Enerji meselesinde ‘yeni bir dünya isteyen’ bizler sadece belli noktalarda söz
söylüyoruz. Enerjinin hangi kaynaklardan sağlanması gerektiği konusunda
fikirlerimiz var. “Ne kadar enerji” ve “kimin için enerji” diye sorarak işe
başlamayı öğrendik. Hangi kaynakları istemediğimizi biliyoruz. Aslında en iyi
neyi istemediğimizi biliyoruz ama ne istediğimiz konusunda kafamız karışık.
Daha da önemlisi, henüz enerjide “üreten biziz, yöneten de biz olacağız”
diyemiyoruz. Çoğumuz tüketiciyiz, üretim araçları elimizde değil. Hiç merak
etmeyin bu kaderimiz değil ve değiştirebiliriz.
Yenilenebilir enerji dediğimiz güneş,
rüzgar ve biyokütle gibi kaynakların yayılmasıyla, enerji alanında söz
söyleyiciler de değişmeye başladı. Nükleer, kömür ve doğalgaz santralleri
kurmak için büyük paralar gerekiyor. Oysa elektrik ihtiyacınızı 25 yıl boyunca karşılayacak
bir güneş panelini evinizin çatısına kurmak bugün 10-12 bin liraya mümkün. Daha
iyisi var. Eşi dostu bir araya getirip unuttuğumuz kooperatifleri hayata
geçirerek bu enerji santrallerini birlikte kurmak. Büyük şirketlerin
saltanatına son verip, hem elektriği istediğimiz kaynaktan üretebilir
(dolayısıyla yönetebilir) hem de enerjide gerçek anlamda bağımsız olabiliriz.
Türkiye’de mevzuat hazır, uygulamadaki engeller de yeni yeni aşılıyor. Kurulu
gücü 1 megavatı aşmayan santrallerin üretim lisansı alma zorunluluğu yok.
Lisansız elektrik üretimi için 2 binden fazla başvuru var. Enerji
kooperatifleri veya çok ortaklı küçük şirketler kendi santrallerini kurmaya
başladıkça kalan bürokratik engeller de aşılacak. Hükümetin üzerindeki baskı
artacak ve süreç daha hızlı ilerleyecek.
Enerji kooperatiflerinin ya da “Halkın Enerjisi”nin en çarpıcı
örnekleri Danimarka’da görüldü. 1990’larda yüzlerce insan kooperatif çatısı
altında birleşerek ülkede rüzgar türbinleri kurmaya başladı. Benzer modeller
şimdi dünyanın birçok ülkesinde hayata geçiriliyor. ABD’nin Wisconsin
eyaletindeki St. Croix elektrik kooperatifi 88,5 kilovatlık bir güneş santrali
kuruyor. İsteyen üyeler, 500 vat gücünde bir güneş paneline denk her hisse için
2 bin 800 lira ödeyerek projeye katılabiliyor. Proje tamamlandığında her 500
vatlık panelin yılda 740 kilovatsaat (kWs) elektrik üretmesi bekleniyor. Bu da
bölgede oturan bir ailenin yıllık elektrik tüketiminin yüzde 75’ine denk
düşüyor. İki hisse alan bir üye kendi elektrik ihtiyacını karşıladığı gibi
fazlasını da satabilecek.
Tercihini daha büyük projelerden ve
rüzgardan yana yapanlar da var. Hollanda’da 2 megavat kurulu güçteki bir rüzgar
türbininin elektrik üretimi artık 1700 ortak arasında bölüştürülüyor. 6 bin 648
hissenin her biri 560 lira değerinde ve hisse başına düşen yıllık üretim 500 kWs.
Yıllık bakım masrafı için ödenecek bedel de hisse başına 64 TL. Hadi bir hesap
yapın. Elektrik faturanıza bakarak yılda kaç kWs harcadığınız bulabilir ve kaç
hissenin size yeteceğini hesaplayabilirsiniz. Bir rüzgar türbinin ömrünün 25
yıl civarında olduğunu unutmayın.
Almanya’daki yenilenebilir enerji santrallerinin
yüzde 35’i bireylerin elinde. Yüzde 11’ine çiftçiler sahip; tohum ekip
tarlalarındaki türbinlerden rüzgar biçiyorlar. Belediyelerin payı ise yüzde 7.
Kömür ve petrolden tanıdığımız Almanya’da “dört dev” diye bilinen dev enerji
şirketlerinin (E.ON, EnBW, RWE ve Vattenfall) ise yenilebilir enerjideki payı
sadece yüzde 5. Görüldüğü gibi tekel kırılıyor, güç el değiştiriyor. Zaten en
çok bu yüzden temiz enerjiden rahatsızlar.
Temiz enerji üretebilir, tüketebilir ve
fazlasını satarak elde ettiğimiz gelirle yine halkın yararına başka projeleri
hayata geçirebiliriz. Enerjide üretimi yenilenebilir enerjiyle yapmak yetmez,
üretim araçlarının mülkiyetinin de çoğunluğun eline geçmesi gerekir. Dayanışarak
enerjide ve üretimin diğer kollarında bağımsızlığımızı ilan edebiliriz. Enerji devrimini gerçekleştirebiliriz. Artık
halkın kendi enerjisini üretme vakti geldi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder