New York İklim Zirvesi'nde verilen taahhütler

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Ban Ki-mun tüm ülkelerin temsilcilerini küresel iklim değişikliğini durdrumak için önlem almaya ve sözden eyleme geçmeye çağırdı. Ban Ki-mun'un çağrısıyla 24 Eylül 2014 tarihinde New York'ta biraraya gelen ülkelerin temsilcileri, küresel iklim değişikliğini durdurmak için neler yapacaklarını BM kürsüsünden duyurdu. Aşağıdaki haritada, ülkelerin New York'taki zirvede verdikleri taahhütleri görebilirsiniz. Merak ettiğiniz ülkenin üzerindeki balona tıklamanız yeterli. (Dil: İngilizce)


SİZ kurucuları New York'taki iklim zirvesini değerlendirdi

24 Eylül 2014 tarihli SİZ basın açıklaması:

BM İklim Zirvesi’deki yeni taahhütler umut verdi ama Erdoğan’ın konuşması beklentilerden uzaktı.
Sivil İklim Zirvesi kurucuları, BM İklim Zirvesi’ni ve Türkiye’nin açıklamasını değerlendirdi.

23 Eylül 2014 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-mun’un davetiyle düzenlenen İklim Zirvesi’nde Türkiye’nin görüşlerini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan açıkladı. New York’ta gerçekleşen zirveyi ve Türkiye’nin zirvede yaptığı açıklamayı, Sivil İklim Zirvesi (SİZ) kurucularından Dr. Nuran Talu, Önder Algedik ve Özgür Gürbüz değerlendirdi.

Küresel Denge Derneği Başkanı Dr. Nuran Talu, bir yıl sonra Paris’te yapılacak 21. Taraflar Toplantısı’nda (COP21) Kyoto’nun yerini alacak yeni ve güçlü bir anlaşma çıkması için önümüzde uzun bir yol olduğunu ama umutsuz olmadığımızı söyledi. “New York’ta boş koltuklara konuşan liderler Paris’te insanlığın geleceğini kurtaracak, yasal bağlayıcılığı olan küresel yeni bir anlaşma için siyasi irade iddiasını sergilemekten uzak” diyen Talu, “Bence bu konu artık haklı gerekçelerle sokağa çıkan insanların taleplerine kulak vererek çözülür. Çünkü onlar, iklim siyasetinin gerçekte nasıl yapılacağını yeterince biliyor ve haykırıyor” açıklamasını yaptı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “iklim müzakere sürecinde samimi olmalıyız” sözünü samimi bulmadığını belirten Talu, “Türkiye’deki liderlere, ekosistemin, doğal peyzajın ve ormanların korunmasının iklim değişikliğinin etkilerine uyum kapasitesinin arttıracağını birileri anlatmalı. İstanbul’daki 3. havaalanı için kesilen 2 milyon ağacın iklim değişikliğini körüklediğini artık öğrenmeli ve bu gibi projelerden vazgeçmeliyiz” uyarısını yaptı.

İklim ve Enerji Danışmanı Önder Algedik ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması neticesinde Türkiye’nin pozisyonun bir kez daha anlaşıldığını belirtti. Algedik, “Cumhurbaşkanı’nın sözleri Türkiye seragazı emisyonlarını yüzde 21 oranında azalttı şeklinde yorumlandı. Öncelikle Türkiye’nin, 1990-2012 yılları arasında emisyonlarını azaltmadığını aksine yüzde 133,4 oranında arttırdığını belirtelim. Bahsedilen, artıştan indirimdir. Türkiye, daha da fazla arttırabilirdik ama yüzde 133’te kaldık diyor aslında. Benzer bir sorun karbon yoğunluğunun yarı yarıya azaltıldığı söyleminde de var. Bütün bunların birleştiği mesele ise ülkelerin taahhütlerini ortaya koydukları bir ortamda Türkiye’nin hiçbir emisyon azaltım taahhüdünde bulunmaması, iklim değişikliğini durdurmak için kaynak ayırmaması. Bunlar Zirve’nin amacıyla çelişti. Erdoğan’ın konuşmasının alkışlanmaması da bu çelişkinin sonucuydu” dedi.

Zirve’den gelen olumlu haberleri önemli ama yeterli bulmayan Özgür Gürbüz, “İklim değişikliğiyle mücadele için Fransa gibi ülkelerin mali desteği arttırması, Avrupa Birliği’nin 2030’a kadar seragazı emisyonlarını 1990’a göre yüzde 40 azaltacağını taahhüt etmesi, ormansızlaştırmanın 2030’a kadar durdurulacağına dair imzalanan deklarasyon, Paris için bir umut ışığı ama yeterli değil” diyor. “Küresel iklim değişikliğinin etkisini, artan ve şiddetlenen iklim olaylarıyla her geçen gün daha fazla görüyoruz, Türkiye’de kuraklık, seller ve fırtınalar her geçen gün şiddetleniyor” diyen Gürbüz, “Böyle bir durumda Türkiye’nin artık ortaya çıkıp ölçülebilir ve mutlak bir azaltım hedefi ortaya koyması gerekir. Bunu sadece gezegen için değil kendi için de yapmak zorunda. Cumhurbaşkanı’nın yaptığı konuşma hedef içermiyor, durum belirtiyor. Aynı cümleleri yıllardır duyuyoruz. Cümleler değişmiyor ama Türkiye’de iklim değişiyor, verilen kayıpların sayısı artıyor. Türkiye petrol, doğalgaz ve kömüre bağımlılığını azaltırsa hem ekonomik çıkar elde edecek hem de iklim değişikliğini önleyecek ama bu fırsatı görmemekte direniyoruz” şeklinde konuştu.

Sivil İklim Zirvesi: Küresel Denge Derneği ve Tüvik-Der tarafından başlatılan bir sivil toplum girişimidir. İlk zirve Kasım 2013’de 50’ye yakın örgütün katılımı ile Ankara’da düzenlemiştir. Daha fazla detay için: www.iklimzirvesi.org

Çevre mücadelesi için öneriler

Özgür Gürbüz-BirGün/21 Eylül 2014

Soma’da iki kara var; kömür ve zeytin. Hangisinin ‘kemlik’ hangisinin ‘nimet’ olduğunu Somalıdan iyi kim bilir? Bu yüzden Soma’nın Yırca köylüleri alanı (kömür) değil vereni (zeytin) seçti ama dinleyen yok. Zeytinlikler, köylünün rızası olmadan kamulaştırıldı. Karara itiraz edildi ama mahkeme sonuçlanmadan Kolin Şirketler Grubu alanı tel örgüyle çevirip, zeytin ağaçlarını köklemeye başladı. Tek çare dozerlerin önüne yatmaktı, köylüler, çevreciler ve siyasetçiler de onu yaptı. Perşembe’den beri nöbetteler.

Birkaç gün önce Fatsa’da altın madenine karşı ayaklanan kadınları jandarma durdurdu. Mersin’de nükleer santralin elektrik iletim hatlarıyla ilgili bilgilendirme toplantısında polis ile nükleer karşıtları arasında arbede çıktı. Soma, Fatsa ve Mersin. Hepsi son bir hafta içinde oldu.

Hopa’dan Gezi’ye, Hevsel’den Gerze’ye her direniş hareketi güvenlik güçlerini veya dozerleri karşısında buluyor. Bu karşılaşma artık mücadelenin kaçınılmaz ve kritik bir aşaması oldu. Yönetenlerin halka danışmadan aldığı kararlar gerilimi ve sorunların çözümünü engelliyor. Doğa için kayıplar büyük ama kazandıklarımız da var. Kepçeye karşı bilenen dişler, biber gazına karşı açılan gözler, toprağı ağacı kurtarabildiği gibi Anadolu’daki halkların makus talihinin kırılmasına da yardımcı oluyor. Hak aranıyor, efendiye karşı geliniyor.

Havuz medyasının etkisi azalıyor. Hükümet ve şirketler, Gezi’ye kadar, yarattıkları çevre sorunları bilinmezse ‘sorun’ da olmaz diye düşünüyordu. Medya ellerindeydi, yazdırmıyorlardı. İş değişti. Ellerindeki medya koca gövdeli, sesi kısık bir deve benziyor. Kendilerinden başka kimseyi etkilemiyor. Ağacını koruyan dedenin bastonuna dozerin kepçesi değdiğinde çıkan ses, bir isyan çağrısı gibi algılanıyor ve sosyal medya başta, bağımsız kanallarda yankılanıyor.

Muktedirler farkında değil ama bu meydan muharebeleri mücadeleyi güçlendiriyor. Şiddet içermeyen sivil itaatsizlik eylemleri yayılıyor. Yine de mücadelenin/kampanyanın sadece dozerler ve güvenlik güçlerinin karşısında durarak yapılacağını düşünmek hata olur. Öncesi ve sonrasında da yapılacak çok iş var ve doğru yapılması gerekiyor. İşte size birkaç öneri.

Bir kampanyayı güçlü kılan doğru bilgidir. Abartma, çarpıtma sizi güçsüz kılar. Unutmayın, karşınızdakiler yalanı doğruymuş gibi yazan medyaya sahip. En ufak hatanızı büyütmek için pusudalar. Sizin tek güvenceniz ise doğruları söylediğiniz için yanınızda olan halk. Güven en değerli hazineniz. Hikâye ve hurafeleri broşür ve sloganlarınızdan uzak tutun.

Konuya hakim olun. Termik santrale karşıysanız, zararlarını öğrenin. Bilgiyi Wikipedi, Facebook’tan değil, referans gösterebileceğiniz kaynaklardan edinin. Medyayı süreç boyunca düzenli bilgilendirin.

Kampanyada konuya odaklanın. Emin olmadığınız detaylar üzerinde spekülasyon yapmak yerine, herkesin gördüğü tehlikeye vurgu yapın.

Dil sizin her şeyiniz. ‘Ben’den ‘bize’ geçin. Uzun metinlerden, ağdalı konuşmalardan kaçının. Kentliyseniz kentli, köylüyseniz köylü gibi konuşun. Olmadığınız gibi davranmayın.

Sivil itaatsizlik eylemlerinin dışına çıkmayın. Şiddete başvurmayın ve sürecin ortasında değil en başından itibaren hukuki yardım alın.

Çözüm öneriniz, daha iyisi için bir planınız mutlaka olsun. Bu devirde, kötü olsa da yeninin eskiye karşı bir albenisi var. Değişim istemiyorsanız bile bunun nasıl cazip ve ‘yeni’ bir fikir olduğunu iyi anlatın.

Sivil itaatsizliğimiz mübarek olsun.