Foto: E. A. Gürbüz |
Avrupa’nın
19 ülkesinde 17 farklı kelebek türü uzun yıllardır takip ediliyor. Sayıları not
alınıyor. Son araştırmalar gözlem altındaki kelebeklerin sayısının geçen 21
yılda yüzde 50 oranında azaldığını tespit etti. Avrupa Çevre Ajansı’nın
yayımladığı araştırma çayır ve meralarda görülen kelebeklere odaklanmış. 17
farklı kelebek türünün sekizinin sayısı azalmış. İki türün nüfusu aynı kalmış,
sadece bir türde artış tespit edilmiş. Kalan altı türün durumu belirsiz. Kelebek
yemediğimize (henüz) göre sorun yok diye düşünebilirsiniz ama bu bir hata olur.
Tehlike çanları çalıyor.
Rapora
göre kelebeklerin yok olmasının en büyük nedeni değişen tarım toplumu.
Kelebekler geleneksel tarımın yapıldığı yerleri seviyor. Buralarda biyoçeşitlilik
zengin, tek bir tür yerine onlarcası var. Çiftçiler ise tercihlerini
endüstriyel tarımdan yana yapıyor. Geleneksel tarım yapanlara sistem fazla şans
tanımıyor. Avrupa’da çayır ve mera kelebeklerinin sevdiği arazilerde yoğun
tarım uygulamalarının artması, tek tip ürünlerin yetiştirilmesi biyoçeşitliliği
azaltıyor, kelebek nüfusunu da. Bir başka neden de insanların sulak alanları ve
dağları terk etmeleri. İnsanların terk ettiği bu alanlarda otların boyu
yükseliyor, bakımsız bahçeler çoğalıyor ve küçük çalılarla doluyor. Kısacası, köylülerin
kentlere göç etmesi kelebekleri de etkiliyor.
KELEBEKLER NE
İŞE YARAR?
Gözümüze
hoş geldiği için biz öyle düşünebiliriz ama kelebeklerin doğada var olma nedeni
dekoratif amaçlı değil. Onların da ekolojik dengenin korunması için üstlendiği
görevler var. Polenleri yaymak, yaprak bitlerini ve çürümüş meyveleri yemek
gibi. Çürümüş meyvelerden koparılan parçalar onların doğada daha kolay çözülmelerini
sağlıyor. Kertenkeleden kuşlara, yarasalardan yılanlara kadar birçok hayvanın
kelebeklerle beslendiğini de unutmamak lazım. Bir de kelebek etkisi dediğimiz
bir şey var…
Kelebek
etkisi daha çok ‘kaos teorisi’yle
ilgili ama ekolojide de sıkça kullanılır. Yaşam döngüsünün bir bütün olduğunu,
halkanın en ufak parçasının zarar görmesinin sistemin bütününü etkileyeceğine
işaret eder. Ormanlar olmazsa kuşlar, balık olmazsa yunus, yunus olmazsa deniz
olmaz. Kelebekler doğanın en hassas türlerinden biridir. Kelebekler yok
oluyorsa doğa bilimciler bunu tehlikeli bir işaret olarak algılar çünkü bu,
başka türlerin de tehdit altında olduğunun işaretidir. İnsan nüfusunun
yarısının 21 yılda yok olduğunu bir düşünün. Şimdi soralım, tehlikenin farkında
mıyız?
MİLLİ PARKA HES
OLUR MU?
Aklı
başında insanlar tarafından yönetilen ülkelerde milli parklara ağaç, çiçek, kuş
ve benzeri börtü böcek görmeye gidilir. Biz ise milli parka maden, baraj,
inşaat görmeye gidiyoruz. Çok fena kalkınan bir ülkenin çocuklarıyız ne de
olsa. Milli değerlerimiz çimento, kürek ve dozer oldu. Bir de ayran var. Çimento
sevmeyeni öldürür, kürekten kaçanı döver, dozerin önüne yatanı da ezer geçeriz.
Bu kapsamda yürütülen, “milli parkların
millileştirilmesi” projesi sürüyor. Sıra geldi Türkiye’nin kelebeklerine.
Son
durak Antalya’nın Kemer İlçesi’ndeki Beydağları Sahil Milli Parkı. Milli Park’taki
Kesme Boğazı’nda HES yapımı gündemde. Burası Kemer Orkidesi ve Safranı gibi
nadir bulunan 32'si endemik, 111 bitki türüne ev sahipliği yapan bir bölge. Ege
Yenilenebilir Enerji A.Ş. adlı şirket burada 2 MW gücünde bir hidroelektrik santrali
kurmak istiyor. Küçük bir santral için yıllardır korunan milli park feda
edilecek. Kimse burada üretilecek elektriğe ihtiyacımız var mı diye sormuyor.
Hükümet durmadan artan elektrik talebinden bahsediyor ama yaptıkları talep
tahminleri durmadan yanılıyor. Türkiye’de enerjide plansızlık ve
kontrolsüzlüğün bedelini doğa ve bizler ödüyoruz.
ÇÖZÜM ÇOK
İkinci
olasılığı da düşünelim. Diyelim ki bu baraja ihtiyacımız var. Bu santralin
üreteceği elektrik bir tek rüzgar türbiniyle üretilebilir. Küçük barajlardan
elektrik üretmenin maliyeti 2-16, rüzgardan üretmenin maliyeti 5-16 dolar sent
arasında. Bir üçüncü yol daha var ki benim en sevdiğim; enerjiyi akıllı
kullanmak, tasarruf yapmak. Bu baraj yılda 5 milyon kilovatsaat civarında
elektrik üretecek. Tükettiğimiz elektriğin 52 binde biri kadar. Geceleri boşa
yanan neon ışıklarının veya bina aydınlatmalarının bazılarını kapatsanız yeter.
İşte bu yüzden Türkiye’de enerji politikalarının yetersiz olduğunu, iyi
yönetilmediğini durmadan söylüyoruz. İyi bir şeyler yapılsa onları da
yazacağız.
Belirtmekte
fayda var, milli parklara yenilenebilir enerji santrallerinin kurulmasının
önünü Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti açtı. 2010 yılında 5346 numaralı
kanuna koydukları bir ek fıkrayla (Ek fıkra: 29/12/2010-6094/5 md.) milli parklara bakanlık onayıyla
yenilenebilir enerji santrali yapılmasının önü açıldı. Çevrecinin
daniskası başbakanımızın başında olduğu hükümetten bahsediyorum. Hani, her yere
fidan dikenlerden. Anladınız siz onu.