Statların güvenliği AB fonuyla eğitilen holiganlara emanet

Türkiye'de ilk kez bir futbol kulübü Avrupa Birliği'nden (AB) fon aldı. Bursaspor aldığı 37 bin euroluk fonla bir yıl boyunca, yeşil sahalardaki şiddeti önlemek için kampanya yürütecek ve taraftarları arasından seçilecek 150 kişiye bu konuda eğitim verecek

Özgür Gürbüz-Referans Gazetesi / 18 Şubat 2006

Türkiye liglerinin en renkli takımlarından Bursaspor, önemli ve renkli taraftar kitlesiyle de ilgi çeker. Öyle ki Bursaspor taraftarının korkusu Beşiktaş'ın son kupa maçında dolaylı da olsa İnegölspor'a yenilmesine yol açtı. İnegölspor, İnegöl'de oynanacak karşılaşmadan daha fazla bilet geliri elde etmek için, maçın Bursa'ya alınmasını istemişti. Beşiktaş Teknik Direktörü Tigana ise iki sene önce Süper Lig'den düşen Bursaspor'un çılgın taraftarlarının Beşiktaş'a rahat vermeyeceğini iddia ederek, karşılaşmanın İnegöl'de oynanmasını sağladı. Çünkü Bursaspor'un küme düştüğü sene Beşiktaş ligin son haftalarında, yeşil beyazlıların düşme potasında olan iki rakibine de yenilmişti. İnegöl'de bozuk bir zeminde oynanan maçı da Beşiktaş 1-0 kaybetti.

"Teksas" ve "Radikal" gibi nevi şahsına münhasır iki taraftar grubu bulunan Bursaspor bir ilki gerçekleştirerek, futbolda şiddetin önüne geçilmesi için AB'den fon aldı. Yeşil-beyazlılar bu konuda bir proje hazırlayıp, Avrupa Birliği’nden 37 bin 700 euroluk bir hibe-fon elde ettiler. Sırada bir yıl sürecek bu projeyi hayata geçirmek var.

Cezayla gelen proje
Bursaspor’un aldığı hibe, Türkiye'de kamu sektörü ve Sivil Toplum Kuruluşları (STK) arası işbirliğinin geliştirilmesi ve STK'ların demokratik katılım düzeyinin güçlendirilmesi için AB tarafından ayrılan fondan sağlandı. Projenin mimarlarından ve daha önce uzun süre Nilüfer Belediyesi’nde görev almış Bursaspor Genel Müdürü Mehmet Tan, "Bursaspor’un sahasında şiddetin önlenmesi projesiyle yola çıktık" diyor. Bursaspor Profesyonel Futbolcular Dayanışma Derneği’nin yürütücülüğünü üstlendiği bu projede 20'nin üzerinde sivil toplum örgütü yer alıyor. Mehmet Tan bu 20 farklı kuruluşu Bursaspor’un paydaşları olarak niteliyor. Emniyet Müdürlüğü’nden Yerel Gündem'e kadar çok farklı gruplar işin içinde. İçlerinden 5 tanesi iştirakçi olarak yer alıyor. Bursa Olay TV, As TV, Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu Bursa Şubesi, Büyükşehir Belediyesi ve Bursa Emniyet Genel Müdürlüğü iştirakçiler yani elini taşın altına biraz daha fazla koyanlar. Bursaspor Hukuki İşler Sorumlusu Hakan Öztürk, projenin Sakarya maçından sonra yaşanan olaylar ve alınan cezanın ardından daha da önem taşıdığını belirterek, "Projenin hedefe ulaşacağına eminim. Kurumsallaşma açısından önemli bir proje. Önemli olan taşı atana yanındakinin müdahale etmesidir" diyor.

Taraftarlar 9 ayrı ders görecek
Kampanya dahilinde kentteki billboardlar kullanılacak, belediye toplantılara yer tahsis edecek. Yazılı ve görsel basın da şiddetin futbol sahalarından uzaklaşması için bu seferberliğe katılacak. Gelişmelerden sadece Bursa değil, aslında tüm Avrupa kulüpleri haberdar olacak. Çünkü hem Türkiye Futbol Federasyonu hem de UEFA bu girişimleri destekliyor ve sonuçlarını yakından izliyor. Tan, “UEFA olsun, federasyonumuz olsun artık her şeyden kulüpleri sorumlu tutan bir anlayışı benimsiyor. Kulübün sorumluluğu sahaya 11 futbolcu çıkarmakla bitmiyor. Hafta sonu seyircilere yönelik bir ürün çıkartıyorsak onların rahat etmesi de zevk alması da bizim elimizde” diyor.

Projenin en ilginç yanlarından biri stadlarda şiddetin engellenmesi için çalışacak ve proje sürecinde yoğun bir eğitimden geçecek olan 150 kadar kişinin taraftarların arasından seçilecek olması. Bugün, Teksas ya da Partizan tribününde oturan bir kişi bir yıl sonra üniformasıyla diğer taraftarlara yol gösterecek. Tribünlerden seçilecek bu 150 kişi, özel güvenlik yasasına bağlı olacak ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün kontrolünden geçecek. 90-120 saate varan, topluluk yönetiminden ekolojiye kadar 9 ayrı ders alacak, kapılarda diğer taraftarları karşılamaktan bilet kontrolüne kadar çeşitli görevleri üstlenecekler. Taşkınlık yapanları uyaracaklar ve tüm bunları yaparken içlerinden biri olmaları da işlerini kolaylaştıracak; en azından umulan bu. Özel güvenliğin, insanları, atmosferi bilmemesi veya sporla ilgilerinin yeterli olmaması gibi handikaplara da sahip olmayacaklar. Mehmet Tan, futbol sektörünün Türkiye’de ve dünyada geliştiğini polisin stadyumdan çıkması yönünde de bir çalışma olduğuna değiniyor. Tan, “Kulüpler spor hizmetlisi olan insanları bulma arayışında. Biz bu insanların tribünlerden olmasını daha uygun buluyoruz. Sorunu yukarıdan emir vererek çözemezsiniz, katılımcılarla birlikte çözmelisiniz. Hibe almasak bile, bu projeyi hayata geçirmeyi deneyecektik. 2004'ten bu yana böyle bir projeyi düşünüyorduk” diyor.

AB, UEFA ve Futbol Federasyonu kadar herkes bu projenin nasıl sonuçlanacağını bekliyor. Bakalım, Bursaspor, timsah yürüyüşünden sonra bir başka ilke daha imza atıp, yeşil sahaları yeniden gerçek futbolseverlere açabilecek mi?

Teksas da var Radikal de
Projenin ilk bakışta görülmeyen başka çıktılarının da olması umuluyor. 20'ye yakın kuruluşun dışında Teksas, Partizan, Radikal gibi 10 adet taraftar derneği ve grupların da kamuoyuyla buluşması amaçlanıyor. Belki de yan yana oturan ama pek iç içe oturmayan bu gruplar beraber iş yapmayı öğrenecekler. Diyalog için bir şans doğacak. Mehmet Tan, Bursaspor kulübünün ruhunda zaten sivil toplumculuk olduğuna dikkat çekiyor ve şöyle devam ediyor: “Burası bir dernek. Üyeleri var, seyircileri, fanatikleri var. Görselliğin dışında bir anlamda duygu ve bilgi de satıyoruz. Bursaspor'u yönetenler de tüm bu aktörleri dikkate almak zorunda. Kurumsal anlamda şirket olunsa da STK ruhuyla yönetilmeli. Sermayenin yüzde yüzü size de ait olsa bile bugün kamuoyunun katılımı olmadan hiç bir iş yapamazsınız. Biz sosyal bir kuruluşuz, insanlar bize gönüllü olarak geliyorlar, yıllık aidatlarını veriyorlar, formalarımızı satın alıyorlar”.

Bursaspor'un 2005 yılı cezaları

Maçın Tarihi / Maç / Ceza Türü / Miktarı
28/08/2005 Bursaspor-Mardinspor Para Cezası 2000
04/09/2005 Türk Telekomspor-Bursaspor Para Cezası 1000
18/09/2005 Kocaelispor-Bursaspor Para Cezası 8000
25/09/2005 Bursaspor-A. Sebatspor Saha Kapatma 1 Maç
16/10/2005 Uşakspor-Bursaspor Saha Kapatma 1 Maç
27/11/2005 Orduspor-Bursaspor Para Cezası 4000
18/12/2005 Sakaryaspor-Bursaspor Seyircisiz oynama 1 Maç

Bursaspor Karşılaşmalarında Şiddetin Önlenmesi Projesi kapsamında www.bursasporabprojesi.org adresiyle bir web sayfası da açıldı. Projede görev almak isteyenler internet üzerinden başvuru yapabiliyor. Projeyi takip etmek ve görüşlerini belirtmek isteyen taraftarlar da yine aynı siteden tartışmalara katılıp görüşlerini bildirebiliyor.


İTÜ'deki deneme reaktörü devreye giriyor

Enerji Bakanı, 2020 yılına kadar Türkiye'nin 128 milyar dolarlık enerji yatırımı yapması gerektiğini söyledi. Güler, Türkiye'nin tükettiği enerjinin yüzde 70'ini dışarıdan temin ettiğini, bunun yüzde 38'ini petrol, yüzde 23'ünü ise doğalgazdan oluştuğunu vurguladı.

Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / 16 Şubat 2006

Enerji Bakanı Hilmi Güler, Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılığının artmasının önüne geçebilmek için nükleer santrallerin devreye sokulması gerektiğini söyledi. Güler, Türkiye'nin 2020 yılına kadar 128 milyar dolarlık enerji yatırımına ihtiyacı olduğunu da belirtti.

Kulislerde nükleer enerji dosyasının başbakanlığa gönderildiği haberini dolaştığı şu günlerde gözler eski deneme reaktörlerine çevrildi. Türkiye'de, biri Çekmece Nükleer Araştırma Enstitüsü'nde diğeri ise 1979 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi'nde (İTÜ) kurulan iki adet deneme-araştırma reaktörü bulunuyor. Dün İTÜ'de düzenlenen "Isıtma Sistemlerinde İleri Teknolojiler ve Biyoyakıtların Kullanımı Çalıştayı"na katılan Güler, iki seneden uzun bir süredir çalıştırılmayan 350 kilowatlık kurulu güçteki bu reaktörün yeniden devreye sokulması gerektiğini ifade etti. Güler'in açıklamaları, bundan önceki nükleer enerji girişimlerinde de önemli rol oynayan ve 5 yıl önce adı "enerji enstitüsü"ne çevrilen İTÜ Nükleer Enerji Enstitüsü'nün birikimine ve kadrosuna yeniden iş düşeceğinin bir işareti oldu.

Bağımlılık artabilir
Türkiye'nin 2020 yılına kadar enerji alanında 128 milyar dolarlık yatırım yapması gerektiğini vurgulayan Güler, "Yerli kaynakların kullanılması ağırlıklı ve dışa bağımlılığı azaltmaya yönelik bir politika uygulamaya çalışıyoruz" dedi. Enerji ihtiyacının şu anda 88 milyon ton petrole eşdeğer olduğuna işaret eden Güler, yüzde 70-72 oranında bir dışa bağımlılığın söz konusu olduğunu, bunun yüzde 38'ini petrol, yüzde 23'ünü doğalgazın oluşturduğunu vurguladı. Tedbir alınmaması halinde yüzde 80'e çıkma riski bulunan bu oranın mutlaka yüzde 50 seviyesine indirilmesi gerektiğini dile getiren Güler, bu durumun en azından karşılıklı bağımlık haline getirilmesinin şart olduğunu ifade etti.

Yerli kaynakların kullanılması için 21 jeotermal ve 6 kömür sahasını ihaleye çıkardıklarını söyleyen Güler, Türkiye'nin jeotermal enerjide Avrupa birincisi ve dünya yedincisi olduğun anımsatarak yüksek sıcaklıkta olan sahaları elektrik üretimi, düşük ısılardakileri ise sera ve ısıtma amaçlı kullanılacağını söyledi. Türkiye'deki tüm kömür sahalarını enerji üretimi için kullanıma açacaklarını aktaran Güler "Altı kömür sahası ihaleye çıktı. 1.5 milyon ton kömürde dar gelirlere dağıtıldı. 14 bin kişiye iş imkanı çıktı" diye konuştu.

80 bin kişiye istihdam olanağı
Biyodizel ve biyo-etanolün önemine değinen Güler, Türkiye'nin 1.2 milyon tonluk biyo dizel, 3.6 milyon tonluk da biyo-etanol üretim kapasitesi olduğuna dikkat çekerek, bu potansiyelin 80 bin tarım işçisine iş imkanı sağlayacağını ve 3 milyarlık bir ciro yaratacağını belirtti. Güler'in rakamlarına göre bu kaynakların kulllanılması 2 milyar YTL'lik tüketici, yaklaşık 1.4 milyar YTL'likte ithalat tasarrufu sağlayacak.

İTÜ Enerji Enstitüsü Müdürü Abdurrahman Satman, enerji enstitüsünün 5 yıllık bir geçmişi ve üniversiteler içinde tek, tüm kurumlar göz önüne alındığında ise enerji enstitüsü olarak iki kuruluştan biri olduğunu söyledi. Enstitüde 30 öğretim elemanının çalıştığını belirten Satman, "Nükleer reaktörümüz var. Bu bize çok önemli bir birikim ve alt yapı sağlıyor. Türkiye eğer nükleer enerjiye geçecekse bu kuruma ve bize çok şey düşüyor" diye konuştu.

Enerji Bakanı Hilmi Güler ile Romanya Ekonomi ve Ticaret Bakanı Ioan Codrut Seres, denizaltından elektrik hattıyla enerji alışverişini sağlayacak projenin ortak metnini dün imzaladı. Güler, Romanya ile enerji konusunda önemli bir işbirliği adımı attıklarını belirterek, “Şehir olarak da Köstence ile İstanbul arasında, deniz altından elektrik hattıyla enerji alışverişini sağlayacak çalışmanın ortak metnini imzaladık” dedi. Seres de, Türkiye ile 20 yıl önce iyi ilişkilerin gelişmeye başladığını, şimdi de bunun somutlaştırıldığını söyledi.

Romanya ile işbirliği
Enerji Bakanı Hilmi Güler ile Romanya Ekonomi ve Ticaret Bakanı Ioan Codrut Seres, denizaltından elektrik hattıyla enerji alışverişini sağlayacak projenin ortak metnini dün imzaladı. Güler, Romanya ile enerji konusunda önemli bir işbirliği adımı attıklarını belirterek, “Şehir olarak da Köstence ile İstanbul arasında, deniz altından elektrik hattıyla enerji alışverişini sağlayacak çalışmanın ortak metnini imzaladık” dedi. Seres de, Türkiye ile 20 yıl önce iyi ilişkilerin gelişmeye başladığını, şimdi de bunun somutlaştırıldığını söyledi.

ABD pes etmiyor! Kyoto'ya alternatif arayışları sürüyor

Özgür Gürbüz - Analiz / 13 Şubat 2006

Aralık ayında Montreal'de, Kyoto'nun ilk safhasının sonrasında hangi önlemlerin alınması gerektiğini saptamak için masaya oturacağını belirten ABD, geçtiğimiz ay Sidney'de yapılan toplantıda ise zorunlu tedbirler yerine teknolojik gelişmelerle gönüllü destekten yana tavır koydu.

Aralarında Japonya, Avustralya, Hindistan, Çin ve Güney Kore'nin de olduğu 6 ülke, "temiz enerji" projelerini desteklemek için bir fon oluşturmaya karar verdi. Dünyadaki toplam sera gazlarının yarısından sorumlu olan bu 6 ülke, Kyoto'nun aksine, temiz kömür, karbon gömme ve nükleer enerji gibi teknolojilere yatırım yapılmasını savunuyor. Fosil yakıtlara dayalı enerji sistemlerinin ekonomileri için hayati önem taşıdığını belirten ülkeler adına açıklama yapan Avustralya Dışişleri Bakanı Alexander Downer, Kyoto'ya taraf olmayan Avustralya ve ABD'nin sözkonusu fonun çalışması için ilk adımı atacaklarını söylemiş, diğer 4 ülkenin de bu adımı destekleyeceğini belirtmişti. Henüz ne kadar paranın bu fon için ayrılacağı açıklanmasa da, Avustralya'nın 75 milyon dolarlık bir kaynak ayırması bekleniyor. Halihazırda her yıl 3 milyar doları hidrojen enerjisi, karbon gömme teknolojileri ve yenilenebilir yakıt teknolojilerine harcayan ABD'nin payının ise daha fazla olması bekleniyor.

Uluslararası Enerji Ajansı'nın, bugünkü politikaların değişmemesi halinde, 2030 yılındaki karbondioksit emisyonu miktarının 2005'e göre yüzde 50 daha fazla olacağını söylediği bir zamanda, zorunlu tedbirlerden bahsetmeyen bu toplantının bir ilginç yanı ise, 80 büyük enerji ve madencilik firmasının da toplantıya büyük ilgi göstermesiydi. Bir diğer ilginç nokta da, Kyoto görüşmelerine aktif katılımcı olan birçok çevreci grubun bu toplantıyı tamamen "boşa konuşma" olarak nitelendirerek 2 gün boyunca protestolara katılması oldu. Greenpeace sözcüsü Catherine Fitzpatrick, "Konuşmak ucuz, eylemsizliğin fiyatı ise çok pahalı" derken, Avustralyalı Yeşiller ise Exxon Mobil ve Rio Tinto gibi büyük kömür ve petrol endüstrisinin bu paktın arkasında olduğunu öne sürdü. Monash Üniversitesi'nden iklim uzmanı Prof. Amanda Lynch'e göre de, ciddi önlem alma anlamında hiçbir anlaşma sağlanmadı.

İki günlük toplantının sonunda, yatırım yapılması beklenen alanlar arasında daha az hava kirliliğine yol açacak "temiz kömür" olarak adlandırılan teknolojiler, çıkan karbondioksitin tutularak yeniden yeraltına, boşalan kömür ve gaz yataklarına gömülmesini öngeren karbon gömme teknolojileri, yenilenebilir enerji, hidrojen ve nükleer öne çıkıyor. Kyoto Protokolü ise, 2012 yılına kadar gelişmiş ülkelerin sera gazı emisyonlarını 1990 yılının yüzde 5,2 aşağısına çekmesini hedefliyor. Hedeflere ulaşamayan ülkeler, 2013 yılında başlayacak ikinci yükümlülük döneminde hem eski hedeflerini yakalamak hem de yüzde 30'luk bir ek yükümlülüğünün de altına girmek zorundalar.

Türkiye'de rüzgâr esmiyor mu?

Özgür Gürbüz - Analiz / 11 Şubat 2006

Avrupa'da geçen yıl yeni bir rekora imza atarak altın çağını yaşamaya devam eden rüzgâr enerjisi bizde daha çok konuşuluyor. Geçtiğimiz mayıs ayında çıkan yeni ama Avrupa'daki örneklerine kıyasla birçok eksiği olan Yenilenebilir Enerji Yasası sonrası biraz umutlanan rüzgâr enerjisi yatırımcıları hâlâ projelerine kredi bulmakta zorlanıyor. Bunun arkasında iki ana neden var. Birincisi, devlet tarafından verilen 7 yıllık alım garantisinin Yeni Türk Lirası cinsinden olması, ikincisi de bu miktarın hâlâ netleşememesi. Rüzgâr çitliklerini finanse etmek isteyen yabancı bankalar olası bir "kur farkı" probleminden korkuyor. Kredilerin geri ödemesini verdikleri yabancı para cinsinden alacak olan bankalar, Yeni Türk Lirası'nda yaşanacak değer kaybının yatırımcıyı zor duruma sokacağını düşünüyor. İkinci problem ise, 7 yıl boyunca satın alınacak her kilovatsaat için ödenmesi düşünülen miktarın bir önceki yıla ait Türkiye ortalama elektrik toptan satış fiyatına göre belirlenecek olması. enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) geçtiğimiz günlerde bu fiyatın nasıl hesaplanacağına dair bir formül açıkladı. Ancak, formül üzerine homurdanmalar olacağa benziyor. Ortalama fiyatla ilgili ikinci problem de her yıl bu fiyatın hesaplamalar dolayısıyla değişecek olması. Bakanlar Kurulu'nun da yine her yıl yüzde 20 artırım yapma hakkı var. Tüm bunlar, kredi ödemelerini garanti altına almak isteyen bankalarda güven eksikliği yaratıyor.

İki tribün dışında yatırım yok

Türkiye'nin 1997 yılından beri rüzgâr enerjisine 2 tribün dışında hiç yatırım yapmamış olmaması ve enerjide dışa bağımlılığın ayyuka çıktığı günümüzde rüzgârın enerjisinin hâlâ gündeme gelmemiş olması oldukça üzücü. rüzgâr enerjisi konusunda kamuoyunun yanlış bilgilendirildiği de bir gerçek. Öncelikle rüzgâr çiftliklerinin diğer konvansiyonel santraller gibi biner MW'lık tesisler olmadığını, genellikle 10-50 MW arasında değişen büyüklüklere sahip mikro santraller olduğunu bilmek gerek. Bu nedenle, ülkelerin değişik bölgelerine dağılan bu mikro santrallerin bulunduğu alanların hepsinde bir rüzgâr kesintisinin olmayacağını da kavramak lazım. rüzgâr enerjisine getirilen eleştirlerden rüzgâr türbinlerinin kapasite faktörleri yüzde 40 civarında. En iyi orana sahip olan doğalgaz santralleri ise bunun hemen hemen iki katı değere sahip. Kaba bir hesapla 100MW'lık doğalgaz için 200 MW rüzgâr kurarak aynı verimi elde edebiliyorsunuz. Kuruluş maliyetleri de birbirine yakın ama arada önemli bir fark var. Rüzgâr'ın ne yakıt parası ne de atık sorunu var. Sosyal maliyet yok, çevresel risk sıfır.

Rüzgâr, güvenilir enerji kaynağı

Konvansiyonel kaynaklara kıyasla küçük üniteler oldukları için arz güvenliği konusunda da büyük sorun yaratmıyorlar. Reuters, 20 Ocak 2006'da Güney Afrika'nın bin 800 MW büyüklüğündeki nükleer reaktörünün bir ünitesinin 3 aylığına kapandığı haberini verdi. Nedeni yanlış yerleştirilmiş bir cıvata! Afrika'nın tek nükleer santrali geçtiğimiz yılda yine yakınındaki bir yangın ve teknik nedenlerden dolayı bir süre kapalı kalmıştı. Güvenlik önlemleri yüzünden nükleer santrallerdeki en ufak bir aksaklık uzun süreli kontrollere neden oluyor. Üç ay boyunca Cape Town bölgesinde elektrik kesintileri kaçınılmaz. İki günlük doğalgaz krizini anımsarsak, neredeyse Keban Barajı gibi bir santralin 3 ay devreden çıkmasının faturasını iyi analiz etmek gerekir. rüzgâr enerjisinde ise arızalar mekanik olduğu için hemen giderilebiliyor ve 100 türbin aynı anda bozulsa bile bunun kurulu gücü 150-200MW'ı geçmiyor. Arz güvenliğinin bir de bu boyutu var.