Birleşmiş Milletler’e üye 196
ülke, 12 Aralık 2015 tarihinde iklim müzakerelerinin belki de en önemli
anlaşmasına imza attı. Ortalama yüzey sıcaklığını 2, mümkünse 1,5 derecenin
altında tutmayı amaçlayan bu metin, Trocadero’da umut dolu bir güneşin doğuşunu
izlemek gibiydi. Aradan beş yıl geçti, salgın nedeniyle bu yılki uluslararası
müzakere 2021’in Kasım ayına ertelendi ama mücadele bitmedi; mücadele aynı
Dünyamız gibi 5 yıl öncesine göre daha sıcak. Zaten 2020’nin dünyanın gördüğü
en sıcak üç yıldan biri olacağı kesin gibi.
Türkiye onaylamadı
Paris Anlaşması’na imza atan ülkelerin yedisi hariç hepsi anlaşmayı yürütme organlarına götürüp onayladı. Kalan yedi ülke arasında Eritre, Güney Sudan, Irak, İran, Libya, Yemen ve Türkiye var. ABD ise Trump döneminde anlaşmadan ayrılmış, Biden’ın seçilmesiyle anlaşmaya geri döneceğinin sinyalini vermişti. Türkiye benzer bir durumu Kyoto Protokolü sürecinde de yaşamıştı. Belki de sürecin en başından bu yana iklim politikalarını oturtamamanın kötü bir sonucu. Yoksa kimse Türkiye’den Çin veya ABD’nin yapmadığını yapmasını beklemiyor.
Yeni bir ekonomik model gerekiyor
Taraf ülkeler, anlaşmaya imza atarken seragazı emisyonlarını azaltma ya da sınırlama taahhütleri veriyor. Paris’in insanları aşkta birleştirmesine benziyor bu durum; eve gidince genelde aslolanı unutuyorlar. Anlaşmayı hazırlayanlar daha önceki müzakere süreçlerinden ve bu aşk meselesinden deneyimli oldukları için anlaşmaya ek bir madde koydu. Bu maddeyle, taraf ülkeler verdikleri taahhütleri beş yılda bir yenilemeyi, şeffaf bir biçimde paylaşmayı, birbirlerine yükümlülüklerine göre finansal, teknolojik ve kapasite geliştirme konularında destek vermeyi de kabul ediyor.
İki derece hedefinin üstündeyiz
2020 yılında ülkeler taahhütleriyle ilgili güncellemeleri yapmaya başladı ve bazı iyileştirmeler görüldü. Mevcut koşulsuz taahhütler ve hedefler dikkate alınırsa ısınmayı 2,6 derecede sınırlamak (Referans: Climate Action Tracker) mümkün olabilir. Birkaç yıl öncesine göre yüreklendirici bir hesaplama olsa da elbette yeterli değil, 2 derecenin altını görmek zorundayız. İklim krizinden çıkmak isteyenlerin Paris Anlaşması’na romantizmle bağlanmalarında sorun yok ancak Jeanne d’Arc kadar inatçı olmaları ve anlaşma kapsamındaki taahhütlerin daha da iyileştirilmesini sağlamaları gerekiyor.
Anlaşma herkese eşit yükümlülükler getirmiyor, bağlayıcı değil. Tarihsel sorumluluklar, gelişmişlik düzeyi ve kişi başına düşen emisyon rakamları gibi farklılılar göze alınarak ABD, Kanada ve AB üyesi vb. ülkelerden emisyonlarını azaltması bekleniyor bazılarından ise arttırmaması veya az arttırması. Ülkeler kendi hedef/taahhütlerini kendileri belirliyor. Görülüğü gibi hedefe giden yol Paris’in metrosu kadar karışık, uğramadığı yer yok. Bu çok normal. Çünkü mesele sadece petrol, kömür ve doğalgazdan vazgeçmek değil yeni bir ekonomik ve sosyal model kurmak. Yeşil Mutabakat’ın Avrupa ve ABD’de bu kadar çok dillendirilmesi iklim krizinden bağımsız değil.
Zaman daralıyor
Kümülatif hedefin 2 derece altında kalması yeterli olacak ama ülkeler
sorumluluğu birbirine atarak çok vakit harcadılar. Son yıllarda Çin’den gelen
olumlu işaretler ve ABD’de yönetimin değişmesi süreci değiştirebilir. Öte
yandan, hükümetler kadar şirketlerin bu değişime nasıl yanıt vereceği de
önemli. Enerji sektöründe güneş ve rüzgar gibi teknolojilerin fosil takıtlara
göre kendini ispatlaması değişimi kolaylaştırdı. Elektrikli araçlar, alternatif
yakıtlar ulaşım sektörü için de umut olabilir. Tarımdan ormansızlaşmaya,
binalardan sanayiye bu değişimin genişlemesi gerek. Fazla zamanımız yok. 10 yıl
içinde harekete geçmemiş olursak, gün batımında Seine Nehri’nde huzur içinde
bir kahve içmek hayal olabilir.
Türkiye Paris Anlaşması’nı neden onaylamıyor?
Türkiye’nin Ulusal Katkı Niyet
Beyanı (INDC) 2015’te 477 milyon ton karbondioksit eşdeğeri olan emisyonlarını
2030’da 929 milyon tonda sınırlamayı, yani yaklaşık iki katına çıkarmayı
öneriyor. Bir güneş ülkesi için iddiasız bir hedef olduğunu (2018 yılında bu
rakam 520 milyon tona ulaştı) söylemek yanlış olmaz. Türkiye anlaşmaya taraf
olursa bu beyanı gerçekleştirmeye çalışacak. Pazarlığın tıkandığı nokta ise
finans. Türkiye, bu hedefe ulaşmak için teknolojik ve finansal destek talep
ediyor. Türkiye’nin BM İklim Değişikliği Çerçeve Anlaşması kapsamında yer
aldığı konum ve gelişmişlik düzeyiyle ilgili itirazlar bu isteğin tamamen
karşılanmasının ve haklılığının tartışılmasına neden oluyor. Türkiye Glasgow’daki
toplantıya kadar süreci tamamlamazsa iklim müzakerelerine etki gücü azalacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder