Mera etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mera etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Laf olsun torba dolsun

Özgür Gürbüz-BirGün / 18 Haziran 2025

Türkiye’nin doğası Meclis’e gelen 95 sayılı torba yasa teklifi ile büyük bir tehlike altında. Teklif yasalaşırsa, turizm ve tarım bölgeleri ile korunması gereken doğal alanlar maden ve enerji projelerinin talanına uğrayacak. Torba yasaya konan özel bir madde, Muğla’daki kömür santralları için zeytinliklerin kamulaştırılarak madenciliğe açılmasını da sağlayacak. Adrese teslim yasa maddesi. Adrese teslim ama bu değişiklik 3753 sayılı Zeytincilik Kanunu’nu delmek için bir emsal teşkil edebilir. O yüzden de konu sadece Muğla’yı, çevrecileri değil tarım ve turizmle uğraşanları, özellikle de zeytinyağı üreticilerini yakından ilgilendiriyor. Tarım ve doğal alanları korumada adeta bir kalkan olan zeytinliklerin birkaç şirketin çıkarı için madenlere kurban edilmesinin önü açılıyor. Teklifin geri çekilmesi için itiraz etmeyen herkes çok pişman olacak; o kesin.

KURDA KUZU TESLİM EDİLİYOR
Teklifte, zaten formaliteye dönen ÇED (Çevre Etki Değerlendirmesi) süreçlerinin kısaltılması, maden içeren ormanların MAPEG’e (Maden Petrol İşleri Genel Müdürlüğü) devredilmesi ve işletme boyunca yetkinin bu kurumda olması, maden projeleri için acele kamulaştırma hakkı tanınması gibi çok sakıncalı maddeler var. Amacı maden sahası açmak olan kuruluşa ormanlar emanet edilir mi?

ÇED YERİNE İZLEME
Teklifin gerekçe kısmında yer alan açıklama da trajikomik. ‘ÇED gerekli değildir’ kararı verilen projelerin izleme kontrol çalışmalarıyla denetlendiği iddiasına kargalar bile güler. İzleme ve kontrol yapılsa İliç’teki altın madeninde dokuz kişi hayatını kaybeder miydi? ÇED kararı alınmadan ihale, teşvik ve kullanım ruhsatı için başvurulmasının da önü açılıyor. Enerji Bakanlığı’na imar planlarını onaylama, yapı ruhsatı ve çalışma izni verme yetkisi de bu yasa teklifi ile tanınıyor.

STRATEJİK MADENLER İÇİN KURUL
Stratejik ve kritik maden adı verilen yeni bir tanım da metne girmiş. Stratejik madenlerle altın, gümüş ve demir gibi 4. grup madenlerin akıbeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın başkanlığında toplanacak bir kurula bırakılıyor. Kurul’un, alınması gereken izinlere ilişkin idareler arasındaki ihtilafları yargı organlarına başvurmadan çözeceği öne sürülmüş. Stratejik ve kritik madenlerle ilgili madde 4’teki düzenleme ise soru işaretleri barındırıyor. “Bir önceki yıldaki üretim miktarının yüzde 10’unu geçmemek kaydıyla stratejik veya kritik madenlerin belirli bir oran veya miktarda ruhsat sahiplerince stoklanmasına cumhurbaşkanınca karar verilebilir” deniyor. Madem bu madenler stratejik, kanun teklifinin, “Stratejik madenler kamu şirketlerince Türkiye’nin ihtiyacı kadar üretilsin, ihraç edilmesin” demesini beklerdim.

GEREKÇE EVLERE ŞENLİK
Torba yasadaki değişikliklerin gerekçeleri arasında yüzde 45 olan yenilenebilir enerjinin elektrik üretimindeki payını 2035’te yüzde 65’e çıkarmak da var. İtirazım yok, yöntemi de söyleyeyim. Enerjiyi daha verimli/tasarruflu kullanarak elektrik tüketimini azaltabiliriz ve bu da yenilenebilir enerjinin oranını artırır ama bahsettiğim bu matematik, rant içermediği için hükümetin hoşuna gitmeyecektir. Yenilenebilir enerjiyle ilgili izin süreçlerini kısaltacak birkaç düzeltme de var teklifte ama gerçek şu ki kanun aslında kömür ve diğer madenlerin önünü açmak için yazılmış.

İSPANYA’DAKİ KESİNTİ BAHANE GÖSTERİLMİŞ
İspatı da şu. İspanya’daki elektrik kesintisinin nedeni yenilenebilir enerjinin bir anda devre dışı kalması diye belirtilip kömürlü termik santrallar gibi baz yük santrallar çözüm olarak öne sürülmüş. İspanya bile kesintinin nedeninin yenilenebilir enerji olduğunu söylemedi ama bizimkiler öğrenmiş! Türkiye’nin de parçası olduğu ENTSO-E (Avrupa Elektrik İletim Sistemi İşleticileri Ağı) kesintiyle ilgili araştırmasını sürdürüyor. Uzmanlar son toplantısını 15 Temmuz’da yapacak, herhalde ondan sonra sorunun ne olduğunu bileceğiz. Kurumun şu ana kadar yaptığı açıklamada iki soruya yanıt aranıyor. 2 bin 200 MW’lık güç kaybının nedeni (hangi kaynak olduğu belirtilmemiş) ve bu güç kaybında devreye girmesi gereken ‘sistem savunma planlarının’ neden çalışmadığı. Avrupa Yatırım Bankası’nın iki gün önce Fransa ve İspanya arasında yeni bir iletim hattı için 1,8 milyar dolarlık yatırıma hazırlandığını da belirtelim. Sorunun çözümü güneş ve rüzgârdan vazgeçmek olsa herhalde iletim hattıyla uğraşmaz, termik santral yaparlardı. Kanun teklifine imza atan vekillerin kulağına küpe olsun bu gelişme de.  

AVRUPA’DAKİ SÜREÇ FARKLI
Bir başka gerekçe ya da bahane de Avrupa’da yenilenebilir enerji izin süreçlerini hızlandırmak için üye ülkelere yapılan tavsiyeler. Avrupa Birliği bunu iklim hedeflerine ulaşmak için yapıyor. Bizim torba kanun ise kömürden, termik santraldan ve madenlerden bahsediyor. Kaldı ki Avrupa’da çevre örgütleri bu düzenlemelerle ilgili başta halkın tüm sürece sürekli katılımı olmak üzere birçok öneride bulundu. Kuş göç yollarından, koruma alanlarından kaçınılması, stratejik çevresel değerlendirmelerin yapılmış olması gibi şartlar öne sürdü. Meclis’teki teklif ise süre kısaltmayı bürokrasiyi azaltarak değil, ÇED sürecini adeta ortadan kaldırarak, halkın katılımından bahsetmeyerek, izin sürecinde doğa koruma için gerekli adımları sürecin dışına atarak veya izin sürecini formaliteye dönüştürerek yapmaya çalışıyor. Kaldı ki Avrupa ile Türkiye aynı kefeye konamaz. Tüm Avrupa kıtasında bulunan bitki türlerinin yüzde 75’i Türkiye’de görüldüğü gibi, Türkiye’deki 12 bine yaklaşan bitki türlerinin üçte biri endemik, yani bu topraklara özgüdür.

Özetle söylersek, laf olsun torba dolsun şiarıyla hazırlanmış, şirketlerin memleketi talan ederek kâr etmesini amaçlayan bir başka teklifle karşı karşıyayız.

Tesisleri zeytin ve meralara tercih edenlere sorular

Özgür Gürbüz-BirGün/19 Haziran 2017

Geçtiğimiz iki hafta boyunca, çitçisinden sivil toplumuna, yurttaşından politikacısına el ele verdi ve zeytinliklerle meraların ‘tesislere’ kurban edilmesini önledi. Tesisten ne kastettiklerini bilmemekle beraber, niyetin yeni maden ve taş ocakları açmak, organize sanayi bölgeleriyle, termik santraller kurmak olduğunu tahmin ediyoruz. İktidar partisi AKP, tek tek tesislerin neler olduklarını ve nereye hangi tesisi planladıklarını hiç açıklamadığı için akla hep aynı sorular geldi. Herkes, bu ne oldukları meçhul tesislerin gerçekten gerekli olup olmadıklarını ve Türkiye’de bu tesisleri kurmak için gıda ihtiyacımızı karşıladığımız zeytinlikler ve meralar gibi kritik öneme sahip alanlar dışında başka bir yer olup olmadığını sordu. İktidardan bir açıklama gelmedi.

Tehlike şimdilik geçti ama önümüzdeki günlerde benzer bir taleple karşı karşıya kalma olasılığı sürüyor. Boş durmayalım. Türkiye’nin gıda konusunda sürdürülebilirliğini gösteren bir araştırmaya dikkat çekerek, hükümeti aynı hatayı tekrarlamaması için uyaralım. Araştırmayı Economist dergisinin İstihbarat Birimi ile bir gıda şirketi Barilla’nın Gıda ve Beslenme Merkezi hazırlamış. Araştırmada 25 ülke incelenmiş. Dünya gayri safi hasılasının yüzde 85’ini ve nüfusun üçte ikisini temsil eden 20 ülkeyle, bölgelerini temsil etmeleri amacıyla bu listeye eklenen Nijerya, Etiyopya, Kolombiya, İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri. Üç ana başlıkta 58 değişken esas alınmış. Ana başlıklar, Gıda İsrafı ve Gıda Atığı, Sürdürülebilir Tarım ve Beslenmeyle İlgili Zorluklar.

Türkiye genel değerlendirmede 100 üzerinden 52 puan alarak 19. sırada yer almış. Listenin başında 67,5 puanla Fransa var; Japonya ikinci, Kanada ise üçüncü. Geride bıraktığımız ülkeler sırasıyla Brezilya, Endonezya, BAE, Mısır, Suudi Arabistan ve Hindistan. Bizden daha iyi bir gıda sistemine sahip ülkeler arasında ise İsrail, Etiyopya, Çin, Güney Afrika ve Nijerya da var. Bizden daha iyi durumdaki ülkeleri tahmin edin deseydim bu ülkeleri tahmin edebilir miydiniz, açıkçası merak ediyorum.

Üç ana başlık içinde Türkiye en iyi notu Sürdürülebilir Tarım’dan almış. Bu başlıkta 14. sırada. Zeytincilik ve meracılıkla ilgili tasarılar geçseydi belki de en iyi olduğumuz alanda bile listenin sonlarına doğru gidecektik. Türkiye’nin en zayıf olduğu konu ise Gıda İsrafı ve Gıda Atığı. 25 ülke arasında 20. sırada yer alan Türkiye’nin puanı da 100 üzerinden 43’e kadar geriliyor.

Veriler ortada. Bir zamanlar tarımda kendi kendine yeten ülkeler arasında yer alan Türkiye’nin tek sorunu artık kendine yetip yetememek değil. Tarımın sürdürülebilirliği, gıdanın doğru değerlendirilmesi, atıkların azaltılması ve herkesin iyi beslenebilmesiyle ilgili sorunlar da artık çözülmek için bizden icraat bekliyor. Bizi yönetenler ise adeta tarımı küçümseyerek, “tesis mi zeytin mi” sorusunu sorup, “elbette tesis” bile diyebiliyor.

Tarımın, gıdanın ne kadar hayati olduğunu hatırlamaları için daha ne yapmalı acaba? Sürdürülebilir gıda konusunda önde giden ülkelerin Fransa, Japonya, Kanada, Almanya ve İngiltere gibi ülkeler olması yeterli bir işaret değil mi? Bu ülkeler tesis yapmasını bilmiyor mu? Onlar da ağır sanayi yok mu? Buna rağmen nasıl oluyor da gıda konusunda bizden daha ilerideler? Yanıt ortada. Tesis dediğiniz sanayi adımları, tarımdan vazgeçerek, gıda üretimini küçümseyerek atmak zorunda olduğumuz adımlar değil. Aksine, işin temelinde gıda ve sürdürülebilir tarım var. Önceliğiniz ülkede yaşayanların sağlıklı beslenmesini sağlayacak, doğayı koruyacak bir ekonomi yaratmak olmalı. Ekonomik büyüme için sağlıktan, sürdürülebilir tarımdan ödün verilir mi? Çimento fabrikasını meralara tercih edenler hangi yüzyılda yaşıyor acaba?

Zeytin ve ötesi

Özgür Gürbüz-BirGün/12 Haziran 2017

Geçen hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne kısaca “Üretim Reform Paketi” denilen bir kanun tasarısı getirildi. 76 maddelik tasarı yasalaşsaydı ülkede beton üretimi artacak ancak hayatta kalmamızı sağlayan neredeyse her şeyin üretimi azalacaktı. Halk tepki gösterdi, telefonla, eposta ve faksla milletvekillerine özellikle de hükümet temsilcilerine tepkilerini dile getirdi. Sosyal medyada hemen hemen her gün zeytinlikler konuşuldu. Biraz cesareti ve vicdanı olan zeytin üreticisi de Ankara’nın yolunu tuttu. Tasarı baskılar sonucunda Meclis Genel Kurulu’ndan geri çekildi ama tehlike geçmedi. Tasarı ilgili komisyonda tekrar görüşülecek. Bu hafta yeniden Meclis Genel Kurulu’na gelebilir.

Tasarıda öyle maddeler var ki, yıllardır korunmaya çalışılan zeytinlikler, meralar ve kıyılar bir çırpıda yapılaşmaya, sanayiye açılabilir.

Zeytinciliğin Islahı Kanunu’ndaki 20. madde zeytinlik alanların 3 km yakınına zeytinyağı fabrikası dışında kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis kurulmasını yasaklıyor. Yapılmak istenen değişiklikle, kamu yararı kararı alarak, bu alanlara istenilen sanayi tesisinin yapılmasının önü açılıyor. Kestiğin zeytin ağacının iki katını başka yere dik ya da ağaç başına 200 TL öde yeter. Yeni Türkiye’de bunun adı ‘üretim reformu’ oluyor.

Et ithal eden Türkiye’de, elde avuçta kalan meraları korumaya çalışan Mera Kanunu’nun 14. maddesi de değiştirilmek isteniyor. Değiştirirlerse, istedikleri meraları jet hızıyla organize sanayi, endüstri ve teknoloji geliştirme bölgesi ilan edebilecek ve sanayi tesisi kurabilecekler. Verdikleri zararın karşısında ‘ot bedeli’ bile ödemeyecekler. Yeni Türkiye’de buna da ‘üretim reformu’ diyorlar.    

Meralar ve zeytinlikler yetmedi mi? Tasarıda ona da çözüm düşünülmüş. İstedikleri yerde denizi doldurup üstüne tesis yapabilecek, kıyıları da çimentodan, termik santrala istedikleri sanayi tesisiyle donatabilecekler. Muhalefet bas bas “böyle iş olmaz” diye bağırıyor onlara sözüm yok ama merak ediyorum. Şu iktidar partisinin içinde, “Koskoca ülkede sanayi tesisi kuracak alan mı kalmadı? Neden ülkenin üretimine, tarımına ve turizmine hizmet eden bu alanları talan edecek böyle bir tasarıda ısrar ediyoruz” diye soracak bir yürekli milletvekili dahi yok mu? Vallahi, böylesi eski Türkiye’de hiç olmadı.

İşin insanı çıldırtacak bir başka tarafı da tasarının görüşüldüğü komisyonlar. Meclis’e çıktığı komisyon Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu, tali komisyonlar ise Milli Eğitim ile Plan ve Bütçe. Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu’na, Çevre Komisyonu’na neden uğramıyor bu tasarı? Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın kendisi nerede? Neden ortaya çıkıp zeytinlikleri, meraları savunmuyor? Zeytinliklere, meralara, kıyılara sanayi ve enerji bakanlıkları mı bakıyor bu ülkede?

Dünyada neredeyse sadece Akdeniz’de yetişen, sağlıklı sofraların temel taşı zeytinden bahsediyoruz. Üç tarafı denizle çevrili, Avrupa’da turizmin göz bebeği olabilecek Türkiye’nin güzel kıyılarından bahsediyoruz. Anadolu’nun farklı jeolojik ve iklimsel özelikleri nedeniyle zengin bir biyoçeşitliliğe, tarımda kendi kendine yetebilme kapasitesine sahip bir ülkeden bahsediyoruz. Tüm bunların üretim zenginliği ve önemli bir ekonomik avantaj olduğunun farkında değil misiniz? Dünyada gıda güvenliğine, temiz sulara, bu değişikliklerle önünü açmayı düşündüğünüz madenlerden daha fazla önem verildiğini artık görün. Altın takmasanız da olur ama zeytin, peynir, süt, sebze ve meyve olmadan nasıl yaşayacaksınız? Kömür yiyip, madenlerden gelen atık suyu içen insan yaptılar da benim mi haberim yok?

Çimentoyu herkes üretebilir, Artvin’in, Rize’nin yeşilini, Akdeniz’in mavisini, Ege’nin zeytinliklerini başka bir ülke yapabilir mi? Yapamaz. O halde bu hafta vekillerinizi, özellikle de iktidar partisinin üyelerini arayın, eposta atın, faks çekin, sosyal medyadan yazın. Komisyona geri çekilen tasarı tamamen geri çekilsin. Ya da içinden zeytinlikleri, kıyıları ve meraları yok eden maddeler çıkarılsın. Bizden sonra bu ülkede yaşayacaklara bir şey kalsın.