım parasının bir bölümünün Türkiye'ye kaydırılması önem taşıyor.
Suudi Arabistan'da 2006 için 34 milyar dolar yatırım bütçesi ayrıldı. 2020’ye kadar 613 milyar dolarlık yatırım yapılacak.

Yabancı Sermaye Derneği (YASED) verilerine göre Türkiye'de Suudi Arabistan sermayeli 150'ye yakın firma bulunuyor. Ancak bu şirketlerin bazıları kapandı. Türkiye'ye yatırıma gelen birçok şirketin merkezi Suudi Arabistan'da. Sağlık ekipmanları üretimi, hastane işletmeciliği ve inşaat işleriyle uğraşan UMG bunlardan biri. Şirket, İstanbul'da hastane yatırımları planlıyor. 2005'in en büyük özelleştirmesi olan Türk Telekom'un satışı, içinde Suudi Arabistanlı yatırımcıların payının bulunduğu Lübnan şirketi Saudi Oger tarafından gerçekleştirilmişti. Pek çok yatırım da sırada.

Küresel ısınma nükleer santralleri de bunalttı

Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / 7 Ağustos 2006

Küresel ısınmaya çözüm olacağı savunulan nükleer santraller sıcak dalgalarının Avrupa'yı vurmasıyla sorunlar yaşamaya başladı. İspanya, Santa Maria de Garona nükleer reaktörünü, soğutma suyu olarak kullanılan Ebro Nehri'nin aşırı ısınması nedeniyle geçen hafta içinde durdurdu. 59 adet nükleer reaktörü olan Fransa'da ise aynı nedenden dolayı zorlanan nehir kenarındaki santraller özel izin alarak limit değerlerin üzerinde sıcak suyu nehirlere vermeye başladı. Nehirlerdeki canlı yaşamını etkilediği için çevreciler bu izne tepki gösteriyor. Normal koşullarda fazla enerji kapasitesi yüzünden elektrik ihraç eden Fransa, EDF yetkililerine göre günde 2 bin megavatsaate eşdeğer elektrik ithal etmeye başladı.

Fransa'nın 45 reaktörü nehir, 14 adetiyse deniz suyuyla soğutuluyor. Reaktör içerisindeki sıcaklık 50 dereceyi geçerse durdurulması gerekiyor. Bu yüzden de devamlı soğutma suyuyla desteklenmek zorunda. Dışarıya verilen suyun sıcaklığının da 25 dereceyi geçmemesi isteniyor. Nehirlerde oluşacak 2 dereceden fazla ısı artışı, yaşayan canlılar için tehlike arz ediyor. Sıcak dalgaları sırasında Fransa'da deniz suyuyla soğutulan reaktörler sınır değerlerde çalıştırılarak, güçleri düşen nehir santralleriyle kompanse edilmeye çalışıldı. 2003 yılındaki sıcak dalgası sırasında da benzer problemlerle karşılaşan Fransa da, Fessenheim reaktöründe sıcaklık 50 derecenin üzerine çıkmış, hortumlarla basınçlı su verilerek sıcaklık düşürülmeye çalışılmıştı. Nükleer karşıtları bu operasyonu riskli olduğu gerekçesiyle protesto etmişti.

İsveç 4 reaktörü kaza nedeniyle durduruldu.
Öte yandan İsveç iki hafta içerisinde 4 reaktörünü durdurmak zorunda kaldı. Toplam 10 reaktörü olan İsveç'te 2 reaktör elektrik arızası nedeniyle geçtiğimiz hafta kapatılırken, Stockholm'e 250 kilometre uzaklıkta Oskarshamn santralindeki 2 reaktör ise ana güç sisteminde meydana gelen bir arıza sonucu süresiz durduruldu. Santralinin eski yöneticisi İsveç medyasına yaptığı açıklamada, ana güç jeneratörlerindeki problem sonucu devreye giren yedek sistemin de çalışmaması sonucu ortaya çıkan problemin şans eseri Çernobil benzeri bir reaktör erimesine dönüşmediğini söyledi. Greenpeace Uluslararası'ndan Jan Vande Putte ise İsveç'te yaşanan olayın, özellikle sıcak dalgaları sırasında yaşanan benzer elektrik kesintileriyle tekrarlanabileceğine ve büyük facialara yol açabileceğine dikkat çekiyor. Greenpeace, İsveç'teki tüm reaktörlerin hemen kapatılmasını talep ediyor. Geçtiğimiz yıllarda 2 reaktörünü kapatan İsveç, 1980 yılında yapılan referandumun sonucu olarak kalan 10 reaktörü de 2010 yılına kadar kapatmayı planlıyor. Aynı anda küresel ısınmaya yol açan fosil yakıt kullanımını da azaltmaya çalışan İsveç'te bu sürenin uzatılması gerektiği zaman zaman tartışılıyor.

ağustos 2006