Özgür Gürbüz-BirGün / 26 Kasım 2025
![]() |
| Foto: Ueslei Marcelino / COP 30 |
Brezilya’nın Belem kentinde, BM İklim Değişikliği Taraflar Konferansı’nın 30. Toplantısı (COP 30) yapıldı. 30 yıldır yapılan görüşmelerde, sonuç metnine iklim krizinin bir numaralı sorumlusu fosil yakıtlardan (petrol, kömür ve gaz) vazgeçilecektir cümlesi yazılamadı. Ne kömüre, petrole verilen bir son tarih var ne de bir yol haritası. Belem’de de sonuç değişmedi.
İşin özünü itinayla ıskalayan devletler, sivil toplumun
ağzına bir kaşık bal çalmak için iklim krizini durdurmayacak ama müzakere
sürecini ayakta tutacak birkaç karar aldı. Her yıl aynı taktik. Alınan
kararlardan belki de en önemlisi, iklim değişikliğine uyum çabalarına aktarılan
fonların miktarını 2035’e kadar üç katına çıkarmaktı. 2021’de uyum fonlarını 2025’e
kadar 40 milyar dolara çıkarma kararı alınmıştı ama olmadı. Bu sefer olacak mı;
belli değil. BM Çevre Programı’na göre 2035’te gereken miktar her yıl için 310
milyar dolar. Kaldı ki finansman ihtiyacının daha da büyüyeceği ortada. İklim
krizini durduramadığımız sürece kayıp da pansuman için gereken miktar da
artacak. O yüzden önce yangını söndürmeliyiz.
![]() |
| Foto: Alex Ferro / COP 30 |
Antalya demişken. Türkiye uzun zamandır bir COP toplantısına ev sahipliği yapmak istiyordu. COP 31 için Avustralya ile girilen yarışta kazanan Antalya oldu ama Türkiye müzakere sürecinin başkanlığını Avustralya’ya verdi. Toplantının ilk haftasında çekilecek aile fotoğraflarında yer alınacak, iç siyasete güçlü ülke imajıyla mesaj verilecek ve ölü sezona girmeden oteller iki üç hafta dolacak. Türkiye’nin hesabı zaten buydu, müzakere sürecini yönetmek gibi çetrefilli işleri Avustralya’ya bıraktı. Pazarlık aşamasında Türkiye’nin sadece ev sahibi ülke olması bile gündemdeydi, eleştiriler artınca formaliteleri halledecek COP Başkanlığı’nı aldı ama müzakere süreci Avustralya’da kaldı.
Türkiye gibi iklim karnesi zayıflarla dolu bir ülkenin COP toplantısına ev sahipliği yapması kimseyi şaşırtmasın. Zaten Türkiye COP toplantısına iklimi dert edindiği için ev sahipliği yapmayacak. Birkaç hafta önce yeni kömürlü santrallara teşvik açıklayan ülkenin iklim krizini durdurmakla ne işi olabilir? Son yıllarda toplantıya ev sahipliği yapan BAE, Mısır ve Azerbaycan’ın durumu Türkiye’den farklı değil hatta daha bile kötü. Fosil yakıt ve nükleer enerji şirketlerinin lobi alanına dönen COP toplantılarına, iklim değişikliğini hiçe sayan ülkelerin ev sahipliği yapmasına alıştık. Bir de Muhittin Böcek’in durumu var. İklim hareketi büyük oranda belediyeler üzerinden yürürken, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı’nın hapiste olmasını hükümet nasıl açıklayacak, onu da merakla bekliyorum.
Türkiye Brezilya’da resmi olarak açıkladığı gibi, emisyonlarını 2035’e kadar 643 milyon tonun altında tutmayı taahhüt etti. Referans yılı alınan 2018’de Türkiye’nin atmosfere bıraktığı emisyon miktarı 458 milyon tondu. Bu da Türkiye’nin 10 yıl sonra emisyonlarını yüzde 40 oranında artırabileceği anlamına geliyor. Ne zaman azaltmaya başlayacağı, 2053 net sıfır hedefini nasıl yakalayacağı belli değil. Açık konuşmak gerekirse son açıklanan Ulusal Katkı Beyanı, Türkiye’nin “2053 net sıfır hedefinin” bizim de yıllardır söylediğimiz gibi göstermelik bir hedef olduğunun itirafı oldu.
Antalya’nın ev sahipliği elbette önümüzdeki yılı iklim odaklı bir yıl yapacak. Herkes iklimi konuşacak, öğrenmeye çalışacak. Birçok sivil toplum örgütü şimdiden hükümeti öven metinler yayımlamaya başladı bile. COP 31’de sahne alabilmek için hükümete yanaşacaklar. Ormanları mahveden, kentleri betona gömen icraatları övenlere bile rastlayabiliriz. Ya da eleştiri dozunu iyice azaltacaklar. Öte yandan iklimi ve doğayı korumak için canla başla uğraşan doğaseverler, COP sürecinde protestolarla seslerini duyurmaya, hükümetin doğayı tahrip eden politikalarını dünyaya duyurmaya çalışacak. COP 31, iklim hareketi için bir turnusol kâğıdı olacak diyebiliriz. Sivil toplumun samimiyet testinden geçişini izleyip, notunuzu vermeyi unutmayın.

