Akkuyu’daki gecikme Türkiye için bir fırsat olabilir

Özgür Gürbüz-BirGün / 11 Temmuz 2024

Geçen hafta bu köşede, Akkuyu Yönetim Kurulu üyesi Gennady Sakharov’un rüşvet nedeniyle
tutuklandığını Türkiye’ye duyurmuştuk. Akkuyu Nükleer bu konuda açıklama yapmadı. Onun yerine halkla ilişkiler ajansını devreye sokup, Hürriyet’ten bir gazeteciye santralı gezdirip, “her şey yolundaymış gibi yaz panpa” demeyi tercih etti. O da yazdı. Halbuki Akkuyu’da Rusya için yolunda giden bir şey yok...

Türkiye ile Rusya arasında 2010 yılında imzalanan uluslararası anlaşmayı hatırlayın. Anlaşmanın 6. maddesinin ikinci fıkrası şöyle diyor:

“Proje Şirketi, Rus Tarafı’nın tam desteği ile NGS inşasının başlaması için gerekli tüm belgeler, izinler, lisanslar, rızalar ve onayların alınmasından itibaren yedi yıl içinde Ünite 1’i ticari işletmeye alır. Ünite 1’in ticari işletmeye başlanmasından itibaren, Ünite 2, Ünite 3 ve Ünite 4’ü art arda bir yıl aralıklarla ticari işletmeye alır.”

Ne zaman verildi bu izinler? 2 Nisan 2018’de. Proje şirketi, yani Akkuyu Nükleer A.Ş. ertesi gün ilk nükleer reaktörün yapımına başladı. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nda da ilk ünitenin inşaatının başladığı tarih 3 Nisan 2018 olarak kayda geçti.

Uluslararası anlaşma Rusya’ya, gerekli izinler alındıktan sonra ilk reaktörü bitirme için yedi yıl süre vermiş. Bu süre 2 Nisan 2025 tarihinde dolacak. Bir yıl sonra (2026) ikinci ünitenin, 2027 ve 2028’de de üç ve dört numaralı ünitelerin yapımının tamamlanması gerekiyor.

Biliyoruz ki Akkuyu’da inşaat gecikti ve gecikmeye devam ediyor. Bizzat Rus tarafı söylüyor bunu. Akkuyu Nükleer A.Ş. Üretim ve İnşaat Organizasyon Direktörü Denis Sezemin, Nisan 2025’i hedeflediklerini söyledi. Bir ay önce TBMM’yi ziyaret eden Rusya Federasyonu heyeti ise bu tarihin 2025’in Ekim veya Kasım’ını bile bulabileceğinin işaretlerini verdi. Verilen tarihler oldukça kritik çünkü gecikmenin ötesinde, anlaşmanın en önemli şartlarından birinin yerine getirilip getirilemeyeceğini belirliyor. 10. maddenin son fıkrasına dikkat.

“NGS’nin ünitelerinden herhangi birinin, işbu Anlaşma’da programlanan tarihten daha geç işletmeye alınması halinde, Elektrik Satın Alma Anlaşması’nda (ESA) öngörülen mücbir sebep durumları hariç olmak üzere, satılacak elektriğin fiyatı ESA hükümlerine göre ayarlanacaktır.”

ESA, santralda üretilen elektriğin yarısının Türkiye tarafından 15 yıl boyunca 12,35 dolar sentten satın alınmasını öngörüyor. Rusya, ESA sayesinde aynı elektriği piyasa fiyatından en az iki kat yüksek bir fiyata; güneş ve rüzgardan üretilen elektrikten ise 4-5 kat pahalıya Türkiye’ye satabilecek. Böylece Rusya, 25 milyar doları bulan yatırımın parasını kısa sürede yüksek alım garantisi sayesinde çıkaracak. Şu ana kadar santrala tek kuruş harcamamakla övünen Türkiye ise santralın dört ünitesi çalıştığında sadece alım garantisi nedeniyle Rusya’ya her yıl 2 milyar dolardan fazla para ödemek zorunda kalacak. Bu da haliyle elektrik faturalarına yansıyacak.  

Gecikme yaşanırsa ESA yeniden pazarlık masasına yatırılabilir. Dirayetli bir hükümet bunu fırsata bile çevirebilir, çevre ve ekonomi için baş belası bu projeden kurtulmak için kullanabilir. Osmangazi, Yavuz Sultan Selim ya da Çanakkale Köprüsü benzeri bir alım garantisi tuzağından halkını kurtarmaya çalışabilir. Dirayetli bir hükümet olsa halkına bu tuzakları da kurmazdı elbet…

Dile kolay, alım garantisi yılda Rusya’ya en az iki milyar dolara varan bir ödeme anlamına geliyor. Şimdi kendimize soralım. Olası bir gecikmede sizce AKP bunu fırsata çevirip alım garantisini, projeyi yeniden masaya yatırmayı mı tercih eder yoksa Rusya’nın kendisine uygulanan ambargoyu mücbir sebep göstermesini kabul edip, Akkuyu’nun sahibine ek süre vermeyi mi?

Hiç yorum yok: