marmaris etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
marmaris etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Karacasöğüt Koyu’nda skandallar bitmiyor

Marmaris’te, kapasitesi artırılmak istenen marina projesinin ÇED süreci Bodrum Müzesi’nin uyarısına rağmen sürüyor. Bölgedeki tarihi eserlerin varlığının ise çok önceden bilindiği ortaya çıktı.

Özgür Gürbüz-BirGün / 21 Nisan 2023

Alandaki arkeolojik eserlere rağmen yapımında ısrar edilen Muğla’nın Marmaris ilçesi Karacasöğüt Koyu’ndaki marina projesi, skandal kararlarla gündeme gelmeye devam ediyor. Tarihi buluntuların olduğu alanda inceleme yapan Bodrum Müzesi, çalışmalar sonuçlanıncaya kadar “inşai ve fiziki uygulamaya gidilmemesi” için ilgili kuruluşlara yazı gönderirken, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ise Danıştay kararına rağmen söz konusu proje için Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) gerekli değildir kararı almaya devam ediyor.

Mevcut yat yanaşma tesislerinin kapasitesini üç kat artırmayı planlayan proje, Muğla Çevre Platformu, Marmaris Kent Konseyi ve Karacasöğüt Mahallesi sakinlerinin itirazlarıyla gündeme gelmişti. 2022 yılında Sualtı Araştırmaları Derneği (SAD), bölgenin ekolojik ve arkeolojik değerini gösteren bir rapor hazırladı. Rapor Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü’ne iletildi, Müze de bölgeye ekiplerini gönderdi. Müze ekiplerince yapılan inceleme SAD’ın raporunu ve itirazları doğruladı. Müze Müdürlüğü de Muğla Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’ne inşa faaliyetlerine gidilmemesi, Sahil Güvenlik Güney Ege Grup Komutanlığı’na da bölgenin korunması için yazı gönderdi. Çevre Bakanlığı Muğla İl Müdürlüğü ise arkeolojik eserlere ve ekolojik açıdan büyük önem taşıyan deniz çayırlarının varlığına rağmen, Karacasöğüt Koyu’ndaki yat yanaşma tesisinin kapasitesini artırmak isteyen Global Marin şirketinin talebine “ÇED gerekli değildir” kararı vererek adeta talana yeşil ışık yaktı.

2013’deki yazışma ortaya çıktı
Projeyle ilgili ikinci skandal ise Muğla Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’na ait 2013 tarihli bir
yazışmayla ortaya çıktı. SAD’ın uzman ekibinin Marmaris Kent Konseyi’nin talebi üzerine yaptığı araştırmayla raporlanan, fotoğrafları çekilen ve yeri belirlenen arkeolojik buluntuların aslında daha önceden de bilindiği ortaya çıktı. 2013 yılında Muğla Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’nun Global Sailing şirketine ait marinanın hemen yanındaki kıyıda arkeolojik buluntuların taşınmasıyla ilgili karar aldığı, dolayısıyla deniz altındaki eserlerden de haberdar olduğu anlaşıldı. 2022’deki dalıştan çok önce oradaki tarihi eserler biliniyormuş.    

Muğla Çevre İl Müdürlüğü’nün “ÇED gerekli değildir” kararı da üçüncü bir skandala yol açtı. Çünkü aynı koyda işletmesi olan ve kapasitesi artırılmak isteyen Muğla Turizm Çevre Vakfı’nın (MUÇEV) talebine de daha önce ÇED gerekli değildir kararı verilmiş, itirazlar sonucunda bu karar, bilirkişinin verdiği raporun da etkisiyle Danıştay’da iptal edilmişti. Çevre İl Müdürlüğü, bu örnek karara rağmen aynı koydaki komşu işletmeyi yine ÇED sürecinden muaf tuttu. Koydaki ekolojik hassasiyet ve arkeolojik önem değişmemesine rağmen Danıştay’ın aldığı karar görmezden gelindi.

Kirlenme potansiyeli fazla
Kıyı ve deniz alanlarındaki inşaatlar konusunda uzman olan Dr. Işıkhan Güler, koydaki yaşam için hayati öneme sahip deniz çayırları ve kirlilik tehlikesi nedeniyle kapasite artırımına karşı çıkıyor. Güler, “Oraya yat limanının yapılmasını veya tekne sayısının artırılmasını doğru bulmuyorum. Kapalı bir koy, su değişimi az. Kirlenme potansiyeli fazla. Mevcut durumda da koyu kullanan tekne sayısının kontrol edilmesi gerekiyor, oranın doğal güzelliğini korumalıyız” diyor. Güler, bu tip projelerde ÇED gerekli değildir kararı vermenin sakıncalı olduğunu aksine detaylı, halkın ve bağımsız uzmanların katılabileceği bir ÇED sürecinin yapılması gerektiğini vurguluyor.

Foto: Sualtı Araştırmaları Derneği
Marmaris Kent Konseyi Çevreden Sorumlu Yürütme Kurulu Üyesi Halime Şaman ise “Tarihi önemi olan bir bölgeyi 2. derece sit alanı yapıyorlar, orayı bir ticari işletmeye çeviriyorlar ve şimdi de arkeolojik ve doğal güzellikleri hiçe sayıp kamuya kapatmak istiyorlar” diyerek tepkisini dile getiriyor. Artık bir ahlak arayışı mücadelesi verdiklerini söyleyen Şaman, “Ortak değerlerimizi korumakla sorumlu kurumlara rağmen, kamunun yararını korumaya çalışıyoruz. Yanımızda olması gereken kurumları karşımızda buluyoruz. Bunu değiştirmek istiyoruz. Karacasöğütlüler yaşadıkları cennetin değerini biliyor. O yüzden de halkı karşılarına alan, doğayı yıkacak bir projeyi gerçekleştirmelerine izin vermeyeceğiz” diyor.

Ormanları iklim krizi mi yakıyor

Özgür Gürbüz-BirGün/24 Haziran 2022

Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün her yıl hazırladığı iklim raporu, pek fark edilmeyen, bu ülkedeki değerli çalışmalardan biri. 2021 yılı raporunda, aşırı hava olayları başlığı altında geçen yıl 28 Temmuz’da başlayıp 12 Ağustos’a kadar süren orman yangınları da yer alıyor. 44 ilde 197 ayrı yerde, aynı tarihlerde görülen bu yangınların aşırı hava olaylarıyla ilişkisinin elbette farkındalar.

Foto: @marmarisbeltr
İklim bilimi de yıllardır bunu söylüyor. İklim krizi nedeniyle artan sıcaklıklar, özellikle de eskisine göre şiddetlenen ve uzayan sıcak hava dalgaları orman yangını riskini artırıyor. Evet, bilimin dediği oluyor ama soru şu; ormanları iklim krizi mi yaktı? Bu sorunun tek bir yanıtı yok ama baş sorumlu iklim krizi olsa bile yalnız olmadığını biliyoruz

Doğayı biraz yakından tanıyanlar için tekrar olacak. Uzun süren yüksek sıcaklıklar ormandaki nemi azaltır, orman varlığını yangına hazır hale getirir. Vaşington Üniversitesi Çevre ve Orman Bilimleri Fakültesi’nden Dr. Susan Richards, iklim krizi nedeniyle artan yıldırım düşmesi ve kuvvetli rüzgâr olaylarının yangınlardaki rolüne de ayrıca dikkat çekiyor. İklim krizinin kırılgan hale getirdiği ormanların bazen doğal nedenler bazen de insan eliyle alev topuna dönüşmesi ise an meselesi. Yakılan anız, söndürülmeyen mangal, cam kırıkları, sigara izmaritleri, kazalar ve bilerek çıkarılan yangınlar doğal nedenlerin dışında ilk akla gelenler.

ABD için devletçe hazırlanan ulusal iklim değerlendirmeleri, Batı ABD’de büyük yangınların sayısının 1984 ila 2015 arasında iki kat arttığını gösteriyor. Son yıllarda Kaliforniya, Yunanistan ve Avustralya’da görülen ve neredeyse her yıl tekrarlanan yangınlar da istatistiklerde yerlerini almaya başladı. Türkiye de farklı değil. Aşırı hava olaylarının sayısı 2011 yılında sadece 324 iken 2021’de 1024’e çıktı; üç kat arttı.

Komplocular ve yangınlar üzerinden rant elde etmek isteyenler işi terör örgütlerine kadar götürüyor ama asıl gerçeği görmüyor. Aynı kentlerdeki su baskınlarında olduğu gibi, şiddeti ve sıklığı artan aşırı hava olayları, ormanları da yangınlara karşı daha hassas hale getiriyor. Kesin çözüm petrol, doğalgaz ve kömür kullanımını hızla terk etmek, kapitalizmin tüketim toplumunu destekleyen politikalarını çöpe atmak, hayatı yavaşlatmak ve yaşam tarzımızı değiştirmek. Kısa vadede ise almamız gereken önlemler var.

Türkiye Ormancılar Derneği’nin, ‘Türkiye’de Ormansızlaşma ve Orman Bozulması’ adlı raporundan geçen haftaki yazımda bahsetmiştim. Çok sayıda önemli bilim insanının katkıda bulunduğu bu rapor, yangınların önlenmesi ve hasarın azaltılması için yapılması gerekenleri de anlatıyor. Öncelikle personelin yetersiz ve yetkin olmadığına dikkat çekiliyor.

Ekipman ve tecrübe eksikliği geçen yıl 140 bin hektarı etkileyen yangın sırasında görülmüş. Sorun elbette bütçeyle ilgili. Orman Genel Müdürlüğü’nün (OGM) yangınlarla mücadele bütçesi 2012 yılında 374 milyon TL iken, 2019’da 28 milyona kadar gerilemiş. Herkes iklim krizi nedeniyle yangın riskine dikkat çekerken bizde bütçe ufaldıkça ufalmış. 2022 bütçesi ise rekor bir artışla 2 milyar 500 milyona çıkmış. Uyarıların dikkate alınması için ormanların yanması gerekiyormuş. Yine de yeterliliği tartışılır. Mustafa Bildircin’in dün BirGün’de yayımlanan haberi de OGM bütçesinin merkezi bütçeye oranla nasıl eridiğini, altı yılda yüzde 0,5’ten yüzde 0,3’e gerilediğini gösteriyordu. Yangınla mücadeleye bu yıl katılan yeni personel, uçak ve helikopter konusu da sıkıntılı. Türkiye Ormancılar Derneği yetkilileri, işe alım sürecinin geciktiğini, personelin eğitim ve tecrübe konusunda yeterli olmadığına dikkat çekiyor.

Orman yangınlarına davetiye çıkaran başka unsurlar da var. Listenin başına da ormanların parçalanmasını yazabiliriz. 2008 ila 2019 arasında 10 hektardan küçük orman parçalarının sayısı yüzde 118 artmış. Ormana insan girmiş sizin anlayacağınız. İnsan ormanda maden açmış, turistik tesis yapmış, konut kondurmuş, elektrik üretim tesisleri inşa etmiş, iletim hatları döşemiş. Varsayalım yurdum insanı bencil, bilinçsiz; ülkeyi yöneten iktidar ne yapmış? İnsanları durduracağına onlara gerekli izinleri vermiş, yol açmış. Gezegenin ısınmasıyla yangına daha duyarlı hale gelen ormanlara, elinde adeta çakmakla gezen insanları rant uğruna salıvermiş. Şimdi tekrar soralım, iklim krizine ormanları yakarken kim yardım etmiş?