Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / Temmuz 2006
Fransız taraftarlar, umutsuz başladıkları 2006 Dünya Kupası’nda kendilerini ateşleyen Zidane için Zinedine President (zinedin prezidan okunur) diye bağırıyorlardı. Yani Cumhurbaşkanı! Bizim pek alışık olmadığımız bir slogan bu, bizim memlekette iyi futbolculara daha çok “kral”, kötü oynadıklarında ise “sahtekar” denir. Bu farkı iki ülke arasındaki demokrasi kültürünün yeşil sahalara uzantısı olarak tanımlasam abartmış olur muyum? Yıllarca süren krallık döneminden kanlı bir devrimle demokrasiye geçen ülkede futbol yıldızları “cumhurbaşkanı” olurken kral nedir bilmeyen ülkemizde biz onları taçlandırıyor örneğin “gol kralı” yapıyoruz. Hiç çaktırmasalarda halen bir kralları olan İngiltere’de bile gol kralının İngilizcesi “Leading goal scorer” yani en öndeki golcü olarak geçiyor. Fransızlar ise “en iyi gol atan” demeyi tercih ediyorlar. Herhalde biz neden “gol padişahı” demediysek onlar da o nedenle gol kralı demediler. Monarşiyi yaşayan bilir anlayacağınız.
Peki, hiç bir cumhurbaşkanı kafa atar mı? Bu sorunun yanıtını vermek zor. Bomba atanını, atıp tutanını biliyoruz ama ben kafa atanını henüz görmedim. Belki de politikacılar sinirlerine hakimiyet konusunda futbolculardan daha deneyimliler. Matarazzi’nin de provakasyon konusunda çok iyi bir eğitim aldığına hiç şüphe yok. İtalyanların planları maç boyunca gayet iyi çalıştı. Fransızların yıldızları Vierra, ardından Henry İtalyanların sert futbolu sonucu sakatlanarak oyunu terk etti. İtalyanların, maçın ilk dakikalarında belli ettikleri kıyım planından kurtulan Zidane ise sinirlerine yenildi. “Anneme ve kız kardeşime küfretti” diyor Zidane, “üçüncü de dayanamadım” diye de ekliyor. Zidane’ın bir Gandhi olamadığı kesin ama FIFA’nın tüm centilmenlik hassasiyetine rağmen, rakibine kasti kafa atan bir oyuncuyu turnuvanın en iyi futbolcusu seçmesi de sanırım oldukça anlamlı. Kanımca FIFA bu seçimle üzerinde titrediği “centilmenlik” konusundan bir taviz vermedi. Lekelenen, giderek çirkinleşen futbolun onurunu kurtarmaya çalıştı. Rakibine kafa atan futbolcuya kırmızı kart gösterebilen futbolun, maç içinde edilen küfürlere, ırkçı saldırılara, hakemin görmediği tükürüklere karşı hala bir savunma mekanizması yok. Daha da kötüsü, liginin ve dünya futbolunun en büyük takımlarının şike skandalına karıştığı bir ülkenin şaibeli oyuncularının, şaibeli bir galibiyetiyle aldıkları bir Dünya Kupası var tarihe yazılan. Bu kara lekeyi ne FIFA’nın Zidane’ı turnuvanın en iyi oyuncusu seçmesi, ne de Fransız taraftarların kendisini cumhurbaşkanı ilan etmesi temizleyebilir. Futbol ciddi bir kirlenme yaşıyor ve ciddi bir kriz içinde artık. Çok uzağa bakmaya da gerek yok zaten. İsviçre maçı, yıldız futbolcuların karıştığı şike skandallarıyla Türkiye’de bu kirlenmeden pay alan ülkelerin başında geliyor.
Zidane babasının mükemmel biri olduğunu söylüyor. Şöyle dermiş babası Zidane’a: “Eğer sen herkese saygılı davranırsan herkes de sana saygı gösterir”. Zizou acaba bugün ne düşünüyor? Yaptığı açıklama Matarazzi’nin hakaretlerinin ırkçı nitelik taşıyıp taşımadığını belirtmiyor. Bir İtalyan milletvekilinin Fransız takımını komünist olmakla suçlaması, Marsilya’da Cezayirli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen ve kariyerini Fransız milli takımının kaptanı olarak tamamlayan bu 34 yaşındaki delikanlıya ne düşündürüyor acaba? Çocukluğundan beri “bir başkası” değil ama “biri” olmak için çabalayan ve Zidane’ı örnek alan onlarca çocuk sizce şimdi daha mı umutlu bakıyor geleceğe? Zidane bunun farkında olmalı ki özellikle çocuklardan özür diledi. Ya Matarazzi, farkında olmadığı kesin ama umrunda mı? Avrupa ve dünyada koloni döneminden kalan alışkanlıklar ve başka ırklara yapılan ikinci sınıf insan muamelesi ne zaman tam olarak sona erecek? Ne zaman “Zinedine President”, “President Zidane” olacak?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder