Zaten kötü durumda olan Türkiye ekonomisi, ciddi bir krizle karşı karşıya. Türkiye’de resmi rakamlara göre yüzde 14’ü bulan işsizlik oranının koronavirüs salgınıyla birlikte yüzde 30’lara kadar çıkmasından endişe ediliyor. Peki, ne yapacağız?
Özgür Gürbüz-BirGün / 28 Nisan 2020
Birleşmiş Milletler’e göre dünyada çalışan nüfusun yüzde
81’inin işyerleri ya tamamen ya da kısmen kapandı. 3 milyardan fazla insandan
bahsediyoruz. Salgının ne zaman sona ereceğini tam anlamıyla bilemiyoruz. Evinde
oturan milyonların kaçının dönecek işi olacak o da belli değil. Türkiye’de de
işsizlik oranının yüzde 14’lerden 30’lara çıkacağı tahmin ediliyor.
Virüs sonrası istihdamı öne çıkaracak radikal adımların
atılması gerekecek. Türkiye’nin yürüttüğü dış politikanın da etkisiyle
uluslararası doğrudan yatırımlar son dokuz yılın en düşük seviyesine gelmiş ve
5,6 milyar dolara gerilemişti. 2015’ten bu yana sürekli azalıyor. Para bulmak
daha da zorlaşacak. Kendi yağımızla kavrulmak zorundayız ama yağın kalmadığını
kriz sırasında iyice anladık.
İstihdam yaratan
sektörlere öncelik
İşsizliği kronikleştirmeden yeni istihdam yaratmamız
gerekiyor. Elimizdeki sınırlı kaynaklarla hem ihtiyaca yanıt vermek hem de
istihdam yaratacak en iyi seçeneği bulmak zorundayız. İşe öncelikle aynı işi ya
da ürünü daha çok istihdam yaratarak yapabileceğimiz avantajlı sektörleri
seçerek başlayabiliriz. Bunlardan biri enerji.
Kömür, doğalgaz veya nükleer santral yerine yenilenebilir
enerji sistemlerine yatırımları kaydırırsak hem enerji üretir hem de daha çok
kişiye iş sağlarız. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün bir araştırması, elektrik
üretiminde güneş enerjisinin kömür ve doğalgaza göre 7 ila 11 kat fazla
istihdam yarattığını gösteriyor. Rüzgar ve biyokütlenün de konvansiyonel
kaynaklara kıyasla 3 kat fazla istihdam yaratma potansiyeli var. Daha iddialı
rakamlara sahip çalışmalar da var ama bu bile Türkiye’nin enerji yatırımlarında
artık istihdam yaratan bu sektörleri seçmesi gerektiğini gösteriyor. İktidarın
nükleer ve kömür sevdası bu gerçekliği kaldırır mı göreceğiz.
Yarı zamanlı
çalışma kritik değerde
İstihdam da ikinci adım yarı zamanlı iş fırsatları
yaratmak olabilir. Önümüzdeki günlerde yeni iş olanaklarının sayısı azalacak.
İşsiz kalanlara devletin ciddi bir güvence veremediğini de düşünürsek, iş
paylaşmak kriz geçene kadar birçok eve ekmek girmesini sağlayabilir. Az ama
hayatta tutabilir. Yardım paketleri gibi pansuman tedbirler sorunu çözmez.
Uygun alanlarda yaratılan yeni işler bölüştürülebilir ve buna kamu öncülük
edebilir. Yarı zamanlı veya esnek çalışma saatlerine sahip iş yaratmak
kotalarla zorunlu hale getirilebilir.
Bazı sektörler ise stratejik önemi de düşünülerek teşvik
edilmeli. Tarım bunlardan biri. Türkiye’nin ihtiyacını kendi olanaklarıyla karşılamasını
sağlayacak köklü bir tarım reformu, kooperatiflerle desteklenirse istihdam
yaratan ve üretimi hatırlatan önemli bir kaynağa dönüşebilir.
Verimlilik ve
tasarruf ön plana çıkmalı
Verimlilik ve tasarruf da yeni iş yaratmak için gerekli
kaynağı sağlayabilir. Saraylar, uçaklar, sonu gelmeyen korumalarla bu iş olmaz
elbette; başka bir zihniyet, başka bir hükümet gerekiyor. Gerektiğinde
teknolojinin yardımıyla hammadde israfı önlenecek, gerektiğinde de ciddi iş
kaybı yaşanan imalat, perakende ve turizm gibi sektörlerde otomasyondan uzak
durarak daha fazla kişiye iş sağlayacak yöntemler tercih edilecek.
Ulaşımda toplu taşımayla yakıt ve kaynak tasarrufu, binalarda
yalıtımı teşvik edecek mevzuat, geri dönüşümü değerli kılacak depozito uygulaması
gibi farklı alanlarda uygulanacak politikalar krizin yükünü hafifletebilir.
Bütün bunları yaparken dezavantajlı gruplara istihdam fırsatlarında öncelik
tanıyarak sosyal sorunları azaltabiliriz. Kriz önümüzde, onu büyütmek ya da
değişime yeşil ışık yakarak zararı en aza indirmek elimizde.