2020’de dağ taş satılığa çıkarıldı

Büyüyen ekonomik kriz 2020 yılında doğa talanını da artırdı. Canlıların yaşamı için hayati öneme sahip alanlar madenler ve enerji santralları için özel şirketlere satılırken, torba kanunlara sıkıştırılan maddelerle çevre koruma mücadelesi zorlaştırıldı. Doğası için direnenler ise pes etmedi, meydanları doldurdu.

Özgür Gürbüz-BirGün Pazar/ 3 Ocak 2021

Doğayı “satılacaklar listesi”ne ekleyen hükümet 2020 yılında madenler başta olmak üzere birçok doğal varlığı yıkım projelerine açtı. 2019 yılında Kazdağları’ndaki altın madeni projesinin yol açtığı yıkım tüm Türkiye’yi ayağa kaldırmıştı. Maden projeleri 2020’de de tepki toplamaya devam etti. TEMA Vakfı’nın Muğla’nın yüzde 59’unun maden ruhsatına sahip olduğunu gösteren raporu Türkiye’de hukuk ve bilim temelinden ne kadar uzaklaştığını da gösterdi.

Kazdağları ve Muğla’nın madene feda edilmesinin istisna olmadığı diğer illerden gelen benzer haberlerle anlaşıldı. Ordu’nun Fatsa ilçesine 10 km mesafedeki altın madenini kestane ormanı ve fındık bahçelerini yok etme pahasına genişletme çalışmaları, Limak Holding’e kalker ocağı için verilen bedelsiz hazine arazisi, Bursa Kirazlıyayla’da halkın karşı çıkmasına rağmen genişletilmek istenen bakır madeni, Türkiye’nin “maden politikasını” ortaya koyan örneklerden.

Doğal varlıklar, su kaynakları, tarım ve insan sağlığı, yeni maden yasaları karşısında hep kaybedeni oynuyor. İhtiyaca veya hangisinin yaşam için daha önemli olduğuna bakılmaksızın maden olan her yer şirketler aracılığıyla talana açılıyor. Başta maden tehlkesiyle karşı karşıya kalanlar olmak üzere, bu tehlikeye karşı çıkanların sesi ise giderek artıyor. Maden firmaları ise çevreciler hakkında karalama kampanyaları yürüterek itirazları bastırmayı deniyor. 

Enerji ticareti sadece doğayı değil tarihi de yok ediyor

Türkiye’nin en yüksek elektrik talebinin kurulu gücün yarısı seviyesinde olmasında rağmen durmayan yeni enerji santralı inşaatları 2020’de doğayı değil dünya tarihini de yok etti. Mayıs ayında açılan Ilısu Barajı tarihi 12 bin yıl öncesine uzanan Hasankeyf’i sular altında bıraktı. Plan aşamasından beri yapılan tüm uyarılara rağmen devam ettirilen baraj projesi, bir dünya mirasını yok ederek muhtemelen dünyada en büyük tarihi yıkıma yol açan barajlarından biri oldu. Başta Karadeniz Bölgesi olmak üzere HES’lerle ilgili şikayetler ve protestolar da zaman zaman Türkiye’nin gündemine geldi. Kars’ın Sarıkamış ilçesi Karakurt köyü, baraj suyunun yükselmesi nedeniyle sular altında kaldı. Artvin’de iptal edilen Hanlı HES projesine yeniden ÇED gerekli değildir kararı verilmesi üzerine bölge halkı kararı yeniden yargıya taşıdı.

Termik santrallar bildiğiniz gibi

Ocak başında filtresiz çalışan termik santrallardan beş tanesi kamuoyu baskısı nedeniyle tamamen, bir tanesi de kısmen kapatılmıştı. 8 Haziran 2020’de bu santrallar yeniden açıldı ancak taahhüt edilen filtreleme sistemlerinin eksik ve yetersiz olduğuna dair ciddi itirazlar var. Santrallara yakın oturan insanlar hava kirliliğinden şikayetçi olmaya devam ediyor. Temiz Hava Hakkı’nın açıkladığı “Kara Rapor 2020”, yeterli veri olan 51 ilin yüzde 98’inde hava kirliliği verilerinin (PM10) Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) sınır değerlerinin üzerinde gerçekleştiğini açıkladı.

Türkiye iklim krizinde masada yok

Termik santralların filtrelerinin durduruamadığı iklim krizi ise başta kömür olmak üzere petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtların tüketilmesiyle daha büyük bir sorun haline geliyor. Paris Anlaşması’na taraf olmayan yedi ülkeden biri olan Türkiye, seragazı emisyonlarının 31 Mart’ta açıklanan 2018 yılı envanterine göre 520 milyon tona (CO2 eşdeğeri) ulaştığını açıkladı. 2005 yılında bu rakam 337 milyon tondu. 2018 yılı emisyonlarının yüzde 71’i enerji kaynaklı.

İklim krizini durdurmak için bir politika geliştirmeyen Türkiye, krizin etkilerini ise her yıl daha şiddetli bir şekilde hissediyor. Kuraklık ve beraberinde görülen susuzluk neredeyse her bölgede kronik bir sorun halini alırken, sayısı ve şiddeti artan aşırı hava olayları Giresun’dan Antalya’ya kadar birçok ilde can ve mal kaybına yol açtı.

Dünyada çözüm Türkiye’de sorun

Başta iklim krizi olmak üzere, enerji kaynaklı sorunların çözümü için önerilen jeotermal ve biyokütle enerji gibi yenilenebilir enerji kaynakları, Türkiye’nin birçok ilinde sorunun adı oldu. Çevresel etki değerlendrme süreçleri gerektiğince yapılmayan, kümülatif etkileri ve halkın istekleri dikkate alınmadan hayata geçirilen birçok jeotermal enerji santralı (JES), başta Aydın olmak üzere “istenmeyen enerji” ilan edildi. Ege Bölgesi’nde sayıları giderek artan JES’lere başta tarımla geçinen köylüler ürünlerinin kalitesini ve üretim miktarını etkilediği için karşı çıkıyor. Aydın’ın Beyköy ve Kuyucular mahallerinde köylüler jandarmayla karşı karıya gelirken, İzmir’in Seferihisar ilçesine bağlı Orhanlı köyünde de köylüler jeotermal enerjiye karşı dava açmaya hazırlanıyor.

Biyokütle santralları da 2020’de itirazlarla karşılaşan enerji türlerinden biri oldu. Manisa Salihli’nin Çapaklı Mahallesi’ne yapılmak istenen biyogaz santralına karşı köylüler yolu kapattı, gözaltına alınanlar oldu.

Orman yangınları hız kesmedi

İklim kriziyle daha büyük bir sorun haline geleceği tahmin edilen orman yangınları 2020 yılında da herkesin yüreğini yangın yerine çevirdi. Resmi rakamlara göre Türkiye’de geçen yıl 1702  orman yangını meydana geldi. Toplam 12 bin 806 hektar alan zarar gördü. Hatay Belen'de meydana gelen yangın ise 2020’nin en çok konuşuan yangınlarından biri oldu. Yerleşim yerlerine ulaşan yangın, 33 saat sonra kontrol altına alınabildi. Yangın bölgesinde bir maden projesi olduğu gazete haberlerine yansıdı.

Salda Gölü’nün doğallığı bozuldu

Son yıllarda doğaseverlerin ve turistlerin gözde mekanlarından biri haline gelen, beyaz kumları ve turkuvaz rengi suyuyla ünlenen Burdur’daki Salda Gölü, 2020’de yapılaşma projelerinin odağı oldu. Tepkiler nedeniyle “Salda Gölü Özel Çevre Koruma Projesi içinde herhangi bir betonarme yapı asla olmayacak, çivi dahi çakılmayacaktır” açıklamasını yapan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, göl kenarına değil ama kıyıdan 500 metre uzağa bungalov ahşap evler yerleştirdi.

Atom sevdası sürüyor

Türkiye’nin Mersin ve Sinop’a nükleer santral kurma isteği sürüyor. Akkuyu’da Rus devlet şirketi Rosatom tarafından yapımı sürdürülen santralın ikinci ünitesinin yapımına da başlandı. 2019 yılı piyasa takas fiyatı ve rüzgar santralı ihalelerinde ortaya çıkan fiyatın 3,5 dolar sent olduğu Türkiye’de 15 yıl için 12,3 dolar sent üzerinden alım garantisi verilen santral tamamlanırsa köprü projelerinde olduğu gibi Türkiye’yi ciddi bir mali yükün altında bırakacak.

Deprem riski, radyoaktif atık sorunuyla ilgili kayda değer bir gelişme olmaması ve kaza olasılığı nedeniyle kamuoyu araştırmalarında halkın istemediğini açıkça belirttiği nükleer santral konusunda direten AKP hükümeti, Sinop’taki projeyi de ayakta tutmaya çalışıyor. Japonya’nın Sinop'taki projeninin maliyetinin yüksekliğini ve hükümetin bu maliyeti karşılamak istememesini gerekçe göstererek çekilmesiyle havada kalan proje hükümetçe sürdürülmeye çalışılıyor. Ortada kamuoyuna açıklanan bir şirket olmamasına ve ÇED sürecindeki halkın katılımı toplantısına Sinop milletvekilleri ile belediye başkanlarının da aralarında olduğu onlarca Sinoplunun alınmamasına ragmen proje devam ettirilmeye çalışılıyor.

Nedendir bilinmez ama “yangından mal kaçırırcasına”, hukuki süreçlerin bile tamamlanmasını beklemeden yürütülen yıkım projeleri 2021 yılına da damgasını vurmaya aday. Çevreciler ve doğaseverlerle toprağına sahip çıkmak isteyenlere her zamankinden daha büyük bir iş düşüyor.

Hiç yorum yok: