Özgür Gürbüz-BirGün/ 1 Haziran 2014
Çizer: Faruk Tarınç |
Gezi, bize demokrasinin dört yılda bir kapınıza gelen
sandıktan ibaret olmadığını da hatırlattı.
Duble yol için verilen oy, o hükümetin dört yıllık tüm
icraatlarını onayladığınız anlamına gelmez. Gelirse, Okmeydanı Cemevi’nin
bahçesinde vurulan Uğur Kurt’un katili olursunuz. Ali İsmail Korkmaz’ı
Eskişehir’in ara sokaklarında öldüren sopaya dönersiniz. Vatandaşlıktan çıkar,
Mehmet İstif’i kanser yapan, Elif Çermik ve Metin Lokumcu’nun canını alan biber
gazına dönersiniz. Verdiğiniz bir oyla hükümetin tüm icraatlarına onay
verirseniz, kendinizi Güvenpark’ta bulursunuz. Bir bakmışsınız elinizde beylik
tabancanız, Ahmet Şahbaz olmuşsunuz; Ethem’i vurmuşsunuz. “Kimliği belirsiz”
bir kişi olursunuz, Abdullah’ı vuran kurşun kadar ufalırsınız. Vicdanınızı,
yüreğinizi yitirir, Mehmet Ayvalıtaş’ı ezer geçersiniz. 22 yaşındaki Ahmet
Atakan’ın canını alırsınız. Demokrasiyi bir partiye, bir kişiye dört yıllık
kayıtsız şartsız itaat anlaşması sanırsanız, Berkin’in evine götüremediği ekmek
her gün, üç öğün boğazınızda düğümlenir. Kula kulluk etmeye başlarsınız ve bir
süre sonra bakmışsınız ki artık yoksunuz. Gezi, o parka koşanlara var olduklarını
gösterdi, kul değil yurttaş olduklarını hatırlattı.
Dört yılda bir attığınız oyla hükümetin tüm icraatlarını
onayladığınızı kabul ederseniz, Gezi sürecinde öldürülen masum insanların
katili olduğunuzu, suç ortaklığı yaptığınızı da kabul etmeniz gerekir. Sonuçta
bu cinayetler oy verdiğiniz hükümetin icraatı. Demek ki dört yılda bir oy
vermek yetmiyor. Hükümet yanlış yaptığında da, “ dur kardeşim, ben bu konuda
aynı fikirde değilim” demek gerekiyor. İmza kampanyaları, yürüyüşler, boykotlar,
halk oylamaları ve grevler bunun için var. Gezi Parkı’nı korumak için seçimler
beklenseydi o parka çoktan dozerler girmişti. Gezi’den Soma’ya tüm
yaşadıklarımız hata, kaza veya kader değil. Hepsi siyasi tercih.
Türkiye Barolar Birliği (TBB), bir yıl önce aramazdan
ayrılan Avukat Noyan Özkan adına her yıl bir onur ödülü vermeyi kararlaştırdı. Avukat Noyan Özkan Çevre ve Ekoloji
Mücadelesi Onur Ödülü, bu yıl 7-8 Haziran 2014 tarihlerinde, Ankara'da
yapılacak TBB II.Çevre ve Kent Hukuku Kurultayı etkinlikleri sırasında
verilecek. İzmir Barosu eski başkanlarından, Türkiye’deki çevre ve ekoloji
mücadelesinin en büyük destekçilerinden Noyan Ağabey’i birkaç satırda anlatmak
çok zor. İlkeli, evrensel hukuka bağlı, doğa dostu ve çok çalışkan bir insandı.
Çevreyle ilgilenmeye başlar başlamaz ilk adını öğrendiğim isimlerdendi.
Türkiye’nin doğa koruması için imzaladığı uluslararası anlaşmalar nedir diye
hâlâ baktığım, “Doğa Koruma Rehberi” adlı kitabı, 1995’ten bu yana kitaplığımın
en değerli eserleri arasında. Bu hafta yazımı Noyan Ağabey tamamlasın, kitaptan
bazı alıntılarla bitirelim. Gezi’yi göremedi ama “Gezi Ruhu” onda hep vardı:
“Kırda, kentte
vahşice sürüp giden bir doğa katliamı. Havamız, suyumuz, toprağımız
zehirleniyor, yaşama ortamlarımız yitip gidiyor. Yeşil alanlar imar ve
bayındırlık adına akıl almaz biçimde katlediliyor. …Öte yandan tüm sorunları
devlete havale eden bir adamsendecilik, vurdumduymazlık, tepkisizlik. Ve biraz
da umutsuzluk, sıkkınlık, bıkkınlık. Bazen de kadercilik…”
“Sokağımıza,
mahallemize, köyümüze, kentimize, ülkemize sahip çıkalım. Havamıza, suyumuza,
toprağımıza yönelik doğrudan ve dolaylı her türlü saldırının karşısında dikilelim.
Yerel inisiyatif gruplarını, pıtrak hareketlerini kuralım. Gerekirse tüketim
alışkanlıklarımızı, yaşam standartlarımızı değiştirelim…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder