Özgür Gürbüz-BirGün/9 Temmuz 2018
Samandan,
patatese her şeyi ithal eden Türkiye’de herkes ülkenin üretim yapamamasından şikayetçi.
Haksızlık etmeyelim, Türkiye her gün bol bol çöp üretiyor. Aslında “atık” demem
gerek ama diyemiyorum çünkü belediyelerin topladıkları atığın yüzde 90’ı çöpe
gidiyor. TÜİK’in en son verilerine göre, 2016 yılında belediyelerce toplanan
31,6 milyon ton atığın yüzde 61,2’si düzenli depolama tesislerine, yüzde 28,8’i
belediye çöplüklerine ve yüzde 9,8’i geri kazanım tesislerine gönderilmiş.
Yüzde 0,2’si ise ya açıkta yakılıyor ya da dereye veya araziye boşaltılıyor.
Anlayacağınız, tüketim toplumunun en kötü örneklerinden biri haline gelen
Türkiye, aşırı tüketimle atık miktarını artırdığı gibi, çıkan atığı da değerlendiremiyor.
Avrupa’ya
baktığımızda hedeften ne kadar geride kaldığımızı daha iyi görüyoruz. 2015
yılında Avrupa’nın bu konudaki lideri Almanya belediye atıklarının yüzde
66’sını geri dönüşüm ve kompost tesislerine göndermiş. 10. sıradaki İtalya’da
bu oran yüzde 44, listenin ortalarında yer alan İspanya’da yüzde 33. Son
sıralardaki Romanya bile yüzde 13’ü yakalamış. Türkiye AB kayıtlarında Sırbistan’la
birlikte sonuncu gözüküyor. 2015 verisine göre yüzde 1’de kalmışız. Biz,
TÜİK’in 2016 verisini esas alıp yüzde 10 diyelim ama o da bizi Avrupa’nın en
kötü üç ülkesinden biri olmaktan kurtarmıyor.
İşin daha da
kötüsü şu; bu çağda “geri dönüşüm” asıl hedef bile olamaz. Hedef, sıfır atık
çıkarmak olmalı. Geri dönüşüm son çare, çözüm değil. Önce atık üretimini
azaltmak gerek. Bu hedefe ulaşmak için de kullanılmış ürüne odaklanmak yetmez,
üretim sürecinin tamamını değiştirmeliyiz. Döngüsel ekonomi kapsamında, yeni
atık politikası şu üç madde üzerinde inşa edilmeli.
* Ürün
üretiminde, ekolojik tasarımların da yardımıyla daha az hammadde kullanarak
veya hammadde israfını önleyerek aynı ürünü üretmeyi başarmalıyız.
* Ürünleri
daha verimli kullanmalıyız. Paylaşım ekonomisini yaygınlaştırarak,
kullandığımız bir ürünü başkalarının da kullanmasını sağlayabiliriz. Ortak
kullanılan otomobiller, bisikletler buna iyi bir örnek. Kullanılmış giysilerin,
ev eşyalarının paylaşımının yaygınlaştığını düşünün.
* Ürünlerin
yaşam ömrü uzatılmalı. Daha dayanıklı ürünler atık miktarını azaltır.
Kullandığımız eşyalar bozulunca atmak yerine tamir etmeliyiz. Terzi ve
tamirciler gibi ürünlerin ömrünü uzatan meslekleri destekleyecek mali
politikaları ciddi ciddi konuşmak gerek.
Kavramları da yerli
yerine oturtsak iyi olacak. Geri dönüşüm, kullanılmış bir üründen yine aynısını
yapmaktır. Kullanılmış cam şişesinden cam şişe yapmak gibi. Plastik şişeden
kalitesi daha düşük bir plastik torba üretmek geri dönüşüm sayılmaz çünkü bir
süre sonra plastik yeniden kullanılamaz hale gelir ve döngü sonlanır. Camdan
cam yapmak ise ömür boyu devam eder…
Şirketlerin
yeşile boyama oyununa da düşmeyin. Örneğin, içine bitki katılmış plastik
şişeleri çevreci sanmayın. Şirketlerin cam şişeden kaçma çabası bunlar. Plastik
şişenin birazı bitkiden üretilse ne fark eder? Plastik doğada yok olur mu? İçine
süt ve meyve suyu koyduğunuz plastik, karton ve alüminyum karışımı karton kutular
da çevre dostu değiller. Geri dönüşümü zor, kimse uğraşmıyor. Doğada çözünür
dedikleri plastik torbanın, parçalara ayrılması için çok özel koşullar
gerektiğini unutmayın. Bez çanta ve mataradan vazgeçmeyin. Söz konusu şişeyse
önceliğimiz cam olmalı, mecbur kalınan yerde ise depozito ücreti alınan plastik
şişe veya karton kutu kullanılmalı. Gereksiz ambalajlar, pipet gibi tek
kullanımlık ürünlerin üretimi ise mecbur kalınan yerlerde sınırlandırılmalı,
caydırıcı ücretler ve vergiler eklenmeli.
Cam şişeyle,
depozitoyla uğraşmak istemeyen şirketler, daha kolay ve fazla kâr elde
edebilmek için çevreyi kirletmeyi tercih ediyor. Hükümet de halkın sağlığını
değil şirketleri koruduğu için sesini çıkarmıyor. Tüm sorunumuz bu. Hedefimiz
sıfır atık olsun ama çıkan atıkları sıfırlamaya değil, çıkardığımız atık
miktarını sıfırlamaya çalışalım.