Silahlı cinayetler önlenebilir

Özgür Gürbüz-BirGün / 18 Ağustos 2023

Karkatür: https://tinyurl.com/yfz63nw4
Siyasetçilerin çözmek istemedikleri her sorun onlara göre münferittir. Türkiye’de yaşıyorsanız bu cümleyi unutmamakta fayda var. Çözemedikleri demiyorum “çözmek istemedikleri” diyorum çünkü ülkeyi yöneten siyasetçi bir soruna çözüm bulamıyorsa ülkeyi yönetmeye çalışmaktan vazgeçmesi gerekir. Sorun çözememek istifa gerekçesidir.

Esenyurt’taki tekel bayi cinayeti, silahlı cinayetlerin, mafya hesaplaşmalarının çığ gibi büyüdüğünü bir kez daha gösterdi. Ülkeyi yöneten AKP önderliğindeki Cumhur Koalisyonu ise gidişatı değiştirmeye dair bir icraatta bulunmayarak, bu olayı ‘münferit olay’ kategorisinde değerlendirdiğini itiraf ediyor. Silahlı cinayetler hayatımızın bir parçası mı yoksa münferit olaylar mı? Bakalım.

Umut Vakfı’nın yerel ve ulusal medyadan derlediği verilere göre 2022 yılında Türkiye’de 3 bin 984 silahlı şiddet olayı yaşandı; 2 bin 278 kişi öldürüldü, 4 bin 231 kişi de yaralandı. Silahlı şiddet olaylarının yüzde 85’inde ateşli silahlar kullanıldı. Ateşli silahların 143’ü beylik silahıydı (asker ve polislerin kullandığı resmi silahlar), 2 bin 528 olayda tabanca, 840 olayda ise kaleşnikof dahil çeşitli tüfekler kullanıldı.

Amacım acıları kıyaslamak değil ama TSK’nin verilerine göre bu yıl içinde şehit olduğu açıklanan asker sayısı 35. Görüldüğü gibi silahlı cinayetler ülkede ordunun dahil olduğu çatışmalardan bile daha fazla can alıyor. Buna rağmen hükümet kılını kıpırdatmıyor. Her şehit haberinden sonra sosyal medya hesaplarından mesaj yayımlayan milletvekilleri, 50-60 kat daha fazla insanın ölümüne neden olan ateşli silahları çoğu zaman gündemine bile almıyor. Halbuki silahlı cinayetleri durdurmak veya büyük ölçüde azaltmak kanun yapıcıların iki dudağının arasında.

Yapacakları tek şey Türkiye’de bireysel silahlanmayı yasaklamak. Kolluk kuvvetleri dışında kimsede silah olmayacak. Yasanın çıkmasından sonra silahların teslim edilmesi için kısa bir süre verilecek. Yasadışı silahların teslimi de bir defaya mahsus olmak üzere, suça karışmamışsa af kapsamına alınabilir. Dünyada örnekleri var. Silah sahibi olmanın yasaklandığı tarihten sonra üzerinde, evinde, silah bulunduranlar ise en ağır cezalara çarptırılacak. Yapılacak iş bu kadar basit.

İşe yarar mı? Elbette yarar. Bireysel silahlanma konusunda katı kurallara sahip ülkelere baktığımızda, ateşli silah sonucu ölümlerin çok az olduğunu görüyoruz. Nüfusu 1,5 milyara yaklaşmış Çin’de bu oran 10 milyonda 8 kişi. Türkiye’de ise 260. Dünyanın en kalabalık ikinci ülkesine kıyasla ülkemizde silahla öldürülen insan sayısı 32 kat fazla. ABD gibi listenin sonlarında yere alan bir ülkede ise bu sayı 1089. ABD’de okullarda silahlı saldırı sonucu insanlar ölürken, Çin’de benzer saldırılar nadiren de olsa bıçakla yapılabiliyor. Bıçaklı bir saldırgandan kaçabilirsiniz ama silahtan kaçamazsınız. Japonya, Singapur, Güney Kore gibi birçok Asya ülkesi silahlanma konusundaki katı kurallar veya yasaklar nedeniyle ateşli silah ölümlerinin önüne geçti.

Asya veya Avrupa. Başarılı olmuş politikalar var. Birleşik Krallık gibi polislerin bile silahsız devriye gezebildiği ülkelerin yasaları örnek alınabilir. Kadın cinayetlerinden mafya kapışmalarına, düğün ve maç kutlamalarından trafikteki tartışmalara kadar, ölümle sonuçlanan silahla ilişkili ölümler ve suçlar rahatlıkla azaltılabilir. Bireysel silahlanmanın olmadığı bir ülke kolluk kuvvetleri için de daha güvenli bir çalışma ortamı anlamına gelir. Silahların yasaklanmasını en çok polisler istemeli.

Sadece hükümet veya siyasetçileri suçlamayalım. İğneyi kendimize de batıralım. Silahlı cinayetlerin giderek arttığı Türkiye’de, medyadan sivil topluma bireysel silahlanma konuşulmuyor, bu konuda haberler, kampanyalar yapılmıyorsa bizde de hata var.

Nijer’deki darbenin nükleerle ilişkisi

Özgür Gürbüz-BirGün / 11 Ağustos 2023

Nijer’deki askeri darbe Batı’nın özellikle de Fransa’nın gündeminden düşmüyor. Seçilmiş bir başkanın askeri darbeyle devrilmesine karşı çıkmamak mümkün değil ancak Avrupa ve Amerika’nın Nijer’e ilgisini sadece demokrasi aşkına bağlamak doğru olmaz. ABD ve Fransa’nın cihatçı güçlere karşı Nijer’de askeri üslere sahip olduğu biliniyor.

Batı’nın Nijer’e ilgisinin bir başka nedeni de “Sahel Bölgesi” diye de adlandırılan Orta Afrika ülkelerinin birçoğunda askeri darbelerin yönetimi ele geçirmeye başlaması. Mali, Gine ve Burkina Faso gibi 2021 ve 2022 yıllarında askeri cuntanın yönetimine geçen ülkelerin Nijer’deki cuntaya verdikleri destek gerçekten de endişe verici. Bölgede askeri darbeler adeta bir bulaşıcı hastalık gibi yayılıyor.

Fransa ve Batı’nın Nijer’e ilgisinin önemli bir nedeni ise diğerleri kadar gündeme gelmiyor. Nijer dünyanın önemli uranyum üreticilerinden. Aslında Nijer demek de pek doğru değil çünkü uranyum çıkaran Somair’in yüzde 63 hissesi Fransız firması Orano’nun elinde. 2021’de kapanan Cominak şirketinin çoğunluk hissesi de aynı firmanın elindeydi. 2015’ten bu yana çalışmayan SOMINA’nın da çoğunluk hissesi Çinli firmaların elinde. Nijer, 2022’de dünya uranyum üretiminin yüzde 4’ünden sorumluydu. Ülkeninaltından sonra en büyük ihracat kalemi.

Nijer’den gelen uranyumun Avrupa için önemini anlamak için de AB’nin uranyum ithal ettiği ülkelere bakmak yeterli. Nijer listenin başında yer alıyor. AB’deki uranyumun yüzde 24’ü bu ülkeden ithal edilirken, onu Kazakistan ve Rusya izliyor. Yeri gelmişken hatırlatalım. Evet, Ukrayna’nın işgalinden sonra Rusya’ya karşı Ukrayna’ya silah gönderen, yaptırımlar uygulayan Avrupa Birliği, Putin’in ülkesinden uranyum almaya devam ediyor. Nükleer santrallarda tasarımda belirlenen yakıtın dışında başka bir yakıt kullanmak oldukça zor. Rusya’nın VVER tipi reaktörlerinin çalışabilmesi Rusya’dan gelecek yakıta bağlı. Türkiye’de aynı sorunu yaşayacak. Yerli ve milli sloganlarıyla tanıtılan Akkuyu Nükleer Santralı, Rusya yakıt sağlamazsa çalışamaz. Nükleer enerjinin dışa bağımlılığının en net kanıtlarından biri yakıt meselesi.

Nijer’den gelen uranyumun en büyük alıcılarından biri de Avrupa’daki nükleer filonun üçte birine sahip Fransa. Fransa 2022 yılında uranyum ihtiyacının beşte birini Nijer’den sağladı. Geçen yıl Kazakistan’dan sonra ikinci en büyük tedarikçisi Nijer oldu, ithal edilen 7131 ton uranyumun 1440 tonu askeri cuntanın yönetimi ele geçirdiği Nijer’den geldi. Fransa’daki 56 nükleer reaktörün işletmecisi EDF şirketi yılda ortalama 8 bin ton uranyuma gerek duyuyor.

Fransa’nın Nijer’le ilgisinin ardında sadece sömürgecilik döneminden bugüne gelen ilişkiler yatmıyor. Enerji üretimini nükleere bağlamış ülkenin uranyum ihtiyacı, Fransız şirketlerin kontrolündeki uranyum madenlerinin akıbeti de Fransa’yı endişelendiren nedenler arasında. Askeri darbeye rağmen çalışan uranyum madenlerinin durması, uranyum fiyatlarının artmasına da neden olabilir. Nijer dünyanın en büyük yedinci üreticisi.

Türkiye’nin buradan çıkaracağı dersler var elbette, nükleer enerjinin dışa bağımlı olduğu gerçeği gibi ama kendimizi yormayalım. Mevcut hükümet, hatalarından geri dönme gibi bir niyeti olduğunu gösterirse haber vermesi yeter. O zaman seve seve yazarız. Şimdilik ver mehteri, Rusya yapsın nükleeri…

Yeniköy ve Kemerköy kapansa elektriksiz kalmayız

Foto: @ikizkoydireniyo
Özgür Gürbüz-BirGün / 28 Temmuz 2023

Akbelen Ormanı’nı kömür santrallarını çalıştırmak için madene dönüştürmek isteyen bunun için de kolluk kuvvetlerinin gölgesinde kesim yapılmasına neden olan Yeniköy Kemerköy Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş. bir açıklama yaparak, bu santralların elektrik üretiminde önemli olduğunu anlatmaya çalıştı. Açıklamada ormanın, iklimin, temiz havanın ve orada yaşayanların geleceğinin önemine dair tek bir satır yoktu.

Sahiplerini, siyasete de konu olan büyük ihalelerden tanıdığımız IC İçtaş ve Limak Enerji firmaları, kamuoyuyla paylaştıkları metinde, Kemerköy ve Yeniköy santralları çalışmazsa onlarca işçinin işsiz, Türkiye’nin de elektriksiz kalacağını ima etmiş. Elbette bu doğru değil. Rakamlarla anlatalım. EPİAŞ verilerine göre 2022 yılında Kemerköy 4,3 milyar, Akbelen’deki sahanın yakınındaki Yeniköy de 2,8 milyar kilovatsaat (kWh) elektrik üretmiş. Toplamı 7,1 milyar kWh ediyor. Türkiye’nin 2022 yılı elektrik üretimi ise 326 milyar kWh. İki santralın toplamı Türkiye’nin elektrik üretiminin yüzde 2,1’ine denk geliyor. Şirket ise açıklamasında ortalama yüzde 2,5 demiş. Şirketin sitesinde verdiği bilgilere göre Akbelen ve İkizköy kömür ocaklarından kömür alan Yeniköy santralının elektrik üretimine katkısı ise sadece yüzde 0,85’tir.

Türkiye’nin elektrik üretim kurulu gücü 105 bin megavatın üzerinde. En yüksek anlık tüketim ise iki gün önce (26 Temmuz) sıcak hava dalgasının tüm ülkeyi kavurduğu sırada 54 bin 287 megavatı gördü. Taleple kurulu güç arasında iki katı fark varken, bu iki santralı kapatamamanın önünde teknik bir engelin varlığından söz edilemez. Türkiye bu iki santral bugün dursa elektriksiz kalmaz. Kalıyorsa, bu fazla kapasiteye rağmen elektrik üretimini yönetemeyen, Enerji Bakanı dahil herkesin istifa etmesi gerekir. Sorun kapasitede değil… Sorun bu iki santralın kapatılmak yerine özelleştirilerek iki şirkete verilmesi ve onların da kârlarını en üst seviyeye çıkarana kadar kömür yakmaya devam etmek istemesinden kaynaklanıyor.

Türkiye enerjide çağa ayak uydursa ve enerji verimliliği ile tasarrufu birincil enerji politikası yapsa bu iki kömür santralı hatta daha fazlası kapatılabilir. Altında eski Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın imzası bulunan Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı, 2017-2023 yıllarında birincil enerji tüketiminin yüzde 14 oranında azaltılmasını hedefliyordu. Bu hedefe ulaşılmadığı artan birincil enerji talebinden belli ama sadece bu belge bile bize tasarruf miktarının büyüklüğünü gösteriyor. Başka resmi belgeler de enerji ve elektrik de yüzde 20-25 oranında tasarruf potansiyeli olduğunu söylüyor zaten. Yüzde 20 tasarruf kabaca 60 milyar kilovatsaat demek. Yüzde 2 tasarruf 6 milyar. Akbelen’de kesime neden olan iki santralın toplam üretimi 7 milyar. Yenilenebilir enerjinin de desteğiyle Türkiye’de doğayı yok eden, havayı kirleten, iklimi değiştiren birçok santral kademeli bir şekilde devreden çıkartılabilir.

Şirket, 3 bin 100 çalışanı olduğundan, bölgenin en büyük işvereni olduğundan da bahsederek, bir anlamda yöredekilere göz dağı da vermiş. Biz kapatılırsak siz de işsiz kalırsınız demeye getirmiş. O konuda da kimsenin endişe etmesine gerek yok. Günlerdir dehşetle izlediğimiz Akbelen’deki tahrip edilmiş kömür sahalarına güneş santralları kurulsa hem elektrik üretilir hem de istihdam sağlanır. Kömür Santrallarının Güneş Potansiyeli adlı rapor, Kemerköy ve Yeniköy santrallarının tahrip ettiği alanları güneş santralına çevirerek yılda 1,2 milyar kilovatsaat elektrik üretmenin mümkün olduğunu gösteriyor. Kurulacak güneş santralının gücü de 764 megavatı buluyor. Bölgede panel üretim tesisi kurulması istihdam kapasitesini arttırır, güneş santrallarında da istihdam önceliği kapatılacak termik santrallardaki işçilere verilir. Bugün kömürden ekmeğini kazananlar, sağlık sorunu, can güvenliği korkusu olmadan hayatlarına devam eder. Ormanlarını kaybettikleri için göç edenler, işsiz kalanlar da olmaz. Şirket, santralları nedeniyle tarıma verdiği zarardan, göçten, sağlık sorunlarından bahsetmiyor haliyle.

Türkiye’nin iklimi değiştiren seragazlarının yüzde 71’i enerji kaynaklı; bunun yarısı da kömürden. Akbelen’deki orman kıyımından sorumlu şirket kamuoyuna gönderdiği açıklamasında elektrik üretiminin ne kadarından sorumlu olduğunu yazmış. İklimi değiştirdiği için neden olduğu sel baskınlarından, sıcak hava dalgası yüzünden ölenlerden, fırtınaların, dolunun, hortumların vurduğu tarım arazilerinden, kuraklık yüzünden meydana gelen ekonomik zarardan ise hiç bahsetmemiş. Çok yakın zamanda bu şirketlerin mahkemelerde iklim krizine neden oldukları için yargılandıklarını, tazminat ödemeye mahkûm kaldıklarını göreceğiz. O zaman ‘ekonomiye katkı’ gibi sunulan bu bahanelerinin çaresiz savunma çabaları olduğunu daha iyi anlayacağız.

Neden enerji tasarrufu yapmıyoruz?

Özgür Gürbüz-BirGün / 7 Temmuz 2023

Avrupa Birliği (AB) ilginç bir sınavdan geçiyor. Rusya’ya enerji bağımlılığını azaltmaya çalışan AB,
gönüllü ve bağlayıcı enerji tasarrufu hedefleriyle gaz tüketimini azaltmaya çalışıyor. Bazı ülkeler hedefleri tuttururken bazıları konuyla hiç ilgilenmiyor.

Avrupa Çevre Bürosu’na (European Environmental Bureau) göre Almanya, Fransa, İtalya, Portekiz ve İspanya işi ciddiye alan ülkeler, hepsi enerji tasarrufu için bağlayıcı hedefler koymayı tercih etti.  Bulgaristan, Letonya ve Romanya ise “enerji tasarrufu mu, o da ne” diyerek, bırakın bağlayıcı, gönüllü hedef bile koymadı. Rus gazını kullanmak bu ülkelere daha kolay gelmiş olabilir. İlk beş ülkenin işi sıkı tutmasının bir mantığı var. AB gaz tüketiminin yüzde 60’ından bu beş ülke sorumlu. Sonuca bakılırsa zorunlu hedefler işe yaramışa benziyor.

AB’nin koyduğu gönüllü hedef, 1 Ağustos 2022 ile 31 Mart 2022 tarihleri arasında gaz tüketimini, geçmiş beş yılın ortalamasına göre yüzde 15 oranında azaltmaktı. Hedef tutturuldu. Elektrik tüketimi ise aynı dönemde yüzde 6,2 oranında azaldı. Gönüllü yüzde 10 hedefine ulaşılamadığı gibi birçok ülke zorunlu hedef yüzde 5’i de göremedi. Belli ki, elektrik kullanımında tasarrufa gitmek zor. Önümüzdeki kışın hedefleriyle ilgili tartışmalar da bunu gösteriyor. Gazda yüzde 15’lik azaltım hedefinde yine anlaşıldı ama elektriği yüzde 10 daha az tüketelim hedefinde AB ülkeleri henüz anlaşma sağlayamadı.

Gelelim Türkiye’ye. Türkiye’nin birincil enerji tüketimi 2020-2021 arasında yaklaşık yüzde 8 gibi çok yüksek bir oranda arttı. Birincil enerjide dışa bağımlılığımız yüzde 70. Gazda bu oran yüzde 99’lara çıkıyor. Böyle bir ülkenin Avrupa’daki tasarruf tedbirlerinden ders çıkarması ve uygulaması akıllıca olmaz mı? Olur ama bu konuda bir çaba yok. Türkiye enerjide dışa bağımlılıktan, enerji ithalatının cari açığı büyütmesinden şikayet edip duruyor ancak enerji tasarrufu adına en zengin ülkelerin bile almaktan çekinmediği tedbirleri hayata geçirmek için bir adım bile atmıyor! Ankara’daki kulaklara kar suyu kaçırmak amacıyla Avrupa’dan birkaç örneği burada anlatalım.

İspanya, kışın iç mekanların 19 dereceye kadar ısıtılmasını, yazın ise klimaların 27 derece ve yukarısında kullanılması için kararname çıkardı. Fransa da benzer bir uygulamayı kamu ve ticari binalar için zorunlu tuttu. Aynı iklim kuşağındaki Türkiye’de herhangi bir kısıtlama yok. Halbuki klima kullanımı, elektrik tüketiminin zirve yapmasına neden olan belirgin bir etken.

Fransa, enerji tüketimini yüzde 10 oranında azaltmayan şirketlere enerji temininde kısıtlama getireceğini duyurdu. Ülkedeki büyük süpermarketlerin gönüllü mağaza sıcaklıklarını sonbahar ve kış aylarında 17 derecede sabitlemesi, açılış öncesi ve kapanış sonrası ışıklandırmada kısıtlamalara gitmesi bu duyurudan etkilenmiş olabilir. Türkiye’de neredeyse gün boyu açık duran mağaza ve süpermarketleri harekete geçirecek bir uygulama yok.

Almanya özel kapalı ve açık yüzme havuzlarını şebeke elektriği veya gazla ısıtmayı yasakladı. Türkçesi, özel havuz istiyorsan güneş paneliyle ısıt dedi. İnsanların uzun süre vakit geçirmediği koridor, hol gibi alanların ısıtılmasını da yasaklandı. Bizde ise insanlar sigara içerek yemek yesin, kahve içsin diye sokaklarda ısıtıcıdan geçilmiyor. Özellikle yeni yapılan apartmanların koridolarını beşerli onarlı ampuller aydınlatıyor.

Almanya, işyerlerinde kışın 19 dereceyi geçilmemesini, kentlerdeki anıtların ise özel günler haricinde ışıklandırılmamasını istedi. Türkiye’de ise kentlerimiz ışık kirliliğine mahkum edilmiş durumda. Fransa’da Eyfel Kulesi’nin, Berlin’de televizyon kulesinin ışıkları kısılırken Türkiye’de köprülerden, alışveriş merkezlerine her yer tüm gece ışıl ışıl.

İtalya’da kaloriferlerin çalıştırılabileceği aylar belirlenmiş. Kuzey İtalya’da ekim, güneyde bazı bölgelerde ise aralık ayına kadar beklemek zorundasınız. Türkiye’de bu tarihler iklime uygun düzenlenmiyor. Merkezi sistem nedeniyle bir dairenin isteği için olmadık zamanlarda tüm apartmanı cezalandıran örnekler biliyorum. Kontrol eden de kuralları hatırlatan da yok.

Türkiye’nin 2022 yılı enerji ithalatı 96,5 milyar dolar. Ekonomik kriz, enerji faturaları yurttaşların belini bükerken, tüm dünya enerji tasarrufu için daha önce hayal bile etmediği tedbirleri hayata geçirirken bizi yönetenlerin bu durumu oturup seyretmesini aklım almıyor.