Özgür Gürbüz-BirGün/21 Ekim 2016
Sözüm,
Amasra’ya termik santral kurulması için ÇED raporuna onay verenlere. Padişahlara
övgü düzüp, Fatih Sultan Mehmet’in göz bebeğine daha önce iptal edilmesine
rağmen yeniden termik santral izni verenlere. Bir öyle, bir böylecilere.
Sözüm Adana,
Çanakkale ve Konya’da Türkiye’nin tarım arazilerinin üzerine kömür yakan
fabrikalar kurmaya heves edenlere. Sözüm iklim değişikliğinin bir numaralı
düşmanın petrol ve kömür olduğunu anlamayanlara. Tartışmaktan korkan, kapalı
kapılar ardında kömür şirketleriyle pazarlık yapanlara. Şeffaf olmayana, hukuk
tanımayana, bilime saygı duymayana. Birkaç şirket para kazanacak diye halkı
hasta edene, aç bırakana.
Sözüm, bu
ülkeyi hava kirliliğine mahkum edenlere. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine
göre Türkiye’nin 81 ilinin 80’inde hava kirli. Türk Tabipleri Birliği, Türk
Toraks Derneği ve Halk Sağlığı Uzmanları Derneği daha geçen hafta Nefes
Alamıyoruz adlı sempozyumda bir araya geldi ve yine uyardı: “Termik santraller
nedeniyle Türkiye’de her yıl en az 2 bin 876 kişi erkenden hayata gözlerini
yumuyor, 637 bin işgünü kaybı yaşanıyor bunun ekonomiye bedeli de 3,6 milyar
avroyu buluyor” dedi. Bu kadarla kalsa iyi. Hava kirliliği başta hamile ve
çocukları olmak üzere hepimizi hasta ediyor. Solunum yollarından, akciğer
hastalıklarına, gelişme bozukluklarına kadar türlü etkileri var. Doktorlar
çıkmış uyarıyor, siz ise santrallere lisans vermeye, kömüre övgüler dizmeye
devam ediyorsunuz. Aşık Mahzuni’den izin alıp söyleyelim öyleyse…
Yuh
yuh kananlara,
İnsana
kıyanlara,
Toprağı
küstürüp,
Yuh
ekini yakanlara yuh!
Elektrik
üretmek için kömürden başka onlarca yol var dedik dinlemediniz. Pahalı, işe
yaramaz deyip halkı akciğerlerini yakan termiklere kurban ettiniz. Yetmedi,
ucuz dediğiniz kömüre görülmemiş teşvikler verip, santralleri çevre
denetiminden çıkardınız. Siz bunları yaparken dünyada devran değişti. Elektrik
üretiminin yüzde 7’si yepyeni kaynaklardan (rüzgar %3,7; biyokütle %2; güneş
%1,2) sağlanmaya başladı. 2015 yılında İtalya elektrik ihtiyacının yüzde
7,8’ini; komşumuz Yunanistan ise yüzde 6,5’ini güneşten karşıladı. Türkiye’de
ise insanların çatılara güneş panelleri koymasını engellemek için elinizden ne
geldiyse yaptınız. Sadece büyük santrallere sınırlı izin vererek, halkı dağıtım
şirketlerinden elektrik almaya mecbur eden sisteme destek verdiniz. Şirketler
zenginleşirken halk seyretti. Devam edelim öyleyse…
Bu
kadar milletin hakkın alanlar
Güneşi
karartıp, kömürü aklayanlar
Halkın
enerjisini görmeyip,
Yandaş
şirkete güldüm ise yuh.
Fukuşima’da
dünyanın en büyük endüstriyel kazalarından biri yaşanırken nükleer santral
anlaşmaları yapanlara da yuh. Dünyada nükleer enerjinin payı hızla düşüyor. 1986
yılında küresel elektrik üretiminin yüzde 17,6'sı sağlayan nükleer santraller
şimdi yüzde 10,7’sini zar-zor karşılıyor. Türkiye’nin sadece güneşi bile
elektrik ihtiyacını karşılamaya yeterken, dışa bağımlılığı arttıracak nükleer
projelere milyarlar kaptırmaya çalışmanın bir mantığı var mı? Fukuşima’dan önce
17 nükleer reaktöre sahip Almanya, üç yıl içinde 9 reaktörünü kapatmışken, aynı
süre içerisinde üç tane nükleer santral yapacağım diye dolanırsan sazı eline
alan bu dizeleri söyler. Amasra’da, Adana’da, Çanakkale, Konya, Mersin ve
Sinop’ta dinlersin.
Gürbüzüm ben, bildiğim ilim,
Lobim yoktur, atom değilim.
Ölümün değil canın eriyim.
Elektrik için kanser dersem yuh.
Bu yazıyı ve dizeleri yazarken
esinlendiğim, gönlümde, aklımda yeri çok büyük, Aşık Mahzuni Şerif’in anısı
önünde saygıyla eğiliyorum. Sürçü lisan ettiysem, affola.