Lockheed Martin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Lockheed Martin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Füzyon reaktörüne değil adil bir dünyaya ihtiyacımız var

Lockheed Martin firmasının kamyona sığacak büyüklükteki bir füzyon nükleer reaktörünü 10 yıl içinde ticari bir ürün haline getirebileceğini açıklaması üzerine bu yazıyı yazmak zorunda kaldım. Hem kafa karışıklığını azaltmak, hem de şu ‘enerji açlığımıza’ bir çare bulmak amacıyla…

Özgür Gürbüz/18 Ekim 2014

Öncelikle füzyon ve fisyon reaktörlerini birbirinden ayıralım. Dünyada çalışan ve elektrik üreten nükleer reaktörlerin hepsi fisyon reaktörü. En basit tabiriyle açıklarsak, atomun parçalanması sonucu ortaya çıkan ısıdan yararlanarak elektrik üreten bu santrallere dünya yabancı değil. Yabancı değil ancak memnun da değil. Nükleer silah üretimiyle başlayan ve ucuz elektrikle devam etmesi beklenen bu 60 yıllık macera geride, nükleer kazalar (3 Mil Adası, Çernobil ve Fukuşima), nükleer silahlar ve binlerce yıl radyasyon yayan tonlarca radyoaktif atık bıraktı, bırakmaya da devam ediyor. Bu yüzden de daha iyisini bulma çabaları hiç rafa kaldırılmadı. Füzyon ise fisyonun tam tersine, atom çekirdeklerinin yüksek ısıda kaynaştırmayı, bu sayede adeta bir yapay güneş elde ederek büyük bir enerji üretmeyi amaçlıyor. Ama bu da yeni bir çaba değil, neredeyse atomu parçalayarak elektrik üretme fikri kadar eski.

ITER projesinde kullanılacak Tokomak makinesi. Kaynak: ITER
Füzyon reaktörÜ çalışmaları
Lockheed Martin’in füzyon reaktörü üzerinde çalıştığı ve bunu bir kamyona sığdırabileceği habere gündeme düşene kadar bilinen en önemli füzyon girişimi, kısaca ITER denilen Uluslararası Termonükleer Deneysel Reaktörü projesiydi. Projeyi Avrupa Birliği, ABD, Japonya ve Sovyetler Birliği başlatmıştı. Yanlış duymadınız, proje başladığında Sovyetler Birliği dağılmamıştı. Füzyon reaktörü hayalinin ne kadar uzun bir geçmişe sahip olduğunu hesaplamak için bu bilgiyi kullanabilirsiniz. Projeye daha sonra Çin, Güney Kore ve Hindistan da katıldı. Lockheed’in planladığı reaktörün 5 katı, 500 megavat (MW) gücünde olması beklenen ITER’in 2027’de tamamlanması bekleniyor. Lockheed ise 10 yıl sonrasını işaret ediyor. Yılların hayalini gerçekleştirme konusunda iddialılar. Medyayı da ‘kamyona sığan nükleer’ sloganıyla tavladılar. Küçük nükleer reaktör kavramı aslında çok yeni değil; önemli de değil. Burada dikkat edilmesi gereken nokta taşınabilir olması. Rusya’nın da yüzer nükleer santral çalışmaları sürüyor ama çok daha büyükler. Lockheed’in asıl amacının elektrik talebi çok olan araç ve donanımın hizmetine, taşınabilir bir enerji kaynağı götürmek olduğu ortada. Kentler ve fabrikalar ayaklanmadığına, bu yüzden de hareket eden bir santrale ihtiyaç duymadıklarına göre yine askeri bir amaçtan bahsediyoruz. Firma da bunu gizlemiyor aslında.

Füzyon reaksiyonu
Görmeden kimse inanmaz
Askeri amacı şimdilik bir kenara koyalım. Reaktörün boyutunu küçültmeleri reaksiyonu kontrol etmelerini kolaylaştırabilir ama sonuçta ‘küçük bir güneşi’ kontrol etmekten bahsettiğimizi unutmayalım. Döteryum ve trityum izotoplarının 150 milyon derecenin üstünde bir ısıya maruz kalmasından ve sıcak plazma oluşturmalarından. Bu reaksiyonu kontrol etmeniz lazım. İşin en zor tarafı da bu. Teoride daha basit olan fisyon reaksiyonlarında neler yaşandığını biliyoruz. Füzyonu kontrol edebileceğini iddia etmek ise bunun çok ötesinde bir teknoloji gerektiriyor. Bunun için de yaratılacak manyetik alana güveniliyor. Bu manyetik alanın plazmayı reaktör çeperinden uzak tutması gerekiyor. Kimse reaktörün gerçekten ve uzun süreli kontrol edildiğini görmeden Lockheed Martin’e inanmaz.

Füzyon reaktörü tek başına çalışamaz
Füzyonu gerçekleştirmek için çok yüksek ısıya ihtiyaç duyulduğunu söylemiştik. Bunu sağlamak için bir başka enerji kaynağı gerekecek. ITER’de 500 MW’lık reaktörü faal hale getirmek için 50 MW’lık bir güç gerektiği belirtiliyor. 50 verip, 500 alıyorsunuz. Yoktan enerji var etmiyorsunuz. Bunu da unutmamalı.

Maliyet yüksek
Yeni teknolojilerde maliyet hep yüksek olur. Lockheed maliyet konusuna hiç değinmedi. ITER projesi hakkında daha fazla bilgimiz var. 10 yıllık inşa süresince gereken miktarın 13 milyar avro olduğu söyleniyor. 2001’deki tahminde 5 milyar avrodan bahsediliyordu ama iş ciddiye bindikçe maliyet de artmaya başladı. Daha da artarsa kimse şaşırmaz. Aynı güçte bir gaz santralinin maliyetinin 32 kat daha ucuz olduğunu düşünürseniz füzyon reaktörlerin gidecek çok fazla yolu olduğunu görebilirsiniz.

Nükleer atık
Füzyon reaktörlerden nükleer atık çıkmadığı bilgisi doğru değil. Reaktörün kendisi yüksek radyoaktiviteye sahip bir atık haline geliyor. Bu atığın ömrü, fisyon reaktörlerinden çıkan atıklara göre (örneğin 244 bin yıl radyoaktif kalan Plütonyum-239) daha kısa ve az miktarda. Yine de bu yüksek seviyeli atığın kömür külündeki radyasyon seviyesine gelmesi için 300 yıl gerektiği unutulmamalı. Füzyonu savunanlar bunu dert edinmiyor. Atıkları 300 yıl kontrol edecek teknolojimiz var diyorlar. 60 yıllık bir tecrübeye rağmen. Sonuçta ne 300 yıl az bir süre ne de radyasyonun azı yararlı.

Silah tehlikesi
Füzyon teknolojisi de aynı fisyon gibi nükleer silahlarda kullanılabiliyor. Hatta onları daha hafif ve küçük yapabildiği için riski de arttırıyor. Hidrojen veya termonükleer silahlar füzyonla tetiklenen fisyon reaksiyonlarının sonucu. Hollanda merkezli sivil toplum örgütü WISE, birkaç gram trityumun, birkaç kilogram plütonyumu çok etkili bir nükleer bombaya çevirebileceğine dikkat çekiyor. (http://www.wiseinternational.org/node/2976) Hafiflik ve küçüklük nedeniyle de teröristlerin ilgisini çekebileceğinden bahsediyor. Bu da işin bir başka boyutu.

Asıl sorun kapitalizm
Kaynak: cleantechica.com
Bu füzyon tutkusunun ardında yatan en büyük sorun ise kapitalizm. İşsiz kalan nükleer endüstrinin füzyonla üniversitedeki bölümlerinin kapanmasını önleme gayreti, devlet bütçesinden araştırmalara fon alma niyeti elbette var ama enerji sorunu denen yapay sorunun ardında koskoca bir sistem yatıyor. Füzyon araştırmalarını tanıtırken, Lockheed’in de yaptığı gibi, dünyanın enerji sorununu çözecek bir buluş vurgusu, sınırsız enerji kaynağının bulunacağının söylenmesi aslında başlı başına sorunun kendisi. Dünyadaki yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği potansiyeli tüm enerji ihtiyacımızı karşılayabilir. Sadece güneş, her yıl dünyanın tüm enerji tüketiminin 1000 katını üretiyor ama biz bu potansiyelin çok azını kullanabiliyoruz. Tek sorun bu da değil. Mevcut enerjinin adil bir şekilde dağıtılmamış olmasından ve gerçek talepleri karşılamak üzere kullanılmamasından kaynaklanıyor. Almanya’da kişi başına düşen elektrik tüketimi 6700 kilovatsaatken, Kanada’da 16 bin, ABD’de 12 bin kilovatsaati geçiyor. Gelişmişlik seviyesi açısından değerlendirirsek, kim çıkıp Almanya’nın veya benzer ortalamaya sahip AB ülkelerinin Kanada veya ABD’den daha az gelişmiş olduğunu iddia edebilir? 

Sorun açıkça görüldüğü gibi enerjiyi bilinçsizce tüketmekten kaynaklanıyor. Bunun yanı sıra savaş sanayine harcanan enerjinin, lüks ve aşırı tüketimi özendiren hayat tarzının yani kapitalizmin de terk edilmesi gerekiyor. Füzyon peşinde koşmanın asıl nedeni de bu; tüketim toplumunun ve o sayede elde edilen iktidarların elde tutulmak istenmesi. Kapitalizm, kaynak sorununun enerjiyle sınırlı olmadığını görmek istemiyor. Otomobil üretmeniz için gereken tek girdi enerji değil. Çelikten plastiğe onlarca farklı hammaddeye daha ihtiyaç var. Enerji sorununu çözmek, doğadaki kaynakların daha fazla sömürülmesine yol açacak. Sınırlı kaynaklar için savaşlar çıkacak. Bunun yaratacağı ve şimdiden görmeye başladığımız ekolojik krizle ilgilenmeyen bir ekonomik sistemden bahsediyoruz. Büyük şirketler, kâr edilebildikleri sürece, yok olan doğa ve yaşamı birer maliyet kalemi saymaya devam edecekler. Daha çok enerji de daha çok yıkım anlamına gelecek. Füzyonla enerji sorununu çözebilirsiniz ama daha büyük ekolojik sorunlara da kapıyı açmış olabilirsiniz. Bilimsel araştırmalara hiç karşı olmadım ama adil bir dünyanın temellerini atmanın füzyon reaktörünü bulmaktan önce geldiğine inanıyorum.

Son söz. Enerji sorununu çözmek için asıl yapılması gereken enerji tüketimini azaltmak. Dünyada herkese yetecek kadar enerji var ama herkesin keyfine yetecek kadar yok[1].



[1] Mahatma Gandi’nin “Dünya herkesin ihtiyacına yeter ancak herkesin hırsına yetmez” sözüne atfen.