Özgür Gürbüz-BirGün / 17 Mayıs 2023
Milletvekili Genel Seçimi ve Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nin ilk turu bitti. Anadolu Ajansı’nın 16 Mayıs 2023 verilerine göre, Cumhurbaşkanlığı yarışında Recep Tayyip Erdoğan’ın oy oranı yüzde 49,24, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ise yüzde 45,06 oldu. Sinan Oğan yüzde 5,28, adaylıktan çekildiğini açıklayan Muharrem İnce ise yüzde 0,42 oranında oy aldı.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde ikinci tura giderken önümüzdeki tablo bu. Anketlerin hemen hemen hepsi yanıldı. Cumhurbaşkanlığı seçiminden Kılıçdaroğlu’nun önce çıkacağını söyleyen Orc Araştırma, Saros, Piar, Alf, KONDA, Artıbir Area, Ser-Ar, Metropoll, Gezici ve Aksoy adlı araştırma şirketlerine seçmen ters köşe yaptı. Erdoğan’ın ilk turda seçimi kazanacağını belirten Optimar, Genar gibi şirketler de aynı kaderi paylaştı. Görebildiğim kadarıyla sokağı iyi okuyabilen iki anket şirketi var. Betimar ve Asal. Betimar, Erdoğan’ın yüzde 49,1, Kılıçdaroğlu’nun ise yüzde 45 oy alacağını tahmin ederek neredeyse sonuca çok yakın bir değerlendirme yapan tek araştırma şirketi oldu.İnce
ve Oğan’ın oyları Kılıçdaroğlu’na yakın
Asal’ın Erdoğan’ın yüzde 49,1, Kılıçdaroğlu’nun 46,3 aldığı 27 Nisan – 2 Mayıs
tarihleri arasındaki araştırmasını da yabana atmamak gerek. Asal, seçimlerin
ikinci tura kalması halinde Kılıçdaroğlu’nun farkı kapatacağını ama Erdoğan’ın
seçimi yüzde 50,8 oranla kazanacağını da anketinin sonucu olarak duyurmuştu.
Farkın kapanmasının muhtemel nedeni, ilk turda Muharrem İnce’ye oy vereceğini
söyleyen yüzde 2,7’lik bir kitle ile, Sinan Oğan’a oy vereceğini söyleyen yüzde
1,9’luk kitlenin, ‘ikinci turda oyunuzu kime verirsiniz’ sorusuna çoğunlukla
Kılıçdaroğlu demesi. O ankette İnce ve Oğan’ın oylarının yaklaşık üçte 2’si,
iki adayın kaldığı durumda Kemal Kılıçdaroğlu’na gidiyor. Oğan ve İnce’nin
seçmen kitlesini düşündüğümüzde bu akıl yürütmenin tutarlı olduğunu
düşünebiliriz.
Bunun üzerinden eldeki seçim sonuçlarına bakarak bir projeksiyon yapalım. İnce
ve Oğan’ın oyları, bir yönlendirme olmazsa ve Asal’ın anketindeki gibi (3’te
2’si Kılıçdaroğlu’na şeklinde) dağılırsa, Erdoğan’ın oylarında yüzde 1,76,
Kılıçdaroğlu’nun oylarında ise yüzde 3,52’lik bir artış görülecek. Aradaki
fark,yüzde 2,5’a inecek. Bu durumda Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a oy vermiş
kişilerden yaklaşık yüzde 1,3’ünün oyunu alması halinde ikinci turda
Cumhurbaşkanı olabilir. İlk turdaki sonuçlara ve milletvekilleri seçim
sonuçlarına bakarak moralini bozanlarla öncelikle bu tahmini paylaşalım. Tüm bu
hesaplamaların seçime aynı sayıda kişinin katıldığı durumda geçerli olduğunu
hatırlatalım. Bir milyonu bulan geçersiz oyun azalması, katılımın artması başka
bir hesabı da beraberinde getirir elbette. AKP’den alınacak oylarda da Hüda-Par
ve Yeniden Refah Partisi nedeniyle arka plana itilen Cumhur İttifakı’ndaki
kadınlar ve milliyetçiler hedeflenebilir.
Seçmen
yine fikir değiştirebilir
İkinci turda Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanması sanıldığı gibi mucizevi bir durum
değil. Özellikle de seçimden hemen önce yapılan çok sayıda anketin tam tersi
bir durumu anlattığını hatırlarsak. Bu şirketlerin birçoğu yıllardır güvenilir
sonuçlar sunan araştırma şirketleriydi. Manipülasyondan çok seçmenin yüzde 4’e
yakın bir kesiminin, seçime çok az bir gün kala fikrini değiştirdiğini
gösteriyor. Bu seçmenler 12 gün içinde yeniden kazanılabilir ve durum tersine
dönebilir. Mesele, onları son anda karar değiştiren nedeni bulmakta. Ya AKP’nin
bir icraatı, vaadi veya söylemi onların fikrini değiştirdi ya da muhalefetin.
Seçimin son günlerini hatırlamakta fayda var.
AKP’nin
özgün bir vaadi yok
AKP, seçimin son günlerinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun memur maaşlarıyla ilgili
vaadini de sahiplendi ve kamu işçilerinden sonra memura da gülücükler dağıttı.
Bu ekonomik krizdeki yurttaşların bir bölümünün oylarını geri almasına neden
olmuş olabilir. Bir yandan da Millet İttifakı’nı PKK ile birlikteymiş gibi
gösteren iftira kapsamında değerlendirmesi gereken videolar gösterdi. Parti
örgütleri ve yakın gruplar da bu iftiraları destekleyecek bildiriler dağıttı,
afişler astı. Camilerde mitingler düzenledi. Bahçeli de konuşmalarıyla farkında
olmadan son günlerde gündemi dağıttı.
Millet İttifakı Cephesi ise özellikle son haftalarda, özellikle Kemal
Kılıçdaroğlu’nun ağzından sürekli hesap sorma konusunu dinledi. Kılıçdaroğlu,
memur maaşlarından aile sigortası gibi maddi kaynak gerektiren vaatlerinin
kaynağını soranlara açıklamak için bu hesap sorma konusunu gündeme getirse ve
“Beşli Çeteye” odaklanmaya çalışsa da bu hesap sormanın kendisine de
uzayabileceğini düşünen geniş bir kitleyi endişeye düşürmüşe benziyor. Hesap
sorma süreci ya daha iyi açıklanmalı ya da seçim sonrasına bırakılmalı.
Cumhur İttifakı’nın yeni bir vaadi olmadığını seçim öncesi gördük. Bu durumda
ekonomiyi, gelir dağılımındaki bozukluğu ve adaletsizliği düzeltemeyeceklerini
itiraf etmiş oldular. Seçmen bunun farkında olmayabilir çünkü muhalefet
zamanının büyük bir bölümünü kendine yöneltilen suçlamalara yanıt vermekle
harcadı. Muhalefet, başka bir Türkiye hayalini daha iyi tasvir etmeli. İnsanlar
normali unuttu, gözlerinin önüne getiremiyor olabilirler.
Rusya çıkışı güven sorunu mu yarattı?
Kılıçdaroğlu'nun Rusya çıkışı da AKP tarafından yayılan, “Erdoğan kalırsa ülke
dış güçlere karşı daha güvenli olur” iddiasını destekleyen bir etki yaratmış
olabilir. Avrupa ve dünyanın Rusya’nın yanında ve karşısında diye ikiye
ayrıldığını biliyoruz ancak Türkiye’de böyle bir ayrım yok. Aksine, Metropoll
Araştırma Şirketi’nin 30 Mart 2022’de yaptığı bir araştırmada, katılımcıların
yüzde 48’i durumdan NATO ve ABD’yi sorumlu tutmuştu. Buna Türkiye’deki ABD
karşıtlığını da eklerseniz, kendisini ABD’ye karşı savunmasız gören ve bu
durumda Rusya ile ilişkileri koparmak istemeyen ciddi bir kesimin Türkiye’de
yaşadığını görürsünüz. Rusya’ya enerjide bağımlılığı da düşününce,
Kılıçdaroğlu’nun açıktan Kremlin’i hedef alan bu çıkışının, AKP’nin ucuna “güvenlik”
yemini koyduğu oltayla balık tutmasına neden olduğunu söyleyebiliriz.
Ne
yapmalı?
Millet İttifakı’nın sosyal medya ve mitingler dışında sahada ne yaptığına çok
hakim değilim. Özellikle İç Anadolu’da, kapı kapı çalışma yapılması, bu
çalışmaların da ittifakın muhafazakar seçmene yakın Saadet, Deva ve Gelecek
partili kadrolarca yapılması elzem gibi duruyor. Twitter ve muhalif kanallar İç
Anadolu’ya ulaşmıyor olabilir. El ilanları, ev ziyaretleri, apartman
toplantıları önemli. Dijital reklamlar da bu bölgelere odaklanmalı.
Toplumca hafızamızın da iyi olduğunu düşünmüyorum. Mitinglerde yapılacaklara odaklanmak iyi ancak Erdoğan ve Kılıçdaroğlu arasında yapılacak bir seçimde, Erdoğan’ın seçim sürecinde sakladığı yanlış icraatlarını anlatan videolara, Türkiye’ye mal olduğu sonuçlara daha fazla değinilmeli. Bu sadece yanlış faiz kararıyla eriyip giden Türk lirasıyla sınırlı değil. Afet ve felaketlerden sonra takınılan tavır, kutuplaştırıcı söylemler, dağıtılamayan 5 maske, enflasyon ve çadır satışı gibi onlarca kötü icraatı videolarla hatırlatmakta fayda var. Halkın derdini çok net bir şekilde anlattığı onlarca video var sosyal medyada, özellikle sokak röportajlarında. Unutmayalım, iletişimde gerçeklik çağındayız. Bir siyasetçiden çok adını tanımadığımız ama bizden ve gerçek biri olduğunu bildiğimiz kişinin sözü daha etkili olabiliyor bu çağda.
Milliyetçi
oylar kazanılabilir mi?
Gerek Oğan’ın oylarından gerek Cumhur İttifakı’nın son haftalarda mitinglerde
yaptığı vurgulardan, milliyetçi oyların Türkiye’de siyasette hâlâ belirleyici
olduğunu anlıyoruz. Millet İttifakı’nda İyi Parti’nin bu konularda daha fazla
öne çıkması gerek. Milliyetçi tabanda son zamanlarda göçmen karşıtlığıyla
ilgili söylemler Kürtlerle ilgili söylemlerin önüne geçti. Milliyetçilerin yeni
oy kaynağı aslında göçmenlerle ilgili sorunlar. Türkiye’nin karşı karşıya
bulunduğu göçmen sorununun, AKP kaynaklı olduğu, başta Suriye olmak üzere dış
politikada yapılan seçimlerin sorunu bu boyuta getirdiği ve dolayısıyla
sorumlunun Erdoğan olduğu hatırlatılabilir. Erdoğan iktidarda kaldığı sürece
milliyetçilerin itiraz ettiği AB ile yapılan anlaşmadan, sınırların
kontrolsüzlüğüne kadar birçok durumun aynı kalacağını söylemek yanlış olmaz.
Yunanistan’dan Suriye’ye kadar birçok ülkeyle savaşa gireceğimiz söylemlerinin
bu iktidar döneminde ateşlendiğini, Türkiye’nin güvenliğinden endişe edenlere
hatırlatmakta fayda var.
Sinan Oğan’ın kırmızı çizgi olarak belirttiği Hüda Par ve HDP ilişkisinde ise
Millet İttifakı, Cumhur’a göre daha avantajlı. Cumhur İttifakı, Hüda Par ile
Hizbullah ilişkisini reddetse de kendi seçmen kitlesini bile inandırması güç.
Hüda Par’ı tarihlerinde ilk kez Meclis’e taşıyan parti de AKP oldu. Millet
İttifakı’nın ise Yeşil Sol adı altında Meclis’e giren HDP kökenli
milletvekilleriyle bir ittifakı yok. HDP zaten kendi seçmeniyle Meclis’e
girebiliyordu. 12 günde Kürt sorununa çözüm bulmak ve HDP’nin milyonlarca oy
alan meşru bir parti olduğunu anlatmak gerçekten zor. Ondan daha zoru ise
Hüda-Par’ı ve MHP’nin Hüda Par’la aynı saflarda olmasını anlatmak.
Son nokta ise elbette umut ve moralle
ilgili. Muhalefetin seçimin başından beri en kötü olduğu alan iç iletişim oldu.
İyi Parti’nin çekilmesinde, Muharrem İnce olayında, acelece atılan tivitler,
sarf edilen sözler kazanılabilecek oyları kaybettirdi. Siyaset fevri
hareketlerle yapılacak bir iş değil. Seçimler de sandıkları korumakla
kazanılmıyor, aylar süren örgütlü çalışmalar ve uzun soluklu bir mücadele
istiyor. Bunu yaptık mı, yapacak mıyız? En geç kaldığımız konu örgütlenme.
Seçim sonucu ne olursa olsun bu konu artık ihmal edilmemeli. Sendikan, siyasi
partin, derneğin yoksa geleceğin de yok.
Umutlu olmak için nedenimiz var
Muhalefet ve özellikle gençler iyi haberi yıllardır bekliyor, o yüzden de haklı
olarak biraz sabırsızlar. 2019 Yerel Seçimleri ve bu seçimlerde AKP ve MHP
koalisyonunun sürekli oy kaybettiğini, Meclis’te çoğunluğu alsalar da bir
önceki döneme göre daha güçsüz olduklarını görmeyi unutuyoruz. AKP’nin tüm
engellemelerine ve “yönetemez bunlar” iddialarına rağmen AKP’den alınan
büyükşehirlerde halk ittifak adayı Kılıçdaroğlu'nu öne çıkardı. Bu da
muhalefetin yönettiği kentlerde iddiasını sürdürdüğünü gösteriyor. Büyük bir
olasılıkla bu kentleri gelecek seçimde de elinde tutmayı başaracak.
Beklenti daha hızlı bir gerileme ama eşit şartlarda girilmeyen seçimlerde süreç
o kadar hızlı ilerlemiyor. Örgütlü olmayınca da kırılganlığınız artıyor.
Önümüzde kaybedilmemiş bir seçim var, o zaman kazanmak için sahaya çıkmak tek
seçenek, gerisi vakit kaybı. Maç oynanmadan kazanılmıyor.