Üç beş ağaç ve bir sandık

Özgür Gürbüz-BirGün/ 1 Haziran 2014

Çizer: Faruk Tarınç
Gezi bize çok şey öğretti. Önce bizi bize yakınlaştırdı, demokrasinin düşmanlarını ve dostlarını gösterdi. Maskeler düştü, kandırmacalar son buldu. Gezi’nin içinde yer alanlar, sloganlarla bölünen toplumun taleplerde nasıl birleştiğini gördü. Bu ülkenin gerçeği, çok farklı siyasi gruplardan ve sosyokültürel yapılardan oluşması. Bu yapıların hepsini aynı amaç, aynı siyasi düşünce etrafında birleştirmek zor, neredeyse imkansız ancak asgari müştereklerde birleşmek mümkün. Birleşildiğinde de gücümüz ortada. Polis devleti ve Cumhuriyet tarihinin en otoriter liderini dize getiren bir güçten bahsediyoruz. Halk arasında bu güce “Gezi Ruhu” deniyor. Kesin bilgi, yayabilirsiniz.

Gezi, bize demokrasinin dört yılda bir kapınıza gelen sandıktan ibaret olmadığını da hatırlattı.
Duble yol için verilen oy, o hükümetin dört yıllık tüm icraatlarını onayladığınız anlamına gelmez. Gelirse, Okmeydanı Cemevi’nin bahçesinde vurulan Uğur Kurt’un katili olursunuz. Ali İsmail Korkmaz’ı Eskişehir’in ara sokaklarında öldüren sopaya dönersiniz. Vatandaşlıktan çıkar, Mehmet İstif’i kanser yapan, Elif Çermik ve Metin Lokumcu’nun canını alan biber gazına dönersiniz. Verdiğiniz bir oyla hükümetin tüm icraatlarına onay verirseniz, kendinizi Güvenpark’ta bulursunuz. Bir bakmışsınız elinizde beylik tabancanız, Ahmet Şahbaz olmuşsunuz; Ethem’i vurmuşsunuz. “Kimliği belirsiz” bir kişi olursunuz, Abdullah’ı vuran kurşun kadar ufalırsınız. Vicdanınızı, yüreğinizi yitirir, Mehmet Ayvalıtaş’ı ezer geçersiniz. 22 yaşındaki Ahmet Atakan’ın canını alırsınız. Demokrasiyi bir partiye, bir kişiye dört yıllık kayıtsız şartsız itaat anlaşması sanırsanız, Berkin’in evine götüremediği ekmek her gün, üç öğün boğazınızda düğümlenir. Kula kulluk etmeye başlarsınız ve bir süre sonra bakmışsınız ki artık yoksunuz. Gezi, o parka koşanlara var olduklarını gösterdi, kul değil yurttaş olduklarını hatırlattı.  

Dört yılda bir attığınız oyla hükümetin tüm icraatlarını onayladığınızı kabul ederseniz, Gezi sürecinde öldürülen masum insanların katili olduğunuzu, suç ortaklığı yaptığınızı da kabul etmeniz gerekir. Sonuçta bu cinayetler oy verdiğiniz hükümetin icraatı. Demek ki dört yılda bir oy vermek yetmiyor. Hükümet yanlış yaptığında da, “ dur kardeşim, ben bu konuda aynı fikirde değilim” demek gerekiyor. İmza kampanyaları, yürüyüşler, boykotlar, halk oylamaları ve grevler bunun için var. Gezi Parkı’nı korumak için seçimler beklenseydi o parka çoktan dozerler girmişti. Gezi’den Soma’ya tüm yaşadıklarımız hata, kaza veya kader değil. Hepsi siyasi tercih.

NOYAN ÖZKAN ÖDÜLÜ
Türkiye Barolar Birliği (TBB), bir yıl önce aramazdan ayrılan Avukat Noyan Özkan adına her yıl bir onur ödülü vermeyi kararlaştırdı. Avukat Noyan Özkan Çevre ve Ekoloji Mücadelesi Onur Ödülü, bu yıl 7-8 Haziran 2014 tarihlerinde, Ankara'da yapılacak TBB II.Çevre ve Kent Hukuku Kurultayı etkinlikleri sırasında verilecek. İzmir Barosu eski başkanlarından, Türkiye’deki çevre ve ekoloji mücadelesinin en büyük destekçilerinden Noyan Ağabey’i birkaç satırda anlatmak çok zor. İlkeli, evrensel hukuka bağlı, doğa dostu ve çok çalışkan bir insandı. Çevreyle ilgilenmeye başlar başlamaz ilk adını öğrendiğim isimlerdendi. Türkiye’nin doğa koruması için imzaladığı uluslararası anlaşmalar nedir diye hâlâ baktığım, “Doğa Koruma Rehberi” adlı kitabı, 1995’ten bu yana kitaplığımın en değerli eserleri arasında. Bu hafta yazımı Noyan Ağabey tamamlasın, kitaptan bazı alıntılarla bitirelim. Gezi’yi göremedi ama “Gezi Ruhu” onda hep vardı:
“Kırda, kentte vahşice sürüp giden bir doğa katliamı. Havamız, suyumuz, toprağımız zehirleniyor, yaşama ortamlarımız yitip gidiyor. Yeşil alanlar imar ve bayındırlık adına akıl almaz biçimde katlediliyor. …Öte yandan tüm sorunları devlete havale eden bir adamsendecilik, vurdumduymazlık, tepkisizlik. Ve biraz da umutsuzluk, sıkkınlık, bıkkınlık. Bazen de kadercilik…”

“Sokağımıza, mahallemize, köyümüze, kentimize, ülkemize sahip çıkalım. Havamıza, suyumuza, toprağımıza yönelik doğrudan ve dolaylı her türlü saldırının karşısında dikilelim. Yerel inisiyatif gruplarını, pıtrak hareketlerini kuralım. Gerekirse tüketim alışkanlıklarımızı, yaşam standartlarımızı değiştirelim…”

Hiç yorum yok: