Tüm dünyada nükleer enerji yeniden tartışılmaya başlanırken santrallerin atıkları ve sökümü hükümetleri korkutuyor. İngiltere'de bu yı sonunda devreden çıkacak Sizewell A reaktörünün söküm işlemlerinin tamamlanması için 100 yıldan fazla bir süre gerekecek.
Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / Mayıs 2006
1980'li yıllardan itibaren nükleer atık ve güvenlik sorunları yüzünden popülaritesini yitiren nükleer enerji, önümüzdeki yıllarda ortaya çıkması beklenen enerji arzı sorunu nedeniyle tekrar tartışılmaya başlandı. Diğer seçeneklere göre ilk yatırım maliyeti çok daha yüksek olan nükleer endüstrinin bugünkü en büyük sorunu söküm maliyetleri ve 250 bin yıl kadar radyoaktif kalan atıklara kalıcı bir çözüm bulunamamış olması. Reuters'in, İngiltere Nükleer Tesisler Müfettişliği'nden aldığı bilgilere göre, İngiltere'de yıl sonunda kapanacak olan Sizewell nükleer santralinin bulunduğu alanın tamamen temizlenmesi 2110 yılını bulacak. 1966 yılında çalışmaya başlayan 420 MW’lık (megavat) iki reaktörden oluşan santralin sadece türbin ve ek binalarının sökümü 2017'yi bulacak.
İngiltere'deki Nükleer Söküm İdaresi'ni (Nuclear Decommissioning Authority) asıl telaşlandıran ise bu değil. İngiltere'de halihazırda 23 nükleer reaktör çalışıyor ve bunların birçoğu yaş haddinden dolayı emekli olmak üzere. İdare'nin yaptığı hesaplara göre tüm bu söküm çalışmalarının tamamlanması için 130,8 milyar dolar gerekli. İngiltere’de yaşlanan reaktörlerinin yerine yenilerinin konulması konusunda karar vermek için bir komisyon görevlendirildi. Geçen hafta yaptığı konuşmayla, komisyon raporunu beklemeden nükleer enerjiye "yeşil ışık" yakmak isteyen Tony Blair ise hem parti içinde hem de kamuoyunda ağır eleştirilere uğradı.
İngiltere’de Tony Blair ve kendi partisi arasındaki bu tartışma kızışırken İspanya’da ise nükleer endüstri, Başbakan Jose Luis Rodriguez Zapatero’nun seçim vaatlerinden biri olan ülkedeki tüm nükleer santrallerin kademeli olarak kapatılması kararını değiştirmesini istiyor. Özellikle rüzgar enerjisinde 10 bin MW’ın üstündeki kurulu gücüyle Almanya’nın ardından gelen İspanya’nın yeni santrallerin inşasına izin vermeyeceği yönünde. Ancak İspanya’nın 8 nükleer santralinin sahibi olan Endesa, Iberdrola ve Union Fenosa firmalarının umudu ise hiç olmazsa şu anda faaliyette bulunan reaktörlerin lisans sürelerinin uzatılması. Geçtiğimiz ay İspanya, 38 yıldır faaliyette olan Zorita nükleer santralini kapatarak toplam reaktör sayısını 8’e düşürmüştü. Zorita’nın kapatılmasıyla dünyada çalışır durumdaki reaktörlerin sayısı da 441’e düştü.
Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan makale, analiz ve haberlere bu adresten ulaşabilirsiniz. Yazıları başka bir yerde yayımlamak için izin almalısınız. E-posta: ozgurgurbuzblog(at)gmail.com
Futbolun onurunu Cumhurbaşkanı Zidane mı kurtardı?
Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / Temmuz 2006
Fransız taraftarlar, umutsuz başladıkları 2006 Dünya Kupası’nda kendilerini ateşleyen Zidane için Zinedine President (zinedin prezidan okunur) diye bağırıyorlardı. Yani Cumhurbaşkanı! Bizim pek alışık olmadığımız bir slogan bu, bizim memlekette iyi futbolculara daha çok “kral”, kötü oynadıklarında ise “sahtekar” denir. Bu farkı iki ülke arasındaki demokrasi kültürünün yeşil sahalara uzantısı olarak tanımlasam abartmış olur muyum? Yıllarca süren krallık döneminden kanlı bir devrimle demokrasiye geçen ülkede futbol yıldızları “cumhurbaşkanı” olurken kral nedir bilmeyen ülkemizde biz onları taçlandırıyor örneğin “gol kralı” yapıyoruz. Hiç çaktırmasalarda halen bir kralları olan İngiltere’de bile gol kralının İngilizcesi “Leading goal scorer” yani en öndeki golcü olarak geçiyor. Fransızlar ise “en iyi gol atan” demeyi tercih ediyorlar. Herhalde biz neden “gol padişahı” demediysek onlar da o nedenle gol kralı demediler. Monarşiyi yaşayan bilir anlayacağınız.
Peki, hiç bir cumhurbaşkanı kafa atar mı? Bu sorunun yanıtını vermek zor. Bomba atanını, atıp tutanını biliyoruz ama ben kafa atanını henüz görmedim. Belki de politikacılar sinirlerine hakimiyet konusunda futbolculardan daha deneyimliler. Matarazzi’nin de provakasyon konusunda çok iyi bir eğitim aldığına hiç şüphe yok. İtalyanların planları maç boyunca gayet iyi çalıştı. Fransızların yıldızları Vierra, ardından Henry İtalyanların sert futbolu sonucu sakatlanarak oyunu terk etti. İtalyanların, maçın ilk dakikalarında belli ettikleri kıyım planından kurtulan Zidane ise sinirlerine yenildi. “Anneme ve kız kardeşime küfretti” diyor Zidane, “üçüncü de dayanamadım” diye de ekliyor. Zidane’ın bir Gandhi olamadığı kesin ama FIFA’nın tüm centilmenlik hassasiyetine rağmen, rakibine kasti kafa atan bir oyuncuyu turnuvanın en iyi futbolcusu seçmesi de sanırım oldukça anlamlı. Kanımca FIFA bu seçimle üzerinde titrediği “centilmenlik” konusundan bir taviz vermedi. Lekelenen, giderek çirkinleşen futbolun onurunu kurtarmaya çalıştı. Rakibine kafa atan futbolcuya kırmızı kart gösterebilen futbolun, maç içinde edilen küfürlere, ırkçı saldırılara, hakemin görmediği tükürüklere karşı hala bir savunma mekanizması yok. Daha da kötüsü, liginin ve dünya futbolunun en büyük takımlarının şike skandalına karıştığı bir ülkenin şaibeli oyuncularının, şaibeli bir galibiyetiyle aldıkları bir Dünya Kupası var tarihe yazılan. Bu kara lekeyi ne FIFA’nın Zidane’ı turnuvanın en iyi oyuncusu seçmesi, ne de Fransız taraftarların kendisini cumhurbaşkanı ilan etmesi temizleyebilir. Futbol ciddi bir kirlenme yaşıyor ve ciddi bir kriz içinde artık. Çok uzağa bakmaya da gerek yok zaten. İsviçre maçı, yıldız futbolcuların karıştığı şike skandallarıyla Türkiye’de bu kirlenmeden pay alan ülkelerin başında geliyor.
Zidane babasının mükemmel biri olduğunu söylüyor. Şöyle dermiş babası Zidane’a: “Eğer sen herkese saygılı davranırsan herkes de sana saygı gösterir”. Zizou acaba bugün ne düşünüyor? Yaptığı açıklama Matarazzi’nin hakaretlerinin ırkçı nitelik taşıyıp taşımadığını belirtmiyor. Bir İtalyan milletvekilinin Fransız takımını komünist olmakla suçlaması, Marsilya’da Cezayirli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen ve kariyerini Fransız milli takımının kaptanı olarak tamamlayan bu 34 yaşındaki delikanlıya ne düşündürüyor acaba? Çocukluğundan beri “bir başkası” değil ama “biri” olmak için çabalayan ve Zidane’ı örnek alan onlarca çocuk sizce şimdi daha mı umutlu bakıyor geleceğe? Zidane bunun farkında olmalı ki özellikle çocuklardan özür diledi. Ya Matarazzi, farkında olmadığı kesin ama umrunda mı? Avrupa ve dünyada koloni döneminden kalan alışkanlıklar ve başka ırklara yapılan ikinci sınıf insan muamelesi ne zaman tam olarak sona erecek? Ne zaman “Zinedine President”, “President Zidane” olacak?
Fransız taraftarlar, umutsuz başladıkları 2006 Dünya Kupası’nda kendilerini ateşleyen Zidane için Zinedine President (zinedin prezidan okunur) diye bağırıyorlardı. Yani Cumhurbaşkanı! Bizim pek alışık olmadığımız bir slogan bu, bizim memlekette iyi futbolculara daha çok “kral”, kötü oynadıklarında ise “sahtekar” denir. Bu farkı iki ülke arasındaki demokrasi kültürünün yeşil sahalara uzantısı olarak tanımlasam abartmış olur muyum? Yıllarca süren krallık döneminden kanlı bir devrimle demokrasiye geçen ülkede futbol yıldızları “cumhurbaşkanı” olurken kral nedir bilmeyen ülkemizde biz onları taçlandırıyor örneğin “gol kralı” yapıyoruz. Hiç çaktırmasalarda halen bir kralları olan İngiltere’de bile gol kralının İngilizcesi “Leading goal scorer” yani en öndeki golcü olarak geçiyor. Fransızlar ise “en iyi gol atan” demeyi tercih ediyorlar. Herhalde biz neden “gol padişahı” demediysek onlar da o nedenle gol kralı demediler. Monarşiyi yaşayan bilir anlayacağınız.
Peki, hiç bir cumhurbaşkanı kafa atar mı? Bu sorunun yanıtını vermek zor. Bomba atanını, atıp tutanını biliyoruz ama ben kafa atanını henüz görmedim. Belki de politikacılar sinirlerine hakimiyet konusunda futbolculardan daha deneyimliler. Matarazzi’nin de provakasyon konusunda çok iyi bir eğitim aldığına hiç şüphe yok. İtalyanların planları maç boyunca gayet iyi çalıştı. Fransızların yıldızları Vierra, ardından Henry İtalyanların sert futbolu sonucu sakatlanarak oyunu terk etti. İtalyanların, maçın ilk dakikalarında belli ettikleri kıyım planından kurtulan Zidane ise sinirlerine yenildi. “Anneme ve kız kardeşime küfretti” diyor Zidane, “üçüncü de dayanamadım” diye de ekliyor. Zidane’ın bir Gandhi olamadığı kesin ama FIFA’nın tüm centilmenlik hassasiyetine rağmen, rakibine kasti kafa atan bir oyuncuyu turnuvanın en iyi futbolcusu seçmesi de sanırım oldukça anlamlı. Kanımca FIFA bu seçimle üzerinde titrediği “centilmenlik” konusundan bir taviz vermedi. Lekelenen, giderek çirkinleşen futbolun onurunu kurtarmaya çalıştı. Rakibine kafa atan futbolcuya kırmızı kart gösterebilen futbolun, maç içinde edilen küfürlere, ırkçı saldırılara, hakemin görmediği tükürüklere karşı hala bir savunma mekanizması yok. Daha da kötüsü, liginin ve dünya futbolunun en büyük takımlarının şike skandalına karıştığı bir ülkenin şaibeli oyuncularının, şaibeli bir galibiyetiyle aldıkları bir Dünya Kupası var tarihe yazılan. Bu kara lekeyi ne FIFA’nın Zidane’ı turnuvanın en iyi oyuncusu seçmesi, ne de Fransız taraftarların kendisini cumhurbaşkanı ilan etmesi temizleyebilir. Futbol ciddi bir kirlenme yaşıyor ve ciddi bir kriz içinde artık. Çok uzağa bakmaya da gerek yok zaten. İsviçre maçı, yıldız futbolcuların karıştığı şike skandallarıyla Türkiye’de bu kirlenmeden pay alan ülkelerin başında geliyor.
Zidane babasının mükemmel biri olduğunu söylüyor. Şöyle dermiş babası Zidane’a: “Eğer sen herkese saygılı davranırsan herkes de sana saygı gösterir”. Zizou acaba bugün ne düşünüyor? Yaptığı açıklama Matarazzi’nin hakaretlerinin ırkçı nitelik taşıyıp taşımadığını belirtmiyor. Bir İtalyan milletvekilinin Fransız takımını komünist olmakla suçlaması, Marsilya’da Cezayirli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen ve kariyerini Fransız milli takımının kaptanı olarak tamamlayan bu 34 yaşındaki delikanlıya ne düşündürüyor acaba? Çocukluğundan beri “bir başkası” değil ama “biri” olmak için çabalayan ve Zidane’ı örnek alan onlarca çocuk sizce şimdi daha mı umutlu bakıyor geleceğe? Zidane bunun farkında olmalı ki özellikle çocuklardan özür diledi. Ya Matarazzi, farkında olmadığı kesin ama umrunda mı? Avrupa ve dünyada koloni döneminden kalan alışkanlıklar ve başka ırklara yapılan ikinci sınıf insan muamelesi ne zaman tam olarak sona erecek? Ne zaman “Zinedine President”, “President Zidane” olacak?
Enerji güvenliği için önce iklim değişikliği kontrol altına alınmalı
Çevreciler 15 Temmuz’da St.Petersburg’da yapılacak olan G8 toplantısına katılacak liderlere mesaj gönderdi. Dünya Doğayı Koruma Vakfı'nın (WWF), dün tüm dünyada eşzamanlı olarak yayımladığı raporda, 'Enerji tartışmalarında çevreyi göz ardı etmek pahalıya patlar' denildi.
Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / 12 Temmuz 2006
“G8” olarak adlandırılan dünyanın en gelişmiş ülkelerinin, 15 Temmuz’da St.Petersburg’da yapacağı toplantının bu yılki ana başlıklarından en önemlisi “enerji güvenliği” olacak.
Geçen kış yaşanan doğalgaz krizi ve artan taleple birlikte gündeme gelen enerji sıkıntısı, Rusya’nın liderliğini yaptığı G8 toplantısına damgasını vuracak. Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF), dün tüm dünyada eşzamanlı olarak yayımladığı raporda, liderlere enerji tartışmalarında çevreyi gözardı etmenin pahalıya patlayacağı mesajını verdi.
WWF, geçen yıl İskoçya’nın Gleneagles kentinde yapılan toplantıda verilen sözler yerine getirilmez, enerji verimliliğinde ve yenilenebilir enerjiye geçişte gerekli adımlar atılmazsa sadece enerji güvenliği tartışması olacağı görüşünde. Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF-Türkiye) Genel Müdürü Filiz Demirayak, “İklim değişikliğinin temel nedenlerinin başında kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlar geldiği göz önüne alınarak 'enerji güvenliği' ile 'iklim güvenliği' birlikte değerlendirilmeli. Dünyanın ortalama sıcaklığı 0.7 derece arttı. 2 derece geçilirse başta iklim mültecileri olmak üzere, sıtmadan susuzluğa kadar birçok çevre felaketi yaşanacak. Hükümetler 2. Dünya Savaşı sonrasında yapılan Marshall Planı’nda olduğu gibi enerji güvenliği için bir araya gelmeli" dedi. WWF-Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Atilla Aksoy ise iklim değişikliğinin küresel bir sorun olduğunu belirterek "G8 liderleri dünya enerji sorununa tek başına çözüm olamaz. Bu noktada ulusal çözümler büyük önem taşıyor" dedi.
WWF de nükleere karşı
WWF, “İklim Güvenliği Olmadan Enerji Güvenliği” olmaz başlıklı raporda nükleer enerji tartışmalarına da değindi. G8 ülkelerinin enerji bakanları tarafından martta yapılan açıklamada, nükleer enerjiyi tercih eden ülkelerin “güvenli ve risksiz” bir yol izlemeleri sözlerine atfen, buradaki anahtar kelimelerin “risksiz ve güvenli” olduğu belirtildi.
Nükleer enerji taraftarlarının, atık ve nükleer silahlanmayla ilgili risklere hâlâ yanıt veremediği, kurum ve söküm maliyetlerinin nükleer enerjiyi diğer kaynaklara oranla daha pahalı bir seçenek haline getirdiği savunulan raporda, “Bu nedenle WWF nükleer teknoloji kullanımını çözüm olarak kabul etmeyi reddediyor” denildi.
Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / 12 Temmuz 2006
“G8” olarak adlandırılan dünyanın en gelişmiş ülkelerinin, 15 Temmuz’da St.Petersburg’da yapacağı toplantının bu yılki ana başlıklarından en önemlisi “enerji güvenliği” olacak.
Geçen kış yaşanan doğalgaz krizi ve artan taleple birlikte gündeme gelen enerji sıkıntısı, Rusya’nın liderliğini yaptığı G8 toplantısına damgasını vuracak. Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF), dün tüm dünyada eşzamanlı olarak yayımladığı raporda, liderlere enerji tartışmalarında çevreyi gözardı etmenin pahalıya patlayacağı mesajını verdi.
WWF, geçen yıl İskoçya’nın Gleneagles kentinde yapılan toplantıda verilen sözler yerine getirilmez, enerji verimliliğinde ve yenilenebilir enerjiye geçişte gerekli adımlar atılmazsa sadece enerji güvenliği tartışması olacağı görüşünde. Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF-Türkiye) Genel Müdürü Filiz Demirayak, “İklim değişikliğinin temel nedenlerinin başında kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlar geldiği göz önüne alınarak 'enerji güvenliği' ile 'iklim güvenliği' birlikte değerlendirilmeli. Dünyanın ortalama sıcaklığı 0.7 derece arttı. 2 derece geçilirse başta iklim mültecileri olmak üzere, sıtmadan susuzluğa kadar birçok çevre felaketi yaşanacak. Hükümetler 2. Dünya Savaşı sonrasında yapılan Marshall Planı’nda olduğu gibi enerji güvenliği için bir araya gelmeli" dedi. WWF-Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Atilla Aksoy ise iklim değişikliğinin küresel bir sorun olduğunu belirterek "G8 liderleri dünya enerji sorununa tek başına çözüm olamaz. Bu noktada ulusal çözümler büyük önem taşıyor" dedi.
WWF de nükleere karşı
WWF, “İklim Güvenliği Olmadan Enerji Güvenliği” olmaz başlıklı raporda nükleer enerji tartışmalarına da değindi. G8 ülkelerinin enerji bakanları tarafından martta yapılan açıklamada, nükleer enerjiyi tercih eden ülkelerin “güvenli ve risksiz” bir yol izlemeleri sözlerine atfen, buradaki anahtar kelimelerin “risksiz ve güvenli” olduğu belirtildi.
Nükleer enerji taraftarlarının, atık ve nükleer silahlanmayla ilgili risklere hâlâ yanıt veremediği, kurum ve söküm maliyetlerinin nükleer enerjiyi diğer kaynaklara oranla daha pahalı bir seçenek haline getirdiği savunulan raporda, “Bu nedenle WWF nükleer teknoloji kullanımını çözüm olarak kabul etmeyi reddediyor” denildi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)