Özgür Gürbüz-BirGün/1 Nisan 2016
İki yılda bir
gerçekleşen Nükleer Güvenlik Zirvesi dün New York’ta başladı. Türkiye zirveyi
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yalnızlığı ve protesto edilmesi haberlerinden gördü
ancak zirvenin bizi daha fazla ilgilendiren kısmı nükleer terörizm meselesi. Bugün
sonlanacak zirvede gözler nükleer silahlardan çok nükleer terör üzerinde
olacak. Dünyanın birçok ülkesinden gelen kanlı saldırı haberleri ve IŞİD
üyelerinin Belçika’da nükleer santralleri de hedef aldığının ortaya çıkması
‘nükleer terör’ olasılığını artırdı. Nükleer silah yapımında kullanılabilecek nükleer malzemeler ve de ‘kirli bomba’ yapımında
kullanılabilecek her türlü radyoaktif materyal
artık teröristlerin hedefleri arasında. Nedir kirli bomba? Bir radyoaktif
maddenin suya, toprağa veya havaya karışmasıyla yayılmasını sağlayacak her
türlü girişim; örneğin bir kentin içme suyu şebekesini radyoaktif maddelerle
kirletmek, kirli bombalara bir örnek.
Uluslararası
Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) Başkanı Yukiya Amano, Nükleer Zirve öncesi yaptığı
açıklamada bu tehdidi kabul etti. Özetle;
·
Ülke
sınırlarında radyoaktif madde kontrolünün artırılması gerektiğini,
·
Nükleer
santrallerin ve benzer kuruluşların siber ataklara maruz kaldığını,
·
Bilgisayarların
bu saldırılara karşı korunmasının hayati derecede öneme sahip olduğunu,
·
Hastanelerdeki
radyoaktif maddelerin çalınmaması için ek önlem alınması gerektiğini söyledi.
Amano’ya göre,
Nükleer Maddelerin Fiziksel Korunması Sözleşmesi’nde yapılan son değişikliklerin
tamamlanmasıyla, kirli bomba, nükleer saldırılarda sızıntıya yol açacak terör
saldırılarına karşı gerekli önlemler alınmış olacak. İşi nükleer enerjiyi
savunmak olan Amanu’nun böyle bir açıklama yapması normal ama inandırıcılıktan
çok uzak. Kendi sözleri bile tehlikenin ne kadar ciddi olduğunu gösteriyor.
Amano, UAEK’ye
üye ülkelerce radyoaktif maddelerle ilgili rapor edilen olayların sayısının
1995’den bu yana 2 bin 800 olduğunu, bunlardan çok azının nükleer patlayıcı
yapmaya yarayabileceğini belirtiyor. Ancak, kaçırılan bazı nükleer maddelerin
konvansiyonel patlayıcılarla birleştirilerek kirli bomba yapılabileceğini,
bunun da ölümlere ve kitlesel paniğe yol açabileceğini de ekliyor. Gördüğünüz
gibi durum ciddi. Ülkemizde daha da ciddi çünkü geçmişte yaşadığımız tecrübeler
bize nükleer maddelerin korunması konusunda aldığımız tedbirlerin çok yetersiz
olduğunu gösteriyor. 1999 yılındaki İkitelli
Kazası’nı hatırlayın. Tıp alanında kullanılan bir cihaza ait radyoaktif
madde (Kobalt-60) İstanbul’da, hurdalıkta bulunmuş, o maddeyi parçalayıp satmak
isteyen Hüseyin Ilgaz hayatını kaybetmişti. Hurdacılık yapan ailede Murat Ilgaz
parmaklarını, birçok aile bireyi de üreme yeteneğini kaybetmişti. İzmir’in
göbeğinde, Gaziemir’de gömülü
bulunan tonlarca nükleer atığa ne demeli? Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK)
eski başkanlarından Prof. Dr. Ahmed Yüksel Özemre, 1997 yılında, “1150 ton
nükleer atık Isparta'ya gömüldü, 800 ton nükleer atık da Konya'da yakıldı”
demişti. Özemre, nükleer enerjinin önde gelen savunucularından biriydi ve
Çernobil sırasında çaydaki radyasyon ölçümlerini bile gizlemeye çalışmıştı.
Bahsettiği atıkları bulmak için günlerce Isparta’da dolaşmıştık ama ne devlet “nerede bunlar” diye sordu, ne
biz izini bulabildik. Görüldüğü gibi Türkiye’de nükleer maddelere ulaşmak
hiç zor değil. Kontrol yok, ilgilenen yok. Aslında teröristlerin nükleer madde
aramasına bile gerek yok, kazsalar karşılarına çıkacak.
2010 yılında
BirGün’e, “Nükleer santral terörün bir numaralı hedefi olacak” başlıklı bir
yazı yazdığımızda yaptığımız uyarıları nükleer santralleri karalamak için uydurduğumuz
düşünenler olmuştu. Onlara göre nükleer santrallere karşı düzenlenebilecek tek
saldırı, 11 Eylül’de olduğu gibi, nükleer santrale uçakla yapılacak bir intihar
saldırısı. Reaktörü koruyan binanın bu saldırıya dayanacağını anlatıp durdular.
Atoma tapan bu arkadaşlar, üzerine uçak düşen bir nükleer santralde reaktör
hasara uğramadıkça her şeyin yolunda gideceğini bile düşünebiliyor. Üzerine
yolcu uçağı düşen santralde kaç kişi bir bardak su içip işine hiçbir şey
olmamış gibi devam eder, o saldırı sonucu çıkacak yangın ve diğer patlamalar
nelere yol açar, düşünebiliyor musunuz? Kaldı ki, bugüne kadar meydana gelen
tüm büyük nükleer kazalar gösterdi ki, reaktörü sabote etmek için böyle büyük
saldırılara gerek yok. Santrale soğutma suyu pompalamasını durdurun, acil durum
için bekleyen dört dizel jeneratörü halledin, reaktörler kontrolden çıkar.
Bunları herkes biliyor. Aramızda o derece gözü dönmüş birileri var mı; Belçika’da gördük ki o da var. Çok daha ince planlar yapıyorlar. 2014’te Belçika’da nükleer santralde bir sabotaj gerçekleşmiş, sorumlusunun orada çalışan ve sabotajdan önce IŞİD’e katılan bir işçi olabileceği söylenmişti. Son saldırılar sonucu yapılan aramalarda da, Belçika’nın Nükleer Araştırma Programı Müdürü’nün evine giriş ve çıkışının IŞİD üyelerince filme alındığı ortaya çıkmıştı. Nükleer santrallerin terör saldırılarının hedefi olduğu su götürmez bir gerçek.
Bunları herkes biliyor. Aramızda o derece gözü dönmüş birileri var mı; Belçika’da gördük ki o da var. Çok daha ince planlar yapıyorlar. 2014’te Belçika’da nükleer santralde bir sabotaj gerçekleşmiş, sorumlusunun orada çalışan ve sabotajdan önce IŞİD’e katılan bir işçi olabileceği söylenmişti. Son saldırılar sonucu yapılan aramalarda da, Belçika’nın Nükleer Araştırma Programı Müdürü’nün evine giriş ve çıkışının IŞİD üyelerince filme alındığı ortaya çıkmıştı. Nükleer santrallerin terör saldırılarının hedefi olduğu su götürmez bir gerçek.